Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 (İskele Sancak) Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 7 Ağustos 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Ülke TV’ye Verdikleri Özel Mülakat, 6 Ağustos 2014, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT Türk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 26 Temmuz 2014, Paris Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'e Verdikleri Özel Mülakat, 24 Temmuz 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 24 Televizyonuna Verdiği Özel Mülakat, 20 Mart 2014, Konya Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT 1 Televizyonunda Yayımlanan "Enine Boyuna” Adlı Programda Verdikleri Özel Mülakat, 2 Mart 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün’e Verdikleri Özel Mülakat, 9 Şubat 2014, Karaman Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV/CNBC-e Televizyonlarına Verdikleri Özel Mülakat, 23 Ocak 2014, Davos Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 9 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 7 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 7 Televizyonunda Yayımlanan ‘Başkent Kulisi’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 29 Aralık 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu NTV'de Yayınlanan "Yakın Plan" Programına Konuk Oldu, 12 Kasım 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 8 Kasım 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT-1 Televizyonunda Yayımlanan Enine Boyuna Programında Yaptığı Açıklamalar, 27 Ekim 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 18 Ekim 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun CNNTürk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 3 Ekim 2013, Ankara
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT Türk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 26 Temmuz 2014, Paris

NASUHİ GÜNGÖR - Türkiye Büyükelçiliği Konutundan sizlere sesleniyoruz. Günlerdir, belki de neredeyse haftalardır Gazze’yi konuşuyoruz, Gazze’deki insanlık dışı katliamı, kuşatmayı, boykotu, İsrail’in hiçbir ilkeye, hiçbir ahlaki değere dayanmayan uygulamalarını konuşuyoruz, ama bugün bütün bunları iki gündür özellikle çok baş döndürücü bir trafikle ele alan, çok önemli görüşmeler yapan doğrudan bir aktörle, bir muhatapla konuşacağız, Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu.

Efendim, hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Hoş bulduk.

NASUHİ GÜNGÖR - Efendim, bir giriş sayılmaz ama gerçekten Gazze’yi konuşuyoruz, daha da çok konuşacağız gibi görünüyor. Özellikle şu son 48 saatte muazzam bir trafiğiniz oldu efendim, Amerikan Dışişleri Bakanıyla, Katar Dışişleri Bakanıyla, Halid Meşal’le, çok önemli isimlerle, üstelik defalarca görüşmeler yaptınız, birkaç saat önce yine Amerikan Dışişleri Bakanıyla biraraya geldiniz, Katar Dışişleri Bakanı buradaydı. Bütün bu görüşmelerin serencamını biraz da sadeleştirerek aktaralım efendim. Neler görüşüyoruz, ne oluyor, ateşkes ve ateşkes sonrasıyla ilgili planlamalar neler olacak?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Bu bizim ilk tecrübemiz değil. Maalesef İsrail Gazze’ye karşı saldırılarını belli aralıklarla bu şekilde sürdürdüğü için daha önceki tecrübelerimizden de bildiğimiz bir husus. Bildiğiniz gibi ateşkes çalışmasını 2009 yılında da yapmıştık. 2009 yılında yine böyle büyük bir yıkım, büyük bir katliam gerçekleşmişti Gazze’de. 2011 yılında Gilad Şalit takası söz konusu olduğunda yine Türkiye olarak devredeydik. O zaman da temasları yürüttük. 2012 yılında da tekrar İsrail Gazze’ye saldırdığında ben bizzat Gazze’ye bombardıman altında gitmiştim hatırlarsanız ve yine bir ateşkes çalışması yapmıştık. Bunu zikretmemin sebebi şu: İsrail bütün bu toprakları sanki her an kendisine operasyon yapma hakkına sahip olduğu ve doğrudan kendisine ait topraklarmış gibi görerek gerçekten insanlık vicdanına sığmayan yöntemlerle Gazze halkına, Filistin halkına, ama özellikle Gazze’ye saldırıyor. Çünkü Gazze topluca direniyor, Gazze bir insanlık mücadelesi veriyor insanlık onuru içerisinde. Bütün bu teknolojik, sofistikasyonu yüksek silahlara karşı bir onur mücadelesi veriyor. Bu son kara harekatı başladığında Türkiye olarak durumu değerlendirip daha önceki tecrübelerimizden de hareketle birkaç kanalda çalışmaya başladık.

Birincisi; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyini toplantıya çağırdık, İslam İşbirliği Teşkilatını toplantıya çağırdık; bu diplomatik kanal. Bir de, daha önceki tecrübelerden biliyoruz ki, ateşkes ancak ve ancak çift taraflı ilan edildiğinde bir anlamı var. Mısır ve İsrail birlikte istişare ederek kara harekatından bir müddet sonra ateşkes ilan ettiler. Biz o zaman da söyledik, ateşkesin aktörleri müzakereye katılmamışlarsa, bu ateşkesin sürdürülebilir olması mümkün değil. Ve şu algı çok yanlış, bunu toplantıda da söyledim: İsrail istediği zaman ateşkesi yapar, istediği zaman saldırır, tekrar ateşkes yapar tekrar saldırır, sanki bu insanların kaderi İsraillilerin elindeymiş gibi.

NASUHİ GÜNGÖR - İsrail’in kontrolünde bir süreçmiş gibi, evet.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Ve aslında Hamas’ı yok saymak, Hamas’ı devre dışında tutmak, Gazze halkının iradesini yok saymak ve müzakereyi sadece İsrail ile Mısır arasında yürüyen bir süreç gibi görmek, şu ana kadarki ateşkesin gecikmesinin en önemli sebeplerinden birisi. Biz Mısır’a karşı değiliz, Mısır önemli bir role sahip, çünkü Refah kapısı Mısır’dan açılıyor, Mısır Gazze’nin komşusu, İsrail’in komşusu, tabii ki Mısır önemli bir rol oynayacak. Ama Mısır alandaki gerçek mücadeleyi yürüten güç olan Hamas’ı gözardı ederek bir ateşkese varamaz. Şimdi dolayısıyla belli bir dönemde Batı, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Birleşik Devletler Mısır inisiyatifi üzerinden bir çözüm bulma çabasına girdiler. Biz buna da yardımcı olduk. Ancak öyle bir algı oluşturdular ki, sanki Türkiye bu ateşkese karşı. Hayır, bizim bildiğimiz bir şey var; ateşkes ancak gerçek taraflarla olursa yürür. Bir tarafı, gerçek bir tarafı, mücadele eden bir tarafı yok sayarsanız ve zamanlamasını kendinizin tayin ettiği bir ateşkes, muhtevasını kendiniz tayin eden, hatta muhtevasız bir ateşkes üzerine gidilirse netice alınamıyor. 2009’da da hatırlayacaksınız 7 gün Şam’la Kahire arasında mekik dokuduğumda da aynı şeyi yaptı İsrail, tek taraflı ateşkes ilan etti. Bu tabii Hamas tarafından kabul edilebilir bir şey değil. 2012’de de bunu yaptı. Şimdi Sayın Abbas Türkiye’ye geldiğinde Sayın Başbakanımızla birlikte üçümüz bir özel görüşme yaparak bundan sonra nasıl bir adım atacağımızı, Sayın Abbas bizden yardım talep etti. Hamas ve Filistinliler sizi sayar, Sayın Başbakanımıza; devreye girin ve yardımcı olun dedi. Bizim tek istediğimiz şey oldu Sayın Abbas’tan, Filistin Birlik Hükümetini bozmayacaksınız. Çünkü bu operasyon Filistin Birlik Hükümetini yok etmeye dönük. O da söz verdi ve sözünde de sadık kaldı, Hamas da bu sözü verdi. Bugünden itibaren Türkiye, Filistin Yönetimi, yani Abbas, Katar ve Hamas arasında dörtlü bir süreç işlemeye başladı. Amerika Birleşik Devletleri de bu sürece katıldı, Mısır’ı da bu sürece kattık. MİT Müsteşarımız temaslarda bulunmak üzere daha önce Doha’ya gitti. Bütün tarafların katıldığı bir süreç işlemeye başladı. Doğrudan Halid Meşal’le görüşerek, doğrudan Abbas’la görüşerek ve Mısır’ı da bu süreçten bilgilendirerek. Son 48 saate gelince, son 4-5 gün içinde temaslarımız yoğunlaştı ve Sayın Kerry ile aramızda bu temaslara dayalı olarak birçok ateşkes müzakere planı diyeyim, tevdi edildi, onlar bize gönderdi, biz onlara gönderdik, Katar ile birlikte çalıştık, özellikle son üç gün içinde Kerry ile ne kadar görüştüğümün sayısını unuttum, bazen bir gecede 3-4 telefon görüşmesi, 2-3 telekonferans, en az 6-7 kere karşılıklı gidip gelen SMS mesajlarıyla da, e-mail mesajlarıyla da yoğun bir tempo oldu. Çünkü gerçekten dayanılmaz bir noktaya gelmişti Gazze’deki tablo. Evvelsi gece itibariyle bunların odaklaştığı bir noktada benim Paris’e, Cuma günü, yani dün sabah Paris’te ikili görüşmelerim vardı. Sahurda bu pozisyonlarda ciddi bir yakınlaşma hissettik. Katar Dışişleri Bakanı da bizzat benim de araya girmemin özellikle Hamas nezdinde önemli olduğunu ifade etti. Sayın Başbakanımızla da istişare ettik, sahurda, yani Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece sahurda Fransa gezisini iptal ederek Katar’a geçtim. Katar’da Sayın Halid Meşal’le uzun bir görüşme yaptık. Sayın Halid el Atiye’yle ve daha sonra Sayın Kerry’e bu görüşleri ifade ettik. Kerry bize bir cevabı metin yolladı. Bu uzun ve yoğun bir tempoyla akşam saat 8 itibariyle nihai kararı vermek üzere anlaştık. Çünkü bugün toplantıda da ifade ettim, dışişleri bakanları arasındaki toplantıda, şöyle bir yanlış algı var Hamas’la ilgili: “Hamas, çok otoriter böyle bir yapı, başındaki ne derse o söylenir bir örgüt”. Hamas, içinde çok değişik görüşlerin de olabildiği, bir kere bir kısmı dışarıda, bir kısmı Gazze’nin içinde, çok ciddi bir istişare mekanizması olan ve bazen bu istişare saatlerce, günlerce süren bir yapı. Ve Hamas evet dedikten sonra diğer Filistinli örgütleri de ikna etmek durumunda, çünkü Hamas evet der, İslami Cihat bir füze gönderir, yine ateşkes olmaz. Dolayısıyla Hamas’ın herhangi bir ateşkes sürecini nihayete erdirmek için birkaç kademe var. Önce yurt dışındaki Halid Meşal başkanlığındaki siyasi büro toplanıp bir karar oluşturmaya çalışıyor. Sonra Gazze içindekilerle görüşülerek, o da güvenilir hat olması için değişik yollar denenerek yapılıyor. Gazze içindeki değişik görüşler alınıyor. Bunlar bir çözüme ulaştığında bir de bu sefer Hamas dışında kalan gruplarla, Filistin yönetimiyle, diğer gruplarla konuşuyor, yani uzun bir süreç. Gerçekten bu konuda da Halid Meşal’in herkesle istişareye önem veren bir bakışı var. Bugün yine toplantıda söyledim; Hamas, bir ulusal kurtuluş hareketi olarak organize edilmiştir, herhangi bir yabancı savaşçı yok Gazze’de. Gazzeliler kendi topraklarını savunmak için, kendi onurlarını savunmak için mücadele ediyorlar. Şimdi akşam 8 civarında tekrar nihai kararı vermek üzere, bu arada telekonferans gerçekleştirdik birçok kez Sayın Kerry ile ve mutmain bir sürdürülebilir bir ateşkes. Şimdi o ayrımı da yapmak durumundayız ne kastettiğimizi?

Mısır’ın, İsrail’in talebi; ateşkes yapılsın, konular sonra tartışılsın. Fakat Hamas’ın çekincesi şu: Ateşkes yapıldığında bir statüko oluşuyor ve konular tartışılamıyor, aylar sürüyor, verilen sözler yerine getirilmiyor, 2012’de verilen sözler ihlal edildi, 2011’de verilen sözler ihlal edildi, yeni bir İsrail saldırısı geliyor. Hamas diyor ki; yeni bir statüko oluşmadan önce ben süreçte olup kanaatlerimi ifade etmek ve bu yeni statüko nasıl oluşacak, bunu belirlemek istiyorum, beni yok sayamazsınız diyor. Şimdi Hamas’ın da talepleri 2011 anlaşması, yani Gilad Şalit anlaşmasına dönmek. Bundan kasıt şu: Gilad Şalit anlaşmasıyla salıverilen Filistinlileri İsrail tekrar tutukladı, o zaman ne anlamı var diyor anlaşma yapmanın, bunları ihlal edince. 2012 anlaşmasına geri dönelim diyor, yani kapılar açılsın ve balıkçılık alanı 6 milden 12 mile çıksın, diğer birçok talepler bu 2012 anlaşmasında zaten var olan şeyler. Sonra da bir daha bu tür durumların yaşanmaması için bir liman açılsın ki bunlar haklı taleplerdir, bizim de desteklediğimiz taleplerdir ve abluka kalksın. Şimdi bunlar, bu abluka belki üzerinde daha konuşulması gerekir, ama diğerleri zaten 2012 Anlaşmasında var olan hususlar. Şimdi biz öyle bir plan geliştirdik ki, 2012 Anlaşmasında var olan ve hemen gerçekleştirilecek olan hususları ateşkes planı içine yerleştirdik. Ek talep edilen hususlarda da Amerika’nın da garantörlüğünü isteyen bir başka doküman oluşturduk. Böylece adım adım gidebilecek bir ateşkes. Son derece işlevsel ve iyi bir metin ortaya çıktı. Bunda Sayın Kerry’nin aslında çok ciddi çabası var. Bugün Sayın Halid Meşal de CNN’e yaptığı açıklamada Kerry’i bu konuda olumlu ifadelerle... Gerçekten Sayın Kerry son günlerde çok yoğun bir çaba sarf etti ve bir şey ortaya çıktı. Ve bunlar tek başına Hamas’la görüşülerek de çıkmadı, Mısır’la görüşüldü, İsrail’le görüşüldü. Dün akşam itibariyle saat 8’de hep beraber bu sürdürülebilir ateşkesi ilan etmek için prensip kararına varmıştık. Saat 8’de biz Sayın Meşal’le, Sayın Halid el Atiye’yle nihai tabiri caizse son dokunuşları yaparken metin üzerinde ve bunu Amerikan tarafına gönderecekken İsrail bu ateşkesi reddettiğini ifade etti.

NASUHİ GÜNGÖR - Neden efendim, o çok biraz sürpriz oldu.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Doğrusu bizim için de sürpriz oldu. Çünkü Sayın Kerry İsrail’le sürekli temas halindeydi, biz doğrudan müzakere etmiyoruz İsrail’le. Ama Sayın Kerry İsrail şunu istiyor, şunu istemiyor, şunu koyarsak olmaz, şunu yapalım diye onların da kanaatlerini bilerek temas ediyordu bizimle… Benimle olan bütün telefon görüşmelerinde; ben Filistinliler şunu istiyor diyorum, o da İsrail bunu istiyor. Ben bunu İsrail’den alamam, ben de Filistinler şunu kabul etmez diyorum, yani böyle yürüyor müzakereler.

NASUHİ GÜNGÖR - Bir noktanın altını çizelim mi efendim; Türkiye’nin muhatabı İsrail değil burada Amerika Birleşik Devletleri.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Tabii tabii. Dolayıyla biz arada iyi niyetle gayret sarf ediyoruz. Bütün bu süreçte Sayın Kerry son derece aktif ve dürüst arabuluculuk yaptı. Bizim için de aynı şey geçerli. Filistinlilerin kabul etmediği hiçbir şeyi biz kabul ettiler demedik, bu Sayın Kerry için de geçerli. Bugün gördüğümüz kadarıyla da Sayın Kerry için de bu sürpriz oldu, İsrail’in bu tepkisi. Çünkü İsrail içinde, Kabinede de, yani kendi iç kabinelerinde bunu isteyenler var, istemeyenler var. Ve o haber düştüğünde, yani İsrail bunu reddetti tabiri, bu sefer ikinci bir plana geçmek durumunda kaldık. Sayın Kerry ile tekrar konuştuk, bu sefer dedik bari geçici bir ateşkes ilan edelim, önce 24 saat üzerine konuştuk, İsrail ona da karşı çıktı, 12 saate indi, 12 saatlik bir ateşkesi onlar Kahire’de ilan etti, biz de destek beyan etti, Hamas da bu ateşkesi kabul ettiğini söyledi.

Şimdi burada önemli olan Nasuh Bey dikkat ederseniz bütün bu süreç birkaç şeyi ortaya çıkardı. Bir; Hamas’la ilgili bir algı oluşturulmuştu, İsrail ateşkesi istiyor, Hamas reddediyor.

NASUHİ GÜNGÖR - Görüşülemez, konuşulamaz bir yapı.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Reddediyor. Bu ortaya çıkardı ki; Hamas gerçek bir ateşkesi hiçbir zaman reddetmiyor. Ama İsrail gerçek bir ateşkese yaklaşıldığında, kendi çıkarlarına uymadığını düşündüğü bir ateşkesi reddediyor. Hem de günlerce Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Katar ve ilgili taraflar, Sayın Abbas, Filistin Yönetimi böylesine yoğun bir çaba sarf etmişken; bir bu.

İkincisi dediğiniz gibi; Hamas esneklik göstermeyen katı bir taraf gibi yansıtılıyor. Halbuki Hamas esneklikle bir metin üzerinde mutabakata hemen hemen varmıştı.

Üçüncüsü; Türkiye’nin ve Katar’ın barışı engellediği gibi bir kanaat yayılmaya çalışıldı. Aksine gece ve gündüz ne kadar yoğun bir çaba sarf ettiğimiz aşikar. Biz barış istiyoruz, ama bu onurlu bir barış olmalı. İsrail’in istediği zaman ikinci sınıf gördüğü diğer insanlara dönük her türlü muameleyi yapabileceği, onların ise direnme hakkının bile olmadığı bir barış istemiyoruz. Çok çarpıcı bir şey söyledi Sayın Halid Meşal; tamam liman açılırsa tünellere ihtiyaç kalmaz. Bunu konuşurken doğru dedi, tünellere ihtiyaç hayat normalleşirse olmaz, ama bunlar bizim havadan hava sahamızı ihlal ederken kimsenin sesi çıkmıyor, biz elimizdeki tek araç olarak tünel kazdığımızda, yer altından bir ihlal var diye bizim üzerimize geliniyor. Adil bir ateşkes olması lazım, dünkü metin adil bir ateşkesti, herkese hakkını veren. Mesela bazen şöyle şeyler oluyor, yine müzakere esnasında söylendi; efendim hep Filistin tarafının taleplerini gözetiyorsunuz, İsrail tarafını değil. Dedim ki bugün; o zaman hep beraber İsrail’e abluka koyalım, sonra da Filistin’e kaldırdık diye İsrail’e de ablukayı kaldıralım. Şimdi bir taraf mağdur ve zaten hakları ihlal edilmişse tabii onun hakları gözetilmek durumunda. Özellikle şuraya geleceğim: Şimdi bugünkü görüşmeler, dün gece tekrar bir gibi Hamas onaylayınca biz Paris toplantısına geldik. Zaten ben Paris’e gelecektim Fransa ile ikili görüşmeler için. Sayın Kerry de siz nasıl olsa Paris’e geliyorsunuz, ben de oraya geleyim çok detaylı bunu konuşalım dedi, Sayın Atiye de geldi. Bugün bizim burada olmamızdan bir vesile Fransa da, diğer İngiltere, İtalya ve Almanya Dışişleri Bakanlarının da katıldığı bir toplantı gerçekleştirdik; özellikle bu ateşkesin gerçekleştirilmesi için neler yapılması lazım, gerçekleştikten sonra nasıl bir ekonomik yardım paketi açıklanır, bunları bugün konuştuk. Üçlü toplantıda ise gerek Büyükelçiliğimizde yaptığımız, gerek Amerikan Büyükelçiliğinde - ki orada başladık, sonra burada devam ettik bildiğiniz gibi - bundan sonra atılacak adımları konuştuk. Şimdiki hedefimiz, 12 saatlik ateşkesi 24 saate çıkararak, yani 24 saatlik ateşkesler dilimler halinde, en azından Ramazan Bayramı sürecinde bir ateşkesi temin etmek. Ve bu arada da kalıcı bir ateşkes için neler yapılabileceğini konuşmak. Önemli bazı adımlar, düşünceler gelişti. Tabii bunları şimdi sürecin doğası ve selameti için paylaşmam doğru olmaz. Ama Amerika Birleşik Devletleri tarafında gerçek bir irade var bu ateşkesin bir an önce olması için. İşte bugün toplamda 5-6 saat birlikte bunları konuştuk, önce ben Sayın Kerry ile başbaşa görüştüm, gelir-gelmez saat 09:30’da buraya indik, 10’da onunla görüştük. Daha sonra 7 ülkenin Dışişleri Bakanı ve Avrupa Birliği temsilcisiyle görüştük. Daha sonra tekrar onun ofisinde görüştük, bu arada da Sayın Kerry İsrail tarafıyla, biz de Filistin tarafıyla, Hamas Lideri Sayın Meşal’le de temaslar yaptık, bugün buradan Paris’ten de. Bizim Büyükelçilikte yaptığımız toplantıda da pratik olarak nasıl akan kanı durdurabiliriz, hangi adımları önce atıp bir sıralamasını nasıl yapabiliriz bunları konuştuk, birtakım sonuçlara vardık. İlk hedefimiz, bugün ateşkesi tekrar 24 saat uzatmak, tekrar tekrar bunun uzatılması için çaba sarf etmek.

NASUHİ GÜNGÖR - Efendim, iki tane eleştiri var birbiriyle uyuşmayan, ama sürekli Türkiye bu konuda hedef tahtasında tutuluyor. Birincisini aslında kısmen cevapladınız; Türkiye’nin Hamas’a gereğinden fazla yakın davrandığına dair bir eleştiri var başından beri bizim Filistin politikamızla ilgili. Gerçekten biz Hamas’a gereğinden fazla mı yakın davranıyoruz? Bir diğer eleştiri ise tam tersi; İsrail ve Amerika adına Hamas’ın ve Gazze’nin direnişini Türkiye’nin kırdığına dair de sosyal medyada çeşitli alanlarda birtakım tezler konuşuluyor, ne dersiniz efendim?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Şimdi tabii süreci bilmeyen, sürecin nasıl işlediğini, Ortadoğu dengeleri hesap edemeyenlerin yaptığı, oturdukları köşeden yaptıkları afaki yorumlar. Aynen hani Suriye’de hem El Kaide’ye, hem de İran’a aynı anda destek verdiğimiz iddiası gibi.

Şimdi halbuki biz Hamas’a sadece Hamas olduğu için destek vermiyoruz, Hamas Filistin davasını sahiplendiği için destek veriyoruz. Sayın Abbas’la şahsi desteğimiz, dostluğumuz ayrıdır, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne, Filistin Yönetimine, ama O’na desteğimiz Filistin davasını savunduğu içindir. Şimdi bunu söyleyenler o kadar olayları saptırmaya çalışıyorlar ki, örtmeye çalışıyorlar. Biz, evet 2006’da Hamas Lideri Türkiye’ye geldi, nasıl eleştirildik hatırlayacaksınız. O zaman ben Başdanışmandım. Bugün yine müzmin bir şekilde muhalefet eden bir genel yayın yönetmeni o zaman boy resmi basmıştı gazetede Hamas’ın terörün arkasında bulunduğu, beni hedef göstermişti açık bir şekilde. Ama bugün görülüyor ki, Filistin davasının içinde olan, Ortadoğu meselelerinde masaya oturur. Filistin davasına sahip çıkmayan hiçbir ülke Ortadoğu’da masaya oturamaz. Bakın buradaki, Paris’teki toplantıda Ortadoğu’dan kaç ülke vardı? İki ülke vardı; tenkit ettikleri Türkiye ve Katar vardı. Çünkü herkes biliyor ki biz gerçek –oyuncu tabirinden hoşlanmam ben ama- gerçek anlamda bu alandayız. Gerçek anlamda o insanların hissiyatına sahip çıkıyoruz, o insanlara dönük bir şey söylediğimizde bir değer ifade ediyor. Şimdi Hamas’la ilişkimiz Filistin davasına sahip çıktığı içindir ve o günden bugüne de ilkeli bir şekilde Filistin davasının arkasında durduk. Kim ne derse desin, çok açık söylüyorum, diplomasi rasyonalitenin bir son noktasıdır, kim ne derse desin Filistin davasının arkasında durduğumuz gibi, Filistin davasına kim sahip çıkarsa onun da arkasında dururuz.

Bugün ben Dışişleri Bakanlarının huzurunda şunu söyledim: Hamas’a bir terör örgütü diyemezsiniz, Hamas bir ulusal kurtuluş hareketidir. Ulusal kurtuluş hareketinin mantığıyla davranmaktadır. Toprakları işgal edilen onurlu insanların yaptığı şeyi yapmaktadır. Eğer Hamas’ın içinde tek bir yabancı savaşçı gösterirseniz ya da Hamas’ın Gazze dışındaki bu direniş mücadelesi dışında herhangi bir yerde şiddetin içine girdiğini, onların terör diye tanımladığı neyse o faaliyetlerin içine girdiğini gösterirseniz, örneğin Londra’da bir yeri bombalamak ya da Amerika’da El Kaide’nin yaptığı gibi, o zaman oturur konuşuruz sizinle. Ama kendi topraklarını savunan bir harekete terör hareketi diyemezsiniz. Eğer onların şiddete son vermesini istiyorsanız - öyle konuştukları için söylüyorum bunu - önce İsrail şiddete son verecek, işgali bitirecek. Ve bu işgal sadece Gazze işgali değil. Hamas haklı olarak diyor ki; Gazze’de ben rahat bile olsam Batı Şeria’da işgal bitmedikçe benim mücadelem bitmez, çünkü onlar tek bir vatanın parçası.

Şimdi Hamas’la ilgili Türkiye’de de öyle bir algı oluşturuldu ki, Neoconlar tarafından vaktiyle ve İsrail lobisi tarafından, kendi topraklarını savunan insanlar sanki uluslararası suç işliyorlarmış gibi. Bugün hatta toplantı esnasında bir bakan şöyle bir şey söyledi: Ben çok kaygı gördüm İsrail’e gittiğimde, çünkü bütün kumsallar boştu, plajlar boştu, kimse inmiyordu deniz kenarına. Yok dedim, boş değildi, Gazze tarafında doluydu, çocuk cesetleriyle doluydu. Şimdi bizim bu davaya sahip çıkışımız; insanlık vicdanına sahip çıkışımızdır, sadece Hamas’a veya Filistin’e değil. Peki biz Hamas’a sahip çıktık diye Filistin Kurtuluş Örgütü’nü, Sayın Abbas’ı, Filistin Yönetimini ihmal mi ettik? Hayır. Ne zaman Abbas bizden destek istemişse yanında bizi buldu. Mesela Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Filistin Devleti tanınırken - ki Hamas o kadar da yatkın değildi o görüşe, yani Hamas’ın benimsediği bir görüş değil, işgal bitmeden devlet değil, önce işgali bitirelim sonra devlet olalım diyor - Birleşmiş Milletler’de biz bu fikri destekledik, bence de doğru olan oydu. Üye olmayan devlet statüsüyle Birleşmiş Milletler’de Kasım 2012’de oylama yapıldığında Hamas yoktu orada, Sayın Abbas vardı Filistin Yönetimini temsilen. Bir de biz vardık, başka da hiçbir dışişleri bakanı yoktu, Arap Ligi Genel Sekreteri yoktu. Geçen gün sordum hala cevap veremedi Ekmeleddin İhsanoğlu; İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteriydi, ama yoktu o salonda. O salonda Filistin davasını ve Filistin Kurtuluş Örgütünü, Filistin Yönetimini, Sayın Abbas’ı kucaklayan, onlar adına konuşan gururla söylüyorum bir tek ben vardım. Şahsi olarak konuşmadım, ben derken konuşan Ahmet Davutoğlu değildi, konuşan Türk Milleti adına Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Dışişleri Bakanıydı. Ama Türkiye Cumhuriyeti adına Genel Sekreter seçilmiş olan İhsanoğlu yoktu o salonda.

Şimdi bunu niye söylüyorum? Bu o kadar açık ki; biz Hamas’a da destek veririz, Filistin Kurtuluş Örgütüne de. Yarın başka bir örgüt çıksa ve Filistin davasını savunsa ona da destek veririz. Kınayanın kınamasından çekinmeden destek veririz, kim ne derse desin.

NASUHİ GÜNGÖR - Tüm bu tabloyu anlatıyorsunuz da, şimdi iki gündür Türkiye çok aktif olarak masada sizin anlattıklarınızdan anladığım. Türkiye ve Katar’ın olmadığı bir mekanizmanın işlemediği de aslında görüldü. Fakat İhsanoğlu’nu madem siz andınız, ben sormuş olayım; Türkiye’nin bir gerçek aktör olmadığına dair bir eleştirisi var onun, buna ne dersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Çünkü onun için aktör olmak salonlarda resepsiyonlara katılmak. Ne diyorum, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yoktu, o da bir salon, niye yoktu, ne yapıyordun, çok mu önemli bir işin vardı, bana söylesin. 28-29 Kasım, 2-3 gün diyelim, hani 27’den 29’una, 3 gününü verecekti, 1 gününü verecekti hatta, istese benim uçakla gider gelirdik, neredeydi? Gerçek bir aktördü madem neredeydi? Ben utanç duydum, kendisine sonra da söyledim; İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri yoktu, Arap Ligi Genel Sekreteri de yoktu, sonra Filistin davasında gerçek aktör olmaktan bahsedecek öyle mi? Zahmet edip kıtalararası bir yolculuğa gitmek, yani savaşa git demiyor hiç kimse sana, git mücadele de et demiyor, bombalar altında Gazze’ye de git diyen yok sana, git Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda bulun, niye bulunmadın? Çok kolay şimdi meydanda, gerçek aktör olmanın ne olduğunu o gitsin Şam sokaklarına sorsun. Herkesin çekindiği bir esnada 7 gün ben o Şam sokaklarında Halid Meşal’le sabahladım konuştum ettim ve 2009 barışını, ateşkesini biz sağladık. Bombalar altında Gazze’ye de gittik, Beyrut’ta da barış olsun diye neler yaptığımızı bütün o sokaklar, mahalleler, şehirler şahittir. Gerçek aktör olmak, alanda olmaktır.

Peki başka bir kriter koyalım gerçek aktör olmak; büyük devletlerce muhatap alınmaktır. Allah aşkına son üç gündür Amerika Birleşik Devletleri kiminle çalışıyor? Sayın İhsanoğlu’nu fikri nedir diye arayıp soran olmadı değil mi? Hani eskiden çok derin tecrübeleri var diye. Biz Amerika Birleşik Devletleri’yle bugün toplamda herhalde 1,5 saat sabah görüştük, arada 1 saatlik toplantı, sonra da 2’şer saat, yaklaşık 7-8 saat bu konuyu müzakere ettik. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve belli aşamalarda Katar katıldı, yani öğleden sonra geldiği için Sayın Halid Attiye Paris’e. Kim muhatap alınıyor, kim aktör?

Burada biz bunları aktör olmak için, önemli görülmek için yapmıyoruz. Bunlar hiç önemli değil bizim için, adımız hiç geçmesin, hiç kimse bize kredi vermesin, yeter ki Filistin’de akan kan dursun, çocukların katliamları dursun ve Filistin halkı onurlu bir halk olarak ayakta dursun. Bu kadar göz yaşartıcı, Halid Meşal’le konuşurken tabii bir taraftan da onların mücadelesini, çünkü nihayet acı çekiyorlar, yüzlerinde görüyorsunuz o acıyı. Biz otururken şimdi daha, biraz önce telefon ettik, üç tane şeyi bize rapor ettiler ateşkes ihlalini, bir tanesinde bir ambulans vuruldu. Dün konuşurken söyledim, bakın dedim, biz içeriden konuşuyoruz. Size eğer ateşkes yapın diyorsak, bu da hani Amerika ve İsrail adına onları ikna ediyormuş güya, öyle diyenler için söylüyorum; bizim şeyimizi bu tür ahkam kesenler değil Gazzeliler bilir iyi niyetimizi, samimiyetimizi, Sayın Halid Meşal bilir. Şucayiye dedim nereden geliyor adı biliyor musunuz, bu katliamın yapıldığı Şucayiye? Son Osmanlı birliği, Gazze’yi savunan son birlik orada mücadele etti İngilizlere karşı 1917’de ve orada şehit düştüler. Gözleri doldu. Yine bugün onların torunları bizim yanımızda, başka kimse bizim yanımızda değil; bu Halid Meşal’in ifadesi. Birileri de bizi Amerika-İsrail adına şunu yapmaktaymışız, bunu yapmaktaymışız. Eğer böyle diyenler varsa gitsinler Halid Meşal’e sorsunlar. Gazze sokaklarına insinler, Sayın Başbakanın Erdoğan diye adı geçtiğinde ne ifade ediliyor ya da Batı Şeria sokaklarına gitsinler Türkiye Cumhuriyeti denince ne ifade ediliyor. Onun için bunların ne dedikleri hiç önemli değil. İnşallah barışı sağlayalım da ateşkesi, akan kan dursun da, 1 çocuğu daha kurtaralım da, 1 bebeği, İhsanoğlu ne demiş, onlar ne demiş, sırça köşklerinde oturup hiçbir şey yapmadan bir tweet atmakla ya da bir yazı yazmakla ahkam kesmeye çalışanlar ne derse desinler.

NASUHİ GÜNGÖR - Efendim, tam da bu noktada şimdi Türkiye’nin çevresini, etrafını, oradaki sorunlara bu kadar müdahil olmasına sizin hiç hoşlanmadığınız ve tepki gösterdiğiniz bir ifadeyle soracağım; bataklığa girmek, Ortadoğu bataklığı şeklinde adlandıranlar var. Buna niye bu kadar tepkilisiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Şuna tepkiliyim: Bu bir oryantalizm, bu bir yabancılaşma, bu bir kişiliksizleşme. Şimdi bataklık, Balkanlar’da da çok savaş oldu, oradan muhaceret etmiş olan bizim Balkan muhacirleri ne hisseder? O toprakların her bir karışında bizim ecdadımızın, evladı Fatiha’nın izi var. Bataklık denir mi? Nasıl buna denemezse, nasıl Kafkasya’ya, Orta Asya’ya problem olduğunda denemezse, Ortadoğu bizden bir bölgedir, hatta Ortadoğu tabirine benim yazdığım sert bir eleştiri var 1986 senesinde daha doktora yaparken. Ortadoğu tarifini biz çıkarmadık, Ortadoğu İngiltere sömürge sistemi içinde, yani bir tasnif içinde çıkmış bir şey. Ve Ortadoğu ne zaman kullanılmıştır ilk olarak biliyor musunuz, Yakın Doğu ifadesi? Balkanlar için kullanılmıştır şu anki bilinen Ortadoğu için kullanılmadan önce Yakın Doğu tabiri Balkanlar için kullanıldı. Ne zaman Osmanlı Balkanlar’dan çekildi, Balkanlar Ortadoğu veya Yakın Doğu diye anılmaktan kurtuldu kendilerince. Çünkü onların tabiri bu oryantalizm. Peki, biz buralara bataklık diye bakabilir miyiz? Bakamayız, bunlar bizim değil 500 yıl, 100 yıl önce dedelerimizin savunduğu topraklar. Yemen türküsünü söyleyip de sonra Yemen şehitlerine hakaret edercesine burası bataklık demek, Gazze’yi düşünüp Şucayiye’de şehit düşenleri hatırlamadan bataklık demek, Kerkük’le ilgili her gün nutuk atıp Türkmenler meselesi ne kadar istismar ediliyor bugünlerde, ona ayrıca gelmek isterim, sonra oraya dönüp bataklık demek, birileri buraya bataklık haline getirmeye çalışıyor, biz ise burasını bir gül bahçesi yapmaya çalışıyoruz.

Daha önceki dönemde, yani Arap Baharı ve bu kargaşadan önceki dönemde bunu orada muhatap devletlerle ilişki kurarak yapmaya çalıştık, gül bahçesine çevirdik. Şimdi nerede bir yangın varsa oraya koşup yetişip söndürmeye ve çözmeye çalışıyoruz. Ve herkes vicdanına şunu sorsun: Bu yangınlara koşan kim? Bugün bazıları öyle diyor; Filistin’e koştuğunuz gibi Türkmenlere de koşsanız. Kim koştu Türkmenlere? Yani Filistin’e ne kadar özen gösterdiysek, Türkmenlere aynı özeni gösterdik. Filistin meselesi sürerken ben Özbekistan’a gittim, Özbekistan’la ilişkilerimizi yeni bir sağlam zemine oturtmak için Orta Asya’da Maveraünnehir’de, Buhara’da, Semerkant’ta, o gönül bağlarımızın olduğu bütün Türkmenlerin ana yurdunda, ata yurdunda ilişkileri tanzim etmeye çalıştık.

Irak’taki Türkmenlere gelince, daha ilk andan itibaren Irak’taki güvenlik şartlarının zorluğuna rağmen AFAD binlerce çadır, onbinlerce yardım paketiyle alana gitti. Ben bütün Irak Türkmen Cephesi liderlerini Türkiye’ye davet ettim, onlarla konuştuk, neler yapabileceğimizi konuştuk. Fiş Habur’da bayram öncesinde bir kamp kurmaya çalışıyoruz. Barzani geldiğinde, Kuzey Irak’ta atacağımız adımları kamp kurma dışında hepsini konuştuk. Ama Irak’ta çok büyük bir yangın var ve bu yangın maalesef sadece Sünni Araplarla Şii Araplar arasında değil Sünni Türkmenlerle Şii Türkmenler arasında da büyük çatışmalar var, ben bunu ifade etmek istemem. Ama Telafer’de bu çatışmaların olmaması için son 4 sene içinde defaatle Telafer’de Şiileri ve Sünnileri Türkiye’ye getirdik, birçoğunda ben bizzat başkanlık yaptım, beraber barış yemekleri yedik, barış duaları ettik. Ama öyle bir an oldu ki Maliki’nin kışkırttığı, Irak’ın, yani aşırı Şii akımların kışkırttığı Şii Türkmenlerle, daha sonra IŞİD’ın tesiri altına giren Sünni Türkmenler arasında çatışmalar başladı. Biz bunları da aşabilmek için Irak Türkmen Cephesini ki hepsi çok büyük çabalarla ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta bugün Irak Meclisi’ndeki Türkmen milletvekillerini Türkiye’ye çağırmıştım, inşallah bayramdan sonra gelecekler, toparlanmaları mümkün olmadı. Hepsiyle defaatle ve saatlerce beraber olduk. Kerkük’e birkaç suikast haberi, ihbarı almamıza rağmen Kerkük’e giden, on yıllar sonra giden ilk Dışişleri Bakanı benim ve gerektiğinde tekrar giderim Kerkük’e. Onun için o konuşmada söyledim, onlar için bataklık olan yer bizim için azizdir dedim. Dolayısıyla, insanlık söz konusu olduğunda biz ayrım yapmayız; Arap, Kürt, Türkmen, hepsi bizim için kardeşimizdir. Hepsi, bu anlamda Ortadoğu’nun bütün o coğrafyası bize yakın bir coğrafyadır, uzak bir coğrafya değil. Ama Türkmenler hassaten şu anda mağdur ve mazlum oldukları için onlara dönük de gece-gündüz çalışıyoruz.

NASUHİ GÜNGÖR - Efendim, son 1-2 dakikamızı tamamlayalım. Ben iç politikaya dönük, ama dış politikayı da kuşatan bir soruyla tamamlamak istiyorum; hem sizin, hem Sayın Başbakanın Gazze konusunda, Filistin konusunda, coğrafyamızdaki diğer problemler konusunda gösterdiğiniz hassasiyetleri seçim yatırımı, Cumhurbaşkanlığı yatırımı gibi değerlendiren anlayışlar var. Şu günlerde çok net biçimde mücadele edilen paralel yapı dediğimiz alanda da bu yönde eleştiriler geliyor. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Öyle bir akıl tutulması var ki, sırf bize muhalefet etmek için, sırf bize zarar vermek için, hatta bizi bırakın Türkiye Cumhuriyeti’ne zarar vermek için olmadık senaryolar. Musul’daki yüreğimizi yakan ki hala gece-gündüz çalıştığımız, şu anda maalesef evlerinden uzakta rehin durumda bulunan vatandaşlarımızı güya Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir kurgu halinde orada tutmuşuzdan başlayan, şimdi Filistin’i, biz mi İsrail’e aman Gazze’ye operasyon yap da biz bunu içeride, tam da Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde istismar edelim mi dedik?

NASUHİ GÜNGÖR - Kurgulamak değil de olanı istismar etmek…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Tabii, bunlar kendileri hiçbir zaman samimi olmadıkları için, hiçbir davayı samimiyetle savunmadıkları için, hep hesap içinde oldukları için bizi anlayamıyorlar, anlamalarını da bekleyemeyiz. Nasıl bir mantık ki biz Cumhurbaşkanlığı seçimini veya herhangi bir seçimi düşünmüş olabiliriz. 2009’da seçim mi vardı memlekette ki büyük katliamlar yapılırken Türkiye net tavır aldı? Mahalli seçim vardı ama genel seçimler, ortada bir şey de yoktu. 2011’de, 2012’de, ne zaman bir mesele varsa biz onu sahiplendik. Ama tabii hep şöyle yapanlar: İsrail’e çiçek atıp Filistin’i hiçbir zaman açıkça desteklemeyenler, Türkiye’de iktidar olmanın yolunun İsrail’den geçtiğini, İsrail memnun edilirse Türkiye’de iktidar olabileceğini düşünenler ki bunlar arasında bu paralelci dediğiniz yapılar da var, hep onların gönlerini kazanmaya çalıştılar. Filistin’le ilgili samimi hiçbir adım da atmadılar. Hala bir taziye ya da İsrail’e açık bir tenkit görebiliyor musunuz yayınlarında? Bunları vicdana çağırıyorum, bunları tarihi hatırlamaya çağırıyorum. Her şeyi unutsalar bunları Mescid-i Aksa’nın ve bütün o kültürü bize miras bırakan, bütün Kudüs’teki İslam medeniyetini bize miras bırakan Hazreti Ömer’in, Selahaddin Eyyubi’nin, Kanuni Sultan Süleyman’ın, Sultan Abdülhamit’in mirasına sahip çıkmaya çağırıyorum, biraz onları düşünsünler. Onların şahsi manevilerini tahayyül etsinler ve o şahsi maneviyle konuşsunlar. Birkaç İsrail’den ya da İsrail yanlısı Neoconcu, çöreklenmiş Neoconculardan övgü alabilmek için bütün o tarihe ihanet etmesinler. O ihanet içinde oldukları için bizi istismar içinde olduğumuzu zannediyorlar. Seçim ne olursa olsun, seçimin neticesi, öncesi, sonrası, ne Sayın Başbakanımızın zihninden, ne benim, ne de AK Parti kadrolarının zihninden bir an bile Filistin’deki bir küçük çocuğun bırakın kanını, gözyaşını bile bin seçime feda etmeyiz biz; bunu bizi tanıyanlar bilir.

NASUHİ GÜNGÖR - İşte bütün bu olanlar, yaklaşan bayram da barışa vesile olur efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - İnşallah.

NASUHİ GÜNGÖR - Efendim, çok teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Ben teşekkür ederim.

NASUHİ GÜNGÖR - Paris’te bunca yoğun temponun içinde, üstelik ayağınızın tozuyla Katar’dan gelerek sorularımızı cevaplandırdınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Hayırlı bayramlar diliyorum tüm Radyo Televizyon Kurumu mensuplarına, bütün milletimize hayırlı bayramlar diliyorum. İnşallah gerçek bayram gibi idrak edeceğimiz günler yakındır.

NASUHİ GÜNGÖR - İnşallah. Çok teşekkürler efendim.

Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’yla Paris’ten yaptığımız yayının sonuna geldik. Sayın Bakanın güzel dileklerinin üzerine eklenecek herhalde çok fazla bir şey yok ama, gerçekten sadece bizim coğrafyamızın değil tüm insanlığın barışına vesile olacak bir bayram dileğiyle hepinize iyi geceler diliyorum efendim.