Sayın Bakanımızın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu’na Hitabı Sonrasında Gerçekleştirdiği Basın Toplantısının metni

SAYIN BAKAN: Bildiğiniz gibi ülkemiz AK Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığını devralırken, dönem başkanlığımızda gerçekleştirmek üzere bir eylem planı açıklamıştı. Bunların ana başlıkları şuydu; birincisi Avrupa Konseyi’nin reforme edilmesi ve değişen şartlara uyum gösterilmesi. Bu konuda ciddi adımlar attık. İkincisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reform süreci. Bu konuda da Interlaken’de başlayan süreci devam ettirmeye karar vermiştik. Bunun için çok önemli bir toplantı 25-26 Nisan’da İzmir’de gerçekleştireceğiz ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reform sürecinde çok önemli, tarihi bir adım atılmış olacak. Üçüncüsü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin AB ile olan ilişkileri.  AB’nin Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’na, Sözleşmesi’ne taraf olması. Bu konuda da çok ciddi mesafe aldık. 4 Mart’ta AB Başkan Yardımcısı ve Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’la bir toplantı gerçekleştirdik ve AB belki Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda sıkıntılar var ama biz AB’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olması konusunu tarihi bir adım olarak gerçekleştirmiş olacağız, ümit ediyoruz.

Dördüncüsü komşu bölgelerle ilgili yapılan çalışmalar konusunda Avrupa Konseyi’nin inisiyatif almasını planlamıştık. Aslında çok ilginç ve güzel bir tesadüf oldu, olayların kendisi bağlamında, gelişimi bağlamında. Tam biz Dönem Başkanlığı’nı yürütürken Ortadoğu’da da büyük hareketlenmeler Kuzey Afrika’da oldu. Bu çerçevede biz Avrupa Konseyi ile Kuzey Afrika ve Ortadoğu arasında bir köprü oluşturduk. Bildiğiniz gibi ilk defa Avrupa Konseyi, Avrupa havzası dışında, ilgi alanı dışında bir alana açıldı ve bütün ülkelerin onayıyla ben, Avrupa Konseyi’ni temsilen, Genel Sekreter’le birlikte Tunus’a bir ziyaret gerçekleştirdim. Bu ziyarette Tunus’taki geçiş sürecinde Avrupa Konseyi’nin yapabileceği katkıları ele almıştık. Hepinizin bildiği gibi bu ziyaret sonrasında da Venedik Komisyonu Avrupa Konseyi adına Tunus’a bir heyet göndermişti. Çok olumlu neticeler çıktı. Hepsinden önce 300 Tunuslu seçim gözlemcisi, seçim memuru Avrupa Konseyi tarafından eğitilecek seçimlere kadar, Temmuz ayında yapılacak seçimlere kadar. Bu ilk defa Avrupa Konseyi’nin Avrupa Konseyi alanı dışında böyle bir misyon üstlenmesi. Bu, Türkiye’nin liderliğinde, Türkiye’nin öncülüğü ile gerçekleşen önemli bir adım. Bugün diğer bölgelerle ilgili de takip ettiğiniz gibi Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde sorular oldu, ben de onları cevaplandırdım.

Nihayet yine beşinci bir önemli hedef olarak, Avrupa’da birarada yaşama kültürünü geliştirmek bağlamında bir rapor hazırlanması konusunu hedef olarak benimsemiştik. Bu konuda da çok önemli bir adım attık ve bizim inisiyatifimizle gelişen, oluşturulan bu heyet inşallah İstanbul toplantısında bir rapor sunacak. Bu heyetin Başkanlığını da Sayın Joschka Fischer yapıyordu, İstanbul Zirvesi’ne sunuşu ise büyük bir ihtimalle Sayın Solana yapacak, o heyetin diğer üyesi. Bunlar gerçekten Avrupa kültürünün oluşmasına katkıda bulunmuş önemli isimler. Biz bu raporun Avrupa’daki çok kültürlülüğün ve karşılıklı hoşgörü ve tolerans anlayışının yayılmasına büyük bir katkı yapacağına inanıyoruz. Dolayısıyla belki de İstanbul Toplantısı, Avrupa Konseyi’nin son 10 yıl içinde, belki de 20 yıl içinde gerçekleştirdiği en önemli  toplantılardan birisi olacak.

Yine bu toplantıda kadına şiddetin engellenmesine ve diğer aile içi şiddeti engellemeye dönük bir sözleşme de imzaya açılacak ve bu sözleşme bundan sonra ‘İstanbul Konvansiyonu’ olarak anılacak. Bu da çok önemli bir adım, böylece kadına karşı ve aile içi şiddet konusunda bir sözleşme bizim dönemimizde tamamlanmış oldu ve imzaya açılmış oldu. Bu gerçekten tarihi bir adım, bizim özellikle takip ettiğimiz bir husustu. Bizim dönemde bunu nihayete erdirdik. Bu da Türk Dönem Başkanlığı’nın Avrupa Konseyi’ne yaptığı önemli bir katkı olarak kayıtlara geçecektir.

Tabii bu dönemde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı’nın, Sayın Çavuşoğlu’nun da bir Türk olması, bir Türk parlamenter olmasının getirdiği özel bir atmosfer oluşmuştu. Biz bu hem Dönem Başkanlığı’nı, Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı’nı, hem de Parlamenter Asamblesi Dönem Başkanlığı’nı yürütüyor olmaktan büyük bir onur duyduk ve büyük bir katkı olduğuna inanıyoruz. İnşallah İstanbul’da 10 ve 11 Mayıs’ta bütün ülkelerin katılımıyla bu tarihi adımları atacağız ve Dönem Başkanlığı’nı Ukrayna’ya devredeceğiz.

SORU: Fransa’da, aslında bütün Avrupa’da hem İslam düşmanlığının hem yabancı düşmanlığının çok artışta olduğu bir dönem ve Fransa’da tam böyle bir dönemde burka yasağı gündeme geldi, laiklik tartışmaları ve bu İlkbahar Oturumu’nun konusu da ‘Kültürlerarası Diyalog ve Dinin Rolü’. Bu konuda bir değerlendirmeniz olacak mı? Böyle bir, sadece Fransa’da değil de, Avrupa’da artışta olan…

SAYIN BAKAN: Tabii dini hoşgörü Avrupa’nın en önemli değerlerinden, bireysel özgürlükler de Avrupa’nın, bütün dünyanın evrensel değerleri arasında. Dini özgürlükler bağlamında bu konuya bakmakta  fayda var. Maalesef Avrupa’da son dönemde bu konuda, bu ve benzeri konularda çok yoğun tartışmalar yaşanıyor ve bu tabii Avrupa’daki o dini çoğulculuk ve hoşgörü ortamı noktasında ciddi tartışmalar da ortaya çıkarıyor. Fransa’da bugün bu tartışmaların, dün ve bugün yoğun bir şekilde yapıldığını görüyoruz. Ümit ederiz ki bütün bu tartışmalar karşılıklı hoşgörüyü ve dini özgürlükler alanındaki gelinen noktayı pekiştirici etki yapar ama bugün oturumlarda bu konu gündeme gelmedi fakat tabii önümüzdeki dönemde bütün bu kültürel farklılıklar gündemde olmaya devam edecek. Bu oluşturulan Akil Adamlar Heyeti Raporu ise, tabii onlar tamamıyla fikir özgürlüğü içinde kendileri kaleme alıyorlar. Ne ölçüde oraya yansıdığı konusunu şu anda bilmiyoruz.

SORU: Sayın Bakanım, benim bir sorum olacaktı. İsrail’den bir açıklama geldi, “ikinci bir Mavi Marmara vakasına izin vermeyeceğiz” şeklinde. Bildiğiniz gibi  tekrar bir filo yollanması planlanıyor uluslararası insani yardım kuruluşları tarafından. Türkiye’nin bu konuda herhangi bir, Türkiye karışacak mı meseleye? Herhangi bir değerlendirmeniz var mı?

SAYIN BAKAN: Tabii burada Avrupa Konseyi ile ilgili konuları, Avrupa’yla ilgili konuları tartışıyoruz. İsterseniz o konularda kalalım. Yoksa Türkiye’ye döndüğümüzde bu soruları sorarsanız, o konularda cevap veririz ama Türkiye’nin zaten Gazze konusunda da, Gazze’deki insan hakları ihlalleri konusunda da tutumu gayet açıktır, herkes de bunu biliyor.

SORU: Sayın Bakanım, Ermenistan ve Kıbrıs konularında iki soru geldi. Onlar da biraz kasıtlı, maksadı aşan sorular gibiydi. Bu konuda yorumlarınız ne olacak?

SAYIN BAKAN: Evet yani orada da takip ettiniz. Tabii ben burada iki şapkayla sorulara cevap verdim. Bir, Avrupa Konseyi Dönem Başkanı olarak. Dolayısıyla orada Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olarak o sorulara cevap vermem, o şapkayla mümkün değil. Bu sorular ise benim Dönem Başkanlığı vasfımın ötesinde gelen sorular. Yani bir Türk Bakanı karşılarında görmüş olmak dolayısıyla provokatif sorular gündeme geliyor, her zaman biz bu sorulara açığız. Gerek özellikle Yunanlı Parlamenterin sorduğu soru, KKTC’deki bazı toplumsal olaylarla kuzey Afrika’daki olaylar arasında bağlantı kurma çabası içinde sorulan bir soruydu ve bu noktada da bizi zor duruma düşüreceğini hesap ediyordu.

Orada da söylediğim gibi, KKTC’deki toplumsal olayların kuzey Afrika’daki olaylarla hiçbir alakası kurulamaz, çünkü KKTC’de on yıllardır süren ve bütün dünyanın takdir ettiği  bir açık ve şeffaf seçim geleneği vardır. Son derece geniş sendikal haklar, Avrupa’nın da ötesinde sendikal haklar ve  sivil toplum özgürlükleri söz konusudur. Oradaki toplumsal hareketlenmeler Hükümetin uygulamakta olduğu bir ekonomik paketle ilgilidir. Ben de orada Yunanlı Parlamentere söylediğim gibi, eğer benzetilecekse bu toplumsal hareketler, Yunanistan’daki gösterilere benzetilebilir. Benzer bir paketi uygulamaya koyan Yunanistan’da nasıl halk bu paketlere demokratik tepki haklarını kullanmışlarsa, ancak buna benzetilebilir. Yoksa buradaki mesele insan hakları ya da demokratik özgürlükler bağlamında tepkiler değil. O bakımdan tabii bu önyargılı bir soruydu gerçekten. Ermeni meselesinde ise aslında cevap vermeye bile pek değer değildi ama tabii burada taşıdığımız vasıflar dolayısıyla cevap vermemizi iktiza eden, hani benzer, tekrar eden iddiaların kâğıttan okunan bir şekliydi. Ona da gerekli cevapları verdim, hepiniz dinlediniz.

Teşekkür ediyorum.