Sayın Bakanımızın Suriye Dışişleri Bakanı Walid Muallem İle Yaptığı Ortak Basın Toplantısı, 9 Aralık 2010, Ankara

SAYIN BAKANIMIZ: Değerli basın mensupları, bugün değerli dostum, Suriye Dışişleri Bakanı Sayın Walid Muallem’i Türkiye’de ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Türkiye-Suriye ilişkileri artık o derece düzenli, o derece sofistike ve yoğunlaştırılmış ilişkiler ki çok sık aralıklarla bir araya gelme ihtiyacı hissediyoruz ve hemen hemen ayda bir, en az ayda bir, ya Şam’da ya Ankara’da veya uluslararası bir toplantı marjında mutlaka görüşüyoruz, çünkü dediğim gibi Türkiye-Suriye ikili ilişkileri, olağanüstü bir ivme kazandı. Her an ikili temelde konuşacağımız yeni projeler, yeni gelişmeler sözkonusu oluyor. Ayrıca Ortadoğu ve bizim birlikte ilgi duyduğumuz bölgesel konularda da çok süratli gelişmeler var ve bütün bu bölgesel konularda da Türkiye ile Suriye arasında tam bir işbirliği, ortak perspektif sözkonusu.

Bugün de öncelikle ikili ilişkileri ele aldık. Bildiğiniz gibi 21 Aralık’ta İkinci Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısını gerçekleştireceğiz. Türkiye ile Suriye arasında başlayan bu mekanizma bölgede de çok iyi bir örnek teşkil etti. 20 Aralık’ta Suriyeli Bakanlar Türkiye’ye teşrif edecekler, 21’inde de Sayın Başbakanlarımızın başkanlığında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısını gerçekleştireceğiz. Biz bugün bu hazırlıklar bağlamında dosyaları gözden geçirdik. Geçen sene 51 anlaşma imzalanmıştı. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısında bu anlaşmalardaki ilerlemeleri gözden geçireceğiz. Projelerin uygulama aşamalarındaki ilerlemeleri ve varsa gecikmeleri veya problemleri ele alacağız ve çözeceğiz. Ayrıca yeni projeler, yeni anlaşmalar tabii gündeme gelecek.

Biz bu ilişkinin sadece Türkiye ve Suriye için değil, bölgenin kaderini değiştirecek nitelikte bir ilişki olduğuna inanıyoruz, çünkü bu ilişkinin bu şekilde seyretmesi bölgede de yeni bir işbirliği anlayışının yaygınlaşmasına vesile oluyor. Bu çerçevede geçtiğimiz sene başında aldığımız kararla, Türkiye-Suriye-Ürdün-Lübnan arasında da Dörtlü Stratejik İşbirliği Konseyi Mekanizması kurma çalışmalarımız sürüyor. New York’ta Dışişleri Bakanları olarak yaptığımız toplantıda bunun adımlarını gözden geçirmiştik. Şu anda Bakanlar düzeyinde, sektörel bazda enerji, ticaret, turizm, ulaştırma alanlarında toplantılar sürüyor. Bunların tamamlanmasını müteakip Türkiye ve Suriye Dışişleri Bakanları olarak Suriye’de biraraya gelip, Türkiye-Suriye-Ürdün-Lübnan, dört Dışişleri Bakanı dört ülkenin gerçekleştireceği zirvenin ön hazırlıklarını yapacağız. Ümit ederiz ki önümüzdeki Ocak, Şubat aylarında bunları tamamlarız. Bu çerçevedeki çalışmalara birlikte ivme kazandırma konusundaki kararlılığımızı bir kez daha teyit ettik.

Bölgesel konuları kapsamlı şekilde ele aldık. Biliyorsunuz, Sayın Başbakanımızın bir Lübnan ziyareti sözkonusu olmuştu. Onun hemen öncesinde Sayın Başbakanımız Suriye Devlet Başkanı Sayın Beşar Esad’la bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiş ve bu konulardaki istişarelerimizi sürdürme konusunda mutabık kalınmıştı. Biz bu çerçevede bugün Lübnan’daki gelişmeleri, dost ve kardeş Lübnan’ın istikrarının muhafazası konusunda atılabilecek adımları, bizim intibalarımızı paylaştık. Sayın dostum Walid Muallem’in intibalarını dinlemek, kanaatlerini almaktan da mutlu olduk.

Daha sonra Irak, yine dost ve komşu, kardeş Irak’taki hükümet çalışmaları konusundaki gelişmeleri de istişare ettik. Irak’ın istikrarı, bu ülkenin iki komşusu olan Türkiye ve Suriye için hayati önemi haizdir. Biz Irak’ta istikrarlı, temsil kabiliyeti yüksek bir hükümetin kurulmasına büyük önem veriyoruz. Bu konuda da bütün komşu ülkelerin yapıcı bir gayret içinde olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Yine Ortadoğu barış sürecini ele aldık. Bundan sonra da zaten Sayın Başbakanımız ve Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edilecek Sayın Walid Muallem. Akşam da yemekte beraber olacağız. Bu konulara daha detaylı olarak orada devam edeceğiz. Bütün bu bölgesel konularda Türkiye ile Suriye’nin benzer perspektifleri paylaşıyor olması bölge istikrarına büyük katkı sağlamaktadır. Ümit ederiz ki, önümüzdeki yıllar bu işbirliği anlayışının yaygınlaştığı, derinleştiği ve bölgemizin kaderini değiştirdiği işbirliği dönemleri olacaktır. Ben tekrar kendisine kendi evlerine hoş geldiniz diyorum ve daha sık görüşme dileğiyle her zaman kendilerini beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

KONUK BAKAN: Çok teşekkür ederim değerli kardeşim Ahmet Bey, esasında bana söyleyecek bir husus bırakmadınız, yani ekleyecek bir konu bırakmadınız. Sadece ben de bu münasebetten, Türkiye’yi, bu kardeş ülkeyi ve Ankara’yı ziyaret etmekten mutluluğumu dile getirmek istiyorum. Değerli kardeşimin bahsetmiş olduğu konuları ele aldık ve bugünkü ziyaretim Sayın Başbakanın Lübnan’a yapmış olduğu ziyaretten sonra ve bu ziyaretten önce Sayın Cumhurbaşkanımızla yapmış olduğu telefon görüşmesinden sonraya rastlamaktadır. Esasında bu ziyaretin sebebi koordinasyonun sağlanması ve Türkiye’deki lider kadrolarla istişarelerde bulunmaktır. Burada özellikle kardeş ve dost Türkiye’nin bölgesel oynamakta olduğu rolden memnuniyetimizi dile getirmek istiyorum. Aynı zamanda ikili ilişkilerimizi ve Irak’taki durumu da ele aldık ve aynı zamanda Türkiye ile Suriye arasındaki Stratejik İşbirliği, aynı zamanda Suriye-Türkiye-Lübnan-Ürdün arasındaki dörtlü işbirliğini de ele aldık. Ben aynı zamanda Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşme şerefine nail olacağım ve biz bu koordinasyonu kökleştirmeye çalışacağız, ta ki bölge için bir örnek oluşturana kadar. Ümit ederiz ki, yakın bir gelecekte, bu Stratejik İşbirliği daha da genişlesin ve diğer dost ve kardeş ülkeleri de kapsasın. Teşekkür ederim.

SORU: Benim sorum Suriye Dışişleri Bakanı’na. Öyle görünüyor ki bugünkü gündemde Lübnan ele alındı. Acaba Türkiye ile Suriye tarafından, uluslararası mahkeme kararından sonra, özellikle Hizbullah’a ilişkin olarak alınmış olan bu kararla ilgili benimsenmiş ortak bir görüş var mıdır?

KONUK BAKAN: Her şeyden önce işbirliği ve istişare Türkiye ve Suriye arasında devam etmektedir. Bahsetmiş olduğum gibi Sayın Başbakan ile Sayın Cumhurbaşkanı Beşar Esad arasında Lübnan ziyaretinden önce, telefon görüşmeleri yapıldı ve şimdi ben de bu çerçevede istişarelerimizi devam ettirmek için burada bulunuyorum. Türkiye’nin görüşleri açıktır, bellidir. Sayın Başbakan Lübnan’da iken Suriye, Suudi Arabistan’ın çabalarına destek verdiğini dile getirdi ve bu çabalar devam etmektedir. Esasında Lübnan’da istikrarın sağlanması amaçlanmaktadır. Tabii ki bizler gerçekçiyiz. Biz biliyoruz ki Lübnan’ın içinde ve dışında öyle güçler var ki, bu çabaların engellenmesi için çaba harcamaktadır. Bu güçlerin Lübnan’daki fitneden yararı vardır, çıkarı vardır, fakat biz Lübnan’da istikrarın sağlanması için çabalarımızı yoğunlaştıracağız.

SAYIN BAKANIMIZ: Kısaca söylemek gerekirse, gerçi sual değerli dostuma yönelikti, ama gerçekten değerli dostumun, kardeşimin ifade ettiği gibi Sayın Başbakanımızın ziyaretinde bütün Lübnanlı liderlerle görüşme imkanı bulduk. Israrla üzerinde durduğumuz hususu biliyorsunuz. Lübnan’ın istikrarı için Suudi-Suriye işbirliğini ve geliştirilen inisiyatifi desteklediğimizi Sayın Başbakanımız her vesileyle vurguladılar. Biz bu inisiyatifin Lübnan’da krizin aşılmasına büyük bir katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Lübnanlı bütün liderlerle de görüşmelerimizde Lübnan’ın istikrarı için yapılması gerekenler hususunda görüş alışverişinde bulunduk. Bundan sonra da Suriye ile birlikte ve diğer ilgili ülkelerle birlikte Lübnan’ın istikrarı için ne gerekiyorsa elimizden geleni yapmaya kararlıyız.

SORU: Efendim benim sorum size olacak. İsrail ile ilişkilerin normalleşmesine dair Cenevre’de görüşmeler yapıldığını biliyoruz. Görüşmelerde gelinen aşama nedir acaba, öncelikle bunu sormak istiyorum. İkincisi de İsrailli yetkililer İsrail tarafının ailelere 100’er bin dolar tazminat verilmesi ve resmi bir özür yerine bir üzüntü ifadesinin sunulduğunun teklif edildiğini söylüyorlar. Görüşmeler bu çerçevede mi ilerliyor ve bunlar Türk tarafı için yeterli mi acaba? Çok teşekkür ederim.

SAYIN BAKANIMIZ: Sayın Başbakanımızın Hayfa’da olan yangına müdahale etmek üzere bildiğiniz gibi itfaiye uçaklarımızı İsrail’e göndermesinden sonra ilişkilerde, bir anlamda bu krizi aşmak konusunda, yeni bir atmosfer doğmuştur. Bu çerçevede Cenevre’de görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Ama doğrusu bu görüşmelerle ilgili çıkan haberler hepimizi şaşırtmaktadır, çünkü bu haberlerin hiçbir karşılığı yoktur, tamamıyla spekülatiftir. Bu noktada, Türkiye’nin talepleri bellidir. Bu talepler çok açık bir şekilde, her düzeyde, her görüşmede ya da toplantıda, Sayın Başbakanımız tarafından, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, bizler tarafından ifade edilmiştir. Bu talepler çerçevesindeki tutumumuz tabii ki sürüyor. Bunun dışında varsayımlar üzerine yorum yapmamız doğru değil. Hele hele rakam telaffuzları ya da özür mü üzüntü gibi tartışmaların doğru olduğu kanaatinde değiliz. Böyle bir rakam telaffuzu veya üzüntü gibi hususlar da gündeme gelmemiştir, bunun bilinmesinde fayda mülahaza ediyoruz. Dolayısıyla bunlar spekülatif nitelikte haberlerdir.

SORU: Benim sorum her iki Bakana yöneliktir. Amerika dün İsrail’e baskı yapmaktan vazgeçeceğini, yerleşim birimlerine ilişkin olarak burada dendiği gibi Sayın Mahmud Abbas ve Sayın Cumhurbaşkanı Gül’le görüştüğü zaman demişti ki “görüşmeler hiçbir şekilde devam etmeyecek eğer yerleşim birimlerinin inşa edilmesi durdurulmazsa” ve bu çerçevede İsrail’e baskı için altı seçenek önermişti. Bunların arasında da diğer ülkeler ve dünya ülkelerini Filistin’in tanınması için teşvik edilmesini dile getirmişti. Bu hususa ilişkin olarak Türkiye’nin tutumu nedir? Özellikle de Amerika’nın rolünün durdurulmasından sonra acaba Türkiye nüfuzunu, Filistin devletinin 1967 sınırları içerisinde tanınması için, dost ülkelerle çabalarını sürdürecek midir?

KONUK BAKAN: Suriye’nin tutumu açıktır. Dolaylı görüşmeler Filistin hükümetiyle İsrail’le başladığı günden beri Suriye’nin tutumu açıktır. Biz başlangıçtan beri şunu söyledik; barış ve yerleşim birimlerinin inşa edilmesi çelişkidir ve aynı paralelde değillerdir. Bizim analizimiz şudur ki; İsrail’deki bu hükümet, barışın gerçekleştirilmesi için bir ortak değildir. Bizim Arap Ligi çerçevesinde belirgin bir tutumumuz oluştu ve sonunda dendi ki bu konuyu Filistinli liderler kararlaştırır. Filistinli liderlik görüşmelerin devam ettirilmesini kararlaştırdı ve İsrail’de yerleşim birimlerinin devam ettirilmesini kararlaştırdı. Daha sonra bu görüşmeler direkt görüşmelere dönüştü ve halihazırda kapalı bir yola girdi. Şüphesiz ki doğal olarak Suriye, Filistinlilerin meselesine desteğini devam ettirecektir. Filistinler arasında uzlaşının gerçekleşmesinde bunun olması gerekiyor. Suriye’nin tutumu bundan ibarettir.

SAYIN BAKANIMIZ: Sayın Mahmud Abbas’ın Türkiye’yi ziyaretinde, gerek Sayın Cumhurbaşkanımızla gerek Sayın Başbakanımızla yaptığı görüşmelerde bu husus kapsamlı şekilde ele alınmıştır. Biz yerleşim faaliyetlerinin durdurulması ve müzakerelerin, Filistin devletinin kalıcı sınırları içinde inşası doğrultusunda yürümesine büyük bir önem veriyoruz. Türkiye’nin pozisyonu budur. Çünkü yerleşimler gayrimeşrudur. Dolayısıyla böyle bir gayrimeşru işlemin meşru bir barışın önünü açması mümkün değil, ancak barış sürecinin de devam etmesi önemlidir. Burada son ABD teşebbüsünün neticesiz kalması, gerçekten bizlerde büyük bir sükût-u hayal yaratmıştır. Bu karar sonrasında, Sayın Saib Erekat bizi de aradı. Sayın Mahmud Abbas’la birlikte bilgi aktardılar, pozisyonlarını bizimle paylaştılar. Dün bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Biz de kanaatlerimizi kendileri ile paylaştık. Her şeyden önce sadece bu olay üzerinde değil biz en başından itibaren 1967 sınırları içinde Filistin’in bütün dünyaca tanınmasını, ilkesel olarak bu meseleye bakışımızın temeli olarak görüyoruz. En başından itibaren, biz Filistin devletini bu sınırlar içinde tanıdık ve bütün dünyanın da tanıması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bölgemizde Filistin Devletini ve Filistinlilerin doğal haklarını tanımaksızın bir barış gerçekleştirmek imkânı olmaz. Dolayısıyla ümit ederiz ki, bu görüşmeler tekrar kaldığı yerden daha kapsamlı ve sonuç alıcı şekilde sürer. Bunların tıkandığı noktada ise Filistin Devletinin tanınması hepimiz için siyasi ve aslında bölge ülkesi bağlamında da ahlaki bir vecibe haline gelir.

SORU: Efendim P5+1’le İran’ın bir sonraki buluşması Türkiye’de gerçekleştirilecek. Türkiye sadece ev sahipliği mi yapacak, yoksa görüşmelerde yer alacak mı? Takas Anlaşması konusunda neler beklenebilir?

SAYIN BAKANIMIZ: Şimdi bildiğiniz gibi biz başından itibaren İran nükleer programı ve bu çerçevedeki sorunlarla ilgili olarak diplomatik bir çözüm bulunması konusunda her türlü çalışmanın içinde yer aldık. Son olarak da Cenevre’de gerçekleştirilen görüşmeler öncesinde taraflarla yoğun temaslarımız oldu bu görüşmenin gerçekleşebilmesi için. Gerek Sayın Celili ile gerek Sayın Ashton’la görüşmelerimiz oldu ve son olarak biliyorsunuz, Manama’da, Bahreyn’deki toplantıda Sayın Muttaki ile bir görüşme gerçekleştirdik. Hemen ertesi gün Sayın Ashton da görüşmelere başlamadan önce, hem bir telefon görüşmesiyle bu toplantının gerçekleşmesindeki rolümüz dolayısıyla bize teşekkürlerini ifade ettiler, hem de kanaatlerimizi paylaşma imkânı bulduk. Toplantılar bittikten sonra, Sayın Ashton tekrar aradı ve ikinci toplantının İstanbul’da yapılması konusunda mutabık kalındığını ifade ettiler ve katkılarını talep ettiler. Biz de her zaman olduğu gibi diplomasiye ve diplomatik çözümlere her zaman katkıda bulunacağımızı bir kez daha kendilerine ifade ettik. Ev sahipliği yapmaktan büyük bir mutluluk duyacağız.

Bu görüşmeler, P5+1 ile İran arasında yürüyen görüşmelerdir. Dolayısıyla taraflar bellidir. Taraflar ortak olarak Türkiye’den bir katkı talep ettiklerinde biz elimizden geleni yaparız, ama o talep sözkonusu olana kadar, biz sadece ev sahibiyiz. Bunu böyle görmek gerekir. Takas Anlaşması’nda ise durum farklıydı. Orada Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun ve tarafların bizden bir talepleri vardı ve biz olaya müdahil durumdaydık, çünkü nihai Takas Anlaşması gerçekleşmiş olsaydı İran dışına çıkacak olan uranyum bir müddet için Türkiye’de depolanacaktı. Dolayısıyla orada Türkiye’nin doğrudan bir rolü vardı. Eğer Takas Anlaşması, ki P5+1’in New York’ta, BM Genel Kurulu marjında yaptığı açıklamada masada olduğunu ve bir güven arttırıcı önlem olarak değerlendirilebileceği vurgulanmıştı, eğer o konuda bir ilerleme olursa; tabii ki Türkiye bu konuda da elinden geleni yapacaktır. Ben aslında bu anlaşma konusunda olabilecek bir ilerlemenin taraflar arasında güven artırma bakımından; P5+1 ile İran arasındaki görüşmelere de bir ivme katacağı kanaatini taşıyorum. Her zaman biz bu konudaki katkılarımızı sürdüreceğiz.

Teşekkürler.