Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi(Johannesburg, 26 Ağustos - 4 Eylül 2002)Barçın Ağca *
Çevre sorunlarının sınır ötesi etkileri ve küresel boyut kazanması, bu sorunların çözümünde çok yönlü işbirliğini ve uluslararası eşgüdümü gerekli kılmıştır. Çevre sorunlarının bu küresel boyutu, ülkeler ve uluslararası kuruluşları kaçınılmaz olarak çevre konusunda gerekli hukuki altyapının hazırlanması için yoğun bir gündem ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu çerçevede bir yandan ikili, bölgesel veya global sözleşme, protokol ve bildiriler hazırlanırken, bir yandan da Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, OECD, AGİT, Dünya Bankası, DTÖ gibi uluslararası kuruluşlar, bünyelerinde çevre konuları ile ilgili teşkilatlar ve bölümler oluşturarak çevre sorunlarının tesbiti ve çözümleri yolunda ortak politikalar belirlemiş, kurallar ve ilkeler geliştirerek bu yönde eylem planlarını uygulamaya koymuşlardır.
Çevreyle ilgili olarak uluslararası işbirliğine ilişkin ilk kapsamlı düzenlemeler 1970’li yılların başında ele alınmıştır. 1972 yılında Stokholm’de sosyo-ekonomik yapıları ve gelişme düzeyleri farklı olan birçok ülkenin çevre konusundaki ilk küresel değerlendirmesi olan "Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Bildirgesi" kabul edilmiştir. Sürdürülebilir kalkınma kavramı ise ilk kez, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Brundtland Raporu’nda "Bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma" olarak tanımlanmış ve bu tarihten itibaren yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Brundtland Raporu genel olarak, yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, doğal kaynaklardan elde edilen yararın dağılımında eşitliğin sağlanmasını, nüfus kontrolünü ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesini sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile doğrudan ilişkilendirmektedir. Bu bağlamda raporda, ekonomik büyümenin çevre dostu bir perspektifle gerçekleştirilebileceği varsayımından yola çıkılarak, hem dünyadaki çevre sorunlarının üstesinden gelebilmek hem de yoksulluğu önlemek için, gelişmekte olan ülkelerin önemli rol oynayacağı anlayışıyla, yeniden yapılanmayı sağlayacak uzun dönemli bir büyüme çağına girilmesi gerektiği öne sürülmüştür.
"Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Bildirgesi" ile Brundtland Raporu’nun sağladığı birikime dayanarak, 1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan "Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı" çevrenin duyarlı yönetimi bakımından ulusların ekonomi ve çevre faaliyetlerini birarada yönlendirecek bir dizi ilkenin benimsenmesi açısından önemli bir adım olmuştur. Bu çerçevede, başta bir eylem planı olan Gündem 21’in yanısıra 4 ayrı uluslararası belge üzerinde durulmuştur. Bunlar; İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Çevre ve Kalkınma üzerine Rio Bildirisi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Orman Bildirisi’dir. Rio Konferansı sonrasında çevre konusu, uluslararası gündemin öncelikleri arasına girmiştir. Ortak hedeflerin ve gündemlerin benimsenmesi sürecinde, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan on yıl sonra çevrenin korunmasıyla sosyal gelişme ve ekonomik gelişmenin bağlantılı bir şekilde yürütülerek sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması konusunun değerlendirilebilmesi için 26 Ağustos-4 Eylül 2002 tarihleri arasında Johannesburg’ta Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi (Rio+10) düzenlenmiştir.
Türkiye, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’ne Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığındaki bir heyetle katılmıştır. Heyetimizde Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, DPT, Hazine Müsteşarlığı ve DSİ görevlileri yer almıştır. Zirve hazırlıkları çerçevesinde ulusal raporumuzun yazılmasında eşgüdüm üstlenen sivil toplum kuruluşları temsilcileri de heyete dahil edilmiştir.
Türkiye Ulusal Raporu’nun Hazırlık Süreci
Çevrenin korunması ülkelerin ortak sorumluluğu olduğuna göre, çözümlerin üretilmesi de ancak katılımcı bir anlayışla mümkün görülmektedir. Bu çerçevede, kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları (STK), yerel yönetimler, akademik çevreler, özel sektör ve basın organları gibi toplumun tüm kesimlerinin katkıda bulunduğu katılımcı bir süreç içinde ulusal düzeyde hazırlıklarımız yürütülmüştür.
Buna bağlı olarak oluşturulan Ulusal Çevre ve Kalkınma Programı bünyesinde yapılan çalışmalarda, hem ulusal hem de uluslararası öneme sahip Ulusal Rapor’da yer alması öngörülen altı başlık altında çalışma grupları oluşturulmuş, ilgili raporları hazırlama sürecinin eşgüdümü için sivil toplum kuruluşları ve araştırma merkezleri arasından altı ayrı kuruluş belirlenmiştir.
Bu çalışma grupları ile çalışmaların eşgüdümünü üstlenen kuruluşlar aşağıda sunulmuştur.
- Yönetişim ve Sürdürülebilir Kalkınma, IULA-EMME (Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği-Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Bölge Teşkilatı)
- Yoksulluğun Kaldırılması ve Sürdürülebilir Kalkınma, TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı)
- Sürdürülebilir Kalkınmada İş Dünyası ve Sanayi, ÇEVKO (Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı)
- Sürdürülebilir Kalkınma için Bilgi ve İletişim, TÜBİTAK-MAM (Marmara Araştırma Merkezi)
- Biyoçeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Kalkınma, TÜDAV ( Türk Deniz Araştırmaları Vakfı)
- İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Kalkınma, TTGV (Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı)
Ulusal Rapor aşağıda belirtilen kapsam çerçevesinde hazırlanmıştır:
• Ulusal ve uluslararası mevzuat, politika ve programlar temelinde çalışmaların saptanması ve değerlendirilmesi; varsa, çeşitli politikalar ve stratejiler arasındaki örtüşmelerin saptanması;
• "En iyi uygulamalar" ve/veya "en kötü deneyimler"le birlikte, var olan yasal ve kurumsal yapıyı da gözönüne alacak biçimde, 1992’den beri elde edilen başarı ve olumsuzlukların ortaya konulması;
• Son on yılın eğilimlerinin değerlendirilmesini de içerecek biçimde, ilgili konu/ sürdürülebilir kalkınma çözümlemesinin yapılması;
• Ele alınan konu ile ilgili öncelikli alanların ve finansman gereksiniminin belirlenmesi;
• Sürdürülebilir kalkınma öncelikleri gözönünde bulundurularak, yürütülen programların geliştirilmesi için hangi alanlarda değişiklik yapılması gerektiği üzerinde durulması, pratik yöntem ve araçları da içerecek biçimde, çerçeve politika önerilerinin sunulması.
Ulusal Rapor hazırlıklarında en çok üzerinde durulan nokta, raporun farklı paydaşların (stakeholders) katkısıyla ve en geniş katılımla oluşturulmasıdır. Bunun için hazırlık süreci boyunca kamu kurumları ile yerel yönetimleri ve STK’ları bilgilendirmek amacıyla toplantılar düzenlenmiş, koordinatör kuruluşlarca hazırlanan raporlar çalıştaylarda tartışılmış, ayrıca internet üzerinde görüş ve katkılara açılmıştır. Bunlara ek olarak, bir e-grup oluşturulmuş ve daha çok sayıda kişi ve kuruluşun bu sürece katkı sağlamasına çalışılmıştır.
Raporumuzda, ülkemiz bakımından büyük önem taşıyan sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasının yönetişim, yoksulluğun ortadan kaldırılması, iş dünyası ve sanayi, bilgi ve iletişim, biyoçeşitliliğin korunması ve iklim değişikliği ile ilişkileri irdelenmiştir. Bu alanlarda sağlanan başarıların yanısıra eksiklikler de vurgulanmıştır.
Johannesburg Zirvesi (26 Ağustos-4 Eylül 2002)
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinde gerçekleştirilen Zirve’nin 2 Eylül 2002 tarihindeki üst düzeyli bölümünün açılışında, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Mbeki tarafından kullanılan "küresel ayrımcılık" (global apartheid) ifadesiyle, küreselleşen dünyada refahın eşit olarak paylaşılmadığının, kuzey ve güney ayrımının devam ettiğinin, endüstrileşmiş ve fakir ülkelerin sorunlara farklı bakış açılarının bulunduğunun altı çizilmiştir.
Johannesburg Zirvesi sonunda iki temel belge ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri Uygulama Planı, diğeri ise siyasi iradenin yansıtıldığı Siyasi Bildiri’dir.
Uygulama Planı taslağı 24-25 Ağustos 2002 tarihlerinde gayrıresmi olarak tartışmaya açılmış, 26 Ağustos 2002 tarihinde ise alt-çalışma grupları çerçevesinde çalışmalar sürdürülmüştür. Üzerinde anlaşmaya varılamayan konular ile ilgili tartışmalar ise Bakanlar düzeyindeki toplantılarda ele alınmıştır. Uygulama Planı oniki gün süren yoğun görüşmelerden sonra yenilenebilir enerji, kimyasallar, doğal kaynaklar, iklim gibi hususların Bakanlar düzeyinde görüşülmesiyle sonuçlandırılmış ve 4 Eylül 2002 tarihinde Genel Kurul'da kabul edilmiştir.
153 maddelik bir metne indirgenen Uygulama Planı’nın ana başlıkları aşağıda sunulmuştur.
I Giriş (1-5. maddeler)
II. Yoksulluğun ortadan kaldırılması (6-12. maddeler)
III. Sürdürülebilir olmayan tüketim ve üretim kalıplarının değiştiril- mesi (13-22. maddeler)
IV. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın doğal kaynak temeline göre ko- runması ve yönetilmesi (23-44. maddeler)
V. Küreselleşen dünyada sürdürülebilir kalkınma (45. madde)
VI. Sağlık ve sürdürülebilir kalkınma (46-51. maddeler)
VII. Gelişmekte olan küçük ada Devletlerinin sürdürülebilir kalkınma- sı (52-55. maddeler)
VIII. Afrika için sürdürülebilir kalkınma (56-65. maddeler)
- Diğer bölgesel inisiyatifler (66-74. maddeler)
IX. Uygulama araçları (75-119. maddeler)
X. Sürdürülebilir kalkınma için kurumsal yapı (120-153. maddeler)
Yukarıdaki ana başlıklar çerçevesinde Uygulama Planı hedefleri arasında,
- 2015 yılına kadar temiz su ve atıksu hizmetlerine sahip olmayan kişi sayısının yarıya indirilmesi,
- 2010 yılına kadar biyolojik çeşitlilik kaybının azaltılması,
- 2015 yılına kadar balıkçılık alanlarında en yüksek verime ulaşılması,
- 2020 yılına kadar "Cities without slums" inisiyatifi çerçevesinde, en az 100 milyon elverişsiz koşullarda yaşayan kişinin yaşamlarında önemli iyileştirmeler sağlanması için diğer hususların yanısıra arazi, toprağa ve yeterli barınağa erişimin geliştirilmesi, bu amaçla yerel makamların programlar uygulamaları,
- Halen enerjiye erişimi olmayan 2 milyar kişiye enerji temin edilmesi ve yenilenebilir enerji kaynakları payının artırılması,
- 2020 yılına kadar kimyasalların kullanımında ve üretiminde insan sağlığı ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerin azaltılması,
- Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi için Küresel Çevre İmkanı’nın (GEF) ana kaynak olarak belirlenmesi,
- Uluslararası, bölgesel ve ulusal düzeyde hava kirliliğinin azaltılması için işbirliğinin geliştirilmesi, ülkelerin Kyoto Protokolü'nü onaylamaya teşvik edilmesi,
- Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında tüm ülkelerin yararına olan açık, hakkaniyetli ve ayrımcı olmayan çok taraflı ticari ve finansal sistemlerin sağlanması, Doha Bakanlar Bildirisi ve Monterrey Mutabakatı çerçevesindeki yükümlülüklere atıfta bulunulması,
- Gelişme yolundaki ülkelerin borç sorunlarına geniş kapsamlı olarak hitap edebilmek bakımından yenilik getiren mekanizmaların desteklenmesi,
- İyi yönetişim konusunda ortaklık anlayışının belli başlı grupları kapsayacak şekilde ve her düzeyde geliştirilmesi gibi konulara yer verilmiştir.
Uygulama Planı’nın nihai hale getirilmesi sürecinde üzerinde durulan ve bundan sonra ilgili uluslararası toplantılarda ele alınması beklenen tartışma konularının Rio ilkeleri, suyla bağlantılı sağlık hizmetleri, yenilenebilir enerji kaynakları, kimyasallar, doğal kaynaklar, iklim değişikliği ve Kyoto Protokolü, ticaret ve finans, tarım alanında ticareti etkileyici destekler, kurumsal yapı-iyi yönetişim üzerinde odaklanması beklenmektedir.
Zirve sırasında, Uygulama Planı’nda üzerinde önemle durulan konulardan doğal kaynakların korunmasında ekosistem yaklaşımı ile yenilenebilir enerji kaynakları ülkemiz için özellikle önem taşımaktadır.
Ekosistem yaklaşımı toprak, su ve kaynakların bütüncül bir yönetimle ele alınmasını ön plana çıkarmaktadır. Böylece ekonomik faaliyetlerde öncelikle çevre unsurunun korunmasını gündeme getirmektedir. Ekosistem yaklaşımı özellikle Avrupa Birliği tarafından benimsenmektedir. Ülkemiz açısından, su ve toprak kaynaklarına dayalı kalkınma projelerinin ekosistemleri en az etkileyecek şekilde gerçekleştirilmesi önem taşımaktadır.
Bu anlayışla Uygulama Planı'nın 23 üncü maddesinde doğal kaynakların korunması bakımından ekosistemin korunmasının yeterli görüldüğü, ayrıca ekosistem yaklaşımının Plan’a dahil edilmesine gerek olmadığı heyetimizce ileri sürülmüş ve G-77'lerin de desteğiyle bu maddede ekosistem yaklaşımına yer verilmemiştir.
Uygulama Planı'nda üzerinde en zor ve en son uzlaşı sağlanan konu yenilenebilir enerji olmuştur. Avrupa Birliği, Kanada, Norveç, İsviçre, Yeni Zelanda ve Avustralya yenilenebilir enerji kaynaklarının küresel düzeydeki tüketim oranının 2010 yılına kadar %15'e çıkarılması için çok ısrarlı bir tutum izlemiştir. Buna karşılık G-77 ve Çin bu hedeflerin Gelişme Yolundaki Ülkeler'in maddi imkansızlıkları nedeniyle gerçekçi olmadığını ileri sürerek, tarih verilmemesi ve küresel oranın çıkarılması için ısrarlı olmuştur. Ana Komite'de ve enerji temas grubunda görüşmeler Avrupa Birliği’nin ve G-77'nin önerileri üzerinde sürdürülmüştür. Diğer taraftan, Amerika Birleşik Devletleri'nin enerji konusunda alt grupta ve Ana Komite'deki görüşmelerde aktif bir rol almaması oldukça dikkat çekmiştir.
Yenilenebilir enerji kaynakları bağlamında, Avrupa Birliği'nin büyük barajları yenilenebilir kaynaklardan ayırma yolunda görüşlerimizle uyuşmayan bir önerisi de Zirve sırasında gündeme gelmiş, ancak kabul görmemiştir.
Bir taraftan, barajları da kapsayan yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesinin ve suya erişimin önemi üzerinde durulurken, diğer taraftan baraj yapımını engelleyecek olan ekosistem yaklaşımının ön plana çıkarılmasının ve yenilenebilir enerjiden büyük barajların ayrılmaya çalışılmasının çelişkili bir durum yarattığı görülmektedir. Bununla birlikte, önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği'nin gerek ekosistem anlayışını gerek büyük barajların yenilenebilir enerji kaynaklarından soyutlanmasını veya bu tür barajların yapımının güçleştirilmesini çeşitli vesilelerle gündeme getirmesi beklenmektedir.
Uygulama Planı'na arzu ettiği hedefleri koyduramayan Avrupa Birliği, yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili yükümlülükleri vurgulamak için ayrı bir ortak bildiri açıklamıştır. Bu ortak bildiriye ülkemiz de iştirak etmiştir.
Zirve’deki görüşmelerde, 133 ülkeyi temsil ettiğini vurgulayan ve Zirve'nin başarısızlığa uğramasından çekinmediklerini belirten, sözcülüğünü Venezuella'nın üstlendiği G-77 ve Çin ile, ileriye yönelik bir çalışma takvimi, rakamsal hedefler ve zaman limitleri koymak isteyen Danimarka'nın başkanlığındaki AB arasında görüş ayrılıkları olmuştur. ABD'nin ise, görüşmelerde ön plana çıkmaktan kaçındığı ve muhtelif konularda G-77 ve Çin ile AB arasında bir tutum izlediği görülmüştür. (Bush Yönetiminin ABD'nin Kyoto Protokolü'nden çekildiğini açıklamasından sonra Protokol’ün yürürlüğe girmesinin zorlaşmasının yarattığı büyük tepkinin de bu tutumda etkin olduğu değerlendirilmektedir). İsviçre ve Norveç beklendiği üzere, AB'nin önerilerine destek vermişlerdir.
Zirve’nin önemli bir diğer çıktısı Johannesburg Bildirisi olarak da adlandırılan Siyasi Bildiri’dir. Güney Afrika Cumhuriyeti yetkililerinin hazırladıkları siyasi bildiri taslağı, Dışişleri Bakanı Zuma'nın Avrupa Birliği, JUSCANZ, G-77 ve Çin ve Avrupa Birliği'ne aday ülkelerin oluşturduğu Merkez Grubu ile yaptığı görüşmeler sonunda daha özlü bir hale getirilerek, 4 Eylül 2002 tarihinde Genel Kurul'da kabul edilmiştir. Johannesburg Bildirisi ülkelerin yerel, bölgesel ve küresel düzeyde sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için ortak sorumluluklarını vurgulamakta, Uygulama Planı konusundaki kararlılıklarını teyid etmekte ve çevrenin korunması için yükümlülüklerinin altını çizmektedir. Johannesburg Bildirisi'ne heyetimizin girişimleriyle doğal afetler konusunun da dahil edilmesi sağlanmıştır.
Uygulama Planı ve Siyasi Bildiri'ye "www.johannesburgsummit.org" adresinden erişmek mümkündür.
Zirve çerçevesinde Uygulama Planı’nın görüşüldüğü toplantılar dışında, öncelikli beş konu olarak belirlenen, Su, Enerji, Sağlık, Tarım ve Biyolojik Çeşitlilik konularının görüşüldüğü oturumlar düzenlenmiştir. Bu oturumlarda dokuz temel toplumsal grubun (kadınlar, çocuklar ve gençler, yerli halk, hükümetdışı kuruluşlar, yerel makamlar, işçiler ve sendikalar, iş ve endüstri çevresi, bilim ve teknoloji çevresi, çiftçiler) yanısıra Hükümet temsilcileri söz almışlardır.
28 Ağustos-3 Eylül 2002 tarihleri arasında temiz ve yeterli miktarda suya erişim ve atık suların arıtılmasıyla halk sağlığının korunması hususlarının tartışıldığı Su Forumu yapılmıştır.
Ülkelerdeki yerel yönetimlerin sürdürülebilir kalkınmadaki rolünün ve bu konudaki yaklaşımların tartışıldığı Yerel Yönetimler Oturumu 27-30 Ağustos 2002 tarihleri arasında yapılmıştır. Oturuma, ülkemizde Yerel Gündem 21 Programı'nın uygulandığı illerden Vali ve Belediye Başkanları ile sivil toplum kuruluşları (Habitat ve Gündem 21, Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği) katılmışlardır.
Sivil toplum kuruluşlarının sürdürülebilir kalkınmaya bakışının irdelendiği Sivil Toplum Forumu ile 1 Eylül 2002 tarihinde düzenlenen ve Zirve gündeminde yer alan konulara işadamlarının yaklaşımını ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için iş dünyası ile ortaklık kurulmasını amaçlayan İş Dünyası Toplantısı, Zirve'ye paralel ve tamamlayıcı toplantıları oluşturmuştur.
2-4 Eylül 2002 tarihleri arasında düzenlenen yuvarlak masa toplantılarında Su, Enerji, Sağlık, Tarım, Biyolojik Çeşitlilik alanlarında işbirliğinin geliştirilmesi ve bu amaçla başta resmi kalkınma yardımları olmak üzere kaynakların harekete geçirilmesi hususu üzerinde durulmuştur. Kaynakların yerinde kullanılması için uluslararası ve ulusal kurumların iyileştirilmesinin ve kapasitelerinin sürdürülebilir kalkınmanın çevre, ekonomik ve sosyal ayaklarıyla bütünleştirilmesini sağlayacak şekilde geliştirilmesinin önemi vurgulanmıştır.
Zirve sırasında düzenlenen bir yan etkinlikle "en iyi uygulama" yı yapan ülkeler olarak belirlenen Türkiye ve Bulgaristan’ın Yerel Gündem 21 uygulamaları tanıtılmıştır. Yerel Gündem 21 Programı, 1997 yılından itibaren Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Kapasite 21 programının desteğiyle İstanbul’da yerleşik Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği Doğu Akdeniz ve Orta Doğu Bölge Teşkilatı’nın eşgüdümünde, ülkemizin 48 kentinde yerel sürdürülebilir kalkınma planlarının katılımcılık ile geliştirilmesiyle yürütülmektedir.
Bu çerçevede, 3 Eylül akşamı UNDP’nin de katkısıyla "Yerel Girişim için İşbirliği" adı altında, Sayın Cumhurbaşkanımız ile Bulgaristan Cumhurbaşkanı Purvanov ve UNDP Genel Müdürü M. Brown'un konuşmacı olarak katıldıkları yan etkinlikte Türkiye'de Yerel Gündem 21 Programı tanıtılmıştır. Yan etkinlikte düzenlenen resepsiyondan sonra sanatçı Yıldız İbrahimova bir konser vermiştir.
Zirve’nin yan etkinliklerinden olan ve Ubuntu sergi alanında düzenlenen fuarda bir Türk standı açılarak, ülkemizin tanıtımının yanısıra sürdürülebilir kalkınma konusunda hazırlanan ulusal raporumuzun ve ülkemizde gerçekleştirilen en iyi uygulamaları içeren belgenin dağıtımı yapılmıştır.
Habitat ve Yerel Gündem 21 adlı sivil toplum kuruluşunun aynı sergi alanındaki standında da ülkemizde uygulanan Yerel Gündem 21 Programı'nın tanıtılmasına katkıda bulunulmuştur.
Zirve’nin önemli çıktılarından biri de, Uygulama Planı’nda belirlenen küresel hedeflere ulaşılması için ortaklık projelerinin tanıtılması olmuştur. Tüm ilgili taraflarca, sözkonusu projelere katılım sağlanması yönündeki değerlendirmelere böylece başlanmış bulunulmaktadır.
Son üç yılda kabul edilen Binyıl Bildirisi, Doha Bakanlar Bildirisi, Monterrey Mutabakatı ve Johannesburg Bildirisi ile sosyal ve ekonomik kalkınma ve çevrenin korunmasının başlıca unsurları belirlenmiş ve bu belgeler üzerinde küresel ölçekte uzlaşı sağlanmış bulunmaktadır. Bu çerçevede, ülkelerin yükümlülüklerinin somut eylemlere dönüştürülmesiyle insanların yaşam kalitesinin yükseltilmesi öngörülmektedir. Bu anlayıştan hareketle, Zirve'de benimsenen belgeler ülkemizde yapılacak çalışmalar bakımından yol gösterici olacaktır.
DİPNOT:
* Su Danışmanı, Enerji, Su ve Çevre İşleri Genel Müdür Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı.