Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları'nın 12-13 Aralık 1997 tarihlerinde Lüksemburg'da yaptığı toplantıda, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tek yanlı müracatına binaen "Kıbrıs"la tam üyelik görüşmelerinin başlatılması kararı alınmıştır.
Türkiye, sözkonusu karar ve doğuracağı sonuçlarla ilgili olarak aşağdaki hususları AB üyesi ülkelerin ve uluslararası kamuoyunun dikkatine getirmekte yarar görmektedir.
1. Kıbrıs'la ilgili 1959-60 Anlaşmaları, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarından oluşan beş taraf arasında akdedilmiştir. Bu Anlaşmalar, Ada'daki iki toplum arasında olduğu kadar, bölgedeki barış ve istikrarın korunmasını teminen Türkiye ve Yunanistan arasında da bir denge tesis etmiştir. 1960 Anlaşmaları Ada'daki iki tarafın siyasi ve hukuki eşitliğini tescil etmiş, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarını 1960 Cumhuriyeti'nin iki kurucu ortağı haline getirmiştir. Bu çerçevede, Ada'da egemen üsler bulunduran İngiltere'nin yanında, Türkiye ve Yunanitan'a garantör devletler ve iki anavatan olarak Kıbrıs'ta kurulan iç ve dış dengenin korunması için eşit hak ve sorumluluk tanınmıştır. 1960'da kurulan ortaklık devletinin 1963 yılında Rumlarca silah zoruyla yıkılmasından bu yana, Ada'nın tümünü temsil etmeye yetkili tek bir devlet, hükümet ve parlamento mevcut değildir. Bugün Kıbrıs'ta iki ayrı egemen halk ve bunların oluşturduğu iki ayrı demokratik sistem, iki ayrı hukuki düzen ve iki ayrı devlet mevcuttur.
2. Güney Kıbrıs'daki yönetim sadece Rum tarafının hükümetidir. Kıbrıs Rumlarının kendi yıktıkları ortaklığın ünvan ve sıfatlarına sahip çıkma iddiaları kendilerine meşruiyet kazandırmaz, Kıbrıs'ta 34 yıldır süregelen çözümsüzlüğün temelinde, Kıbrıs Rum tarafının gayrımeşru sıfat ve iddialarını sürdürme çabası yatmaktadır. İki tarafın serbest iradeleriyle bir siyasi çözüme ulaşılıncaya kadar, taraflardan birinin Kıbrıs adına uluslararası hukuki ve siyasi sonuçlar doğuracak tasarruflarda bulunması yasal ve meşru olmadığı gibi mümkünde değildir.
3. Lüksemburg'da alınan karar, 1959/60 Anlaşmalarının ihlali anlamına gelmektedir. Şöyle ki:
- 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları, Kıbrıs'ın Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara ve ittifaklara katılamayacağnı öngörmektedir.
- 1960 Garanti Anlaşması, Kıbrıs'ın herhangi bir devletle tamamen veya kısmen siyasi ve ekonomik birliği giremeyeceği hükmünü içermektedir.
4. Türkiye, BM Genel Sekreteri'nin iyiniyet misyonu çerçevesinde, Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması yönündeki çabaları desteklenmiştir. Çözüm çabaları BM Fikirler Dizisi'nin 1992 yılında, Kıbrıs Rum tarafınca reddedilmesi sonucu çıkmaza girmiştir. AB üyeliğinin, kapsamlı çözüme ulaşılmasından sonra iki tarafça müzakere edilmesinde üyeliğin referandum yoluyla her iki halkın onayına sunulması BM Fikirler Dizisi'nde öngörülmüştür. Ancak, geçen süre zarfında Avrupa Birilği'nin Kıbrıs Rum Yönetimi'ne tam üyelik yolunda açtığı kapı, Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin görüşme süreci üzerinde yıkıcı etkiler yapmıştır. Sonuçta, Rum Yönetimi'nin, Kıbrıs Türk tarafı ile bir uzlaşma aramadan Avrupa Birliği'ne girerek Yunanistan'la dolaylı yoldan bütünleşmeyi sağlamak dışında bir amacı kalmamıştır. Lüksemburg Zirvesi'nde alınan karar böyle bir tek taraflı amaca hizmet etmektedir.
5. Avrupa Biriği, Kıbrıs Rum Yönetimi'nin 1990 yılında yaptığı tek yanlı başvuru üzerine Lüksenburg Zirvesinde aldığı kararla, Kıbrıs'ta, siyasi açıdan iki eşit tarafın mevcudiyeti gerçeğine sırt çevirmektedir. Avrupa Birliği bu karar ile hem Ada'nın bağımsızlığının dayandığı iki toplumlu temeli, hem de yıkılan ortak devletin yerine konulmaya çalışılan federal çözümün parametrelerini yok etmekte ve toplumlararası temel üzerinde bir çözüm aranması şansını ortadan kaldırmaktadır. Bu ağır bir sorumluluktur.
6. Zirve sonuç belgesinde, GKRY'nin AB üyeliğine ilişkin olarak bu katılımın Ada'daki tüm toplumların yararına olacağı ifade edilmektedir. Kıbrıs'ta iki eşit ve ada'nın ortak sahibi iki halkın mevcudiyetini yok sayan ve Kıbrıs sorununun temelini teşkil eden eşitlik ilkesini ortadan kaldırmaya yönelik bu yaklaşım kabul edilemez.
KKTC Hükümeti Lüksemburg Zirve sonuçlarıyla ilgili olarak bir açklama yapmıştır. KKTC hükümetinin açıklamasında kaydettiği hususlar tarafımızdan da desteklenmektedir.
7. Türkiye, Rum Yönetimi'nin meşru olmayan bu müracaatının 1959-60 Anlaşmaların aykırı olduğunu 1990'dan bu yana her aşamada AB organlarının, AB üyesi ülkelerin ve Birleşmiş Milletlerin dikkatine getirmiştir. Türkiye ayrıca, AB Konseyi'nin bu müracaatla ilgili olarak 6 Mart 1995 tarihinde almış olduğu karara karşı hukuki ve siyasi itirazlarını kayda geçirmiş ve bu kararı kabul etmediğini açıklamıştır. Türkiye Lüksemburg Zirvesi'nde alınan son kararın da, uluslararası hukuka aykırı olduğu kadar, AB'nin temel ilkelerine ters düştüğünü değerlendirmektedir.
8. Avrupa Birliği uluslararası hukukun gereği olarak, uluslararası anlaşmalara saygı göstermek durumundadır. Avrupa Birliği bu anlaşmaları ihlal ederek Kıbrıs Adası'nın geleceği ile ilgili tek taraflı kararlar almak ve uluslararası mükellefiyetler yaratmak hakkına sahip değildir. Türkiye yukarıda belirtilen hukuki ve siyasi nedenlerle Lüksemburg Zirvesi'nde alınan Kıbrıs'la ilgili kararı kabul etmemekte ve bunun uygulanamayacağı görüşünü taşımaktadır.
9. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 20 Ocak 1997 tarihinde iki ülke Cumhurbaşkanlarınca kabul edilen ve 21 Ocak 1997 tarihinde TBMM'de onaylanan Ortak Bildiri ile Avrupa Birilği'nin Kıbrıs Rum Yönetimi'yle üyelik müzakereleri başlatması durumunda nasıl bir ortak tutum takınacaklarını açıklamışlardır. Türkiye, garantör ülke olarak Kıbrıs'ta uluslararası anlaşmalardan doğan hak ve menfaatlerini korumaya, Kıbrıs Türk halkına karşı ahdi yükümlülüklerini yerine getirmeye devam edecektir.