Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 15 Kasım 2024

SUNUCU- İyi akşamlar, A Haber ekranlarına hoş geldiniz.

Biz bu akşam Ankara stüdyolarımızdayız, özel bir röportaj gerçekleştireceğiz. Kıymetli bir konuğumuz var, Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan bizimle birlikte olacak.

Sayın Bakan hoş geldiniz, ayağınıza sağlık.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Hoş bulduk, sağ olun.

SUNUCU- Uzun bir program yapacağız, aklımızda çok soru var. Bugün programı normalde buradan ağırlamaya alışkın olduğum isim, Okan Müderrisoğlu ile birlikte gerçekleştireceğiz.

Samimi bir sohbet başlatmak isteriz müsaadenizle.

Elbette trafiğinize bakıyoruz hele şu son 3 hafta neredeyse dolaşmadığınız kıta kalmadı ve birbirinden çok farklı ülke, birbirinden çok farklı gündem ve hepsinin merkezinde Türkiye ve Türk dış politikası ve bu politikayı yapıcı olarak sizi görüyoruz ve inşallah Pazar günü de G-20 Zirvesi bağlamında Sayın Cumhurbaşkanımızla Rio’ya gideceksiniz. Devlet Başkanı Lula da çok orijinal bir isim gerçekten, Türkiye ile belli alanlarda da çok izdüşümü olan, Sayın Cumhurbaşkanımızın da kendisiyle özel iletişiminin bulunduğu bir aktör. Hatta ülkesindeki hadiseler noktasında da “Aman dikkatli ol, biz tecrübe ettik.” diye de telkin ve tavsiyede de bulunduğu bir aktör. Dolayısıyla hareketli bir Brezilya, tempolu bir Brezilya programı da olacak gibi gözüküyor, ama tabii aklımız Türk-Amerikan ilişkileriyle başlamaya daha elverişli sanki.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Öncelikle teşekkür ediyorum bu programa, hoş sohbete davet ettiğiniz için. Seyircilerimize de iyi akşamlar diliyorum.

Okan Bey açılışta söyledi, yoğun bir dış politika gündemi var ve bu dış politika gündemi içerisinde bizlerin ortaya koyduğu bir mesai var, çaba var ülkemiz adına, milletimiz adına, davamız adına. Bu da tabii bizim görevimiz, mesuliyetimiz. Elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız. Önümüzde G-20 toplantısı var, geride bıraktığımız İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı var, Türk Devletleri Teşkilatı toplantısı var, Türkiye-Afrika Bakanlar Birliği Gözden Geçirme Konferansı var, BRICS var, Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısı var, o kadar çok kapsamlı Cumhurbaşkanımızla katıldığımız, bizim katıldığımız… Brüksel, Yunanistan, İngiltere ikili ziyaretler var. Evet, aslında Türkiye'nin menfaatlerinin, Türkiye'nin prensiplerinin sürekli ortaya konduğu uluslararası fırsatlar, imkânlar var. Biz de bunları gücümüz yettiğince, elimizden geleni yaparak hayata geçirmeye çalışıyoruz.

Yoğun bir program, yoğun bir gündem açıkçası, konular çok çeşitli. Türkiye’nin tabii imparatorluk tarihinden tevarüs ettiği çok fazla konusu var, modern zamanlarda ortaya koyduğu çok fazla konusu var. Özellikle Cumhurbaşkanımızın liderliği döneminde geliştirdiğimiz, çok katmanlı hale getirdiğimiz ne Selçuklu ne Osmanlı döneminde açılmadığımız çeşitli coğrafyalar var, Güney Amerika var, Asya Pasifik’inin ilerisi var, Afrika'nın daha güneyi var. Buralar bizim için, kültürümüz için, bilincimiz için de yeni coğrafyalar. Burada hem dış politika çerçevesini oturtmak hem buralardaki ilişkileri samimi bir şekilde, eşit bir şekilde kazan-kazan ilkesine dönüştürmek önemli.

Bir de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sistemde, o dönem 55 ulus devlet vardı hemen Birleşmiş Milletler kurulduğunda, şimdi 200'e yakın devlet var ve bu devletlerin birçoğu bizim şu anda açılım yaptığımız yerlerde. Buralardaki devletler kendilerini geliştirdikçe, kabiliyetleri, potansiyelleri arttıkça aslında ikili ilişkilere sunacakları imkânlar da artıyor, çok taraflı ilişkilere sunacakları imkânlar da artıyor. Bizim onlar nezdinde de Türkiye’yi, Türk tarihini, bizim stratejik hedeflerimizi, iş birliğimizin bize kazandıracağı konuları sürekli hatırlatmamız ve ilişkide olmamız gerekiyor. Bir de yürüyen cari sorunlarımız var dediğim gibi. Bazı sorunlarımız birkaç yüzyıldır devam ediyor, bazı sorunlarımız son 10-15 yıldır, ama çok şükür bütün bunların hepsini büyük bir devlet tecrübesiyle, siyasi iktidar tecrübesiyle, bunun ikisinin birleştiği bir yer ve kurumlarımızın kapasitesiyle iyi bir şekilde yönetiyoruz, çok şükür.

SUNUCU- Peki, o zaman gündeme dair başlıklara geçiyorum. Arada özel sorularımız yine olacak. O zaman en sıcağıyla başlayayım, gerçi hepsi birbirinden sıcak, ama Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçimi Türkiye olarak yakından takip ettik. Sonuç malumunuz Trump yeniden Başkan seçildi. Tabii şu anda konuşulan kabinesine kimleri seçeceği, konuşulan isimlerin İsrail yanlısı olması vesaire gibi başlıklar da gündemdeki yerini koruyor. Ama bizi ilgilendiren bu yeni Amerikan döneminde, ikinci Trump döneminde Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkileri nasıl olacak? Birçok açıdan başlığı da açacağız, ama genel çerçeveyle başlayalım dilerseniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Memnuniyetle. Öncelikle Dışişleri Bakanı olarak şunu söylemek istiyorum: Bizim milli politikamız hür ve bağımsız yapılan seçimlerle iktidara kim geliyorsa bir başka ülkede, biz ona saygı duyarız. Bu Amerikan halkının tercihidir, Amerikan halkı uzun ve yorucu bir kampanyadan sonra tercihini yapmıştır. Bu Sayın Trump’ın gerçekten büyük bir zaferiyle sonuçlanmıştır. İkinci defa hükümete, iktidara geliyor. Birinci iktidar döneminden aldığı dersler var. O derslerin ışığında gerek kadrosunu kurmada gerek politikalarını oluşturmada adımlar atacağını anlıyoruz. Bunun ilk işaretlerini biz aylar öncesinden yaptığımız temaslarda açıkçası görmeye başlamıştık.

Şimdi burada tabii şunu söylemek gerekiyor: Türkiye, tecrübeli ve güçlü bir ülke. Biz birinci Trump döneminde de o iktidarla çalıştık. Cumhurbaşkanımızın Sayın Trump’la çok güçlü bir şahsi ilişkisi var. Zaten biliyorsunuz bizim aslında diplomasideki en büyük avantajlarımızdan biri de özellikle Cumhurbaşkanımızın yaptığı diplomasiden dolayı kavramsallaştırdığımız son yıllarda liderler diplomasisi adını verdiğimiz bir konu var. Cumhurbaşkanımızın Trump’la da ikili güzel ilişkileri var, ama Amerikan-Türk ilişkilerinin doğası problemli. Dolayısıyla liderler bir noktaya kadar yumuşatıcı rol oynayabiliyorlar, ama bir noktadan sonra açıkçası yine gerçekliğin kendisi dayatıyor. Oralarda almamız gereken pozisyonlar var, yapmamız gereken ev ödevleri var, Amerikalılara yüklenmemiz gereken konular var. Bunları iyi yürütmemiz gerekiyor. Bizim de tabii birinci Trump döneminden yaptığımız izlenimler var, çıkardığımız sonuçlar var. Onun muvacehesinde çalışmalarımıza devam edeceğiz. Ben çok büyük problem olacağını düşünmüyorum. Yani iktidarı anlamada, reflekslerini görmede bizim bir problemimiz olmayacak, ama şimdiden tabii Sayın Trump’ın tercihlerine ve kabinesine ilişkin ileri cümleler de açıkçası kullanmak istemiyorum. Çünkü bazen görüyorum bazı programlarda tabii bu bireylerin, kabineye atanan üyelerin hepsinin tek tek sivil hayattayken yaptıkları birtakım veya siyasetteyken yaptıkları açıklamalardan hareketle bazı yorumlar yapılıyor. Ama biliyoruz ki siyaseten yapılan açıklamalarla kamudaki bir hizmete gelindiği zaman takınılan tavırlar her zaman aynı olmayabiliyor. Anadolu’da da bizde bir laf vardır biliyorsunuz “taç giyen baş uslanır” diye, akıllanır. Orada sorunları yönetmeye hep beraber gayret edeceğiz.

Tabii bu belirsizlik konusu Türkiye’den daha fazla başka da aktörlerin gündemine aldığı bir konu. Trump yönetimi dış politikada ne yapacak, küresel politikada ne yapacak, ekonomi politikasında ne yapacak, teknoloji politikalarında ne yapacak, ne kadar içe kapanacak, ne kadar gümrük tarifleri uygulayacak, ne kadar korumacı olacak, ne kadar izolasyonist olacak? Bunların hepsi şu anda tartışılan konular. Buna göre Avrupa’daki aktörler, Asya’daki aktörler, özellikle Amerika’nın klasik dostları pozisyon almaya çalışıyorlar. Ama bence biraz daha bekleyip görmek gerekiyor. Tabii ki beyin fırtınası yapılmalı, çeşitli senaryolar üzerinde çalışılmalı, hazırlanılmalı ki biz de yapıyoruz bunları. Biz ilgili birimlerimizle, ilgili kurumlarımızla hep beraber bir araya gelip sadece Amerika’yla ilgili değil, süper güçlerin pozisyonları ile alakalı, Türkiye’yle ilgili muhtemel sonuçları ile ilgili sürekli senaryoları biz de oluşturuyoruz, takip ediyoruz, kafamızda alternatif politika setleri oluşturuyoruz. Burada benim ilk etapta görebildiğim tabii bir yoğun İsrail yanlısı durum var. Bu sürpriz değil, Amerikan politikasında özellikle Kongre’nin iki tarafında da hem Temsilciler Meclisi’nde, hem Senato’da ağırlıklı olarak İsrail destekçiliği bir gerek-şart haline gelmiş durumda Amerikan iç politikasında. Yıllar içerisinde Amerikan iç politikası kendi içinde böyle bir denge oluşturmuş durumda. Siyaseten bir yere gelebilmek için İsrail’i desteklemek, hatta daha da iyi bir yere gelmek için bir noktadan sonra Siyonist olmanız gerekiyor. Yani İsrail’in ortaya koyduğu yayılmacı politikayı destekleyen bir noktada olmanız gerekiyor. Şimdi bunun neticesinde oluşmuş bir kompozisyon açıkçası görüyoruz şu anda. Bu şaşırtıcı değil. Demokratların iktidar olduğu dönemde biz Gazze’de açıktan soykırımın işlendiğine şahit olduk. Daha kötü ne olabilir ki? Dolayısıyla Cumhuriyetçilerin olacağı dönemde de İsrail’le ilgili bir takım negatif gelişmelerin olacağını varsayıyoruz. Umarız, umarız Sayın Trump bu konuda kendi tabanına, Amerikan halkına ve dünya kamuoyuna vermiş olduğu “ben yeni savaşlar çıkartmayacağım, buna engel olacağım” sözünün arkasında durur ve bu konuda da özellikle Filistin coğrafyasını da bu meselenin bir parçası yapar. Savaş meselesini sadece Ukrayna meselesinde aklına getirip Filistin meselesinde unutursa başka komplikasyonlar bölgede çıkar. Özellikle bölgede Filistin’in mücavirinde bulunan ülkeler büyük zarar görürler. Tabii Türk kamuoyu da bu konuda inanılmaz derecede hassas. Cumhurbaşkanımız, bizler çok hassasız. Bu da ilişkilerimize farklı yönde yansıma olabilir.

SUNUCU- İsrail, Lübnan, Filistin, Gazze, bu bitip tükenmek bilmeyen İsrail katliamları, soykırım ve tabii ki İsrail bir maliyet ödemeden ya da bir bedeli görmeden elbette durmayacak gibi gözüküyor, bunu zaman zaman söylediniz. Biraz onu açarız, çünkü bu yoğun dış politika gündemini ifade ederken Türkiye’nin hak, alaka ve menfaatleri doğrultusunda yoğun bir tempodan söz ettiniz, ama bir o kadar da insanlık adına da ciddi bir mücadele veriyor Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanı ve sizin yürüttüğünüz diplomaside. Bunu da küresel adalet, uluslararası toplumun vicdanı ve sesi olabilme noktasında da görüyoruz. Ama Türk-Amerikan ilişkileri bağlamında devam edecek olursak oldukça can alıcı bir konumuz var: PKK, YPG, PYD, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye Demokratik Güçleri, SDG adı altında Suriye'de örgütlediği ama, YPG-PKK yapısından bağımsız olmadığını bildiğiniz ve sözde DAEŞ ile mücadele altında Amerika Birleşik Devletleri’nin bir tür kara gücü olarak kullandığı ve silahlandırdığı yapı. Şimdi Başkan Trump, birinci döneminde Suriye’den askerlerini çekmekten söz etmiş, fakat o günkü Amerikan yönetiminin, özellikle Pentagon ve CENTCOM dediğimiz Merkez Kuvvetler ayağı daha çok Suriye’nin petrol bölgelerinde ve belli Kürt bölgelerinde diyebileceğimiz asker konuşlandırmayı sürdürdü. Bu arada Türkiye’nin güvenliği ile ilgili dönemin Başkan Yardımcısı Pence Ankara’ya geldi, siz müzakerelerde çok etkin rol oynadınız. Sınır güvenliğimiz ve Türkiye’nin bu anlamdaki hassasiyetlerini de gözeten bir protokol imzalandı.

Şimdi görünür gelecekte YPG, PYD, SDG, adına ne dersek diyelim, Amerika Birleşik Devletleri, bu kadar sahiplendiği bir yapıyı İran'a, Suriye'ye, rejime ya da Rusya'ya kolay kolay bırakmak istemeyeceğine göre, ama bir yandan da bölgeden çekilme ile ilgili sözünün arkasında duracaksa, Türkiye açısından Suriye’nin kuzeyinde ve güvenliği ile ilgili gelişmeler bağlamında öngörünüz nedir? Türkiye muhataplık noktasında bir terör örgütünün bir başka terör örgütüyle mücadelede asla kullanılmaması gerektiğini söyleyerek geldi ve SDG ya da adı ne olursa olsun bu yapı eşittir PKK diyerek geldi. Ama şimdi farklı bir faza doğru mu geçeceğiz, bu bölge dengeleri, Irak'taki mutabakatı da Ankara-Bağdat mutabakatını da dikkate aldığımızda konu biraz girift, birbirine bağlamak da zahmetli oluyor, sizin işiniz daha zor. Ben burada bırakayım.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz Amerika ile ikili olarak bunu sürekli belirtiyoruz, ilgili çevrelerde ve ikili toplantılarda da bir numaralı problemimiz özellikle Türkiye'nin güvenliği ile alakalı, terörle mücadele ile ilgili konular. Bu PKK meselesi, Amerika’nın Suriye’de PKK’ya açıktan verdiği destek, ikincisi FETÖ karargâhına ev sahipliği yapması. Bu iki mesele bizim için terörle mücadele ile ilgili bir konu. Çok şükür devletimiz verdiği mücadele neticesinde, Cumhurbaşkanımızın isabetli liderliği çerçevesinde bu konularda başkasına muhtaç olmayacak kadar biz kendi göbeğimizi, Cumhurbaşkanımızın tabiriyle, kendimiz kestik, kendi kabiliyetlerimizi geliştirdik, biraz zaman aldı. İlk önce içeridekileri temizledik hem FETÖ hem PKK, şimdi dışarıda bunların peşinden devam ediyoruz. Bizim için direkt tehdit ortadan kalkana kadar nerede olursa olsun biz mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu uluslararası hukukun da çerçevesini çizdiği bir husus. Bizim insani olarak, vicdani olarak, siyasi olarak da sorumluluğumuz, bunları yapmamız gerekiyor. Şimdi Amerika bu konuda, terörle mücadele konusunda özellikle son bir yılda, demokratların son bir yılında Dışişleri düzeyinde açıktan tartışmaları başlatmıştı, özellikle YPG ile ilgili konularda. Bu konularda bir takım görüş alışverişlerimiz, düzenli toplantılarımız olmaya başladı, onların da bir arayışı var. Çünkü onlar şunu görüyorlar: Türkiye ile başka bir aktörü bölgede birbirine tercih etme durumunda kalmak ve akılsız bir seçimde bulunmak, mantıksız bir seçimde bulunmanın bir rasyonel izahı yok kendi şeylerinde. Fakat tabii bizim başka endişelerimiz var, Amerika’nın kendi stratejik planlamaları ve ihtiyacı doğrultusunda bir YPG veya Suriye varlığı söz konusu olmayabilir her zaman. Başka denklemlerinin gerektirdiği bir Suriye varlığı da söz konusu. Burada ilk akla gelen İsrail’in dolaylı güvenliği meselesinde orada bulunmanın oluşturduğu ihtiyaç.

Bunlar bizim yaptığımız analiz ve tespitler, buna göre biz politikalarımızı belirliyoruz. Ama şunun altını biz gerek Amerikalı dostlarımıza gerek herkese çizerek söylüyoruz: Kimin orada olduğundan, kiminle iş tutulduğundan bağımsız bizim milletimize, bizim devletimize tehdit teşkil eden sınırımızın ötesindeki bu hedefle biz mücadele etmeye devam edeceğiz. Orada kimin var olduğunun bizle bir alakası yok. Bunu çok net politika olarak geliştirdik. İlk önce Cumhurbaşkanımız bunu politik irade olarak ortaya koydu. Silahlı Kuvvetler ve İstihbarat bu konudaki kapasitesini ortaya koydu. Biz bu mücadele devam edeceğiz. Zaten bunun neticesinde bölgedeki müttefiklerimiz ve diğer devletler bizim ciddiyetimizi anladılar.

Biz burada hiçbir zaman için gayriciddi bir tavır içerisinde değiliz. Bu konu bizim için ciddi. Türkiye’de yok, oraya attık orada dursun değil, orada da bunların peşinden gideceğiz ta ki bizim için tehdit olmaktan çıkana kadar. Şimdi ortaya koyduğumuz eylemlerle, çizdiğimiz stratejik perspektifle artık insanlar bunu anlıyorlar. Şimdi bundan sonra onları tercih yapma aşamasına getiriyorsunuz. Az önce söylediğiniz Irak’la yaptığımız mutabakat, diğer komşularımızla ve partnerlerimizle yürüttüğümüz ilişkiler, bütün bunların hepsinde şunun altını çizmekte fayda görüyorum: Bizim terörle mücadelede tamamlayıcı unsur olsun diye ortaya koyduğumuz hususlar. Bunlar özellikle bölge ülkelerinin veya bölgeye ilgili duyan bölge dışı ülkelerin, Türkiye’nin terörle mücadelesindeki hedeflerini iyi anlaması gerekiyor. Biz burada bir yayılmacılık peşinde değiliz, sadece artık savunmacı bir stratejiden önleyici bir stratejiye geçmiş durumdayız. Yani bize tehdit kendisini sınır ötesinden göstermeden, biz artık tehdidin kabiliyetlerini ortadan kaldırma yönünde bir strateji güdüyoruz. Bu düzgün stratejisi olan, belli başlı ülkelerin uyguladığı bir savaş stratejisi. Bunu onlar anlıyorlar, bunu onlar görüyorlar ve biz bu konuda çalışmaya devam edeceğiz. Umarız yeni dönemde bunu anlarlar. Sayın Trump, haklısınız, kendi başkan olduğu dönemde birkaç kez açıktan direkt talimat verdi. Fakat orada Amerikan sistemindeki komplikasyonlar, belli gariplikler de ortaya çıktı. Devlet Başkanının verdiği direkt talimat da…

SUNUCU- Yerine getirilmedi tam manasıyla.

DIŞİŞLERİ HAKAN FİDAN- O tabii benim bir noktadan sonra yorum yapacağım bir konu değil bu unvanı taşırken.

SUNUCU- Ama ikinci Trump dönemi, birincisinden çıkarılan dersler dediğiniz konu yine bu noktada belki kendini belirgin şekilde gösterecek.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- O dönem son derece rasyonel sorular sordu, Amerika'nın burada var olmasından kazandığı çıkar nedir diye.

SUNUCU- NATO’nun güvenilirliğini bile tartıştık o dönemde masalar kurulduktan sonra.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle, şu anda NATO ortamında da biz bunu gündeme getiriyoruz. Eğer NATO’nun belli başlı bazı ülkeleri, başka bir NATO üyesi ülkenin doğrudan güvenliğine tehdit teşkil eden bir pratik içerisinde bulunurlarsa, eylem içerisinde bulunurlarsa o zaman NATO’nun varoluş sebebi sorgulanmaya başlıyor. Bunu da biz fevkalade ısrarlı bir şekilde yapmaya devam ediyoruz.

SUNUCU- Sadece bu örgütün bu bölgedeki varlığı itibariyle güncel olarak söylediğiniz sözün altını bir kez daha çizmek istiyorum. Türkiye’nin güvenliğine tehdit olduğu sürece bölgede kimin olduğuna bakmaksızın, Türkiye güvenliği için gerekli her türlü tedbiri alır ve bunu kararlılıkla uygular noktası Türkiye’nin tavizsiz, net politikası.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle. Burada biz milim kıpırdamayız, milim de kıpırdayacakmış izlenimi de vermeyiz, bunu tolere edemeyiz.

SUNUCU- Şartlar ne olursa olsun cümlesiyle birlikte Türkiye’nin tavrı net diyorsunuz. Tabii Amerika'yı konuşurken zaten sohbet sohbeti açıyor, İsrail'den, Gazze'den bahsettik. 7 Ekim'den bu yana yaşananları artık gözlerimizi kapatmak istiyoruz, izlemek istemiyoruz. Biz habercilerin gündemindeyken artık psikolojik olarak da dayanamıyoruz. Görüyoruz ki dünyanın birçok noktasında vatandaşlar bazında, yönetimsel değil de Amerika başta olmak üzere birçok tepki geldi, bu en azından umut verici. Sayın Cumhurbaşkanımızın, bulunduğu her platformda ilk günden bu yana mesajları en üst perdeden ve çok netti ve artık bu çağrılar bir adım öteye taşındı, Türkiye bu konuda adımlar attı, ticaretle ilgili mesele.

Önce şunu sorayım: İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Zirvesi. Yeni döndünüz, oradaydınız. Bu zirve kapsamında neler görüşüldü, sonuç bildirgesi ne söylüyor, en azından Türkiye adına sizi tatmin etti mi, nasıl bir zirveydi ve oraya nasıl dokunacak bu zirvenin sonucu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Zirve çok önemli bir zirveydi. Biliyorsunuz ilkini geçen sene Kasım ayında yapmıştık, kriz hemen başladıktan sonra. Bu ikincisinin de esas itibariyle başlatıcısı Cumhurbaşkanımız oldu. Sayın Mahmud Abbas’ın Türkiye ziyareti esnasında Cumhurbaşkanımız bu zirveyi gündeme getirdi. Bizden hemen sonra da Mahmud Abbas’ın Suudi Arabistan'a ziyareti vardı, oradan dönüşte aradı Cumhurbaşkanımızı ve bu zirveye Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yapmak istediğini söyledi. Cumhurbaşkanımız da uygun gördüler ve uygun bir tarih bulup orada bir araya geldik 11 Kasım’da. Şimdi son bir yıldır aslında ortaya konan bütün çalışmalar, çabaların orada bir muhasebesi yapıldı. Bir gün önceden Bakanlar Gözden Geçirme Konferansı vardı, nihai bildirgenin çalışması, ertesi gün de Liderler Zirvesi oldu. Bizim yaptığımız çalışmalar daha teknik çalışmalardı.

Şimdi esas itibariyle sevindirici olan şey şu: İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi’nin oluşturduğu Temas Grubu’nun son 1 yıldır ürettiği bütün müktesebat, bütün teklifler orada kayıt altına alındı. Türkiye’nin getirdiği bütün teklifler kayıt altına alındı ve dil olarak söylenmedik, teklif olarak yapılmadık hiçbir şey bırakılmadı. Nihai bildirge bu nokta itibariyle aslında bir tarihi metin niteliğinde. Tabii bu metnin ruhu bu kadar iyiyken pratikte de etkili olması için atılması gereken birtakım adımlar var. Aslında İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin büyük bir kısmı İsrail’i şu anda tanımıyor, büyük bir kısmının İsrail’le iş birliği yok. Belli ülkelerin ne yapabileceği konusunda iki tane husus var, özellikle İsrail’le iş birliği olan, İsrail’in bu soykırımını mümkün kılan ülkeler nezdinde atılabilecek adımlar var, bir de İsrail’i uluslararası kurumlar nezdinde başta Uluslararası Adalet Divanı olmak üzere mahkum ettirmeye yönelik atılması gereken adımlar. Çift taraflı yapılabilecek işte ticaret ambargosu, diğer türden ambargoların yapılması meselesi, bunlar kayıtlara geçti…

SUNUCU- Bir de sizin Birleşmiş Milletler zemininde öncülük ettiğiniz İsrail’e silah satışının durdurulmasına ilişkin karara imza atılması.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, o da nihai bildirgede var. Biliyorsunuz Türkiye’nin başlattığı bir inisiyatifti bu, 52 ülkenin imza attığı ve BM’de açıkçası gündeme getirdiği bir konu oldu, fevkalade önemliydi. Bence bu toplantının sonuçları tarihi niteliğe sahipti. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler aslında diplomatik olarak, siyasi olarak bir fikir birliği içerisine girdiler, bir irade beyanında bulundular, bu önemliydi. Neden önemli? Problemin bir sonraki aşamasını görmek için. İlk aşamasını tamamlamanız gerekiyor. İrade beyanı, fikir beyanı ortaklığına geçtiğiniz zaman bunun ne kadar işe yaradığını görüyorsunuz.

SUNUCU- Ama siz baştan beri bunun sadece Gazze ile sınırlı olmayacağını, bunun Lübnan’a ve İran’a sıçraması ve bir bölgesel savaşa dönüşmesi ihtimalinin çok kuvvetli olduğunu, İsrail’in sadece Gazze ile durmayacağını söyleyegeldiniz ve tarih ve zaman sizi ve Türkiye’yi haklı çıkarttı, bir bunu not edelim.

İkincisi; geçen yıl yapılan İslam İşbirliği ve Arap Ligi ortak toplantısında sonuç bildirgesinde çok güçlü bir eylem planı, bir yol haritası da ortaya koydunuz. Örneğin bir temas grubu oluştu. Neredeyse Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin tüm daimi üyelerini tek tek, birlikte veya küçük grup halinde Dışişleri Bakanları olarak dolaştınız. Filistin’in tanınması için İspanya’dan İrlanda’ya uzanan ülkeler harekete geçti. Hatta Gazze’ye insani yardımın gerekirse güç kullanarak zorlanması dahil çok enteresan ve şimdiye kadar bu iddiada ortaya konulmamış çok sayıda fikir ve projeyi gündeme getirdiniz. Her zeminde konuştunuz. Türkiye, bütün ticari ilişkilerini kesti ki nadir ülkelerden, belki de bildiğim tek ülke olarak duruyor, ama İsrail bir türlü durmuyor. Ne zaman ve nasıl duracak? Siz dediniz ya göz göre göre demokratlar döneminde soykırım oldu, bundan daha kötü ne olabilir? Şu olabilir: Gazze’nin bütünüyle Filistinlilerden arındırılması, Sina Çölü’ne veya Lübnan’a sürülmesi, Batı Şeria’nın işgali ki çok net bir tavırla Dışişleri Bakanlığı açıklamasıyla da bunu kınadı. Ama ortada bir Filistin kalmazsa Filistin sorunu kalmaz noktasına doğru gitmeye başladı sanki hadise?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Baştan beri söyledikleriniz haklı, bu uyarıları yapıyoruz ve arkasına da şunu ekliyoruz: İsrail ve Amerika ve destekçileri herhangi bir bedel ödemedikleri sürece bu politikanın devamlılığını biz göreceğiz. Siyasi bedel, askeri bedel, ekonomik bedel şu anda İsrail ödemiyor, ödemediği için, bunu engelleyecek miktarda ödemiyor ve devam ediyor. Söylemiştim, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerden, Türkiye ve birkaç tane kritik ülkenin ilişkisi var, biz kestik ilişkimizin tamamını. Diyelim 10 milyar dolara yakınlık bir ticaret hacmini kestik attık. Bu İsrail üzerinde önemli bir sembolizm oluşturuyor ama onun soykırımını durdurmuyor. Burada bu soykırımın belki hemen bir bedel ödetmesi söz konusu değil, ama o zaman da söylemiştim: Başka platformlarda, başka şekilde bedel ödetmeye başlayacak, başka konuların, başka olumsuzlukların aslında ortaya çıkmasına... Şimdi bakın Amerika’daki seçimlerin kaybedilmesinde Filistin’deki meselenin de bir nebze rolü oldu. Müslüman seçmen, Arap seçmen ve başka ezilmiş milletlerden gelen seçmenlerin klasik olarak demokratları desteklemesi gerekirken bakıyorsunuz cezalandırdılar ve Cumhuriyetçilerin yolundan gittiler. Oradaki çifte standardı, söylemde başka, eylemde başka bir demokrat yönetimini gördüler, bunu cezalandırdılar. Avrupa’nın başka şehirlerinde aynı problemin ortaya çıktığını görmek şaşırtıcı olmayacak. Orta Doğu’da bu konuda gerekli miktar inisiyatif ortaya koymayan ülkelerde de birtakım problemler olabilir, onun için ülkeler var güçleriyle Türkiye’yle beraber Filistin meselesinde doğru olan tavır neyse onu koymaya çalışıyorlar.

SUNUCU- Yoksa tabandan ve halktan gelen çok ciddi bir basınç var.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, inanılmaz. Ama ifade ettiğim gibi bu gerekli miktar bedeli ortaya çıkartmadığı için bir durma olmuyor. Bu şunu getirecek beraberinde: Daha büyük bir savaşı ve daha öngörülemeyen kitlesel sorunların gerek Doğuda gerek Batıda ortaya çıkmasına sebep olabilir.

SUNUCU- Toplumsal olaylar da dahil mi buna?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet.

SUNUCU- Peki o zaman şunu çok merak ediyorum, biraz özel bir soru olacak ama siz bizden çok daha fazla bilgi alıyorsunuz, işin çok daha içindesiniz, bizim bilmediğimiz birçok istihbarat kaynaklı bilgileriniz de var. Biz Gazze’nin içinde olanları gelen görüntüler üzerinden duyuyoruz. İşte binlerce çocuğun kayıp olduğunu konuşuyoruz, kadınlar için İsrail askerlerinin ağza alınmayacak sözler söylediğini, sarf ettiğini duyduk bu süreçte. Neresinden baksanız sadece ölüm değil ahlaksızlığın, bir diğer yandan acı çektire çektire, yeri geldiğinde insanları canlı canlı, diri diri yakarak, konuşması, söylemesi bile zor, öldürüldüklerine şahit oluyoruz. Siz bir babasınız, 3 tane evladınız var. Atılan bu adımlar, verdiğiniz bu mesajlar içerisinde duyguyu elbette barındırıyor, ama Türkiye adına atılan diplomatik adımlar. Bir yandan özelde Hakan Fidan olarak bunları duyduğunuzda, gördüğünüzde bir baba olarak hissiniz ne?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben bir savaştayım, hislerimi gösterme lüksüm yok.

SUNUCU- Bunun altını çizelim, bu gerçekten sadece Türkiye adına değil, insanlık adına da verilen mücadelenin belki de bir başlığı olarak tarihe de not edildi. O zaman şöyle devam edelim: Bizim açımızdan Türkiye’nin yine öncelikleri bakımından Suriye ile normalleşme, bu konuda önemli bir gayret gösterdiniz ve bir yol haritası oluşturulmaya çalışıldı, önce İstihbarat Başkanları seviyesinde, sonra şartlara göre Bakanlar özellikle Dışişleri Bakanları seviyesinde ve nihayet Devlet Başkanlarının bir araya gelmesi gibi. Ancak sürekli ön şartlarla karşılaştı Türkiye, bugün başka bir gerçeklikle Suriye’de ve rejim de yüzleşiyor. İsrail artık Suriye’de de nokta operasyonlar yapıyor ve Suriye’yi de hedef almış durumda. Evet buradaki bazı İran varlıkları üzerinden açıklansa da Suriye de artık kendisini İsrail’e karşı hakiki manada güvenli hissetmeyecek gerçeklikle çok sert bir şekilde yüzleşiyor. Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi, özellikle orada yeni bir anayasa, güvenlik şartlarının oluşması ve elbette Türkiye’deki sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde ülkelerine dönüşüyle ilgili görünür gelecekte ne beklersiniz, ne beklemeliyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Burada Cumhurbaşkanımızın aslında yürütülen bütün süreçleri her zaman yaptığı gibi, liderlik tarzıdır, birdenbire bir bakarsınız eşiği öyle bir noktaya çıkartır ki orada zaten en son noktaya gelmişsinizdir. Atılması gereken en ileri adım atılmıştır. Nitekim bu bizim işimizi de kolaylaştırıyor, çünkü bunlar siyasi iradenin netleşmesini gerektiren konular. Ben yıllar içerisinde çok çetrefilli, çok problemli konuların içerisinde Özel Temsilci, Arabulucu olarak da bulundum. Türkiye’yi direkt ilgilendiren, doğrudan ilgilendiren, taraf olduğu olmadığı birçok konuda ve bunların hepsinde aslında bir numaralı konu irade beyanıdır. Burada Cumhurbaşkanımız kamuya açık bir şekilde irade beyanını en üst düzeyden yaptığı için demokratik bir ülkenin böyle liderinin bu türden bir açıklama yapması çok kıymetlidir. Problem, bizim muhataplarımız bunu anlamada biraz sıkıntı yaşıyorlar.

SUNUCU- Muhataplar derken hem iç hem dış mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, Suriyelileri ve Suriye’yi destekleyenleri söylüyorum. Bir de aslında bu biraz da oyun değiştirici bir hamle oldu, beklenmedik bir anda Cumhurbaşkanımız şunu söyledi: Ya ben adamlarıma izin verdim, yıllardır sizinkilerle görüşüyorlar. İşte İranlı’yla görüştürüyorsunuz, Rus’la görüşüyoruz, istihbaratçı görüşüyor, asker görüşüyor, diplomat görüşüyor, o yapıyor, bu yapıyor… O bu profesyonel süreçlere değer verir, ama sonuçta ne çıkıyor ortaya? Bir konu bir türlü çıkmıyor. O zaman oturalım, irade sahipleri kimse biz çözelim. Şimdi kendisi malumunuz Astana sürecine Putin ile beraber öncülük etti. İran, Türkiye, Rusya, üç lider oturdu bir süreç başlattı ve biz de yıllarca bunun altını doldurmaya çalıştık. Geldiğimiz noktada Suriye’de iç savaş dondu, daha fazla insan yüksek miktarlarda ölmüyor, daha fazla yerinden edilme vuku bulmuyor, trajedi büyük ölçüde azaldı. Ama daha iyi bir çözümün mümkün olması için gerekli adımların atılmadığını görüyoruz. Burada esas itibariyle şöyle bir husus var: Bunu ben Arap Ligi’ne Suriye’yi tekrar geri almada etkin rol oynayan Arap kardeşlerimizle de konuşuyorum. Suriye rejiminin yurt dışındaki 10 milyon civarındaki Suriyeliyi tekrar Suriye’ye getirme konusunda bir tercih yapması gerekiyor artık.

SUNUCU- Pek istekli görünmüyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Problem burada, bu tercihi yaptığı andan itibaren esas itibariyle birkaç tane hususu da arka arkaya yerine getirmesi gerekiyor. Bunlardan birincisi kendi muhalifleriyle bir anlayış zemininde olması gerekiyor. Bu benim ortaya koyduğum şartlar değil, bu olayın realitesini anlatıyorum ben.

SUNUCU- Sahanın gerçekleri.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Sahanın gerçekliği bu, ama bir anayasal değişikliğe gitmesi gerekiyor ki bu kadar insan geri döndüğünde kendi hayatlarını, can güvenliklerini garanti altında hissedebilsinler. Siz bunu veremediğiniz zaman bu insanlar geri dönmezler. Bu insanlar geri dönmediği zaman işte bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı Lübnan’da, bir kısmı Mısır’da, bir kısmı Ürdün’de, bir kısmı Irak’ta yaşamaya devam ediyorlar ve 5 milyona yakın Suriyeli de Suriye topraklarında bizim destek verdiğimiz muhaliflerin kontrolü altındaki yerlerde yaşıyorlar. Şimdi bu rakamlar önemli rakamlar, rejimin bu gerçekliği görüp uygun adımlar atması gerekiyor. Tabii bu insanların tamamına yakınını hala muhalefet olarak gördüğü için ben bunlara izin veririm, bunlar tekrar ülkeme döndüğü zaman ben ne olacağım sorusuyla karşı karşıya bırakıyorlar kendilerini. Ben de onun için diyorum ki onlara, uygun zeminde sizin artık kendi insanlarınızla bir anlayış birliği geliştirmeniz, modern bir anayasanın içinde olmanız gerekiyor. Ama şu anda tabii belki bu tartışmaları bir miktar askıya alma durumundalar, önceden de zaten başlamamışlardı, çünkü sözünü ettiğiniz İsrail’in bölgedeki yayılmacılığının etkileriyle Suriye rejimi her zamankinden daha fazla baş başa kalmaya başladı. Son 3 yıldır esas itibariyle biz çok sistematik bir şekilde İsrail Hava Kuvvetleri’nin İranlı milisleri sistemli bir şekilde vurduğunu hep görüyorduk haftada 1-2, bazen 3 operasyon yaparak. Ruslarla koordineli götürüyorlardı bunları. Şimdi Gazze savaşından sonra bunun daha da arttığını görüyoruz. Suriye rejimi kendisini geriye çekerek ben burada esas itibariyle taraf tutmuyoruma getirmeye çalışıyor konuyu. İranlı milislerle, İran’la İsrail’i Suriye topraklarında baş başa bulunduran bir yaklaşım. Tamam benim toprağımda bu var, sen de onu vuruyorsun, ama ben bu işin parçası değilim. Benim askerimi vurma, benim tesislerimi vurma, beni vurma, siz ikiniz burada kavgaya devam edebilirsiniz. Bu kavga Suriye topraklarında devam ediyor, bu kavga Lübnan topraklarında devam ediyor, bu kavga Irak topraklarında devam ediyor, bu kavga Yemen’de devam ediyor, bu kavga şimdi İran’ın içine taşındı, bu kavga İsrail içine taşındı İran’ın attığı füzelerle. En başta söylediğimiz bu yayılmacılık devam ediyor. Şimdi tabii bir tarafta İsrail’in Filistin’e ve Gazze’ye yönelik yürüttüğü operasyon ve Batı Şeria’ya yönelik muhtemel hamleleri, diğer taraftan İran’a ve İran’ın milis unsurlarına yönelik yürüttüğü mücadele. İkisini de çok iyi değerlendirip ona göre hesabı, kitabı yapmak gerekiyor.

SUNUCU- Rusya’yı ve Rusya Devlet Başkanı Putin’i ve Sayın Cumhurbaşkanımız ile yine özel liderler diplomasi anlamında çözdüğü birçok problemi düşündüğümüzde Türkiye-Suriye normalleşmesinde Rusya’nın herhangi bir güncel rolü olur mu? Bir ara ev sahipliği dahil olmak üzere farklı misyonları üstlenebileceği konuşulmuştu. O noktada Rusya’yı istekli ya da konuya müdahil olma konusunda gayretli görüyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İzlenimim şu: Eğer Şam yönetimi belli kritik konularda adım atmak isterse Rusların ben buna hayır diyeceğini düşünmüyorum, ama Rusların bu adımları atması için çok yoğun bir baskı yapacağını da düşünmüyorum ve görmüyorum da zaten, bu konuda biraz nötr duruyorlar açıkçası.

SUNUCU- Peki, o zaman biraz daha Batıya doğru kayayım ve bu konuya geçeyim. Geçen hafta zannediyorum Atina’daydınız, bir açıklamanız da oldu mevkidaşınızla görüştükten sonra, aslında pek çok başlıkta açıklamalarınız oldu. Kıbrıs konusu en önemli başlıklardan bir tanesi, dediniz ki Türkiye’nin tutumu belli, net bir cümleyle ifade ettiniz. Yeni bir diyalog süreci de oluştu Yunanistan ile Türkiye arasında olumlu bir hava da esiyor. Peki, bu olumlu havada önümüzdeki süreç nelere gebe?

SUNUCU- Kıbrıs’ın Cumhuriyet Bayramı değil mi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin? Buradan da bir selam yollamış olalım yavru vatana.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet. Yunanistan ziyareti Cumhurbaşkanımızla Başbakan Miçotakis arasında başlatılan sürecin devam eden etkinlikler zincirinin bir parçasıydı. Biliyorsunuz iki defa Başbakan Miçotakis geldi, bir defa Dışişleri Bakanı buraya geldi, bir defa Cumhurbaşkanımız gittiler. Başbakan Miçotakis herhalde Ocak-Şubat ayında tekrar gelecek Yüksek Düzeyli İşbirliği Konferansına. Ben de ilk ikili ziyaretimi bu vesileyle yapmış oldum.

Evet, gerçekten olumlu bir atmosfer içerisinde geçti. Gerçekten Yunan mevkidaşımız da olumlu bir yaklaşım içerisindeydi. Orada şunu görüyoruz: Problemlerimiz var, bu problemler karmaşık problemler, bir kısmı çok zor problemler.

SUNUCU- Uzun da süreli problemler.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, ama bizim bir önceki nesillerden tevarüs ettiğimiz problemler, yani oluşurken bizim direkt içinde olduğumuz problemler değil, tevarüs ettiğimiz problemler. Bizler şimdi sorumluluk sahibi insanlar olarak bu problemleri nasıl çözebiliriz? Burada tabii her iki tarafta da iç siyasetin belli miktar baskısı var, özellikle Yunan tarafında bu daha fazla. Şimdi iç siyaset ve dış siyaset, ülke güvenliği, stratejik hedefler vesaire bütün bunların hepsi içerisinde bir denge bularak, Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatlerine halel getirmeden her iki tarafın da razı olabileceği bir çözüm setine nasıl ulaşabiliriz, onun arayışı içerisindeyiz açıkçası. Bu diplomasinin bir numaralı görevi, bunu yapmak zorundayız. Burada neticeye gideriz, gidemeyiz, o başka bir konu, ama buna başlamak gerekiyordu bir taraftan. Bizden önce yapılmış istikşafi görüşmeler var. Şöyle: Ben olayın dosyasını yıllardır takip ediyorum, istihbaratta, diğer tarafta, Başbakanlıkta. Ve gördüğüm bir şekil var, o da Cumhurbaşkanımız karşısında ne zaman irade sahibi bir lider görürse Yunanistan’da ve ciddi, sorumlu olan, onunla bu konuları ilerletme konusunda irade koyuyor.

SUNUCU- Bakınız 2004 yılı Davos, Annan Planına giden, bir adım atarlarsa biz en az iki adım atarız ve kazan kazan anlayışıyla çözeriz dediği süreç.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle. Ciddiyet görmek istiyor, bu ciddiyeti gördüğü andan itibaren kendisi de gerekli iradeyi koyuyor. Bizler de gerekli çalışmaları yapıyoruz. Şimdi burada başlatılan bir süreç var, bu süreç şu anda belli konuları açık ve samimi bir şekilde tartışma, gerginliği kesinlikle yükseltmemeyi hedefleyen. Ve gerginliği yükseltmeme konusunda hem Yunan tarafının, hem bizim diğer arkadaşlarımızın da inanılmaz gayretleri, çabaları var. Bunu elimizden geldiğince en iyi şekilde yürütmeye çalışıyoruz. Ama tekrar ediyorum, bu çok hassas bir konu. Bu hassas konuyu, bir Ege sorunlarımız var bizim, Ege'de bir tane sorunumuz yok, çok sorunumuz var. Bu sorunları çok nitelikli tartışmak ve bir çözüm…

SUNUCU- O bahsettiğiniz sorunlar neler Kıbrıs meselesi dışında, Yunanistan’la baktığımızda aramızda geçmişten ya da yeni oluşan sorunlar diye adlandırdığınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Özellikle silahsız olan adaların silahlandırılmaya devam edilmesi meselesi problem. Kıta sahanlığı, kara suları, statüsü belli olmayan yerler, hava sahası meselesi, münhasır ekonomik alan, birçok konu var. Bu konuların aslında doğru bir tanımını yapıp daha sonra uygun olan çözüm yoluna gidilebilir.

Şimdi şunu hedeflemek gerekiyor: Belki geçmişteki çok iyi niyetli, yoğun gayretlerle yapılmış tartışmalara ve çalışmalara da geri dönüp bakarak, daha farklı bir yaklaşım nasıl ortaya konulabilir, mümkün mü bu, burada hedefi yeniden tanımlamak gerekiyor mu? Sorunları çizmekten ziyade bir yukarıya çıksak, desek ki Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, biz bu Ege Denizi’ni, ki gerçekten eşsiz bir doğal alan aslında, iki ülkenin de refahına, mutluluğuna, barışına, güvenliğine hizmet eden bir cennete çevirmek istiyoruz. Yapacağımız siyasi, askeri anlaşmalar, ticari anlaşmalar…

SUNUCU- Ve bu bir taktik bir tutum değil, yani Türkiye çok net ve samimi bu doğrultuda.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, yani bu mümkün, bunun için irade konması gerekiyor, bunun için belli bir siyasi olgunluğa da ihtiyaç var. Bence zamanın ruhu bunu biraz getirdi gibi, bunu yürütebiliriz. Ama karşı tarafın dediğim gibi siyasi baskı alanı Türkiye’ye nazaran çok daha fazla. Türk iç siyasetinde Yunanistan’ın yüzdesiyle Yunan iç siyasetinde Türkiye’nin yüzdesi aynı oranda değil. Orada biraz daha iç siyaset ve dış siyaset arasındaki dengelemeyi başarılı yapabilirlerse olabilir. Şimdi Miçotakis hükümeti halktan güçlü bir destek aldığı için biraz daha rasyonel çözümlerin arkasına siyasi irade koyabilecek durumdalar. Bizlere düşen, olayın sorumlularına, uzmanlarına düşen o rasyonel çözümü üretmek, siyasi liderliklere düşen de o iradeyi halk adına koymak.

SUNUCU- “Kıbrıs’la ilgili artık iki devletli çözüm dışında bir seçeneği konuşmanın ne pratiği kalmıştır ne anlamı kalmıştır ne de gerçekçiliği kalmıştır” şeklinde bir pozisyon tanımlaması var Türkiye’nin. Bu pozisyon ilişkilerde nasıl bir karşılık üretir sizce?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Burada şunu anlatmaya çalışıyoruz biz: Burada tabii Avrupa Birliği’ne de konuyu doğru anlatmak gerekiyor. Çünkü maalesef Avrupa Birliği’nin yanlış aldığı karar neticesinde Kıbrıs meselesi birdenbire Avrupa Birliği’nin de sorunu haline geldi. Şu ana kadar biz çok fazla doğrudan irtibat kurulmasına izin verecek bir angajman içerisine girmiyoruz Avrupa Birliği’yle, ama Avrupa Birliği bunu kendi meselesi haline getiriyor. Alınan kararlarda, Türkiye ile ilgili konularda hep bir sorun alanı olarak var. Şu anda bu Birleşmiş Milletler’le yürüttüğümüz bir süreç. Bunu şunun için açtım: Biz şu anda Rum Yönetimini de biz tanımıyoruz, onlar da bizim kurduğumuz devleti tanımıyorlar. Karşılıklı tanımama süreci içerisindeyiz. Şimdi bu tanıma tanımama işlerini bir an için bir kenara bırakalım, benim konuşurken ifade ettiğim konu. Adadaki gerçekliğe bakalım. Adadaki gerçeklik bize ne söylüyor, Adadaki gerçekliğin ne kadarı geriye döndürülebilir ne kadarı geriye döndürülemez, tarih bize ne söyledi, 60’dan sonra ne oldu, öncesinde ne vardı, bütün bunların hepsine baktığınız an… Ben bunları size sorarken bu işi Avrupalı, Amerikalı ve diğer memleketlerden konuyla ilgilenen herkesle tartıştığım için sizlerle paylaşıyorum. Herkes şunu kabul ediyor: Adadaki gerçeklik iki toplumun birbirinden ayrı yaşaması. Artık her iki toplum da kendi yolunu kendi çizmiş, kendi hayatını kendi yaşıyor, kendi göbeğini kendi kesmiş, yoluna devam ediyor. Bunların tekrar zoraki bir şekilde bir formül altında birleştirip güç paylaşımı içerisine sokulması arayışı netice verecek bir arayış değil.

SUNUCU- Krizi bile büyütebilir.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- 20 yıl önce Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakan iken bunun arkasına irade kondu, Kıbrıs Türkleri buna evet dedi. Şimdi ben AB Yüksek Temsilcisi geldiğinde, bu konuyu açtığında dedim ki kendini dedim, Rum yönetiminin yerine koy. Rum halkının yerine koy. 50 yıldır birdenbire burada yaşıyorsun, devlet olarak seni bütün ülkeler görüyorlar, muamele ediyorlar. Kendi kararını kendin veriyorsun, kendi refahını kendin yiyorsun, birdenbire bir anlaşmayla kuzeyden bir grup insan gelecek ülkeyi, refahı, her türlü şeyi ikiye böleceksiniz, paylaşacaksınız. Bunun bırak Türkleri, Rumlar tarafından kabul edilmeyeceği meselesini de herkes biliyor. Şimdi burada sorun şu: Bunun kabulünü insanlar itiraf etmeseler de biliyorlar. Onun için zaten Türkiye’nin sağladığı istikrar ortamıyla konu şey olmuyor. Peki bu durumu hangi tür formla legalize edeceğiz ve nereye gideceğiz? Bizim adadaki uluslararası toplumun çözümsüzlüğüne ürettiğimiz cevap kendi devletimizi, Kıbrıslıların cevabını söylüyorum, Kıbrıslı Türklerin, kendi devletlerini kendi kurmak olduğu. Biz de ana vatan olarak hemen tanıdık.

SUNUCU- Ve şimdi Türk Devletleri Teşkilatı nezdinde de çok önemli bir…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gözlemci üye, orada devam ediyor. Ama uluslararası izolasyon, uluslararası ambargo olduğu gibi devam ediyor. Kıbrıs Türkleri siyasal bir entite olarak, bırakın devlet olarak, siyasal bir varlık ve entite olarak görülmemeye ve yok sayılmaya devam ediyor. Bu çok mu önemli? Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece, oradaki yavru vatana sahip çıkmaya devam ettiği sürece, bu yönetilebilir bu konu. Ama bizim bundan sonraki diplomatik hamlelerimiz, aynı Ege sorununda olduğu gibi, aslında Kıbrıs muhteşem bir yer. Yani mevcut sorun çözüldüğü zaman her iki tarafın da inanılmaz derecede istifade edeceği, refahın birden 10 misli artabileceği bir yer.

SUNUCU- Ama şu anda sanki gelişmeler tersine gibi Sayın Bakanım. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin silah ambargosunu kaldırması, bir mutabakat imzalama düzeyine gelmesi, orada askeri üs kurma girişimleri… Evet görünüşte İsrail’i ve Doğu Akdeniz’i kontrol altına alma ve belli güvenliği sağlama gibi gözüküyor, ama Adadaki dengeleri de ve çözüme ilişkin iradeyi de gerçekten belirgin şekilde değiştirebilecek, dengeyi değiştirebilecek bir aşamaya gitti sanki.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Güvenliğe ilişkin denge değiştirici hareketleri çok yakından takip ediyoruz. O veriler önemli veriler bizim için, çok yakından bakıyoruz ki ona göre güç projeksiyonunu biz de doğru yere oturtalım. Ama esas itibariyle bizim için 74’teki operasyondan sonra mevcut hali itibariyle yeni bir askeri hareketliliğe ihtiyaç yoktur. Bundan sonraki faaliyet Silahlı Kuvvetlerin, Kıbrıs Barış Gücü’nün faaliyeti, oradaki Kıbrıs Türkü’nün güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Toprağının güvenliğini, bütünlüğünü sağlamaya yöneliktir. Bizim varlığımızdan başka türden tehdit üreten, tehdit algılayan ve bu tehdidi bahane edip kendi silahlanmasını gerçekleştirme politikası başka bir alan. Yani orada başka bir niyet olabilir. Ama benim gördüğüm, herkes bizim her türlü senaryoya hazır olduğumuzu biliyor. Kaldı ki bize Kıbrıs çok yakın, ana vatan olarak bizim mobilizasyon kabiliyetlerimiz de çok fazla. Yani ben bunu bir alternatif olarak görmüyorum. Hemen gerçekleşecek bir senaryo görmüyorum. Aslında her iki tarafta da diplomatik arayışlara ilişkin niyetler devam ediyor. Biliyorsunuz Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, liderleri bir araya getirdi. İleride yine Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin ev sahipliğiyle, bizlerin de dahil olduğu bu sefer dörtlü, beşli görüşmeler de olacak. Bu görüşmelerin, aynı diğer konularda olduğu gibi, Cumhurbaşkanımız son derece arkasında. Çünkü biz kendi pozisyonumuzu biliyoruz. Karşı tarafın da pozisyonunu anlamak, konuları daha ileri taşımak, medeni bir şekil içerisinde konuları en azından anlaşamasak da tartışmak, bir imkân var mı, başka bir yol çıkabilir mi diye bakmak her zaman için kıymetli. Buna devam edeceğiz. Onun için ne uzatılan eli çeviriyoruz ne yapılan tekliflere kulak tıkıyoruz, ama pozisyonumuz belli, Adadaki gerçekler belli. Bu gerçeklere uygun olmayan, sadece sırf çözüm olsun diye, konuşma olsun diye, süreç olsun diye ortaya konan konular da…

SUNUCU- Bu resmi görüşmelerin dışında bazen hani özel konutlarda hafta sonu misafir olup spor kıyafetle bir araya gelme gibi, işte Türkiye’de ağırlanma, Adadaki eve gitme gibi birtakım böyle sembolik de olsa işin insani tarafını esas alan gelişmeler olmuştu. Bu tarz bir insani diplomasi, bu tarz açıkçası kadife eldiven içinde demir yumrukla masaya oturulan sahne dışında biraz daha birbirini tanımaya ve birbiriyle bu anlamda ilişki kurmaya dönük herhangi bir niyet beyanınız, böyle bir düşünceniz, girişiminiz oldu mu muhataplarınıza ya da onlardan böyle bir teklif geldi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben yıllar içerisinde özellikle bu türden çetrefilli konularda tam da sizin tarif ettiğiniz gibi sıra dışı, daha formal ortamlardan çıkıp konuyu daha rahat tartışacağımız, yani hikmetin ve bilginin peşinde olacağımız atmosferi istiyorum. Öbür türlü herkesin resmi bir format içerisinde bir araya geldiği, bütün görüşmelerin resmi olarak kayıt altına alındığı bir yerde hiç kimse daha yaratıcı, daha ön açıcı bir pozisyon getirmez. Herkes olabilecek en güvenli yerden başlar, kendi pozisyonunu orada tutar. Şöyle bir denklemin olması gerekiyor, ben yıllar içerisinde birçok arabuluculuk görüşmesinde de aynı şeyi yaptım. İnsanların birbirlerine olan güven ilişkisini zedelemeden belli konuları serbestçe tartışabilmesi, siyasi irade için uygulanabilir ve halkın menfaatine çözümler üretmesi açısından fevkalade önemli. Zaten çözüme ulaşmış bütün arabuluculuk görüşmeleri de bu türden muhataplıklarla oluşmuş durumda. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Karşılıklı resmi olarak insanlar bir araya gelip de bu çetrefili konuları, pozisyonlarını ifade ederler, kayıt altına alırlar, giderler. Bir noktaya kadar amaca hizmet eder, ama esas itibariyle, siyasi durumun çetrefilliğine göre arka kapı diplomasisi kullanılır, kamuoyuyla daha sonradan paylaşılacak şekilde sorunlar götürülür, ama günün sonunda irade ve niyet olduğu sürece.

SUNUCU- Sayın Bakanın Atina ziyaretinden sonra Yunanistan’ın Kathimerini gazetesinde bir izlenim yazısı var. Şimdi burada tabii gerçekten çok dikkate değer tespitler de paylaşılmış, acaba siz kendinizi tam olarak böyle tanımlar mısınız ya da bu tanıma ne dersiniz diye devam etmek istiyorum. Hafif nemli bakışlarla diye başlamış, böyle bir ifadesi var, ama tehditkâr değil aksine çok güven verici. Onu tanıyanlar toplantının başında samimi bir şaşkınlık ifadesi takındığını, hafif bir gülümsemeyi de bununla birleştirdiğini, son derece de samimi bir kişi profili çizdiğini de belirtiyor. Dürüst, güvenilir, askeri, aynı zamanda diplomat bir tarzı olduğunu söyleyenler var. Ama dostluk ortamında tokalaşırken elinizi geri çektiğinizde de birkaç parmağınızı kaybetmiş olduğunuzu fark edebilirsiniz diye. Tabii bunun bir espri ve söylenti olduğunu da eklemişler. Fakat enteresan, Proteus Yunan mitolojisinde deniz tanrısı, oradan bir deniz benzetmesi yapmışlar. Bazen çarşaf gibi, bazen çok hareketli, dolayısıyla yüz ifadesinde, müzakere tarzında bazen belirsiz, ama aynı zamanda şartlara göre şekil değiştirebilen, esnek, önemli bir aktör diye de tanımlamışlar. Sizi hem gizemli tarafınızla hem insan tarafınızla, bir de isminizden hareketle Hakan, Kağan vurgusuyla. Fidan da genç bir ağaç anlamında, dolayısıyla Türkiye’nin genç ağacının yolculuğu diye de bitirmişler. Aslında başka detaylar da var burada.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Benimle ilgili çıkan profil analizleri var. Yunanistan’da, evet ben de şaşırdım buna, daha önce de çok çeşitli yerlerde çıkıyordu. Enteresan, Türkiye'de pek çıkmaz, yurt dışında genelde bu türden analizler çıkıyor. Kendi gözlemleri.

SUNUCU- Ama tabii Sayın Bakanın o ziyareti çok yankı uyandırdı. Aynı zamanda merak da uyandırıyor. Demir perde ülkesinden gelmiş, böyle hani ceberut devleti temsil eden, korku salan Türkiye profili üzerine hayatlarını inşa eden ve kamuoyunu manipüle eden bir ülkeye gittiğinizde, tebessüm eden, karşıya güven veren ama kararlılık ve ciddiyetinden taviz vermeyen bir aktör görmek onlar açısından da çok şaşırtıcı.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben orada Dışişleri Bakanlığı’nda basın mensuplarının sayısının fazlalığını görünce şaşırdım. Yorgos'a dedim ki, sizde dış politikaya çok fazla ilgi var, sen herhalde çok meşhur bir insansın. Dedi ki, onlar bana gelmediler, sana geldiler dedi. Her zaman burası böyle olmaz dedi. Gerçekten sağ olsun hem ev sahipliği iyiydi hem de Yunan basının ilgisi yüksekti. Tabii onlar da bu konuyu yakından takip ediyorlar. Türkiye’nin bu noktadaki niyetlerini daha iyi anlama ve anlatma ile ilgili bir çabaları var. Bir taraftan da iç politikanın ciddi bir unsuru, onun da tabii rolü var. Esas itibariyle biz tabii Cumhurbaşkanımızın, milletimizin iradesini orada hem Yunan yetkililere hem Yunan halkına yansıttık.

SUNUCU- Atina Bildirgesi imzalanmıştı, Sayın Cumhurbaşkanımızın o ziyaretini ben de izleme fırsatı bulmuştum. Tabii Adalara vizesiz seyahat etme bile şu yakın zamanda görüldü ki sizin bahsettiğiniz biçimiyle de iki ülkeye, ama özellikle de Yunanistan'a belirgin fırsatlar da sunabiliyor. Gerçekten o vizesiz seyahat hem iki ülke halkının birbirini daha yakından tanıması, ama özellikle de turizm açısından olağanüstü bir trafik oluşturdu.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yunanlı meslektaşımın bana söylediği, daha fazla Ada valisi, belediye başkanı müracaatta bulunup Türkiye ile aynı anlaşmayı bizim adamız için de yapın talepleri olmuş.

SUNUCU- Yani kapsamı geliştirelim anlamında.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Yani Türk turistlerin daha fazla gittiği yere para götürmesi meselesi.

SUNUCU- O zaman anlıyoruz ki bu ziyaretle birlikte oluşan o samimi diyalog, az önce Cumhurbaşkanımızı hatırlattınız, dediniz ki bu samimiyet ya da atılabilir adımlar olduğu zaman Türkiye adına net adımlar attı. Bu ziyaret de bunu biraz pekiştirmiş gibi görünüyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Burada da onu hem pekiştirdik, sürece bağlılığımızı karşılıklı ortaya koyduk. Bir de tabii her şeyi kamuoyuyla paylaşamıyoruz. Bizim devam eden sorunlarımıza ilişkin somut ne yapabilir, asıl bizim görevimiz onları milletimiz adına, devletimiz adına konuşmak, görüşmek. Yani burada ne kadar adım atabiliriz, onların şartları neye izin veriyor, bizimki neye verebiliyor, onlar neyi atacak, biz neyi atarız, bunun arayışı içerisindeyiz açıkçası. Onların da hesap vermesi gereken bir siyaset ve meclis var. Bizim de milletimiz var, meclisimiz var. Dolayısıyla bunları da hesaba katarak neler ne kadar yapılabilir, ama bunlar da sır olan konular değil. Türk ve Müslüman azınlığın durumu, orada sorunlarımız var…

SUNUCU- Bunu tabii konuşmanızda dile getirmeniz, Batı Trakya’ya da buradan selam gönderelim, hakikaten çok kıymetliydi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Oradaki kardeşlerimizin durumu, bir türlü bunlara üretilemeyen çözümler. Diğer taraftan Ege’deki konular. Bu arada yolunda giden konular da var, ilerleyen konular da var, onları da masaya yatırdık. Şu anda Yunanistan'la ortak hareket ettiğimiz bir proje var, inşallah sonuna yaklaştık. Olması durumunda da fevkalade önemli bir gelişme olacak. Türkiye-Yunanistan, AGİT yönetimi için ortak bir paket teklif ettiler. Aslında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın Genel Sekreterliğine bir Türk adayı, bir direktörlüğe de Yunan adayı biz ortak paket olarak sunduk ortak imzayla.

SUNUCU- Sona yaklaşıldı mı bunda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Sona yaklaştık.

SUNUCU- Çok da tasavvur edilebilen bir hadise değil açıkçası

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok. Avrupa Güvenliği için çok önemli bir teşkilatta, esas itibariyle kendi aralarında biraz güven bunalımı olan iki ülkenin bir araya gelip bir ortak yönetim paketi sunması.

SUNUCU- Evet, bir başlık açalım. Rusya-Ukrayna savaşı. Mesela Trump'la başlayalım. O açıklama yaptı, dedi ki ben bu savaşları bitireceğim, Rusya-Ukrayna savaşını işaret etti. Ama Türkiye’nin bu süreçte edindiği rol, masaların Türkiye'de kurulması, arabuluculuk… Tüm dünya liderleri dönüp Türkiye'ye baktı ve keşke dedi aslında, imrenilen bir pozisyon gerçekleşti.

Hatta bir anlaşmaya yaklaşılmış bir İstanbul belgesi oluşmuştu ki Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin'in sıkça referans olarak gösterdiği ve o noktadan da tekrar başlayabiliriz dediği. Tahıl Koridoru dahil olmak üzere, gerçekten uluslararası anlamda gıda krizini önleyecek çok önemli bir inisiyatif alındı. İki ülkenin Dışişleri Bakanları Türkiye'de Antalya Diplomasi Forumu bağlamında bir araya getirildi. Ama başka oyuncular buna izin vermedi ve Ukrayna’yı bir savaşın içinde tutmaya çalıştı. Sonuç şu an hala aynı. Türkiye önümüzdeki süreçte yine bu konuda önemli bir rol üstlenir mi, sizce bu savaş bitecek mi, ne öngörüyorsunuz, nereye kadar sürebilir? Putin’in “ben ülkemin sınırlarını koruyorum, bundan başka çarem yoktu” açıklaması var ilk başa döndüğümüzde.

Taraflarda bir yumuşama ya da orta yolu bulma konusunda bir istek arzu görüyor musunuz? Onu da sorayım.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Önemli bir soru. Başından beri yine takip ettiğimiz çok önemli bir dosya. İlk günden itibaren çok ciddi uyarılarımız oldu her iki tarafa da. Tabii işgalin kendisine biz karşıyız. İşgal olmaması gereken bir...

SUNUCU- Türkiye, Kırım'ın ilhakından bu yana çok net ilkesel bir duruş sergiledi ve aslında bu işin savaşa dönüşmemesi de dahil olmak üzere ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusundaki tutarlılığını hep sürdüregeldi, ama iki tarafa da güven telkin edebilen bir siyasal kimlik de üretti.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu gerçekten çok zor bir duruş. Genelde bu tür durumlarda taraf olunuyor, ama Türkiye’nin yıllardan beri Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürüttüğü bağımsız merkez devlet olmaya yönelik politikalar aslında burada meyvesini veriyor. Bu öyle kolaylıkla tercih edilen bir politika yöntemi değil. Bu çok fazla baskıyı ve basıncı beraberinde getiren bir konu. Çok güçlü bir devlet olmanız lazım, iyi reflekslerinizin olması lazım, iyi stratejik hesaplar yapmanız lazım bu basınç alanlarını yönetmeniz için. Hem Doğudan hem Batıdan sürekli basınç geliyor, çok net pozisyonlarınızın olup ne yaptığınızın iyi farkında olup… Çünkü muhatap olduğunuz aktörler de öyle küçük aktörler değiller. Avrupa devletleri, Amerika, Rusya bunlar gerçekten şu anda varoluş savaşı veren aktörler. Burada çok dikkatli gitmek lazım.

Şimdi Türkiye’nin bu konulara ev sahipliği yapması fevkalade önemli, ama ondan daha önemli bir husus da her zaman söylüyorum bizim barışın sesini, umudunu ve olabilirliğini dile getiren, yükselten ve sürekli o ışığı canlı tutan güçlü bir devlet olmamız. Gittiğimiz her ortamda, her platformda kimsenin bunu ağzına almaya cesaret edemediği yerlerde. Diyelim NATO Bakanlar Toplantısı’nda veya NATO Liderler Zirvesi’nde Cumhurbaşkanımız, Avrupa platformlarında, diğer uluslararası platformlarda, Birleşmiş Milletler’de, her yerde ikili ve çok taraflı toplantılarda hep bunu gündeme getirdik, getiriyoruz. Bu savaş inanılmaz derecede yok edici bir savaş. Yüz binlerce insan öldü, her iki taraf da kamuoyu baskısı almamak için gerçek ölüm miktarını maalesef paylaşmıyor. 500 binin üstünde insan kaybından söz ediyoruz.

SUNUCU- Kuzey Kore askerlerinin Rusya’da Rusya adına savaştığı bir dünyayı hayal bile edemezdik.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Okan Bey, 21. yüzyılda Avrupa’nın ortasında konvansiyonel savaşlar neticesinde 500 bin insanın öldüğü bir olaydan bahsediyoruz. Yani bizim jenerasyonlar bunu genelde İkinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, yüksek kayıplı, çok yıkıcı savaşları hep okuyarak geldik, büyüdük. Ama şimdi bizim gözümüzün önünde cereyan ediyor bu türden bir savaş. Bunun durdurulması, bu yıkıma dur denilmesi konusunda çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Savaşın genel manada durması için pozisyonumuzu devam ettiriyoruz, her türlü kolaylığa hazır olduğumuzu söylüyoruz. Bir de savaş devam ederken yapılacak tali ve ara çözümlere ilişkin de rollerimizi oynuyoruz. Tahıl Anlaşması, esir değişimi, görüşmelere ev sahipliği yapılması… Bu konuda Milli İstihbarat Teşkilatı’nın yürüttüğü gerçekten olağanüstü çalışmalar var, diğer kurumlarımızın, Bakanlığın yürüttüğü çalışmalar var, Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu tavır, buna devam edeceğiz. Burada altını tekrar çiziyorum, ben taraflara da söyledim, biz buradan bir puan ve kredi alma peşinde değiliz. Gerçek manada, samimi bir şekilde bu savaşın bitmesine yönelik bir stratejik niyetimiz var. Bizim Hükümet olarak dış politikadaki bir numaralı önceliğimiz yakın bölgemizde savaşın ve çatışmaların olmaması. Kuzeyimiz, güneyimiz, doğumuz, batımız. Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Akdeniz, Orta Doğu, buralardaki çatışma alanlarının bir an önce… Şimdi düşünün buralarda irili-ufaklı çatışmaların yürüdüğü son 20 yılda Türkiye’nin geldiği ekonomik büyüklüğü düşünün, kazandığı kapasiteyi düşünün.

SUNUCU- Türkiye’nin bir huzur adası olarak kalabilmesi muazzam bir şey.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bir de bunların olmadığı bir yerde hep beraber gelebileceğimiz yeri ve sahip olacağımız imkânları düşünün. Bizim dünyaya anlattığımız, bölgemize anlattığımız mesaj da bu. Bölgemize anlattığımız diğer bir konu da bunu diğer programlarda da söylüyorum, bölgesel sahiplenmeyle ilgili bir inisiyatif geliştirmemiz lazım. Bölgenin sorunlarını esas itibariyle bölgenin ülkelerinin, aktörlerinin çözmesi lazım. Dışarıdan gelecek iyi niyetli yardım tekliflerine her zaman için hazır olalım, ama kendi sorunumuzu kendimiz sahiplenecek bir, irade; iki, kapasite göstermezsek, başkası gelip sizin probleminizi çözdüğü zaman hesabı kendine yapar, size yapmaz.

SUNUCU- Biraz içeriye gelip artık bitirelim. Bir buçuk yıldır Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürüyorsunuz yaklaşık olarak, o klasik tabirle başlayayım, “14 yaşımdan beri devletin içindeyim ve hani devlet meseleleriyle yoğrularak geldim” şeklinde anlatımınız da var. Tabii Dışişleri Bakanlığı da devlet denilince hakikaten saygın ve önemli kurumlarımız arasında. Elbette bir tarafta bilgiyi üretme ve politikaya malzeme üretme ve stratejik yaklaşıma destek olma rolünüz vardı. Şimdi bunu pratiğe uygulama ve yansıtma rolünüz var. Dışişleri Bakanlığı’nda nasıl bir yapı buldunuz, değişim noktasında attığınız adımlar nasıl sonuçlar veriyor? Aktaracaklarınızı dinlemek isteriz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Dışişleri Bakanlığı gerçekten fevkalade mümtaz insanların bulunduğu bir kurum. Yıllardır çok ağırlığı olan kurumlarda çalışarak buraya geldik. Milli güvenlik sistemimizin önemli bir parçası ve strateji, düşünce ve diplomasi ile ilgili yönü. Ben her zaman söylüyorum, Dışişleri Bakanlığı işini iyi yaptığı zaman askere ve istihbaratçıya, polise daha az iş düşer. Bu önemli bir stratejik perspektif. Sistem üzerindeki ekonomik yükü, güvenlik yükünü ve diğer türden tehditleri ve yükleri azaltırsınız, ama bu bilinçle hareket etmeniz, buna ilişkin bir diplomatik organizasyonunuzun ve kurumsallaşmanızın olması gerekiyor. Dünya meselelerinde bu perspektiften, bu prizmadan bakacak bir yaklaşımı getirmeniz lazım. Bunu getirdiğiniz zaman dediğim gibi, ekonomiye de çok fazla yardımcı olursunuz, güvenliğe de. Şu anda yürüttüğümüz faaliyetlerde yüzde diyelim kırk ekonomiye, yüzde kırk güvenliğe, yüzde yirmi de diğer konulara açıkçası ön açarak gitmeye çalışıyoruz. Diğer kendi rayında giden rutin faaliyetlerimiz var. Yaptığımız organizasyonel çalışmalar neticesinde Bakanlığın aynı anda birden çok krizi yönetebilen ve fırsatın peşinde gidebilen bir yapıda olması lazım. Bir kriz çıktı, buraya hepimiz kilitlendik, paralize olduk, bu kriz geçene kadar dünyanın geri kalanı bizim için durdu mantığı olmaz. Öyle bir sistem kurmanız lazım ki, aynı anda çok farklı krizleri yönetelim. Çok şükür, Cumhurbaşkanımızın da kabulüyle bu sistemi kurduk, bu yapıyı geçirdik, ona göre atamalarımızı geçen sene yaptık. Misyonlarımız zaten işliyor, personel alımı, eğitimi…

SUNUCU- Bulunduğunuz kurumlarda hep ikonik yapılar kazandırdınız, tarihi eserler niteliğinde. Herhalde Dışişleri Bakanlığı için de öyle bir çalışmanız var.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Var, var. Bir projeyi Cumhurbaşkanımıza sunduk, inşallah birkaç tane tadil istedi, ondan sonra…

SUNUCU- Bizimle de paylaşırsınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnşallah.

SUNUCU- Arada iç politikaya da fırsat buluyorsunuz değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: İç politikayla alakalı tabii parti çalışmaları var, ona katılmamız gerekiyor. Bir de Okan Bey, sağlıklı bir dış politika yürütebilmeniz için iç politik sinyalleri de almanız gerekiyor. Yani vatandaş ne düşünüyor, orta sınıf ne düşünüyor, parti elitleri bu konuya nasıl bakıyor, milletvekillerimiz nasıl bakıyor, siyaset konunun neresinde, muhalefet konuyu nasıl görüyor… Bütün bunların hepsini çok yakından takip etmeniz, temas etmeniz, dokunmanız, dinlemeniz, anlamanız gerekiyor, dışarıya yönelik siyasal içtihat kullanırken, ülkeniz adına, memleketiniz adına. Günlük bin tane siyasal içtihat yapıyorsunuz, stratejik olanları Cumhurbaşkanına götürüyorsunuz, diğer konularda göreviniz olduğu için kendiniz karar veriyorsunuz. Buradaki referans noktanız günlük siyasetin oluşturduğu toplam çıktı. Yani o çıktıyı iyi okuyup ona göre içtihadı yapıyorsunuz. Benim kafam açıkçası böyle çalışıyor. Dolayısıyla siyasal temaslar, siyasal okumalar önemli. Birkaç türlü var, yani partideki arkadaşların zaman zaman görevlendirmeleri var. MKYK'ya gidiyoruz, MKYK çalışmaları önemli.

Diğer taraftan milletvekillerimizle bir araya geliyoruz, onları bilgilendirme çalışmalarımız var. Gayriresmi formatta parti yönetimi, kabinedeki kilit arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın Yardımcısı olmak üzere bir araya gelip sürekli uzun uzun tartıştığımız konular var. Ve bu tartışılırken de iç siyaset, dış siyaset, ekonomi… Bütün bunların hepsini, bütün katmanlarıyla iç içe alarak, bu arkadaşların hepsi yılların birikimini ortaya koyarak çok şey götürüyoruz. Zaten bu tartışmalar olmasa ne Cumhurbaşkanımıza nitelikli alternatifler sunabiliriz ne yaptığımız işleri nitelikli bir şekilde yapabiliriz. Daha doğrusu gerçeklikten kopuk olur. Yani nabzı sürekli tutmanız gerekiyor. Bu noktada tabii ki siyasetin içinde olmak, siyasi refleksi görmek, o nabzı tutmak fevkalade önemli. Ben de mesaim el verdiği sürece bunu yapıyorum. Zaman zaman arkadaşlarla bu konuda program çatışması içerisine düşüyoruz, ama dediğim gibi bu bir zorunluluk.

SUNUCU- Peki, ben Okan Müderrisoğlu’nu durdurmazsam eğer sizi uğurlayamayacağım. O yüzden aklımızdaki sorular bunlar. Evet, saatinize baktınız, gerçekten uzun sohbet ettik. Sağ olunuz, çok teşekkür ediyorum tekrar. Ayağınıza sağlık.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben teşekkür ederim.

* Interpress deşifresidir.