Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Arabiya’ya Verdiği Mülakat, 5 Mayıs 2024

SUNUCU- [SİMULTANE TERCÜME] Sayın izleyiciler Al Arabiya kanalından sizlere merhaba diyoruz. Şu anda özel konuğumuz Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan bizimle. Teşekkür ederiz Sayın Bakan bizi Ankara’da kabul ettiğiniz için.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben teşekkür ederim. Ankara’ya hoşgeldiniz. Bakanlığımıza hoşgeldiniz.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Önce hem uluslararası hem bölgesel düzeyde en sıcak konuyla başlamak istiyorum. Şunu sormak istiyorum: Hamas liderliği İstanbul’a gelebilecek mi? Katar’dan İstanbul’a taşınacak mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda böyle bir şey söz konusu değil. Bu tartıştığımız bir konu değil. Katarlı kardeşlerimizle yakın temas halindeyiz. Şu anda bizim önceliğimiz ateşkesin sağlanması. Bir taraftan insani yardımların girmesini sağlamaya diğer taraftan da uluslararası sistemi stratejik ve kalıcı çözüm olarak gördüğümüz iki devletli çözüm için mobilize etmeye çalışıyoruz. Bu iki sorun dışında, şu anda uğraştığımız başka bir ana bir konu yok.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Doğru. Ancak ABD’de, Katar’dan Hamas’ın gönderilmesi konusunda dedikodular vardı. İran ve Umman’la bu konuda görüşmeler gerçekleşti, Türkiye’nin de adı geçti. İsmail Haniye’nin son ziyaretinde Sayın Erdoğan ile bir araya gelmesinin nedeni bu muydu? Bu konudaki fikriniz nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Söylediğimiz gibi bunlar sadece dedikodu. Bunlara itibar edilmemesi gerekiyor. Sayın Haniye’nin İstanbul’u ziyareti esnasında, Sayın Cumhurbaşkanımız ile bir araya gelmesinde, Gazze’de olan dram konuşuldu. Hangi şartlarda ateşkese ulaşılabilir? Bu konuda Türkiye’nin görüşleri nelerdir? Bu eksende bir görüş alışverişinde bulunuldu. Bunun meseleler dışında, sizin ifade ettiğiniz türden konular gündeme gelmedi.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] İki taraf arasındaki görüşmeler Türkiye’ye gelecektir. Bu doğru mu? Mısır ve Katar başarısız oldu. İsrail ile Hamas arasındaki görüşmeler Türkiye tarafından yapılırsa, Türkiye ne yapabilir?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle ifade edeyim: Biz, şu anda öncelikle Mısır ve Katar tarafından yürütülen müzakere görüşmelerini destekliyoruz. Türkiye, 2008-2009’daki ilk Gazze savaşından itibaren bütün arabuluculuk ve ateşkes çalışmaların içerisinde yer aldı. Cumhurbaşkanımız o dönem başbakandı. O dönem bu konuda beni görevlendirmişti. 2008’deki savaşta konunun içindeydik, daha sonraki Gazze savaşlarında da konu içindeydik. Şimdi de konunun içindeyim. Farklı rollerle de olsa, hep bu konu üzerinde yoğunlaşmış biriyim. Türkiye’nin bu konuda devam eden bir duruşu var. Şimdi bu meselede şu an için Katar ve Mısır’ın yürüttüğü müzakerelerin bir sonuç vermemiş olması ve şu an itibarıyla bir sonuç vermiyor gibi gözükmesi, bu iki ülkenin müzakere pozisyonlarının başarısız olduğu manasına gelmiyor. Bu meselenin zor olduğunu kabul etmek lazım. İsrail’in burada çok anlaşmaya, uyuşmaya yanaşmayan bir tavır içerisinde olduğunu kabul etmek lazım. Şu an kardeşlerimiz, iki tarafın isteklerini belirli bir noktaya getirmeye çalışıyor. Biz burada bu kardeşlerimize ve Hamas’a elimizden gelen desteği veriyoruz. Onlara müzakereler için Türkiye’nin olumlu ve yapıcı katkısını sunmaya hazır olduğumuzu ifade ediyoruz.

Şu anda görüşmeler esas itibarıyla ateşkes konusu etrafında devam etmekte. Bu fevkalade önemli. Ama diğer taraftan özellikle ateşkes sonrasında Gazze’de ne olacak, Filistin’de ne olacak sorusuna da cevap aranıyor. Tabii ki mevcut sorunla alakalı daha büyük bir stratejik problemimiz var: O da, bu sorunun kalıcı olarak nasıl nihayet erdirilebileceği meselesidir. Çünkü bütün Gazze savaşlarında her zaman şöyle bir problemimiz oldu: Savaşları başladığı zaman bizler hemen devreye giriyorduk. Ateşkes nasıl sağlanır? Daha fazla kan dökülmesinin önüne nasıl geçebiliriz? Önceliklerimiz hep bunlar oluyordu.

Bu Gazze savaşında ise başta Türkiye olarak biz ilk günden itibaren hep şunu söyledik: Eğer bu trajediden bir ders çıkarmazsak, kalıcı bir çözüme yani iki devlette bir çözüme gitmeksek bu, bu son Gazze savaşı olmayacak. Tam tersine, gelecekte daha başka savaşlar, daha büyük yıkımlar ve gözyaşları bizi bekliyor olacak.

Dolayısıyla bizim daha fazla çalışıp iki devletli çözüme ulaşmamız gerekiyor. Bir taraftan ateşkesin sağlanması, diğer taraftan da iki devletli çözüm için uluslararası kamuoyunun harekete geçmesi lazım. Biz Türkiye olarak çalışmalarımızı özellikle bu iki konuda yoğunlaştırdık. Hamas yetkililerine, özellikle iki devletli çözüm konusunda almaları gereken pozisyonun ne olduğuna, uluslararası toplumun onlardan ne beklediğine ilişkin görüşlerimizi dile getirdik. Onların da bu konularda birtakım cevapları oldu. İlerleyen dakikalarda isterseniz bunları da ifade edebilirim.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Hamas, 1967 sınırlarında bir Filistin Devleti kurulmasını istiyor mu? Bunu Hamas’tan duydunuz mu? Hamas’ın bu konudaki tutumu açık mıydı? Çünkü İsrail nihai bir barış istemediğini söylüyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Çok önemli bir noktaya temas ettiniz. İsrail esas itibarıyla kendi amacını, kendi niyetlerini gizlemek için Hamas’ı sürekli bir öcü olarak kullanıyor. Uluslararası topluma Hamas’ı radikal, anlaşmaya yanaşmayan irrasyonel bir örgüt olarak sunuyor. İsrail böyle yaparak kendi asıl hedefini ve amacını kamuoyundan gizlemeye çalışıyor.

Şimdi bir defa İsrail’in şunu yapması lazım. Demeli ki: Ben, 1967 sınırlarını, uluslararası toplumun kabul ettiği sınırları kabul ediyorum. Benim başkasının toprağında gözüm yok. Bu sınırlar benim toprağım ve ben devlet olarak bu sınırlar içerisinde kalmayı kabul ediyorum. Başkasının toprağı ile ilgilenmiyorum, Filistin toprağına bakmıyorum demesi lazım.

Ama İsrail bunları demiyor. Onun yerine ne? “Ben tüm bütün bunları yapıyorum, karşımda Hamas var” diyor.

Oysa biz Hamas’a baktığımız zaman, iki devleti çözümü onlarla konuştuğumuz zaman bize şunu açıkça söylüyorlar. “Biz 1967 sınırları içerisinde kurulacak Filistin devletini kabul ediyoruz” diyorlar. Bizim tüm mücadelemiz de bu yöndedir” diyorlar. Hatta bunun daha da ilerisine geçerek şöyle diyorlar: “Devlet kurulduktan sonra silahlarımızı Filistin ordusuna vereceğiz ve varlığımızı sadece bir siyasi hareket olarak sürdüreceğiz.”

Bunu ben iki hafta önce, Katar’ın Başbakanı ve Dışişleri Bakanı değerli Muhammet Abdurrahman ile Doha’da yaptığımız basın toplantısında gündeme getirdim. O basın toplantısından hemen önce Hamas ile bir toplantımız olmuştu. Ben oradaki müzakerenin akabinde bunu basın toplantısında gündeme getirmiştim. Daha sonra geçen hafta Hamas’ın sözcüsü de bunu tüm dünyaya ilan etti.

Şimdi elimizde böyle bir gerçekliğin olduğu ortamda bizim İsrail’i de 1967 sınırlarını kabul etmeye davet etmemiz lazım. Sadece Hamas değil, Fetih başta olmak üzere bütün Filistinli partilerin ve fraksiyonların hemen hemen hepsi 1967 sınırları esas alınarak kurulacak bir Filistin devletine razılar.

Peki İsrail 1967 sınırları içerisinde kalacak bir devlet olmayı kabul ediyor mu? Önemli olan budur. Ama İsrail toprak çalmaya devam ediyor. Bunu gizlemek için de Hamas’ı bahane gösteriyor. Herkese “Gazze’ye bakın!” diyor, diğer taraftan da Batı Şeria’da toprak çalmaya devam ediyor. Uluslararası toplum artık uyanmalı ve bu iki yüzlülüğü görmeli!

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Türkiye’ye neden bunu soruyoruz, çünkü Türkiye’nin her iki tarafla da ilişkisi var, İsrail ve aynı zamanda Filistin topraklarındaki Hamas’la. Türkiye’nin bu konuda yapabilecekleriyle ilgili, yani bu anlaşmazlığın sona ermesi için her iki taraftan da bir baskı var mı, istek var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İsrail’in şu anda özellikle ilgilendiği tek konu rehinelerin geri alınması meselesi. Bu insani bir durumdur. Bu konuda biz de çok hassasız. Cumhurbaşkanımız rehinelerle ilgili olarak kendisine ulaşan talepler konusunda son derece hassas. Bu konuda hem istihbarat servisimize hem bizlere, gerekli çalışmaları yapma talimatı verdi. İsrail ile bu konuda temaslarımız var. İsraillilerden gelen, hatta başka ülkelerden gelen talepleri Hamas’a aktarıyoruz. Yani özellikle rehinelerin bırakılması konusunda temaslarımız devam ediyor. Fakat Hamas’ın rehinelerin bırakılmasıyla eş zamanlı olarak insani yardımların başlaması, Filistinlilerin tekrar kuzeye dönmelerine imkan tanınması gibi talepleri var. Biliyorsunuz esas itibarıyla uluslararası toplum da bunları istiyor. Nitekim Birleşmiş Milletler’de 150’den fazla ülkenin oylamasıyla bu konuda bir karar da alınmıştı. Fakat İsrail bu tür taleplere karşı direniyor. İsrail diyor ki: Bana rehineleri verin. Ben ateşkes konusunda sana hiçbir güvence vermiyorum. Refah’a operasyon yapıp yapmayacağıma da tümüyle ben karar veririm!

Tabii ki bu şartlar altında iki tarafın taleplerini uzlaştırmak gerçekten çok zor. Müzakereleri yürüten kardeşlerimiz ve bizler, bu konuda elimizden geleni yapıyor olmamıza rağmen bir şu ana kadar bir çözüm bulunamadı. Ama inşallah önümüzdeki süreçte bir çözüm bulunur.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Şu anda bölgesel olarak Hamas ve İsrail’i aştı bu konu. İran devreye girdi. Türkiye’nin bu konuda bir rolü var mı? Özellikle sükunetin sağlanması ve tırmanışın durdurulmasıyla ilgili? Şu anda kriz bitti mi? İran ve İsrail arasındaki durum, korku devam ediyor mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu çok önemli bir konu. Özellikle savaşın yayılma ihtimali, fevkalade önemli bir mesele. Biz ilk günden itibaren bu savaşın iki düzeyde yayılma ihtimali olduğuna dikkati çekmiştik. Birincisi, bu savaşın bölgeye yani bölgedeki diğer ülkelere de sıçrama, başka aktörlerin da savaşa müdahil olma ihtimali. İkincisi de ise toplumsal yayılma ihtimali. Yani kızgın olan, artık ezilmişliğe Filistinlilerin çektiği acıya tahammülü kalmayan İslam toplumlarının yaşanan hadiseler karşısında gösterebileceği toplumsal reaksiyon. Nitekim protesto gösterilerinin sadece İslam toplumlarıyla ve Arap caddeleriyle sınırlı kalmadığını, Batı’da Amerika’da üniversitelere ve başkentlere de yayıldığını görüyoruz. Bu aslında bir toplumsal yayılma göstergesidir.

Sizin sorunuza yani bölgesel yayılma meselesine, İran’ın da bu işe dahil olma meselesine gelince. Biz buna daha önceki analizlerimizde zaten işaret etmiştik. Bir an önce ateşkes olsun, daha çok insan ölmesin diye uğraşılır iken hiç kimse Yemen’den Hutilerin bu olaya müdahil olup Kızıldeniz’i bloke edebileceği bir senaryoyu düşünmemişti. Ama bu işin Yemen’e de yayıldığını gördük. Diğer taraftan İsrail ile İran arasında başlayan gerginlik bizim uyardığımız bir konuydu. Bu gerginlik daha büyük bir savaşın habercisi de olabilir. Şu an için durum sakinleşmiş görünse de bu potansiyel her zaman var. Gerginlik 1 Nisan’da İsrail’in Şam Büyükelçiliği’ne yaptığı saldırıyla başladı. Ki biz bu saldırıyı kınadık. Bu uluslararası hukukun ve geleneklerin ayaklar altına alındığı bir olaydı. İran açık bir provokasyona maruz kaldı. Bunun neticesinde yapılan misilleme harekatıyla, bölge büyük bir facianın eşiğinden döndü.

Bu esnada biz tabii ki, sizin sorduğumuz soruya cevaben söylüyorum, taraflarla görüşme içerisinde olduk. Gerek Amerikalılarla gerekse İranlılarla görüştük. Bununla, her iki tarafın da yapmak istediklerinin yanlış anlaşılmasını, asıl niyetlerinin dışında bir senaryonun hayata geçmesini engellemeyi amaçladık. Zira her iki tarafın da, en kötü senaryoya göre pozisyon alması halinde, kalıcı bir savaşla karşılaşabilirdik. Bu da bütün bölgeden daha fazla toplumsal acıya ve sıkıntıya sebep olurdu. Biz, bunu önlemek için o kriz esnasında taraflarla gerekli temas trafiğinde bulunduk.

++++

REKLAM ARASI

++++

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Sayın izleyiciler, özel röportajımızda, Ankara’da Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan ile bir aradayız. Sayın Bakan hoş geldiniz.

Riyad ile Ankara arasında temaslar devam ediyor. Tabii ki başka konulara girmeden önce, Türkiye-Suudi Arabistan arasında bir tevafuk var mı? Özellikle sorunlarla ilgili görüş birliği var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Türkiye – Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler, son derece iyi bir rotada ilerliyor. Sayın Cumhurbaşkanımız ile gerek Sayın Kral hem Sayın Veliaht Prens birçok kez bir araya geldiler. Bunların neticesinde alınan son derece stratejik kararlar var. En son biliyorsunuz, Gazze krizi başladıktan sonra, İslam İşbirliği Teşkilatı - Arap Ligi Ortak Zirvesi Cidde’de yapıldı ve burada alınan kararlar var. Orada Cumhurbaşkanımız ve Veliaht Prens bir araya geldiler.

Filistin’de ateşkesin sağlanması, insani yardımların hemen başlaması ve Filistinlilerin hak ettiği egemen, özgür, 1967 sınırlarına dayalı Filistin devletinin kurulması konusundaki fikir birliğimiz mevcut. Sadece fikir birliğimiz değil, bu konuda eylem birliğimiz de mevcut.

Biliyorsunuz Kasım’da alınan kararlarla Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’na mensup ülkeler bir Temas Grubu kurdular. Burada yedi tane ülke var. Bu Temas Grubu Filistin meselesini, bu ülkeler adına savunmakla ve anlatmakla görevlendirildiler. Bunların arasında Suudi Arabistan, Türkiye, Katar, Nijerya, Endonezya, Ürdün, Mısır ve Filistin bulunmakta. Ayrıca, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri ve Arap Ligi Genel Sekreteri de bizim çalışmalarımıza katıldılar.

Bunlar tabii Türkiye ile Suudi Arabistan’ın ve başka kardeş ülkelerin mutabakatı olmadan alınacak kararlar değil. Şu anda bizim onlarla da mutabık kaldığımız pozisyonumuz şu: İslam dünyasının bugüne kadar bölgesel krizleri çözememesinin en önemli sebebi, birlik olamamalarından kaynaklanıyordu. Herhangi bir sorun etrafında bir araya gelip çabalarını, stratejilerini, vizyonlarını, eylemlerini birleştirememelerinden kaynaklanan bir sorun vardı. Bu bölünmüşlük Filistin meselesinde de uzun süre devam etti. Ama çok şükür bu kez, alınan kararlarla, atılan adımlarla, bu sorunun büyük ölçüde aşıldığını görüyoruz. Nitekim İslam ülkeleri olarak şu anda, özellikle iki devletli çözümde ısrar ve moral üstünlük oluşturma konularında büyük bir mevzii kazanmış durumdayız.

Ayrıca bu hususta Cumhurbaşkanımızın vizyonu da son derece net: Filistin meselesinde ve diğer meselelerde, elimizi taşın altına sokmaktan çekinmiyoruz. Türkiye olarak, Filistin meselesinde yükü sadece Arap kardeşlerimize bırakamayız. Bu mesele, bütün İslam dünyasının ortak problemidir. Bu hepimizin ortak yarasıdır. Bu sorunu hep beraber sırtlanmamız gerekiyor. Bunun sorumluluğunu sadece birkaç kardeşimize, birkaç Arap ülkesine bırakmak doğru olmaz. Tam tersine bu Arap kardeşlerimize büyük haksızlık olur. Amerikan’ın ve Batı gibi kilit ülkelerin kayıtsız şartsız destek verdiği İsrail karşısında, bu meselede onları yalnız bırakamayız. Bu bilinçten hareketle biz, bütün fedakarlığımızla, bütün iyi niyetimizle, sorunu beraberce üstlenmeye ve gerekli yardımı yapmaya hazır olduğumuzu ifade ettik. Bu konuda Suudi Arabistan’la aramızda fikir birliği mevcut.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Bir röportajda, Filistin meselesinde Gazze ve şu andaki krizle ilgili, toplu olarak bunu da ele almak lazım demiştiniz. Geçen Ocak ayında, Suudi Arabistan, Pakistan ve Türkiye arasında Üçlü Savunma İşbirliği toplantısı oldu, ortak savunma alanında, teknoloji alanında, bilimsel araştırma ortaklıkları kurulması ve burada tabii ki ittifakların kurulmasıyla ilgili biz bölgede yeni ittifaklar görebilir miyiz bunların ışığında?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Elbette görebiliriz. Mevcut olan dostluklarımızı, çeşitli alanlarda somut işbirliğine ve somut mekanizmalara dönüştürme vakti geldi. Bu hep konuştuğumuz bir konu. Arap ülkeleri, İslam ülkeleri birbirleriyle son derece iyi kardeşler. Bu ülkelerin yetkilileri bir araya geldikleri zaman, birbirini son derece iyi ağırlıyorlar, birbirlerine son derece güzel sözler söylüyorlar. Ama gerçek hayattaki sorunlarla ilgilenmek için kurumsal ilişki geliştirmek ve işbirliği platformları geliştirmek konularında biraz yetersizliğimiz var. Bu eksikliği gören liderlerimiz, özellikle ekonomik alanda, finans alanında, savunma alanında, enerji alanında; eğitim, öğretim, sağlık, teknoloji dahil farklı alanlarda çeşitli işbirliği mekanizmaları artık kurma konusunda karar almış durumdalar.

Sizin de işaret ettiğiniz gibi savunma sanayiinde çok ciddi bir işbirliği var. Biliyorsunuz, Türkiye’nin savunma sanayii alanında kazandığı belli yetenekler ve kapasiteler var. Bunları kardeş ülkelerle paylaşma ve ortak yatırıma dönüştürme konularında şu anda devam eden çok ileri projeler var. Gerek Suudi Arabistan’la gerek Birleşik Arap Emirlikleri’yle gerek Katar’la bölgede yürüttüğümüz çok önemli savunma sanayii işbirliği var. Buna ilaveten, ekonomi alanında, finans alanında, yatırım alanında devam eden işbirliklerimiz var. Bunları daha ileriye nasıl taşıyabiliriz? Şu anda bunun arayışı içindeyiz. Hedefimiz ilişkilerimizi kurumsallaştırmaktır. Bir projede bir araya gelip, sonra hemen dağılmak olmaz! İşbirliğimizi nasıl kalıcı hale getirebiliriz? Tıpkı Batılıların kendi aralarında yaptıkları gibi bizler de herkesin faydasına olan daha rasyonel projelerle, toplumlarımıza hak ettikleri refahı ve güveni sağlayacak olan bir işbirliği platformunu nasıl geliştirebiliriz? Tüm bu hedefleri hep birlikte gerçekleştirme peşindeyiz.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Mısır Cumhurbaşkanı El-Sisi, Sayın Erdoğan’ın ziyaretine mukabil Türkiye’ye bir ziyarette bulunacak. Şu andaki ilişkiler hangi düzeyde? Bu ziyaretten ne bekliyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ortadoğu’da Körfez dışında baktığımız zaman bizim için en önemli Arap ülkesi Mısır biliyorsunuz. Mısır’la ilişkilerimiz çok şükür normalleşti. İki ülkenin liderleri, önce Suudi Arabistan’da bir araya gelmişlerdi. Daha sonra Cumhurbaşkanımız Mısır’a ziyaret etti. Şimdi ise Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin Türkiye’yi ziyareti planlanlanıyor. Ziyaretin tarih üzerinde çalışıyoruz. Tüm bunlar, ilişkilerimizin geldiği seviyeyi gösteriyor. Tabii liderler düzeyinde varılan bu mutabakat, esas itibariyle biz bakanlara da bazı yükümlülükler doğuruyor. Bizler, özellikle siyasi konularda, askeri konularda, ekonomik konularda şu anda çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Mısır’la şu an gündemimizde olan belli başlı konular var. Bunlar üzerinde beraberce çalışıyoruz. Zaten Filistin meselesi, fevkalade önemli bir konu. Özellikle Refah üzerinden Gazze’ye yardım konusunda şu anda çok yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Biliyorsunuz Gazze’ye gönderdiğimiz yardım miktarı, 50 bin tona ulaştı. Gazze’ye yardım gönderen ülkeler sıralamasında, bazen birinci oluyoruz, bazen ikinci. Şu anda tüm yardımlar Refah üzerinden gidiyor, El Ariş Limanı’na götürülüyor. Bu konuda Mısır ile çok büyük bir işbirliği var. Onlara ayrıca teşekkür etmek gerekiyor. Bugüne kadar oraya dokuz tane gemi yardım gönderdik. Çok sayıda uçakla da yardım sevkiyatı yaptık.

Diğer taraftan Libya konusunda da Mısır’la birlikte çalışıyoruz. Libya’da beraber neler yapabiliriz? Bunu inceliyoruz. Sudan meselesi de bizler için önemli bir mesele. Hakeza, Somali ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlık konusuna da beraber bakıyoruz. Akdeniz’de işbirliğimizi nasıl artırabileceğimizi konuşuyoruz. Çok sayıda Türk işadamı, Mısır’a gidip orada yatırım yapıyorlar. Biz kendi ülkemizde yatırım yapılmasını elbette önemsiyoruz. Ama bazı yatırımcılarımız, mesela inşaat alanında koşulları daha cazip buldukları Mısır’a gidiyorlar, orada yatırım yapıyorlar. Biz bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Çünkü, kardeş ülkelere yapılan yatırımları, bizim kaybımız başkalarının kazancı gibi görmüyoruz. Kardeşlerden hangisi kazanırsa kazansın, o bizim için bir kazançtır. Mısır’ın özellikle ekonomi alanında, yatırım alanında daha ileri gitmesi için neler yapılabilir? Bunu çalışıyoruz. Savunma sanayinde de işbirliği alanlarımızın neler olabileceğini konuşuyoruz. Bizim ülkelerimiz arasında arasında halk ve toplum düzeyinde zaten bir sıkıntı yok. Şu anda çok şükür devlet düzeyinde de hiçbir sıkıntı yok. Liderlerimizin hedefi, ikili ilişkileri eskisinden daha iyi hale getirmek. Biz de bu hedefi gerçekleştirmek için çalışıyoruz.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Libya meselesinde şu anda Türkiye’nin doğu ile temasları var. Bingazi’de Konsolosluk açıldı. Akile Salih’i burada ağırladınız. İletişim kanalları açıldı. Hafter’in egemen olduğu bölgelere gidilip geliniyor. Libya konusunda da bir uzlaşma var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Atılan en önemli adım, bu konuyu hep birlikte çalışma kararı alınmış olmasıdır. Nitekim Mısır’la Libya konusundaki görüşmelerimiz ve toplantılarımız epeydir devam ediyor. Biliyorsunuz, Mısır’ın Libya’yla çok uzun bir sınırı var. Libya sınırı Mısır için bir milli güvenlik meselesi. O sınır bölgesinde, terör olsun, kaçakçılık olsun, baya bir problem var. Biz bu gerçekliğin farkındayız. Çünkü benzer güvenlik sorunlarını biz de Suriye sınırında yaşıyoruz. Dolayısıyla bu konuda biz Mısır’ın güvenlik endişelerini anlıyoruz.

Aynı şekilde Libya’da doğu ile batı arasındaki siyasal birlik nasıl sağlanabilir? Hiçbir grubun diğerini domine etmediği bir Libya birliği nasıl sağlanabilir? Libya’nın bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü koruması nasıl sağlanır? Bizler bunları sağlamanın arayışı içerisindeyiz. Elbette şu anda arazide, sizin de sözünü ettiğiniz aktörler var. Farklı aktörlerin varlığı bir realitedir. Bu aktörlerle beraber bu iş nasıl yapılabilir? Biliyorsunuz, çatışmaların içerisinden gelmiş tarafları, daha sonra daha güçlü bir birliktelik içine sokmak biraz zor olabiliyor. Bu iş zaman alabiliyor.

Türkiye olarak Libya’da 2019’dan itibaren bizim birinci önceliğimiz, doğu ile batı arasında artık hiçbir silahlı çatışmanın olmamasıdır. Eğer silahlı çatışma olmazsa, biz ortadaki bu barış döneminin, özellikle siyasal çözüm için büyük bir fırsat sunacağına inanıyoruz. Şu anda da aslında olan o. Sizin dediğiniz gibi, bizim doğu ile olan temaslarımızın artması, doğunun batıyla temaslarının artması, bizim Mısır’la konuşmamız, Birleşik Arap Emirlikleri ile bir araya gelmemiz, özellikle Libya konusunda görüş alışverişinde bulunmamız fevkalade önemli. Burada Mısır, BAE, Katar, Türkiye bir masa etrafına oturup, doğudaki ve batıdaki aktörlerle hep beraber meseleye bakarsak, aslında çözüme ne kadar yakın olduğumuzu da görürüz diye düşünüyorum.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Libya’nın Türkiye ile deniz yetki alanlarına yönelik bir anlaşması oldu. Mısır’la bu konuda bir anlaşmazlık var mı, ya da anlaşma var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Mısır’la bizim kendi anlaşmalarımız var. Libya’yla olan anlaşmamız ayrı bir anlaşma. Ama biz tabii ki Mısır’la Akdeniz’deki durumları tekrar oturup görüşmek, konuşmak, bir noktaya ulaştırmak isteriz. Burada başka aktörler de var Akdeniz’de. Şu anda söylemek istemiyorum. Ama konuşacağımız konular arasında, muhakkak ki sizin sözünü ettiğiniz konular da olacak. Burada biz konuşmaya başlıyoruz ama, Libya’da sizin de söylediğiniz gibi, çözülmesi gereken çok zor konular var: Özellikle tarafların siyasi pozisyonları ve bir araya gelmek için ortaya koyduğu şartlar. Tarafların arkasında bulunan ülkelerin bu konuda sorumlu davranarak bir adım atmaları çözümü hızlandıracaktır diye düşünüyorum. Bizim de bütün gayemiz bu yönde açıkçası. Yoksa sorunun kendisi fevkalade zor. Siyasal birlik sağlamak zor. Herkesin kendi menfaatini ve bulunduğu yeri koruyarak, hiçbir şeyden vazgeçmeden bir birliktelik oluşturmaya çalışıyorsanız, bu zor bir şey. Orada şahıslar üzerinden değil, prensipler üzerinden gitmeyi esas alan bir yaklaşımı benimseyebilir miyiz, açıkçası şu an ona uğraşıyoruz.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Mısır meselesinden başka konuya geçmeden, Türkiye için de çok önemli, siz de Suriye’yi söylediniz az önce, Mısır’la Türkiye arasında 11 yıllık bir kesinti oldu. Daha önce siz İstihbarat Başkanıydınız şimdi Dışişleri Bakanısınız. Şimdi bir fırsat var mı her iki ülkenin çıkarını koruma açısından?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet 13 yıl İstihbarat Başkanlığı dönemimde, gerçekten Mısır’la ilişkilerin düzelmesine yaptığımız katkı benim en fazla gurur duyduğum konulardan biri. Bu konuda Mısırlı meslektaşlarımıza da açıkçası teşekkür etmek istiyorum.

Başlangıçta da söyledim, hem bizim yaptığımız çalışmalar hem liderlerimizin buna verdiği onay, ortaya koyduğu vizyon ve çerçeve, bu 11 yıllık inkıta, kesintinin bir an önce telafi edilmesi ve 11 yıl önceki durumdan, Mısır-Türkiye ilişkilerini kurumsal açıdan daha ileri taşımak amaç. Buna yönelik adımlar atıyoruz.

Her iki ülkenin de bu 11 yıl ayrı kaldıkları dönemde angaje oldukları başka politikalar, ortamlar, taahhütler var. Onların tekrar uyumlaştırılması önemli. Ticari konular, finansal konular, enerji konuları, yatırım konuları, bunlar bir araya getirmesi çok kolay konular, ama bazı siyasi konular var, bu konuları da çalışıyoruz açıkçası.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Suriye rejimine ilişkin olarak, rejimin kendini tekrar gözden geçirmesini istediniz. Ne oldu bu konuda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Suriye meselesinde biz durduğumuz yerde duruyoruz, bizim pozisyonumuz çok net. İslam coğrafyasının bölünmüş, kavgalı, çatışmalı yerlerinde olduğu gibi Suriye konusunda da tıpkı Libya gibi, ülke içindeki siyasal düzenin tesis edilmesini diliyoruz. Temel hizmetlerin bu ülkedeki halkın tüm kesimlerine ulaşmasını arzu ediyoruz. Biz bu konuda elimizden gelen her türlü katkıyı sunmaya hazırız.

Ne var ki şu an Suriye’ye baktığımızda, orada bölünmüşlüğün devam ettiğini görüyoruz. Bir yandan, terör örgütü PKK, Fırat’ın doğusunda Suriye topraklarının yaklaşık üçte birini işgal etmeye devam ediyor. Diğer yandan ise Suriye muhalefeti ile rejim arasında dondurulmuş bir çatışma mevcut. Astana süreci sayesinde çatışmanın dondurulduğu bir ortamda, her iki taraf da kendi kontrol ettikleri bölgelerde hayatlarını sürdürmeye devam ediyor. Oradaki sorunların çözülmesine yönelik neler yapılabilir, bunun arayışı içindeyiz.

Türkiye’nin açıkçası hassas olduğu birkaç konu var. Bunlardan birincisi, halen ülkemizde misafir etmekte olduğumuz 3,5 milyon Suriyeli kardeşlerimiz. Bunlar kendi ülkelerindeki iç savaştan kaçıp, Türkiye’ye gelmiş olan kardeşlerimiz. Kendileri 10 yıldan fazladır, bizim misafirlerimiz; bizim ülkemizde bizimle beraber yaşıyorlar. Bunların kendi ülkelerinde hayatlarını kurabilmeleri için Suriye rejiminin adım atması gerekiyor.

İkincisi, Suriye’de muhaliflerin kontrolü altında yaşayan 5 milyon Suriyeli kardeşimiz daha var. O bölgede bir çatışma yaşanması halinde, bu kardeşlerimizin bir kısmı Türkiye’ye gelmek zorunda kalabilir. Biz bunu önlemek için orada birtakım tedbirler almış durumdayız. O bölgedeki 5 milyon insanın beslenmesi, sağlık ve eğitim hizmetlerinin yanı sıra güvenliklerinin sağlanması; dolayısıyla bu insanların vatanlarını terk etmeden orada yaşayabilmeleri için Türkiye’nin aldığı tedbirler var.

Şimdi Suriye rejiminin, tüm bu gerçeklikleri düşünerek muhalefet ile bir çözüm arayışını ortaya koyması gerekiyor.

Sadece bizim ülkemizde 3,5 milyon Suriyeli misafir var. Ürdün‘de çok sayıda kardeşimiz var, Lübnan’da çok sayıda kardeşimiz var, İslam dünyasının Arap ülkelerinin hepsinde değişen sayılarda Suriyeli kardeşlerimiz var. Hepsi vatanlarını terk etmişler. Bunların Suriye’ye tekrar dönmesi için Suriye rejiminin çok sahici bir çaba ortaya koyması gerekiyor. Bu bizim için önemli bir konu.

Bizim için önem arz eden bir diğer konu ise, 911 kilometrelik fazla Suriye sınırımızın hemen öbür tarafında, terör örgütü PKK’nın varlığını devam ettirmekte olmasıdır. Buna müsamaha gösteremeyiz. Bu konuda bizim hiçbir tavizimiz olamaz. Terörle mücadelemize devam edeceğiz. Bunu Suriye rejimi ile koordinasyon içerisinde yapabilirsek, ne ala! Aksi taktirde biz kendimiz, bu mücadeleye devam ederiz.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] PKK sadece Suriye’de değil Irak’ta da mevcut. Sayın Erdoğan Bağdat’a gitti son olarak. Türkiye’nin KYB’yle bir anlaşmazlığı bulunuyor. Bağdat’ı aşan bir durum var PKK’yla ilgili, neler söyleyeceksiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle, çünkü PKK bölgedeki çatışmalardan çok fazla istifade ediyor.

Bu terör örgütü, özellikle Batılıların desteklemesiyle Suriye’de palazlanmış durumda. Suriye’de desteklenen PKK’nın, orada büyük oranda Arap topraklarını işgal ettiğini görüyoruz. Oradaki Arap nüfusu yerlerinden ettiğini görüyoruz. Bunlara artık bir dur deme zamanı da çoktan geldi ve geçti.

Irak’ta da aynı şekilde PKK uzun yıllardır var. Biliyorsunuz Irak önce işgale maruz kaldı, sonra iç savaş yaşadı, sonra terörle mücadeleye sahne oldu. Irak çok çeşitli dönemlerden geçti. Ülkedeki çatışma dönemlerinin hepsinden istifade eden PKK oldu. Bizim gerek Erbil’le gerek Bağdat yönetimiyle başlattığımız işbirliğinin temelinde, başında terörle mücadele geliyor. Irak yönetimi, bildiğiniz gibi PKK’yı yasaklı örgüt ilan etti. Bu son derece önemli bir gelişme.

Bildiğiniz gibi, özellikle Bağdat yönetimi, yakın zamana kadar, PKK’yı sadece Kürt bölgesindeki bir sorun gibi görüyor, o nedenle de merkezi yönetim olarak bu konuda herhangi bir inisiyatif geliştirmiyordu. Ama biz Sincar’da, Süleymaniye’de, Mahmur’da ve bazı tartışmalı bölgelerde PKK faaliyetlerinin varlığını kanıtlayınca, Bağdat yönetimi artık bu sorunun merkezi yönetim tarafından halledilmesi gerektiğine ikna oldu.

Bizim de kendisini desteklediğimiz Irak Başkanı Muhammed Şiya Sudani, Irak halkına hizmet götürmek istiyor. Yirmi yıldır savaşlardan ve çatışmalardan yorulmuş olan Irak halkına temel hizmetlerin götürülmesi lazım. Irak halkı da, tüm normal ülkelerde olduğu gibi, elektrik, yol, su, sağlık ve gıda sıkıntısı çekmemek, huzur ve güvenlik içinde yaşamak istiyor. Irak’ın bunu başaracak potansiyeli var, imkanları var, petrolü var. İstikrar ve refahın sağlanabilmesi için güçlü bir siyasi irade ortaya koymaya ihtiyaç var. Bunu yapabilmek için ayrıca ortalıkta başıboş silahlı grupların ve terör örgütlerinin de olmaması gerekiyor.

Cumhurbaşkanımızın Bağdat ziyaretinde, Irak’la Kalkınma Yolu Projesi imzalandı. Bu çok önemli bir proje. Bu proje hayata geçirildiğinde, Körfez’den gelen mallar, Irak ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacak. Hakeza Avrupa’dan gelecek mallar da aynı yol üzerinden Körfez’e ulaştırılacak.

Muazzam bir proje. Bu hat üzerinde, sadece demiryolu ve karayolu olmayacak, değil burada petrol ve doğal gaz boru hatları da olacak. Bu, projeyi tabii ki daha stratejik bir hale getiriyor.

Böylesine stratejik bir projenin güzergahı üzerinde, kontrolsüz silahlı terör örgütlerinin varlığı söz konusu olamaz. Zira güvenli bir ortam yoksa, o bölgeye uluslararası finans getiremezsiniz. Orada herhangi bir büyük projeyi hayata geçiremezsiniz. Dolayısıyla ülkedeki merkezi otoritenin bu konuda irade sergilemesi gerekiyor.

Şu anda Sincar, aynı şekilde Süleymaniye ve kırsalı, PKK kontrolünde. Dohuk’un kuzeyindeki boş arazide de PKK var. Tüm bu bölgeler PKK’dan temizlenmediği sürece, oralara büyük finansın, büyük yatırımın gelmesi mümkün değil. Irak yönetimi de artık bunu fevkalade iyi anlıyor.

Terör örgütü PKK’nın Türkiye’de kontrol edebildiği bir metrekarelik bir toprak bile yok. Buna mukabil, Suriye ve Irak’ta ise çok büyük alanları işgal etmiş durumda. Biz dostlarımıza diyoruz ki: Bu örgüt, sizin topraklarınızı işgal etmiş durumda. Gelin bu örgüte karşı beraber savaşalım, onu yok edelim. Siz savaşmıyorsanız biz savaşalım, biz yok edelim. Terörü yok edelim. İstikrar, gelişme ve refah istiyorsak, bölgemizde terör örgütlerinin olmaması artık fevkalade önemli.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Türkiye tarafından, Kalkınma Yolu’nun daha basitleştirilmesi, hayata geçirilmesi ve Türkiye’nin istikrarı için Irak’a ve Suriye’ye bir kara harekatı olur mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda Irak hükümetiyle, PKK’yla mücadelede ne türden somut adımlar atabiliriz, yani koordinasyon mekanizması nasıl olur, ona bakıyoruz. Bir koordinasyon mekanizmasına ihtiyacımız var. Fakat koordinasyon mekanizmasından önce Türkiye olarak Irak tarafının da bu örgütü, tehdit olarak algıladığını ve bununla mücadele etme konusunda bir irade ortaya koyduğunu ve harekete geçtiğini görmemiz gerekiyor. Bunu gördükten sonra, koordinasyon süreci zaten kendiliğinden gelir. Koordinasyondan maksat, Türkiye'nin yapacağı operasyonlara engel çıkarmak ise, o zaman bunun adı koordinasyon değil başka bir şey olur.

Ama size şunu söyleyebilirim: Iraklı kardeşlerimizle şu anda konuştuğumuzda görüyoruz ki, gerçekten bu terör örgütü belasından kurtulmak istiyorlar.

Bizim, sınırımızın hemen ötesinde konuşlanmış durumdaki PKK’nın o bölgelerdeki mevzilerine yönelik kara harekatlarımız devam ediyor. Bunlar sürekli, kesintisiz ve planlı bir şekilde zaten devam etmekte olan harekatlar. Daha derinlerde PKK yöneticilerine, altyapısına yönelik de istihbari operasyonlarımız da devam ediyor. Bu operasyonları, sivillere, sivil yerleşim alanlarına, sivil altyapıya elhamdülillah hiçbir zarar vermeden, çok profesyonelce yapıyoruz. Gönül ister ki Iraklı kardeşlerimiz, bölgedeki diğer kardeşlerimiz ile terörle hep birlikte ortak mücadele edelim. Terör örgütü hepimizin düşmanı. En az 10-15 ülkenin taşeronu haline getirilmiş bu örgütü artık denklemden tümüyle çıkarmalıyız.

Terör örgütü sadece kendi gündeminin peşindedir. Terör ve çatışma bölgesi olan bir yere, büyük yatırım getiremezsiniz, finans getiremezsiniz, orada büyük enerji projelerini hayata geçiremezsiniz, büyük fabrikalar kuramazsınız. Güzel olan şey, Bağdat'ta artık tüm bu gerçekleri gören, vizyoner olan ve Irak halkının geleceğini düşünen politikacıların olmasıdır. Peki bunu hayata geçirebilecekler mi? Bu da onların imtihanı olacaktır.

SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Haşdi Şabi, bildiğiniz gibi, Sincar'da şu anda, bu doğrultuda mı orada?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Haşdi Şabi ile çok fazla konuşmalarımız oldu. Biliyorsunuz, Haşdi Şabi son birkaç yıllık yasal düzenlemelerden sonra Irak'ın bir gerçeği haline geldi. Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı Sayın Falih el-Feyyad ile çok fazla bu konuda temasımız var. Haşdi Şabi'nin Sincar'ı iki aşamada PKK'dan temizlemeyi planladığını düşünüyorum. Buna istekli olduğuna inanıyorum. Önce Sincar’ı kuşatarak kontrol altına alınması, ardından da PKK’dan orayı terk etmesini istemesi. PKK orayı terk etmeyecek olursa, vatanını seven her Iraklı askerin, vatanını işgal etmiş olan bu terör örgütüne karşı savaşması gerekecektir.

* Interpress deşifresidir.