Suriye’de rejimin sivil halka uyguladığı şiddetin toplu katliam boyutlarına ulaştığı ve rejimin yol açtığı günlük can kayıplarının yüzlerle ifade edildiği bir ortamda, BM Güvenlik Konseyi’nin gündeminde bulunan Suriye konusundaki karar tasarısının 13 olumluya karşı 2 olumsuz oyla veto edilmesini ve Suriye konusunda ikinci defa bir kararın veto edilmiş olmasını teessüfle karşılıyoruz.
Geçtiğimiz Ekim ayında yine iki olumsuz oy nedeniyle başarısızlığa uğrayan süreç sonrasında, sergilenen tüm uzlaşmacı çabalara rağmen tekrar böyle bir noktaya gelinmesi hayal kırıklığımızı daha da artırmaktadır. Ülkemizin de ortak sunucusu olduğu ve genel anlamda Arap Ligi’nin Suriye konusunda gösterdiği çabalara destek niteliği taşıyan bu yapıcı tasarının da reddedilmesini anlayabilmek son derece güçtür.
BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin sahip oldukları veto yetkisi beraberinde ciddi birer sorumluluk da getirmektedir.
Suriye’de halkın demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlere sahip olma arzularını Rejimin silah, şiddet ve toplu katliamlarla bastırma yoluna gitmesiyle gelinen aşama, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir nitelik kazanmış bulunmaktadır.
Buna karşın, BM Güvenlik Konseyi'nin asli sorumluluğu olan uluslararası barış ve güvenliği korumak görevini, bahsekonu vetolar nedeniyle yerine getiremeyecek olmasını esefle karşılıyoruz.
Suriye’de gelinen aşamanın ciddiyeti karşısında Konsey’den bir karar çıkmamasının verdiği mesajları ve sonuçlarını iyi düşünmek gerekir. Ancak, bu kararın reddi, Suriye Yönetiminin, mevcut yanlışlarına yeni hatalar eklemesi için hiçbir şekilde bir gerekçe oluşturmamalıdır.
Gelinen noktada, yapılması gereken, Suriye halkının meşru hak ve taleplerine karşı durmak değil, barışçıl bir dönüşüm sürecinin süratle başlatılmasıdır.
Temennimiz, yapılan bu hatadan en kısa sürede geri dönülmesi ve Suriye’de karşı karşıya kalınan sınamada uluslararası camianın bir bütün olarak Suriye halkının ve tarihin doğru tarafında yer almasıdır.