Hüsamettin Kılıçkaya (*)
Giriş
Liberalleşme ve sermaye hareketlerinin yaygınlaşması ile dünya ticaretiyle ilgili yeni kurumların oluşturulması sonucu, dünya ticaret dengeleri de yeniden şekillenmiştir. Yeni teknolojilerin rekabeti daha da kızıştırdığı günümüz ekonomilerinde ticaret vazgeçilmez hale gelmiştir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanan krizlerin sermaye hareketleri ile kolay yayılma eğilimi göstermesi, tüm dünya ülkelerine olduğu gibi bize de, ihracatın ne kadar önemli olduğu dersini vermiştir.
Sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyümenin yakalanmasında, istihdamın ve fert başına düşen milli gelirin artmasında, dış ticaretin, özellikle ihracatın gözardı edilemez bir etkisi olduğu hepimizce bilinmektedir. Bu gerçekten hareket eden ülkelerin, birbirleriyle olan ticaretlerini arttırmak amacıyla çeşitli mekanizmaları hayata geçirdikleri ve kurdukları bu sistemler sayesinde dış ticaretlerine ivme kazandırarak ekonomik gelişmelerine katkı sağladıkları da bir vakıadır.
Günümüz dünyası çok önemli, yapısal ve ekonomik bir dönüşüm süreci içinden geçmektedir. Özellikle son onbeş yıllık dönemde gözlenen ve günümüz ekonomileri üzerindeki etkisini giderek artan oranda hissettiren bu sürecin odağında küreselleşme yer almaktadır. Küreselleşen bir dünyada, ülkelerin kalkınma yolunda ilerleyebilmesi ve dünya refahından daha fazla pay alabilmesi ancak bu süreci doğru algılamaları ile mümkün olacaktır.
Türkiye’nin, Ortadoğu, Afrika, Asya ve Avrupa’ya olan yakınlığı ile komşusu ülkelerle paylaştığı ortak kültürel değerleri, bölgesel bir dış ticaret sistemi oluşturulmasında yapı taşı olarak gören Dış Ticaret Müsteşarlığı, ticarette yeni açılımlar yakalayabilmek amacıyla, 2000 yılında ‘Komşu ve Çevre Ülkelerle Ticareti Geliştirme Stratejisi’ni yürürlüğe koymuştur.
Sözkonusu stratejisi çerçevesinde, ticaretin artırılması için yeni yol ve yöntemler aranmakta ve Ortadoğu, Güneydoğu Avrupa, Karadeniz ülkeleri, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri ile ticaretin geliştirilmesi yönünde uygun ortam yaratılmaya çalışılmaktadır.
Dünya ticaretinde uluslararası rekabet, hem sanayileşmiş ülkelerde, hem de gelişmekte olan ülkelerde artmıştır. Son yirmi yıl içinde bir çok gelişmekte olan ülke, dünya ticaretine ve küresel ekonomiye aktif olarak katılmaya ve dünya ticaretinden daha fazla pay almaya başlamışlardır. Rekabetin bu kadar büyük olduğu uluslararası ticari arenada yer edinebilmek ancak bölgesel ekonomik sistemlerle mümkün görülmektedir. Bu nedenle bölgesel bazda ticari bütünleşmeyi hedefleyen ve bu amaca ulaşmada uygulanabilir araçları belirten bu tür bir stratejinin öngörülen hedeflere ulaşmada etkin ve verimli olduğu değerlendirilmektedir.
Strateji’nin Esasları
Dış ekonomik ilişkiler politikasının reel ve önemli bir boyutunu teşkil eden dış ticaret politikaları sahasında özellikle bölgesel bazda kalıcı olabilmek, ülkelerin bulunduğu coğrafyadaki bölge ülkelerine yönelik ticaret politikaları üretmesi ve komşu ülkeleri esas alan ve kurumlararası sağlıklı koordinasyonla yürütülen bir dış ticaret stratejisi takip etmesi ile mümkündür. Bugün, dünya geneline baktığımızda, bölgesel entegrasyonların ve dolayısıyla komşu ülkelerle ticaretin hızla geliştiğine ve ülkelerin bu yönde bir politika izlediklerine tanık olmaktayız.
Bölgesel ticaret, dolayısıyla komşu ülkelerle ticaret, özellikle gelişmiş ülkelerin ticaret hacimlerinde önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Bu ülkelerin komşu ülkelerle ticari ilişkileri incelendiğinde, Avrupa Birliği ülkelerinin birlik içi ticaretinin % 70’ler, Asya ülkelerinde ve Kuzey Amerika bölgesinde ise, bölge içi ticaretin % 40’lar seviyesinde bulunduğunu görmekteyiz. Dünyadaki pek çok gelişmiş ülkenin dış ticaretinde, bölgelerindeki ülkelerin payının önemli yer tuttuğu görülmektedir. Türkiye’nin ise, yıllık ithal talebi 250 milyar doların üzerinde olan komşu ve çevre ülkeleriyle ticari ilişkileri yeterli düzeyde bulunmamaktadır. Komşu ve çevre ülkelerin Türkiye’nin ihracat profili içinde aldıkları yer, 1990’lı yıllarda toplam dış ticaret hacminin sadece %7-8’ini oluşturmaktaydı.
Dünyada görülen bu gelişmeye karşı, Türkiye’nin izlediği dış ticaret politikasında görülen bu paradoksun, gerek coğrafi, kültürel ve tarihsel yakınlık avantajına sahip olduğumuz, gerek ekonomilerimizin birbirlerini tamamlayıcı yapıda bulunduğu komşu ülkelerdeki ticaret potansiyelinin değerlendirebilmesi ve dış ticaretimizde, 1980’li yıllarda gerçekleşen atılımın ikinci dalgasının gerçekleştirilebilmesini teminen, “Komşu ve çevre ülkelerle Ticareti Geliştirme Stratejisi”nin uygulamaya konulması ile giderilmesi amaçlanmıştır.
Tanımlar
Strateji, hedef aldığı bölgenin belirlenmesinde, Türkiye’yi çevreleyen ülkelerin oluşturduğu alanı dikkate alan coğrafi yaklaşımı doğru bir seçim olarak görmekle birlikte, bu tarz bir sınıflandırmanın Türkiye’nin ekonomik yaşam alanını daraltan bir sonucu da beraberinde getireceğini, bu itibarla tanımı, yalnızca coğrafi bir tanım olmaktan kurtarıp daha geniş bir anlamda; etnik, kültürel, politik, tarihsel ve sosyal unsurları da içeren bir tanımlama kapsamında değerlendirmeyi tercih ederek, Türkiye’nin ekonomik etki alanını genişletmeyi de hedeflemektedir. Ancak strateji, bu ucu açık geniş tanım kapsamına giren ülkeleri “Komşu Ülkeler / Ön Hat Ülkeleri” ve “Çevre Ülkeler” olmak üzere iki ana grup içeriside sınıflandırarak uygulayıcıya değerlendirme kolaylığı da sağlamaktadır.
Bu çerçevede, Komşu Ülkeler /Ön Hat Ülkeleri kavramıyla, Türkiye ile arasında geçiş zorluğu olmayan ve başka bir ülke üzerinden geçmeksizin doğrudan kara ve/veya yakın deniz bağlantısı vasıtasıyla Türkiye ile ortak sınıra sahip ülkeler ifade edilmekte ve bu gruba giren ülkeler; Azerbaycan/Nahcıvan Özerk Cumhuriyeti, Gürcistan, İran, Irak, Suriye, KKTC, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya Federasyonu ve Ermenistan olarak sayılmaktadır.
Çevre Ülkeler kavramı ise, Türkiye ile ortak bir sınıra sahip olmamakla birlikte, gerek coğrafi, gerek kültürel ve tarihsel yakınlığı bulunan ve belirli bir nüfus ve ekonomik potansiyeli olan ülkeler olarak tanımlanmakta ve bu gruba giren ülkeler de Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan, Mısır, Arnavutluk, Moldova ve Makedonya olarak belirtilmektedir.
Komşu ve çevre ülkeler stratejisi 2003 yılında genişletilerek, sözkonusu strateji kapsamına; Macaristan, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Sudan, Etiyopya, Eritre, Cibuti, Somali, Gazze, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, Afganistan, Pakistan ve Beyaz Rusya da dahil edilmiştir.
Amaç
Türkiye, 1980’den beri uygulanan politikalar neticesinde önemli ölçüde ilerleme gösteren dış ticaretini, kalıcı bir gelişme sürecinde tutabilmesi için, günümüz dış ticaret politikasını, dünya ticaretindeki muhtemel sektörel gelişmelere paralel bir şekilde yatırım-üretim-ihracat üçgeni çerçevesinde belirlemek zorundadır.
Genel amacı, kapsamı içerisindeki pazarlara girmek için pazarın ihtiyacının saptanması ve bu çerçevede mal ve hizmet üretilmesinin teşvik edilmesi ile bu ülkelerden Türk sanayiinin ihtiyacı olan ham ve yarı-mamul malların avantajlı fiyattan temin edilmesini sağlayarak, mamul madde üretiminde girdi maliyetlerini düşürmek olan stratejinin hayata geçirilmesi ile ekonomileri birbirlerini tamamlayıcı yapıda bulunan bu ülkelerdeki ticaret potansiyelinin değerlendirilmesi ve bu çerçevede, 1990’lı yıllarda belirli ürün ve belirli ülke grubu çerçevesine sıkışan ihracatımıza ivme kazandırılması hedeflenmiştir.
Stratejinin ortaya koyduğu ticaret politikalarına ilişkin uygulanabilir araçlar ve bu araçlar vasıtasıyla ulaşmak istediği hedefler, Türkiye’nin ihracat hacmine ve üretim maliyetlerini azaltan bir ithalat politikasına katkıda bulunmasının yanısıra, ticari ve ekonomik ilişkilerin siyasi ilişkileri şekillendirdiği günümüzde, Türkiye’nin bölgesindeki ülkeler nezdinde siyasi anlamda etkinliğinin arttırılması açısından önemli bir araç niteliği de taşımaktadır.
Pazara Giriş Araçları
Dünya ülkeleri, ekonomik ve sosyal sorunlarla karşılaştıkları ölçüde içlerine kapanmakta, koruma politikalarına ağırlık vermekte ve ticari ilişkilerini aralarında oluşturdukları blok içerisinde bulunan ülkelerle geliştirmeye öncelik vermektedirler.
Pazara giriş araçlarının hayata geçirilmesi, iş dünyası ve yatırımcılara uluslararası ticarette karşılaşılan tarife dışı engelleri aşmada yardımcı olacaktır. Bu kapsamda strateji, hedef ülke pazarlarına girmek için, pazarın ihtiyacının saptanması ve pazarın ihtiyacı çerçevesinde mal ve hizmet üretilmesinin teşvik edilmesi esasına dayalı açılım politikası kapsamında özetle ;
- Öncelikle Ön Hat Ülkelerinden başlamak üzere, bu ülkelere yönelik, ticaret heyetleri, fuarlara katılım, reklam ve tanıtım faaliyetlerine ağırlık verilmesi,
- Ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesinde büyük öneme sahip olan, Ticaret, Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması, Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi, Gümrük Alanında İşbirliği ve Ulaştırma gibi yasal alt yapıyı oluşturacak anlaşmaların bu ülkelerle akdedilmemiş olanlarının öncelikle tamamlanması,
- Bu ülkelerde faaliyette bulunan hizmetler sektörünün de devlet yardımları (kira, tanıtım, araştırma vb.) teşviğinden yararlandırılması,
- İhracatçının rekabet gücünün arttırılmasını teminen bu ülkelere yönelik Eximbank kredilerinin gerek miktar gerek program olarak arttırılması,
- Eximbank’ın bu ülkelere yönelik sigorta programlarının politik riskleri de karşılayacak şekilde çeşitlendirilmesi,
- Kredi veren uluslararası kuruluşların bu ülkelerdeki projelere sağlayabilecekleri mali kaynak, danışmanlık ve teknik hizmetlerin tespit edilerek bu kuruluşların Türkiye ile işbirliği yapmalarının sağlanması,
- Ticari ve ekonomik ilişkilerin belirleyici unsurlarından olan ulaşım imkanlarının bu ülkelerle çeşitlendirilmesi ve maliyeti azaltıcı tedbirler alınması,
- Ülke bazında ticari ilişkiyi engelleyen bürokratik işlemlerin (vize, gümrük formaliteleri vb.) tespit edilmesini ve bu konularda yaşanan sorunlara her düzeydeki resmi temasta çözüm aranması,
- Bu ülkelere yönelik özel ticaret mekanizmaları (Serbest Ticaret Anlaşması, Tercihli Ticaret Sistemi, Counter Trade) imkanlarının araştırılması,
şeklinde sıralanabilecek pazara giriş araçlarının bu ülkeler bağlamında öncelikle kullanılmasını önermektedir.
Pazara giriş araçları tanımı altında genelleştirilen önerileri, Türk yatırımcı ve ihracatçısının bu pazarlara girişini kolaylaştırmak, bu pazarlardaki yatırımlarını güvence altına almak ve olası bürokratik engellemelere karşı devlet kurumları nezdinde üst düzey görüşmeler yoluyla sorunun çözümüne yönelik, tedbirler olarak değerlendirmek de mümkündür.
Hedefler
90’lı yılların başından itibaren uluslararası piyasada faaliyet gösteren yatırımcılar, büyük pazarlara yakın, faktör maliyetleri düşük, kalifiye işgücü ve dinamik iç pazara sahip ülkeleri yatırım merkezleri olarak görmektedirler. Çok taraflı üretim ve ticari ilişkilerin gelişmesi, küreselleşmeye hız kazandırdığı gibi, benzer özelliklere sahip, aynı coğrafi bölge içerisinde olan ülkeleri, güçlerini birleştirici yoğun bölgesel ilişkiler içerisine de itmektedir.
Dünyanın bir taraftan küreselleşirken diğer taraftan tabiri caizse “bölgeselleştiğini” gören “Komşu ve Çevre Ülkelerle Ticareti Geliştirme Stratejisi” bu gerçekten hareketle hedefleri arasında çok taraflı üretimi de ilke olarak kabul etmektedir. Bu çerçevede;
- Küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin bölge ülkelerine açılımlarının sağlanmasını,
- Türk sanayi için hammadde ve yarı mamullerin doğrudan ve uygun fiyatlarla komşu ve çevre ülkelerinden temin edilmesini,
- Türkiye’nin bazı sektörlerdeki rekabet gücünü artırmak amacıyla, yatırımlarının komşu ve çevre ülkelere kaydırılmasını,
- Bölge ülkelerine Türkiye’den teknoloji transferinin gerçekleştirilmesini,
- Müteahhitlik, müşavirlik ve mühendislik firmalarımızın bu ülkelerindeki pazar paylarının artırılmasını,
kısa vadede ulaşılması gereken hedefler arasında saymaktadır.
Değerlendirme
Ana hatları yukarıda izah edilen stratejinin üç yıllık özet bir değerlendirmesini yaptığımızda; Sözkonusu 47 ülkeye ihracatımız 2003 yılında 13,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve toplam ihracatımızın yüzde 28’ini oluşturmuştur.
2003 yılı sonu itibariyle strateji kapsamındaki ülkelere olan ihracatımızın 2000 yılına göre yüzde 84 oranında artarak 10,2 milyar dolara ulaştığını, aynı yıl itibariyle sözkonusu ülkelerden gerçekleştirilen ithalatın ise, 2000 yılı ile karşılaştırıldığında yüzde 29 oranında artış göstererek 13,9 milyar dolara yükseldiğini görmekteyiz. Strateji’nin genellikle devletçi bir dış ticaret politikası izleyen Ortadoğu ülkeleri ile ticaretimiz üzerindeki etkisine baktığımızda, bu bölgeye yönelik ihracatımızın, 2000 yılına göre 2003 yılında yüzde 77 oranında artarak 4,3 milyar dolara ulaştığını, sözkonusu ülkelerden yapılan ithalatın ise aynı dönemde yüzde 17 oranında artış göstererek 2003 yılında 4,1 milyar dolara yükseldiğini görmekteyiz.
Kapsamındaki ülkeler üzerindeki siyasi yansımalarına bakmaksızın sadece istatistiki veriler dikkate alınarak yapılan değerlendirme bile, Strateji’nin henüz üç yıllık olan uygulama sürecinde olumlu sonuçlar alınmasına aracılık ettiği görülmektedir. Kaldı ki Türkiye, gelişen siyasi ilişkilerimize paralel, bu ülkelerin bir kısmı ile serbest ticaret anlaşmaları dahil, tercihli ticaret sistemi ve sınır ticaret merkezleri gibi özel ticaret düzenlemeleri yapma fırsatını da yakalamıştır.
-------------------------------
(*) Dış Ticaret Müsteşarlığı, Anlaşmalar Genel Müdürlüğü, Orta Doğu Ülkeleri Daire Başkanı