Karadağ Cumhuriyeti’ne gerçekleştirmekte olduğum resmi ziyaret vesilesi ile ikili ilişkilerimize ve ortak yaşam alanımız Balkanlara ilişkin bazı tespit ve düşüncelerimi Karadağ kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.
2006 yılında Karadağ’ın ve 2008 yılında Kosova’nın bağımsızlıklarını ilan etmeleri ile birlikte Balkanlar bölgesindeki siyasi coğrafya nihai halini almıştır. Soğuk savaş sona ererken Balkanlarda sarsılan dengeler ve oluşan yeni denklemler bu siyasi coğrafyayı şekillendirmiştir. Tabiatıyla Balkanlarda kalıcı bir istikrar ortamının ve sürdürülebilir bir kalkınma ivmesinin yakalanması için daha çok çaba göstermemiz gerekir. Yakın tarihimizde yaşadığımız ve paylaştığımız acılardan gereken dersleri çıkarabildiğimiz takdirde Balkan halklarının önündeki önemli fırsatlardan olabildiğince yararlanmamız mümkündür.
Yugoslavya’nın parçalanma sürecindeki acıları ve sorunları bunları bizzat yaşayanlara hatırlatmak sağduyulu bir tutum teşkil etmeyecektir. Fakat bir Balkan ülkesinin siyasetçisi olarak şu tespiti de üzülerek yapmak zorunda kalıyorum. Balkanlarda yaşadığımız buhranların hepsi bölge dışı aktörlerin müdahaleleri ile sonlandırılmıştır. Ancak bölge dışı aktörlerin müdahalesi ile yalnızca çatışmaları durdurmak mümkün olmuştur. Kalıcı barış ve istikrarı sağlamak ise bölge ülkelerinin sorumluluğundadır. Bugün geldiğimiz aşamada önemli olan, Balkan ülkelerinin kendi geleceklerini güçlü bir bölgesel sahiplenme anlayışı ile belirlemeleridir. Bunu gerçekleştirecek birikime ve anlayışa Balkanlarda sahip olduğumuza inanıyorum. Balkanlarda barış, istikrar ve refah sağlamak için aramızdaki bağları güçlendirmek, bölge dışından gelecek tüm katkılardan daha etkili olacaktır.
Etkin bir bölgesel işbirliği anlayışını geliştirmek için ikili ilişkilerimizin, bölgesel işbirliğimizin ve uluslararası girişimlerin ayrı ayrı değeri bulunmaktadır.
2009 Haziran ayında Dönem Başkanlığını üstlendiğimiz Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci (GDAÜ) bölgesel işbirliğini ilerletmek için en fazla güvendiğimiz mekanizmadır. 2010 yılında Dönem Başkanlığını Karadağ’a devredeceğiz. Bu nedenle Dönem Başkanlığımız sırasında gerçekleştireceğimiz etkinlikler konusunda Karadağ ile istişarelere bilhassa önem vermekteyim.
Göreve başladıktan sonra Balkanlara ilk ziyaretimi Romanya’ya gerçekleştirdim. Sırbistan ve Karadağ’ı kapsayan bu ikinci Balkanlar ziyaretime, hem ikili ilişkilerimizin geliştirilmesi hem de GDAÜ Dönem Başkanlığımız konusunda yapmak istediğim istişareler açısından önem vermekteyim. Önümüzdeki iki ay içinde GDAÜ katılımcı ülkelerinin tüm Dışişleri Bakanları ile istişarelerde bulunmayı öngörmekteyim. Bizim yaklaşımımıza göre GDAÜ ve diğer bölgesel işbirliği girişimlerinin, herhangi bir ayırım gözetmeden tüm Balkan ülkelerini kapsaması gerekir.
GDAÜ’yü klasik bir işbirliği mekanizması olarak da görmek yanlıştır. Balkanlar bölgesindeki tüm halklar tarih boyunca etkileşim içinde olmuşlardır. Ortak tarihimiz güçlü ortak değerler doğurmuştur. Balkan halklarını ayrıştıran etnik ve dini nitelikte faktörlerin yanında Balkan halklarını birleştiren belki daha fazla ortak değer bulunmaktadır. Bölgesel işbirliğini ilerletmek konusunda daha etkin bir ortak siyasi iradenin bu temelde kurulmasını mümkün görmekteyim.
Balkanlarda işbirliği fırsatlarını güçlendiren diğer bir faktör ise tüm bölge ülkelerinin ortak stratejik hedefleri benimsemiş olmalarıdır. Gerçekten de tüm Balkan ülkeleri AB ve NATO üyeliklerini nihai hedef olarak kabul etmiş bulunmaktadır. AB ve NATO üyeliği hedefleri son derece önemli siyasi projeleri de beraberinde getirmektedir. Bu istikamette ilerleyen ülkeler, tarihin miras bıraktığı sorunları da bertaraf etmek zorundadır. Avrupa ve Avrupa-Atlantik yapıları ile bütünleşme sürecinin her Balkan ülkesi için farklı zaman dilimlerini kapsaması doğal olmakla birlikte, önemli olan husus, bu yönelimin her ülke tarafından kararlıkla sürdürülmesidir.
Balkan ülkelerinin AB üyeliğini hızlandırmak bölge ülkelerinin elindedir. Balkan ülkeleri aralarındaki ilişkileri ve hatta entegrasyonu ne kadar hızlı ilerletebilirler ise tüm Balkan ülkelerinin AB üyeliği da aynı oranda daha hızlı gerçekleşebilecektir. Fakat bu süreçte AB’nin de bölge ülkelerinin motivasyonunu sarsmaktan kaçınmasını beklemekteyiz. Örneğin AB’nin önümüzdeki dönemde yürürlüğe koyacağı vize muafiyeti rejiminin bazı Batı Balkan ülkelerini dışlaması tereddüt doğuran ve kaygı veren bir karardır.
Jeostratejik konumu Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısını, imkanlarını ve gücünü doğrudan etkilemektedir. Türkiye bulunduğu bu coğrafi konum nedeni ile çok yönlü stratejiler izlemek zorundadır. Bununla birlikte Türkiye’nin temel stratejik tercihini AB üyeliği teşkil etmektedir. Bu çerçevede, Balkanların AB perspektifi Türkiye’nin Balkanlara yönelik yaklaşımını belirleyen başlıca faktörler arasında yer almaktadır.
Genç Karadağ Cumhuriyeti kısa zaman zarfında önemli adımlar atmayı başarmıştır. Karadağ mütevazı boyutlarına rağmen tüm Balkan ülkelerine örnek olabilecek yaklaşımlar sergilemektedir. Karadağ’ın AB’ye üyelik başvurusunu memnuniyetle karşılamış bulunuyoruz. Karadağ’ın NATO üyeliğini desteklemekteyiz ve bunun önümüzdeki dönemde gerçekleşmesini umut etmekteyiz. Karadağ’daki etnik ve dini toplulukların huzur ve hoşgörü ortamı içinde birlikte var olmalarını önemsiyoruz.
Bölgesinde önemli bir aktör olan Türkiye’nin siyasi birikimi, ekonomik potansiyeli ve insan kaynakları Balkanlarda da önemli girişimlere öncülük etmesine imkan vermektedir.
Bu nedenle, Türkiye ve Karadağ arasındaki ikili ilişkilerin geliştirilmesinin hem halklarımızın hem de Balkanlardaki tüm halkların yararına olacağını düşünmekteyim.
Orijinal Kesit için tıklayınız