Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki Uygur Türklerinin ve diğer Müslüman
toplulukların temel insan haklarını ihlal eden uygulamalar, özellikle son
iki yıl içerisinde ağırlaşmış ve uluslararası toplumun gündemine
taşınmıştır.
Özellikle Ekim 2017’de “Tüm Dinlerin ve İnançların Çinlileştirilmesi”
siyasetinin resmen ilan edilmesi, Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer
Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerinin tasfiye
edilmesi hedefi doğrultusunda atılmış yeni bir adım olmuştur.
Keyfi tutuklamalara maruz kalan bir milyondan fazla Uygur Türkünün toplama
kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz
bırakıldıkları artık bir sır değildir. Kamplarda alıkonmayan Uygurlar da
büyük baskı altında bulunmaktadır.
Yurtdışında yaşayan Uygur asıllı soydaş ve vatandaşlarımız bu bölgedeki
akrabalarından haber alamamaktadır. Binlerce çocuk ebeveynlerinden
uzaklaştırılmış, yetim kalmıştır.
21. yüzyılda toplama kamplarının yeniden ortaya çıkması ve Çin makamlarının
Uygur Türklerine yönelik sistematik asimilasyon politikası insanlık adına
büyük bir utanç kaynağıdır.
Sincan Bölgesinde yaşanan trajediyle ilgili görüşlerimizi Çin makamlarına
her düzeyde dile getirdik.
Böyle bir ortamda, bir bestesi yüzünden 8 yıl hapse mahkum edilen değerli
halk ozanı Abdurrehim Heyit’in hapishanedeki ikinci yılında vefat ettiği
haberini derin teessürle öğrendik. Bu elim hadise, Türk kamuoyunun Sincan
bölgesindeki ağır insan hakları ihlalleri konusundaki tepkisini daha da
kuvvetlendirmiştir. Bu haklı tepkinin Çin makamlarınca dikkate alınmasını
bekliyoruz.
Abdurrehim Heyit’i ve Türk ve Müslüman kimliğine sahip çıkmak uğruna
hayatını kaybeden tüm soydaşlarımızı rahmetle anıyoruz.
Bu vesileyle, Çin makamlarını Uygur Türklerinin temel insan haklarına saygı
göstermeye ve toplama kamplarını kapatmaya davet ediyoruz.
Uluslararası toplumu ve BM Genel Sekreterini de Sincan bölgesindeki
insanlık trajedisinin sona erdirilmesi için etkin adımlar atmaya
çağırıyoruz.