İklim değişikliği, sınır tanımayan ve gelişmişlik düzeyinden bağımsız
olarak tüm ülkeleri etkileyen niteliğiyle günümüzün en önemli küresel
sınamaları arasında yer almaktadır. Sıcaklık artışı, kuraklık, sel, orman
yangınları, biyolojik çeşitlilik kaybı, aşırı hava olaylarının sıklığı ve
şiddetinin artması, deniz seviyesinin yükselmesi, buzulların erimesi, gıda
güvensizliği ve sağlık risklerinin artması gibi sürdürülebilir kalkınmayı
doğrudan etkileyen iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ülkemizde ve
dünyada giderek artmaktadır.
İklim değişikliğinin gün geçtikçe şiddetini artırdığı ve insanlık için bir
tehdit teşkil ettiği bilimsel olarak ortaya konulmaktadır. Hükümetlerarası
İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) yayımladığı raporlarda, iklim
değişikliğinin insanlık için “kırmızı alarm” verdiği uyarısında
bulunulmaktadır. IPCC Raporları ve bilimsel çalışmalar, ülkelerin mevcut
iklim değişikliğiyle mücadele planlarının yetersiz olduğunu ve küresel
sıcaklık artışında insanlar, doğal yaşam ve ekosistemler için tehlikeli
sınır olan 1,5 santigrat dereceyi aşmamanın hayati önem taşıdığına vurgu
yapmaktadır.
İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında, düşük karbonlu ekonomiye küresel
düzeyde geçilmesi hususu, insanların yaşam biçimlerini, üretim ve imalat
yöntemlerini değiştirecek köklü bir dönüşüm öngörmektedir. Bu nedenle iklim
değişikliğiyle mücadele ve uyum çalışmaları salt bir çevre sorunu olarak
algılanmamalıdır. Gerçekte, bu mücadele ülkelerin izleyeceği büyüme
stratejilerini, enerji politikalarını, sağlık ve tarımla ilgili
programlarını, su kaynaklarının kullanımını, gıda güvenliğini, düşük
karbonlu ekonomiye geçiş ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini doğrudan
etkileyebilecek ve bunların geliştirilmesinde belirleyici olabilecektir. Bu
hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için gelişmiş ülkelerin, finansman,
teknoloji transferi ve kapasite geliştirme taahhütlerini yerine getirmesi
önem taşımaktadır.
Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz havzası, iklim değişikliğinin olumsuz
etkilerine karşı en hassas bölgelerden biri olarak tanımlanmaktadır. Çevre
ve İklim Değişikliği Akdeniz Uzmanları Ağı Raporu’na göre, Akdeniz bölgesi
dünyadaki diğer bölgelere göre %20 daha fazla sıcaklık artışına maruz
kalmaktadır. 2040 yılına kadar Akdeniz'deki sıcaklık artışının 2,2
santigrat dereceye ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye küresel ısınmanın, özellikle su kaynaklarının azalması, şiddetli
kuraklık ve taşkınların yaşanması, orman yangınları ve çölleşme ile bunlara
bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır.
Ülkemizde son dönemde meydana gelen aşırı hava olayları da bunun en önemli
göstergesidir.
Türkiye, yaşanan olumsuz gelişmelerin önlenmesi ve meydana gelen zararın
telafisi, gelecek nesillere temiz bir çevre teslim edilmesi için, kalkınma
hedeflerine halel getirmeyecek çalışma ve düzenlemeleri yapmakta, ikili
işbirliğini geliştirmekte, bölgesel ve uluslararası çalışmalara etkin
katılım sağlamaktadır.