SUNUCU- Efendim, Neden Özel’den merhaba.
Önemli bir gün, çok önemli bir konukla bugün karşınızdayız, zaten gün boyu
duyurularımızı da gerçekleştirdik. Bugün Mete Yarar’la birlikte soranlar
olacağız ve yanıtları bekleyeceğimiz isim de Türk dış politikasının beyni.
Bugün itibariyle de dünya tarafından da zaten hemen hemen her açıklaması
bizim kadar takip edilen ve yönlendiren bir isim Dışişleri Bakanımız Sayın
Hakan Fidan.
Efendim, hoş geldiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Hoş bulduk.
SUNUCU- Her zaman Mete Yarar’a soruları soruyoruz, ama bugün birlikte size
yönelteceğiz soruları. Açıkçası hemen hemen her gün 7 Ekim’den sonra Gazze
ve çevresinde gerçekleşenler, sonra Lübnan'ın da saha olarak işin içine
girmesiyle o günden beri de her iki cepheyi konuştuk. Amerika'nın dahlini
biliyoruz, hemen hemen her gün gelişmeler de onun üstüne geliyor.
Çok önemli isimlerden biri bugün Yahya Sinvar Gazze'nin, Hamas'ın lideri
bugün itibarıyla İsrail tarafından öldürüldü deniyor. İsrail kaynakları en
sonunda Dışişleri Bakanlığı kanalıyla doğruladı da çünkü iddia
boyutundaydı. Ne oluyor, nereye geldik Gazze’de? Çünkü Gazze’de iş
başladığında 7 Ekim’de burada kalmayacak demiştiniz, programlarımızda hemen
hemen her gün zaten konuyu konuşurken de size atıfta bulunuyoruz ve orada
da kalmadı. Ama Gazze için en önemli isimlerden biri de bugün iddia da
doğruysa öldürüldü Yahya Sinvar. Nasıl değerlendirirsiniz bu aşamayı ve
bundan sonra olabilecekleri?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Öncelikle teşekkür ediyorum ev sahipliğiniz
için.
Az önce siz de söylediniz, 7 Ekim’den itibaren, savaş başladığı andan
itibaren biz gerçekten tarihi uyarılarımızı yapmıştık hem Cumhurbaşkanımız,
hem biz bütün platformlarda, bu savaşın burada kalmayacağını, daha da ileri
gideceğini, hatta daha büyük fay hatlarında kırılmalara yol açacağını,
jeostratejik, jeopolitik sıkıntıları beraberinde getireceğini baştan beri
söylüyorduk. Maalesef bugün itibariyle bunun an an artarak devam ettiğini
görüyoruz.
Bugün aldığınız haberi biz de aldık, henüz Hamas tarafından bir doğrulama
yapılmadı, onu bekliyoruz. Tabii örgüt tarafından bir doğrulama yapılmadığı
sürece bizim hani bunu şu anda veri kabul etmemiz mümkün gözükmüyor, ama
bir yalanlama da gelmedi an itibariyle, bunu bekliyoruz.
Gazze maalesef on binlerce masum insanın katledildiği, soykırıma uğradığı
bir açık hava mezarlığına dönüştürüldü. Evler yıkıldı, altyapı yok edildi,
insanlar için yaşanılamaz hale gelen bir şehirle karşı karşıyayız. 2 milyon
insan daracık bir yere sıkıştırıldı, açlıkla, susuzlukla, soğukla,
ilaçsızlıkla pençeleşiyor ve bütün bunların hepsi maalesef ve maalesef
bütün bir insanlığın göz önünde oluyor. Anlı şanlı devletler uluslararası
sistem, uluslararası hukuk burada tamamıyla kör olmuş durumda, sessiz olmuş
durumda, sağır olmuş durumda. Tabii burada halihazırda Gazze'de Hamas'ın
direnişi devam ediyordu, her ne kadar inanılmaz bir şekilde olumlu
yaklaşarak ateşkes için bir fırsat verilmesi yolunda girişimleri olduysa da
Netanyahu hükümetinin ateşkesi hiçbir şekilde kabul etmemesi, askeri
saldırılarına, soykırıma, katliama devam etmesi daha fazla kayıpları,
yıkımları beraberinde getirdi. Biz daha önceki değerlendirmelerimizde de
Netanyahu'nun temel amacının kendisi için askeri hedef teşkil eden ne kadar
unsur varsa onları ortadan kaldırma yolunda adım atacağını zaten kendimiz
yaptığımız çalışmalarda değerlendirmiştik, bunu da kamuoyumuzla zaman zaman
paylaşıyorduk. Haksız çıkmayı isterdik, ama maalesef gördüğümüz tablo bu.
SUNUCU- Evet, maalesef.
SUNUCU- Ben Sayın Bakanıma öncelikle teşekkür ediyorum, geçen gün Meclis’te
bir gizli oturumda bilgilendirdiniz, aslında bugün de bir açık oturumda
toplumu bilgilendirmek adına biz de bu derinlikte sorular soracağız
müsaadenizle.
Mesela çok ilginçtir, 7 Ekim’den sonra siz Lübnan'a bir ziyaret yaptınız ve
bugün hayatta olup olmadığı, en azından namazı kılınmadı ama, öldürüldüğü
söylenen Nasrallah’la bir görüşme yaptınız Lübnan'da. Ve Nasrallah’la
yaptığınız görüşmede tespitleriniz neydi? Ve gerçekten sizin yaptığınız o
tespitleri o dönemde Hizbullah anlayabildi mi?
Çünkü bu sorunun arkasından bir soru daha soracağım derinlikte, ben ilk
önce şunu merak ediyorum: O gün söylemiştiniz ve o gün söyledikleriniz
-muhtemelen başka tanıkları da vardır- ne kadarı çıktı?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii her derinlikli, özellikle hassas
görüşmede iki tane husus var; bir düşündükleriniz, bir söyledikleriniz. Biz
tabii konuşmamızda çok önemli hususlara değindik tabiatı itibariyle. Benim
nihai değerlendirmem, yani neleri konuştuğumuzdan bağımsız olarak
söylüyorum, görüşmeden çıktıktan sonraki değerlendirmem Hizbullah'ın
kapsamlı bir saldırıya girişmeyeceği, mevcut pozisyonunu koruyacağı, sadece
Gazze'deki İsrail askeri harekatını seyretmeye devam edeceği, ama İsrail'in
bir müdahalesi olursa Beyrut'ta ona karşı direneceği yönünde bir şeyim
vardı, gözlemle ben oradan çıktım, ikinci bir cephenin açılmayacağına
ilişkin bir gözlemim vardı. Bekle gör politikası biraz izlenecek diye
yorumlamıştım, nitekim de öyle oldu.
Ama şunu da biliyorduk biz: İsrail'in baştaki askeri planlaması, başta
Gazze'deki Hamas direnişi olmak üzere daha sonra kendisi için tehdit
oluşturan Hizbullah’ı, Yemen’deki Husileri ve daha başka unsurları teker
teker ortadan kaldırma yönünde bir askeri eylem planı içerisinde olduğunu
biz değerlendiriyorduk. Gazze'de ana hedeflerine ulaşır ulaşmaz Lübnan'a
yönelmeleri o açıdan çok sürpriz olmadı bizim için tabii değerlendirme
olarak, ama tabii meydana gelen yıkımı, ölümü, katliamı gördüğünüz zaman
ister istemez tabii ki etkileniyorsunuz. Bunu biz uluslararası
ortaklarımızla, dostlarımızla, muhataplarımızla da çok derinlikli konuştuk.
O zaman 7 Ekim’den sonraki ilk 2-3 hafta herkesin en büyük endişesi
bölgesel savaşın yaygınlaşmaması, Lübnan'da bir cephe açılmaması, Suriye'de
bir cephe açılmaması diye bir konu vardı. Biz hem cephe açılmamasını
istiyoruz, ama diğer taraftan Türkiye olarak, yani bu cephe açılmamanın
İsrail tarafından bir fırsat olarak kullanılıp Gazze’ye yoğunlaşıp Gazze'yi
önce bitirelim sonra başka bir yere döneriz fikrinde olunmamasını da aynı
şekilde değerlendiriyorduk, istiyorduk. Ama görünen o ki, İsrail bu
stratejisinde neyi hedeflediyse şu anda onu yapıyor gözüküyor.
SUNUCU- Tam burada verdiğiniz cevap üzerine tekrar bir soru soracağım,
çünkü benim bildiğim kadarıyla o gün ne söylediyseniz birebir çıktı, hatta
silsile bile çıktı. Ve siz muhataplarımız dediğiniz yalnızca onlarla değil
İran ve bütün Ortadoğu'daki diğer ülkelerle de, hatta İslam Birliği
ülkeleriyle de görüşmelerinizde bu süreci birebir özetlediniz. Peki o gün bu
kadar olacağını beklemeyenler, bu olaylar gerçekleştikten sonra dönüp Türk
dış politikasına ve Türkiye’ye bakışlarında bir değişiklik oldu mu? Yani
biz bu kadarını beklemiyorduk, beraber ortak bir şey yapabilir miyiz diye
sordular mı, yoksa aynı suskunluk devam ediyor mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda iç içe geçmiş olaylar zinciri ile baş
başayız Mete Bey. Bir tarafta Filistin, Gazze oradaki soykırım var, diğer
taraftan İsrail'in Lübnan ve Hizbullah'a yönelik operasyonu var, diğer
taraftan İran'la olası bir savaş ihtimali var, birbirlerine karşı yapılan
saldırlar var. Şimdi bütün bunların hepsini ayrı ayrı değerlendirmek
gerekiyor, bölgede bütün bunların hepsinin farklı anlamı, farklı dinamiği
var, yani siz de biliyorsunuz derinden. Biz bütün bu inceliklerin hepsinin
farkındayız, onun için yol haritamızı, politikalarımızı, mesajlarımızı
formüle ederken, uygulamaya koyarken bu hassasiyetlere dikkat ediyoruz.
Şimdi birincisi, biliyorsunuz bölgede bu savaştan önce de İran ve vekil
unsurlarıyla bölgedeki birçok devletin aslında bir problemi var. Tabii bu
meselenin Filistin meselesiyle iç içe geçmiş olması mevcut savaşta büyük
bir talihsizlik esas itibariyle. Bölge ülkeleri gördüğünüz gibi Filistin
konusunda gösterdikleri hassasiyeti, Gazze'deki gösterdiği hassasiyeti
Lübnan'a geldiği zaman göstermiyorlar. Orada bir duruş var, bu duruş tabii
anlamlı bir duruş, derin bir duruş, sebeplerine bunun bakmak gerekiyor.
Bizim yaptığımız analizlerin tabii paylaşılması önemli, ama daha da
önemlisi bu devletlerin birçoğunun tabii belli tavırları koyamayacak
durumda olması, ses çıkartamayacak durumda olması. Türkiye yaptığı
analizlere, değerlendirmelere uygun bir şekilde hem Cumhurbaşkanımızın
düzeyinde, bizim düzeyimizde gerçekten çok ciddi uyarıları yapıyor,
mesajları veriyor, dostlarıyla da kamuoyuna deklare edilmesi uygun olmayan
hususları da paylaşıyor, değerlendirmeleri yapıyor, bu sürekli bizim
diplomatik rutinimiz. Onun için dostlarımız bize gerçekten çok güvenirler
hem bilgi alışverişinde, hem belli konularda görüşümüzü almada. Bu konuda
da bu yöndeki diplomasimiz hep devam etti ve devam ediyor.
SUNUCU- İnşallah bir gün bu off the record’ların her birini bu ülke
öğrenir, çünkü bu tespitlerin Türkiye'nin derinliğini de ortaya koyacağını
düşünüyorum.
SUNUCU- Evet, İran'dan bahsettiniz, İran zaten kendisi ve vekil güçleriyle
sürecin içinde. Sürecin içinde olması mı iyi, dışında olması mı iyi?
Dediğiniz gibi farklı yerlerde değişiklik gösteriyor. Ama doğrudan İsrail
gerilimi bu kadar tırmandırma eğilimindeyken İran'a gerçekten bir cephe açar
mı ya da İran gerçekten İsrail'e karşı, hani misillemeler oluyor, yenisi de
düşünülüyor ama, böyle bir savaş hali olur mu İsrail’le İran arasında sizce?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bunu yüksek bir ihtimal olarak değerlendirmek
gerekiyor, bölge devletleri tarafından, bizim tarafımızdan yüksek bir
ihtimal olarak değerlendirmemiz yapılabilecek en isabetli adım diye
değerlendiriyorum. Çünkü böyle bir ihtimalata hazır olmamız gerekiyor ülke
olarak, bölge olarak. Bu yaygınlaşma tabii ki istediğimiz bir yaygınlaşma
değil, yani bölgede savaşın yaygınlaşması, daha farklı istikrarsızlık
alanlarının tetiklenmesi bizim arzuladığımız bir şey değil. Farkındaysanız
gerçekten var gücümüzle bölgesel diplomasimizde son 20 yıldır, yani 11
Eylül'den sonra muazzam bir savaşa, işgale, yıkıma maruz kalmış Ortadoğu
coğrafyasında başta dostlarımızla normalleşme olmak üzere genelde de barışı
sağlama, çatışmalara son verme konusunda çok yoğun bir odaklanmamız var. Bu
önemli, çünkü bölge halklarının gerçekten ekonomik kalkınma, refah,
istikrar, güvenlik içinde olmaları için çatışmaların son bulması gerekiyor,
yeni savaşların olmaması gerekiyor. Dolayısıyla İran'la vuku bulacak
herhangi bir çatışmanın, savaşa dönecek bir başlangıcın biz hiçbir şekilde
destekleyicisi değiliz, buna tamamıyla karşıyız. Ama diğer taraftan eğer
İran kendi meşru müdafaasını yaparsa tabii bu da onun kendi hakkıdır.
SUNUCU- Ben tam burada şunu sormak isterim: Siz çok uzun zamandan beri,
yani geçen gün de bir röportajınızda da dinlemiştim, yani ben devlette
büyüdüm, devlette geliştim, öğrendiklerimin birçoğunu devlette, hatta
ortaokulda girdiğim, süreci de anlatmıştınız. Aslında tam da bu konuda
güvenlik ve dış politika iç içe geçmiş durumda, dünyada hatta şu anda
neredeyse dış politika güvenlik endeksli bir ağırlıkta gidiyor, siz de bu
konuda ciddi anlamda bir birikim sahibisiniz. Mesela şu anda gördüğünüz
pozisyonda yaşanacak olan bütün senaryolarda, çünkü zaman zaman Sayın
Cumhurbaşkanı da, diğer yetkililer de, hatta birçok kişi yaşanacak olan
savaşın, hatta siz de zaman zaman değiniyorsunuz, geçmiş bakanlar da
değindi, bir dünya savaşı çıktı, hatta şu anda örtülü yaşanıyor, bir
asimetrik savaşın bütün fonksiyonları var diye konuşuyoruz. Türkiye ister
dış politika babında bakın, isterseniz ikisinin arasına geçmiş olan
güvenlik dış politika kavramı üzerinden değerlendirelim, Türkiye bunların
tamamını göğüsleyebilecek bir konuda mı? Çünkü bize herkes onu soruyor,
yaşanacak süreçleri biz göğüsleyebilecek miyiz sorusu halkın en çok sorduğu
sorulardan bir tanesi. Siz gerçekten bu konuda ne düşünüyorsunuz ve bu
konudaki cevabınız ne olacak? Çünkü bu sorunun cevabını siz, Meclis’teki
oturumda da aradınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Mete Bey, bu önemli bir soru, devletin birçok
organı bu soruya cevap vermek ve hazırlık yapmakla meşgul takdir edersiniz
ki görevi itibariyle.
Şimdi burada iki tane önemli husus var.
Birincisi, devleti ve milleti herhangi bir sürprizle baş başa bırakmamak,
yani bizim bilmediğimiz, tahmin etmediğimiz bir olayın başımıza gelmemesi,
temel esas konu.
SUNUCU- Siz riski en yüksekten alıyorsunuz o zaman anladığım kadarıyla.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İkincisi, geldiği zaman buna cevap
verebiliyor durumda olmamız veya önleyebiliyor durumda olmamız.
Şimdi bizim çok şükür yıllardır ortaya koyduğumuz kapasite artırımı, dış
politika angajmanı, güvenlik ve istihbarattaki ileri hamlelerimiz,
Türkiye'nin şu anda tecrübe olarak hem bölgesini analiz etme, hem dünyadaki
gelişmeleri analiz etme konusunda gerçekten çok üst düzeyde olduğunu
söyleyebilirim. Çünkü bölgede Rusya-Ukrayna savaşı, Ortadoğu'da olan
gelişmeler ve diğer birçok olayda, şu anda detaya girmek istemiyorum,
gerçekten çok örnek var, bunların hepsinde önceden değerlendirmelerimiz,
analizlerimiz neyse onların hepsi ortaya çıkıyor. Tabii bu şunun için
önemli: Sürprizle karşı karşıya kalmadığınız zaman önceden tabi
yetenekleriniz ölçüsünde, imkanlarınız ölçüsünde hazırlıklarınızı
yapıyorsunuz, bir kriz çıktığı zaman mümkünse bu krizi önlemek,
yapamıyorsanız, çünkü sizin dışınızda birçok aktörün işin içinde olduğu
bölgesel ve küresel krizler oluyor, ülkenizi bundan ya hiç etkilendirmemek
ya da minimum şekilde…
SUNUCU- Ukrayna-Rusya krizi gibi.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Yani bütün bunlarda bu incelikleri
gözetmek, detaylara bakmak, büyük stratejinin içerisinde bütün bunları hani
belli bir yere oturtmak ve buna göre zamanlıca uygun adımları atmak ve bunu
yaparken de kamuoyuna hiçbir zaman için bir olağanüstülük hissi vermemek,
bir panik hissi vermemek, normal hayatın akışına çok fazla etki etmeden
yönetmek bir devletin asli görev ve sorumluluğu. Şu an itibariyle, siz de
çok iyi şekilde ifade ettiniz, yani küresel gelişmeler ister siyasi, ister
ekonomik, ister teknolojik, ister sosyolojik bütün gelişmeler daha fazla
bölünmeyi, kamplaşmayı işaret ediyor. Tabii bunu yaparken makul sesleri,
makul görüşleri de gündeme getiren taraflar var. Biz meşru iradeyi halktan
almış Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde gerçekten kendi milletimizin
vicdanını, tarihi birikimini, duruşunu hem bölgemize, hem dış politikamıza
yansıtarak, bunu da bir hamasetin çok ötesine getirerek, profesyonel araç,
yöntem ve kavramları kullanarak hem istikrarı, hem insanların, milletlerin
karşılıklı çıkarını, hem barışı sağlayacak bir odaklanma içerisindeyiz,
eylemlerimiz bu yönde.
Türkiye çok şükür etrafında bakın 20 yıldır bir ateş çemberinin ortasında,
yani bütün bunların çok şükür içinden sağ salim geçmeyi başardı ve
bölgesinde bir abidevi anıt gibi yükseliyor, duruyor. Ve bölgede, gerek
kuzeyde, gerek güneyde, gerek doğuda, gerek batıda bizim sınırımızda olan,
sınırımızın biraz ötesinde olan birçok aktör de Türkiye’yle daha nitelikli,
daha iyi iş birliği arayışı içerisinde. Burada tabii bizim kendimizi sadece
sözlerimizle değil dış politika ve güvenlik eylemlerimizle de göstermemiz
gerekiyor.
Bizim özellikle güvenlikteki attığımız adımlara baktıkları zaman şunu
görüyorlar: Biz terörizmle mücadele ediyoruz, hiç kimsenin bir karış
toprağında gözümüz yok, ilişkimizi bölgesel kalkınma üzerinden, istikrar
üzerinden, refah gelişimi üzerinden daha çok yürütmeye çalışıyoruz, bunu da
hani zayıf olduğumuz için değil, güçlü ve erdemli olduğumuz için tercih
ettiğimiz bir yöntem bu, dünyadaki…
SUNUCU- Devlet refleksiyle davranıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Aynen, aynen. Dolayısıyla bu yolda yürümeye
devam edeceğiz. Ama dünyada yalnız değiliz, bölgede yalnız değiliz. Bizim
görüşümüz, niyetimiz, odaklanmamız belli, ama çok farklı görüşlere
odaklanan, niyeti olan aktörler var, bu aktörlerin ortaya koyduğu süreçler
var, o süreçlerin bizim menfaatlerimizle örtüşen, çelişen, çakışan, ayrışan
birçok yeri var. Bütün bunları çok yakından gözlemleyerek yolumuza devam
etmemiz gerekiyor.
SUNUCU- Bu sorunuzla ilgili tam eğer haddimizi aşmazsak bir şey soracağım,
çünkü birikiminiz bizim için önemli. Önümüzdeki seçimlere kadar 4 senede
sonuçta AK Parti ve Cumhur İttifakı yönetimde, bir 4 senenin bize dünyadaki
gelişmeleri, yani nelere doğru ilerliyor dünya? Yalnızca Türkiye açısından
söylemiyorum, dünyanın gittiği yön anlamında. Nereye doğru ilerliyor?
Bununla ilgili küçük bir analiz yapma şansımız olabilir mi? Çünkü geçmişteki
konuştuklarımızı hatırlıyorum, neredeyse hiç şey yaptığınız, böyle yanından
geçtiğiniz bir şey yok. Noktasal olarak tespitler vardı, bu tespitler de
aslında Türkiye’yi birçok krizden de şey yaptı, önüne geçti. Bugün için
sorsam size, bize bir 4 seneyi, dünya 4 senede nereye doğru ilerleyecek
söyleyebilir misiniz eğer mahsuru yoksa tabi.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok. Yani bu önemli bir konu, bizim hani
sürekli üzerinde kafa yorduğumuz, çalıştığımız, hazırlıklı olmamız gereken
konulardan biri. Fakat uluslararası ilişkilerdeki en büyük sorun,
öngörülemezlik problemi ve bu öngörülemezlik problemi giderek daha da
artıyor. Yani sebebini şöyle ifade edeyim: Geçtiğimiz günlerde programda da
söylemiştim, bunun uluslararası güç matriksi diye değerlendirebileceğimiz,
ifade edebileceğimiz bir matriks olduğunu zihnimizde bir an için düşünelim,
bunun içinde ulus devletler var, bunun içinde sermaye sahibi şirketler var,
bunun içinde yeni gelişen teknolojiler var, bunun içerisinde devlet dışı
aktörler var, örgütler var, çeşitli networkler var ve bütün bunların hepsi
her geçen gün gücünü daha fazla geliştiriyor, daha fazla yeni bir iddiayla,
hevesle ortaya çıkıyor. 20 yıl önce hayata geçen, doğan devletler bugün
daha olgun, 50 yıl önce geçenler daha olgun, her devlet, her toplum, her
şirket, her güç merkezi, her örgüt biraz daha büyüme ve kendine alan açma
peşinde. Şimdi bütün bunlar olurken, bunların birbirleriyle etkileştiği,
çakıştığı, çatıştığı birçok yer de var.
Şimdi bunların hepsine baktığımız zaman güç matriksinin bu dinamik
evrimine, şimdi en son yapay zeka bunun içerisine birden bire arka
kulvardan gelip teknoloji alanında atladı. Bunun bize söylediği şu:
Birincisi, uluslararası sistem, hala ulus-devlet merkezli devam eden bir
yapıda. Özellikle ulus-devletler giderek hem ekonomi üzerinde hem teknoloji
üzerinde regülasyonlarını, kontrollerini daha da artırma ihtiyacı
hissediyorlar. Tamam büyük paraya sahip, büyük teknolojiye sahip şirketler
var, yapılar var, ama devletler bunu kontrolleri altına alıp buradan daha
fazla bir kamu güvenliği alanı üretme peşindeler bunu görüyoruz. Bunu
yaparken de kendi menfaatlerini artırıyorlar. Şimdi Çin ile Amerika arasında
devam eden ekonomik rekabetin artık bundan sonra uluslararası hegemonyayla
ilgili bir sorun olduğunu Amerika önceden tanımladı ve deklare etti.
SUNUCU- O zaman çatışma bekliyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii yani Amerika dedi ki, bu ekonomik
rekabet Dünya Ticaret Örgütünün kurallarına göre oluşturulmuş, yani baştan
kendisinin koyduğu kurallar Batı’nın. Daha sonra bu başka aktörlerin de
lehine çalışmaya başlayınca olay ticari olarak kar etmekten çıkıp
uluslararası sistemin kimin domine edeceği meselesine dönüşünce burada
kuralların tekrar değiştirilmesi, ilişkilerin, tanımların, dost-düşman
kavramının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Şimdi burada Çin-Amerika ayrımının nereye evrileceği gerçekten önemli. Bu
olurken her iki kampta da kimlerin yer alacağı meselesi önemli ve her iki
tarafın da kendi kampındaki yapılara ne türden bir ilişki platformu
sunabileceği fevkalade önemli. Buna ilişkin bizim çeşitli
değerlendirmelerimiz var, yani Amerika ittifak kurmada, ittifakları
ilerletmede, yönetmede oldukça tecrübe sahibi bir ülke, yani bunu şöyle bir
geçmiş 70-80 yıla doğru girin, birçok olayda, savaşta, Soğuk Savaş, İkinci
Dünya Savaşı görürsünüz. Çin’in ise bu konuda şu anda örnek teşkil edeceği
çok fazla bir ilişki türevi yok, yani şu ana kadar hep ekonomik ilişkilerle
ilerletti dış politika gündemini, bundan sonra siyasal alanda nasıl bir
tavır ortaya koyacak? Askeri alana girecek mi? Kendi menfaatini ilerletmek
için neyi ne kadar yapacak?
SUNUCU- Güç kullanacak mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Güç kullanacak mı bunu göreceğiz. Yani şu
anda ilk defa son 1-1,5 yıldır siyasi konulara girdiğini görüyoruz
özellikle Ortadoğu’da. Ortadoğu’da ortaya koyduğu işte arabulucu tavır,
yani İran’la Suudi Arabistan arasındaki tavır, işte Filistinli örgütleri
Pekin’e davet edip orada bir hani arabuluculuk rolünü tekrar gündeme
getirmesi gibi örnekler de var, yani hassas konular da devreye girmeye
çalışan bir Çin’i görüyoruz. Şimdi en son Brezilya’yla beraber Çin’in bir
araya gelip Ukrayna-Rusya savaşına yönelik bir barış platformu oluşturma
girişimi de var, 6 maddelik prensipler manzumesi ortaya koydular, şimdi onu
biraz daha ilerletmeye çalışıyorlar, işte bizleri de yanlarında görmeye
çalışıyorlar. Şimdi Çin-Amerika ilişkisi bir veri olarak elimizde duruyor bu
rekabet bir çatışmaya dönüşecek mi, bu çatışma hangi şiddette olacak? Benim
gördüğüm şu: Her iki tarafın da kendisinin bu konuda geri adım atmayacak
kadar ciddi olduğunu gösterecek bir süreç yaşayacağız. Yani ekonomik
rekabet edenden, global dominasyonu hedefleyen ülke olduklarını karşılıklı
birbirlerine deklare eden, yani Soğuk Savaşın başlangıcını hatırlayın
İkinci Dünya Savaşından sonra Rusya’yla Amerika’yı her iki taraf da kendi
niyetlerini beyan ettiler, burada da o türden bir beyan olacak, o beyana
geçiş süreci . Burada ben Çin’in geri adım atacağını, utangaç davranacağını
da düşünmüyorum. Tayvan konusu ciddi bir test olacak Çin için. Bu noktaya
geldiklerinde karşılıklı caydırıcılık ve yok edicilik kartları neyse her
iki tarafta, her iki taraf da ona bakıp burada bir uzlaşma veya donma
noktasına gelecekler diye ben değerlendiriyorum.
Ben önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde tarafların giderek bu noktaya
evrileceğini düşünüyorum, yani Trump’un söylediklerine bakın veya Biden’ın
Trump’tan devraldığı Çin ticaretine yönelik yaptırımlar, işte gümrük
tarifeleri koymalar, işte Çin’e teknolojik sınırlamalar getirmeler, silah
satma, bütün bu konulara baktığınız zaman aslında bu sürecin tırmandığını
görüyoruz. Her iki taraf da giderek kendisini daha fazla korumacılık altına
alıyor, bu ekonomik korumacılıkla başladı, teknolojik korumacılığa dönüyor,
sonra finansal korumacılığa doğru gidiyor, daha sonra askeri alana doğru
bunun evrileceğini göreceğiz. Ama bir noktadan sonra ben her iki süper
gücün de karşılıklı oturup bir yerde bir dinginleşme duruşu içerisinde
olacağını düşünüyorum. Ama oraya giderken o olurken ortaya koyacağı yan
hasar ne kadar olacak, nelerle karşılaşacağız? Buna ilişkin de
değerlendirmelerimiz var. Bize düşen tabii Türkiye merkezli milli politikayı
devam ettirmek, bunu yaparken bu uluslararası kamplaşmadan, çatışmadan
minimum düzeyde etkilenmek. Mümkünse uluslararası aktörlere de doğru olan
hareket tarzına ilişkin görüşlerimizi en iyi şekilde aktarmak.
Bu konuda söylenecek çok şey var Mete Bey, yani önümüzdeki 3-4 yıl dünya
nasıl evrilir, nerelere gider, bölgesel savaşlar nasıl olur, küresel
bölünme neye gider, ama şu anda…
SUNUCU- Bunun şunun için sordum: Biz ne zaman bir yere gitsek iş adamları
da, halkımız da bu sorunun cevabını… çünkü çocuğu olan insanların ilk işi
çocuklarının gelecekleriyle, iş hayatı yatırım yapacaklar bunu bekliyorlar.
O yüzden size bu soruyu sormamın en büyük sebeplerinden bir tanesi… En
azından şunu öğrenmek beni çok mutlu etti: Devletin bir aklıyla, gelecekle
ilgili bir vizyon var ve bununla ilgili risklerin tamamı listelenmiş. Bu
benim için çok önemliydi, çok teşekkür ederim.
SUNUCU- Yakına geldiğimizde Suriye’deki o terör yapılanması zaten hep
gündemimizde, yakın zamanda da çıkacak gibi de görünmüyor. Süper güçlerden
biri Amerika’nın doğrudan işin içinde nasıl olduğunu zaten biliyoruz,
eleştiriler de hep yapılıyor. Siz 2,5 demiştiniz Amerika var, İngiltere
var, Fransa’da herhalde buçuk klasmanından işin içine dahil oldu. Orada bir
gelişme var mı, yani Amerika sonuçta NATO’dan müttefikimiz, İngiltere’yle
bizim doğrudan bir derdimiz yok, Fransa’da öyle ama bir baktığımızda
karşımızda o terör yapılanmasının içindeler, hatta yöneticisi
pozisyonundalar desem herhalde çok da yanlış olmayacak. Bir gelişme var mı,
bizim tezimize, bizim isteğimize gelme noktasındalar mı, yoksa hala aynı
yerdeler mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu noktada şöyle: Hani ben genel dış politika
yapım ve iletişim tekniği itibariyle çok fazla somuta bağlanmayan konuları,
yani süreçleri olan konuları hani çok fazla paylaşma taraftarı olan biri
değilim öyle de pek bir usulüm de yok, ama yani şunu söyleyebilirim, Bizim
bu konuda sistemli bir şekilde yaptığımız uyarılar, yorumlar ve ortaya
koyduğumuz eylemler hesaba katıldığı için Amerika şunu anlamış durumda:
Biz Türkiye’yle müttefik kalmak istiyorsak bunların çok ciddi olduğu
alanlara artık dikkat etmemiz gerekiyor. Dünya artık giderek daha çok
kutuplaşan, herkesin birbirine bir önceki yıla nazaran daha fazla ihtiyaç
duyduğu, ittifakların daha çok güçlendirilmesi gereken bir yere
geliyorsunuz. Yani ben Amerikalılara söylüyordum yani kimseyle duygusal
bağınız yok Ortadoğu’da, ama matematiksel yaklaşın. Yani PKK’yla
Türkiye’nin, hani ağırlık derecesini ortaya koyduğunuz zaman, kim daha
fazla tercih edilebilir?
SUNUCU- Yani aslında bir tercihte bulunun diyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi bizim bölgede Amerika’ya verdiğimiz
mesaj her zaman için terör örgütüyle iş birliğine son verin bu ne sizin
hayrınıza ne bizim hayrımıza ne bizim ittifakımızın hayrına, ne de bölgenin
hayrına, yani kimsenin hayrına değil bu. Siz bu adamları, bu adamların
peşine giden diğer masum insanları da gerçekten ateşe atıyorsunuz, çünkü
sizin işiniz bittiği zaman yani bölge zaten başka bir noktaya gidecek.
SUNUCU- Afganistan örneği olduğu gibi.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet şimdi dolayısıyla, bu konuları artık
konuşuyoruz Amerikalılarla yani son 7-8 aydır bu konuları konuşuyoruz.
Onlar Türkiye’nin bu yöndeki hassasiyetlerini artık kale alıp belli
noktalarda konuşma noktasında açıklar. Ama eyleme nasıl geçerler, ne zaman
geçerler buna ilişkin bizim değerlendirmelerimiz var. Bu yöndeki
çalışmalarımız, temaslarımız bizim devam ediyor. Temennimiz odur ki, yani
hem Amerika hem İngiltere hem diğer ülkeler örgütü, PKK’yı, hem Suriye’de
hem Irak’ta yani desteklemek veya ilişki kurma formatı, bunlardan
vazgeçmeleri bu yani bölge için, ittifakımız için iyi şeyler değil ve
Türkiye bu konuda çok ciddi. Türkiye şöyle bir ülke değil: Bir işin içinde
Amerika var diye ben buraya dokunmayayım demez Türkiye. Yani Türkiye kendi
çıkarını, kendi güvenliğini orada Amerika da olsa gider korur yani
Suriye’de yaptığımız gibi. Onun için Suriye’de bizim Amerika’yla buna
‘deconflicting’ dediğimiz çatışmazlıkla ilgili bir mekanizmamız var, yani
oradaki Amerikan varlığından bağımsız biz PKK’ya yönelik operasyonlarımızı
devam ettiriyoruz.
SUNUCU- Ben küçük bir bu sorunun içinde bir soru sormak istiyorum Sayın
Bakanım eğer müsaade ederseniz. Demin çok önemli bir şey söylediniz dediniz
ki, dünyada artık paktlar oluşuyor, iki taraf da kendisine güçlü partnerler
arıyor dediniz aslında yani beraber iş birliği yapacağı. Şimdi Türkiye de
bu anlamda vazgeçilmez bir oyuncu isterseniz Balkanlar, isterseniz Avrasya,
isterseniz Ortadoğu, isterseniz Afrika. Müttefik olmak özelliğiniz
güçlendiğinde sorun çözme yeteneği de arttı mı Türkiye’nin yani ister PYD
konusu, ister PKK, ister Irak, isterseniz Azerbaycan, Katar veya Afrika. Bu
gücü hissediyor musunuz sahada?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle hissediyoruz, yani gerçekten önemli bir
soru biz bunu mücadele sahasındayken de arkadaşlarla çok fazla konuştuğumuz
bir konu. Şöyle: Eğer yeteneğiniz, kabiliyetiniz yoksa savaşta
yenilirsiniz, barış ve iş birliğinde de sömürülürsünüz hangi ittifakın
içinde olursanız olun.
SUNUCU- Çok güzel bir tespit.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani barışın veya ittifakın içindeyim kendimi
daha korumalı hissediyorum olamazsınız. Her zaman için kabiliyet sahibi
olmanız lazım. Kabiliyetinizi ve yetenekleriniz yoksa daha fazla
sömürülürsünüz, çünkü kimse gelip sizin adınıza bir hak tanımı yapıp da ya
bu da senin hakkın demez uluslararası ilişkilerde, yani kendi hakkınızı
sonuna kadar tanımlayıp, peşinden gitmek zorundasınız bir gramını vermemek
için. Biz bunu yıllardır, gerçekten bu noktada Cumhurbaşkanımızın kendi
hayatının en değerli yıllarını ortaya koyarak gece-gündüz çalışmasını çok
büyük takdirle anmak gerekiyor. Türkiye’nin artırdığı kapasitenin
ilişkilerde bizi daha etkili, ortaklıklarımızda daha vazgeçilmez bir aktör
haline getirdiğini görmemiz gerekiyor, çünkü girdiği ilişkiye daha çok kar
getiren, fayda getiren bir aktörsünüz. Maalesef insanlar burada erdemli
hareket etmiyor, ulus-devletler realizm üzerine hareket ediyorlar. Masaya
ne kadar fayda, güç, imkan, destek getirirseniz ait olduğunuz kulüp, ait
olduğunuz ortaklık, platform daha fazla değer kazanıyor ve daha fazla sizi
destekliyor. Biz hem ekonomide hem altyapıda, eğitimde, istihbaratta,
güvenlikte, teknolojide, savunma sanayiinde imkan ve kabiliyetlerimizi
geliştirdikçe bu bizim topyekun, bu bizim milli gücümüzü oluşturuyor. Yani
bütün bunların hepsi de birbirine bağlı, aslında bir milli güç tanımını
ayrıca bir gün belki oturup konuşmamız lazım ekonomiden eğitime, eğitimden
altyapıya, teknolojiye, savunma sanayine, istihbarata, politika yapımına,
felsefeye, sanata varana kadar hepsini oturup konuşmamız lazım. Bunların
toplamı sizin milli gücünüzü oluşturuyor ve sizin milli güç
projeksiyonunuz, bir ağırlığınız bulunduğunuz platformdaki etkinliğinizle
birebir doğru orantılı. Ben Türkiye’nin bu konuda her geçen gün daha fazla
ağırlıklı bir aktör olduğunu yani canlı yaşayan, hisseden birisiyim.
SUNUCU- Şimdi Yunanistan’la ilişkiler. Bir düzeliyoruz gibi, bir ısınıyor,
bir soğuyor, karşı taraf çok zorluyor bizi onun farkındayım açıkçası,
herkes de farkında sanırım, ama Cumhurbaşkanı son geziden dönerken sizin
Yunanistan’a gideceğinizi duyurdu o sohbetinde. Ne zaman, gündemde ne var?
Merak edilir.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yunanistan’la evet siz de ifade ettiniz
özellikle liderler düzeyinde başlatılan bir normalleşme arayışı süreci var,
bunu böyle ifade edelim. Daha önceki dönemlerde de Yunanistan’la
Cumhurbaşkanımız, Başbakan olduğu dönemden itibaren, yani yönettiği bütün
hükümetlerde aslında hep bakarsanız paterne, uygun bir siyasi aktör bulduğu
zaman karşısında her zaman için tercihi ya bu sorunu nasıl çözeriz diye o
istikşafı görüşmeler, yani arayış görüşmeleri diyebileceğimiz görüşmelere
her zaman yeşil ışık yakmıştır. Ya gidin bir bakın hani bu sorun gerçekten
çözülebilir mi?
SUNUCU- Konuşarak çözebilir miyiz?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bir yere gidebilir miyiz? Barışçıl bir
şekilde bölgenin hani kalkınmasına, gelişmesine, istikrarına nasıl hizmet
veririz. Her zaman için bu dış politikadaki vizyonun bir parçası olmuştur.
Bu sefer de yani 2023’teki Mayıs seçiminden sonra Yunanistan tarafında da
biliyorsunuz seçim oldu, Miçotakis de büyük bir halk desteği aldı,
Cumhurbaşkanımız da aldı iki lider de halktan destek aldıktan sonra dediler
ki, ya tekrar yani biz bu sorunu atalarımızdan devraldık, ama çocuklarımıza
miras bırakmayalım, oturalım, kendi aramızda medeni bir şekilde nasıl
çözebiliriz? Yani bu konuda Dışişleri Bakanlarına verilmiş bir görev var.
Biz kendi ülkemizin hak ve menfaatlerini gözeterek bu sorunu barışçıl bir
şekilde nasıl çözebiliriz gerçekten Yunanlı meslektaşımla bunun arayışı
içerisindeyiz. Şöyle bir durumdayız: Her iki taraf da gerginliği azaltma
noktasında azami hassasiyet gösteriyor. Zaman zaman birtakım olaylar
çıkıyor, provokasyonlar var onları da görüyoruz biz Türkiye olarak. Ama ana
Yunan politikasını şu an itibarıyla Miçotakis Hükümetinin gerginliği
yükseltmeme ve görüşmeleri olumlu bir şekilde devam ettirme yolunda bir
tutum izlediklerini görüyoruz. Bu süreci biz pratik çözümlere nasıl
evirebiliriz? Çünkü aramızda bir sorunlar kümesi var, yani deniz alanları,
hava alanları…
SUNUCU- Kıta sahanlığı.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kıta sahanlığı, azınlıklar sorunu, yani Türk
azınlığının, Müslüman azınlığının sorunu, orada ibadetle ilgili, müftü
atamasıyla ilgili, işte eğitimle ilgili sorunlar var, her iki ülkenin
Kıbrıs’ta aldığı pozisyonlar var, Akdeniz’e ilişkin konular var, Ege’ye
ilişkin konular var. Bütün bunların hepsini gerçekten her iki ülkenin de
hani kabul edebileceği şekilde, menfaatine nasıl çözebiliriz buna ilişkin
bir bakış var. Şimdi bu bakışın kendisi bile aslında inanılmaz derecede
değerli. Neden söylüyorum: Yani şimdi hepimiz siyaset yapıyoruz, siyasette
belli konular fevkalade önemli ve hassas. Burada gerçekten
Cumhurbaşkanımızın kendi liderlik özelliğini koruyarak özellikle iç
siyasette de çok hassas olan bir konuda hani küresel bir vizyon izlemesi ve
bütün bunların üstünden meseleye bakması bölge adına, insanlık adına
fevkalade önemli bir şey. Hani biz şu an için Yunan tarafında da gerek
Başbakanda gerek Dışişleri Bakanı meslektaşımda aynı yaklaşımın olduğunu
görüyoruz. İnşallah çabalarımız somut sonuçlar üretir bizim niyetimiz o.
Hem Batı Trakya’daki Türk azınlık için hem Ege’deki genel bütün sorunlar
için hem Akdeniz’deki konular için inşallah somut sonuçlar…
SUNUCU- Demin çok ilginç bir şey söylediniz. Sayın Bakanım dediniz ki,
provokasyon oluyor. Mesela ben Savunma Bakanının açıklamalarını görüyorum
Türkiye odaklı konuşmalar, mesela Dışişleri Bakanı Türkiye odaklı
konuşuyor, İçişleri Bakanı Türkiye odaklı konuşuyor hep provokasyondan
bahsediyoruz, ama yani ben ne sizin ağzınızdan, ne Savunma Bakanı, ne
İçişleri Bakanın ağzından Yunanistan’ı hedefe koyan, Yunanistan’ı hedefe
koyarak devam eden bir konuşma görmüyorum, yani hiçbir zaman direkt işte
şunu yapacağız, bunu yapacağız, onu yapacağız şeklinde bir konuşma
yaptığınızı hiç görmedim yani bütün ekip olarak da söylüyorum. Peki, hiç
muhataplarınıza söylemiyor musunuz? Kardeşim hem şeyi istiyorsunuz, hem
ortak nokta bulmaya çalışıyorsunuz neden bu konulara bu kadar sert
yaklaşımlarla bunu istemiyormuş gibi davranıyorsunuz hiç sordunuz mu Sayın
Bakanım? Cevabını ben çok merak ediyorum, çünkü herkes onu merak ediyor.
Sanki biz savaş istiyoruz, ama sizden hiçbir kelime çıkmıyor. Onlar barış
istiyor, ama en çok konuşan da tahrik eden de onlar. Hiç sordunuz mu
muhataplarınıza?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Elbette yani baş başa kaldığımızda gayri
resmi konuşmalarda çok konu konuşuyoruz bunu da konuşuyoruz. Ben kendi
gözlemlerimi, fikirlerimi de çok net bir şekilde anlatıyorum, yani resmi
duruşumuz, görüşümüz ayrı bir konu, ama insan olarak da bu konulara kafa
yoran biri olarak da ben gözlemleri aktarıyorum. Şimdi Dışişleri Bakanı
sorumluluğum olmasa bu soruya daha rahat aslında verebileceğim cevaplar
var. Yani ben ne Yunanlı meslektaşlarımı ne oradaki insanları da bir
şekilde alınganlığa da sevk etmek istemiyorum, ama yaptığınız tespit şu
şekilde doğru: Biz kendi siyasetimizi Yunanistan üzerinden tanımlayan bir
ülke değiliz, yani bizim ötekimiz o değil. Yani biz siyasette bizim siyasi
partilerimiz siyasette var olmak için oraya çok fazla ihtiyaç duyan bir
durumda değiller. Türk siyaseti çok şükür çok büyümüş, çok çeşitlenmiş, çok
daha önemli, çok daha stratejik, çok daha yüksek konulara bakan bir
durumda. Bu demek değildir ki, buradaki sorunları biz göz ardı ediyoruz,
hayır. Ama daha küresel, daha geniş açıdan düşünen bir noktadayız. Yani
bizim Ege’de olduğu kadar Akdeniz’de, Karadeniz’de, Afrika’da, Orta
Asya’da, Asya Pasifik’te menfaatlerimiz, konularımız var, bunların hepsini
eş zamanlı yönetmeye çalışıyoruz. Ve bir de hani Yunanistan’ın kendi
tarihine baktığınız zaman yani Osmanlı’dan tabii kopuşu ve kendini, öteki
yani bizimle tanıma, tanımlama duruşu ister istemez oradaki siyaseti ana
belirleyicisi durumunda.
Bir dönem biliyorsunuz Makedonya’yla ilgili çok yoğunlaşmalar olmuştu,
Kuzey Makedonya isimlerinden dolayı. Orada da Yunanistan’ın tarihini,
kimliğini ilgilendiren ağır konular olmuştu biraz oraya yönelmişti, ama
onun dışında Yunanistan’ın dış politikasında esas itibariyle özellikle sağ
hükümetlerin olduğu dönemde konu her zaman için Türkiye olmuştur. Biz de
yani sizin de tespitinize dediğim gibi katılıyorum, bunu daha barışçıl
yöntemlerle nasıl ilerletebiliriz? Bölgenin gerçekten bir sükûnete, huzura
ihtiyacı var. Karadeniz’de zaten büyük bir savaş devam ediyor şu anda,
Ege’deki bu sakinlik o kadar kıymetli ki, burada sorumlu, bilinçli
davranmak. Ama herkes biliyor bizim ordumuz her türlü provokasyonu
savuşturmaya hazır güçtedir o konuda talimatlandırılmıştır. Ama önceliğimiz
gerçekten diplomatik yolla menfaatimizi ilerletmek.
SUNUCU- Şimdi son günlerde muhalefetten Türkiye’nin Yunanistan’a karşı
Ruhban okulu, kıta sahanlığı gibi konularda taviz verdiğine dair de
eleştiriler geliyor o eleştirilere katılır mısınız, yoksa nasıl
yorumlarsınız bu tip cümleleri?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani Salih Bey ben de zaman zaman arkadaşlar
getiriyorlar onu gösteriyorlar bana. Ben soruyorum, somut ne var diyorum,
onlar da diyor efendim biz söylemiyoruz onlar söylüyorlar diyor. Ya ben de
size sormuyorum, onlara soruyorum. Şimdi burada gerçekten hani siyaset
yapılır, eleştiri yapılır. Ben her zaman için görmüşümdür ve üzülmüşümdür,
eleştirmek olmazsa olmazdır, özellikle demokrasilerde, özellikle iktidarın
saklamak istediği bir şey varsa muhalefet ve basın onu bulacak, halka da
gösterecek, diyeceksiniz ki ya siz şöylesiniz. Eleştirmeyle propaganda ve
psikolojik harekâtı ayırmadığınız zaman, yani çizginin öbür tarafına
gittiğiniz zaman, dezenformasyona gittiğiniz zaman olay şık olmuyor, olay
başka bir boyuta evriliyor. Nitelikli eleştiri yapan, analiz yapan insanlar
da var, onları gerçekten takdir ediyorum, istifade de etmeye çalışıyorum.
Ama çoğu zaman sizin işte az önce ifade ettiğiniz gibi hiç altlığı yok.
Nerede ne verilmiş, ne olmuş, ne yapılmış, bir referans noktası olmadan
böyle deniyor.
Şimdi orada ben şunu söylemek isterim: Milli konularda, her konuda bu
türden dezenformasyona gidin de milli konular, dış politika konuları ciddi
iş, şakaya gelmez. Ağır devlet konuları bunlar, buna ihtimamla
yaklaşılmalı. Öyle her gün insanın aklına gelecek şeyi söyleyecek alan değil
bu alan. Burada insanlar biraz tabiri caizse haddini bilmek zorunda.
Delillendiremediği bir konuyu bu şekilde gündeme getirmesi, bu devlete aşık,
bu millete aşık yüz binlerce askerin, polisin, istihbaratçının, diplomatın,
siyasetçinin, çalışanın emeğine hakaret başta.
SUNUCU- Şimdi demin de söylediniz NATO’daki müttefiklerimize gelmek
isterim. Neredeyse her gün özellikle savaş uçakları konusunda ya Amerika
ile F-16, F-35, Almanya da Eurofighter üzerinden çok fazlasıyla şartlı
vermeler veya vermemelerle ilgili çok konu konuşuluyor. Bunlardan bir
tanesi, Savunma Bakanlığı görüşse de aslında sorunu çözecek makam sizsiniz,
birebirde bunların her birinin muhatabı da sizsiniz. Siz daha net
bildiğiniz için sormak istiyorum. Mesela şunlara diyor musunuz: Ukrayna
konusunda bizden yardım istiyorsunuz, dünyadaki herhangi bir konuda savunma
sanayinden bizden yardım istiyorsunuz, NATO’nun güçlenmesini istiyorsunuz,
ama kısıt koyan da, şart koyan da sizsiniz. Bu şartların kaldırılması
konusunda geçmişe göre daha mı iyi yerdeyiz, yoksa katılaşarak daha mı
devam ediyor? Özellikle Almanya ve Amerika konusu, çünkü diğerleri artık
önemli bir noktadan çıktılar, iki ülke konusunda neredeyiz?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu bizim sistematik bir şekilde takip
ettiğimiz bir konu. Arkadaşlarla beraber özellikle Türkiye’ye yönelik
örtülü veya açık kısıtlamalar, yaptırımlar, savunma sanayii alanı başta
olmak üzere, bütün bunların hepsinin listelerini tutuyoruz, hassas bir
şekilde olayların sebeplerini takip ediyoruz. Başta Bakan olduğumdan beri
ilk söylediğim konulardan biri buydu. Önümdeki dosyalardan kendime hedefler
koyuyorum, şu yaptırımlardan kurtulacağız, şu kısıtlamalardan kurtulacağız,
şunu yapacağız, bunu edeceğiz, somut konular. Bunlardan biri de savunma
sanayindeki kısıtlamalar. Tam da dediğiniz şekilde özellikle NATO
içerisinde, İsveç ve Finlandiya’nın dahil edilme sürecinde,
Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bir çerçeve, vizyon vardı; onun da altını
doldurarak müttefiklerimize hep şunu söyledik, bunları belgelere de
geçirdik, daha sonra deklarasyonları yapıldı: Türkiye, NATO’nun
güçlenmesinden yana, çünkü biz buranın bir üyesiyiz, ortağıyız, ama
Türkiye’yi zayıflatarak burayı güçlendiremezsiniz. Burada samimi olmamız
lazım. Bu konudaki gerek terörle mücadele, gerek savunma sanayiyle ilgili
konularda ciddi yol almamız lazım.
Belli Avrupa ülkelerinde iki nedenden dolayı Türkiye’ye yönelik ciddi
kısıtlamalar getirilmişti. Bir kısmını ilan ettiler, bir kısmını ilan
etmediler. Birincisi, Türkiye’deki birtakım iç siyasi gelişmelerle alakalı
konular, ama daha da önemlisi bizim 2017’den itibaren Suriye’de sınır ötesi
yaptığımız operasyonlarda Amerika’nın ve Batı’nın birçok ülkesinin takındığı
tavırlar. Şimdi bu iki nedenden dolayı yıllardır yapılmış yaptırımlar var.
Gerçekten tek tek bunlarla uğraşarak çok şükür geldiğimiz noktada hemen
hemen bunların hepsinden kurtulduk, Avrupa için konuşuyorum.
SUNUCU- Norveç’ten kurtuldunuz, İsveç, Finlandiya, Kanada…
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İsveç, Finlandiya, Norveç. Kanada zaten şey
yapmıştı. İspanya, İtalya, buralarda zaten hiçbir şeyimiz yok. Hollanda
deklare yani ilk çıkan Hollanda oldu bizim konuşmalarımız neticesinde. Şu
anda Almanya da artık bu noktada olumlu adım atacağının işaretlerini…
SUNUCU- Eurofighter’da böyle bir konu yaşanacak mı, çünkü herkes merak
ediyor. Yok Ege’de kullanamazsınız, tanklarımızı Suriye veya Irak’ta
kullanamazsınız. Hala bu şart devam ediyor mu Sayın Bakanım?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bizim Eurofighter’la ilgili Hava Kuvvetleri
Komutanlığımızın yaptığı profesyonel değerlendirmede bizim
kullanabileceğimiz uçak seti içerisinde olacağına ilişkin profesyonel
değerlendirmeler oldu, bunu Cumhurbaşkanımıza da arz ettiler. MGK Kurulunda,
gerekli platformlarda bu tartışıldı birkaç tane uçakla beraber. Burada
olumlu yaklaşım oldu, bundan sonra bizim ortaya koyduğumuz talep var.
Burada biliyorsunuz dört tane ülke var bu konsorsiyum içerisinde: İspanya,
İtalya, İngiltere, Almanya. Üç ülke bu konuda pozitif, İngiltere bu konuda
aktif rol oynadı, özellikle Cumhurbaşkanımız son birkaç yıldır yaptığı
sistemli temaslarda İngilizlere bu konuyu ciddi bir şekilde gündeme
getirdi, İtalyanlarla gündeme getirdi, İspanyollarla getirdi. Biz de kendi
meslektaşlarımızla takip ettik. Birkaç hafta önceydi, İngiliz meslektaşım
aradığında bu konuda artık olumlu bir adım olacağını o da ifade etmişti.
Şimdi Almanlar da artık teknik görüşmelerin başlayabileceğine ilişkin bir
şey veriyorlar.
SUNUCU- Bir ön araştırma başlayacak galiba, öyle mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ön araştırmadan ziyade artık görüşmelerin
başlayabileceğine ilişkin bir yaklaşım var. Bu önemli bir adım.
SUNUCU- Tıkanıklık açılıyor gibi yani.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, şu anda açılmış alanlar var. Özellikle
ihracatı serbest bırakılmış savunma sanayi ürünleri var. Gelmeden önce de
arkadaşlarla konuştum. Bunlar giderek şu anda Almanya ile bu konudaki
pürüzler çok şükür ortadan kalkacak diye değerlendiriyoruz. Ama bu dediğim
gibi sistemli ve devamlı çalıştırmayı gerektiren, odağı kaydırmamayı
gerektiren konuların başında. Burada da şunu yapmamız lazım: Burada damar
tıkandı mı, bir şey yok mu, başka bir yere bakmak lazım. Hiç zaman
kaybetmeden, çünkü savunma sanayi, ulusal güvenlik, bunlar bizim zaman
kaybedebileceğimiz şeyler değil. Parayı bulursunuz, insan kaynağını
bulursunuz, ama zamanı tekrar geri getirmeniz mümkün olmuyor.
SUNUCU- Peki, sizden istediklerinde siz hayır demenin gücünü tatmaya
başladınız mı? Çünkü bizden artık talep etmeye başladılar, birçok konuda
Türkiye ana üretici Türkiye pozisyonuna geçti. Siz bu zevki yaşamaya
başladınız mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bizim tabii bu konuda gerek talep eden
ülkelerle gerek müttefiklerimizle al-ver konularımız çok oluyor.
SUNUCU- Çünkü onay makamlarından bir tanesi de sizsiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, görüş olarak soruluyor, biz de gerekli
değerlendirmeleri yapıyoruz; silahlara göre, gidecek ülkeye göre. Milli
Savunma Bakanlığı ile bu konuda yakın çalışıyoruz. Biliyorsunuz onlar
ihracat lisanslarını veriyorlar, ama siyasi değerlendirme için bize
soruyorlar. Çok yakın çalışıyoruz, istişare halindeyiz. Hem askerî taktik,
hem jeopolitik-stratejik değerlendirmeyi yaparaktan bir konuya yaklaşıyoruz
beraber. Burada biz sorumlu davranıyoruz, milli güvenliğimize, milli
menfaatimize uygun şekilde davranıyoruz. Orada iyi durumdayız.
SUNUCU- Sayın Bakanım, süreyi keyifli ve hızlı harcıyoruz, onun
farkındayım. Hızlıca soracağım, programınızı da aksatmak asla istemiyorum,
ama haftaya BRICS Zirvesi var. Çok konuştuk, eskiden çok bilmiyorduk, artık
çok içimizde. Katılıyor muyuz, katılmıyor muyuz, böyle bir niyetimiz var
mı, nedir durum? Hızlı bir yanıt rica edeyim.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Cumhurbaşkanımız da ifade etti, biz BRICS ile
ilgilendiğimizi onlara söyledik, dedik biz bu platformla ilgileniyoruz.
SUNUCU- Resmi başvuru da yaptık mı, öyle bir şey var mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Burada şöyle bir mekanizma var: Üyeliğin
kabul mekanizması gibi bir şey şartlara bağlı, şekillere bağlı, konular çok
fazla, belirlenmiş kurallar yok. Siz bir niyet beyanında bulunuyorsunuz,
diyorsunuz ki ben sizinle ilgileniyorum. Bu niyet beyanını da dışişleri
bakanları yaparlar. Bu niyet beyanı yapıldıktan sonra şu andaki BRICS
konusu, birazdan detaylandıracağım, mekanizmasına baktığımız zaman sizi ya
ortak ülke olmaya ya üye ülke olmaya, bir mekanizmaya davet ediyorlar onlar.
Daha sonra o daveti sizin kabul edip etmeme konularınız oluyor. En son davet
edilen üye ülkeler arasından bir ikisinin şu anda çekinceli davrandığını da
görüyorum, tam böyle kabul etmiş de gözükmüyorlar. Burada böyle bir süreç
var.
Bizim değerlendirmemiz şu: BRICS biliyorsunuz hâlihazırda resmi olarak 11
ülkenin üye olduğu bir platform. Şu anda en az onun iki mislinden daha
fazla ülkenin de buraya müracaat ettiğini görüyoruz. Şimdi bu ülkelerle
ilgili BRICS ülkeleri ne yapacaklar, nasıl hareket edecekler, bunu yakından
izliyoruz. Buna ilişkin değerlendirmelerimiz var, sürekli temaslarımız var,
bu platformun hem bundan sonraki büyüme stratejisi nasıl olacak, buna
bakıyoruz, hem de daha önemlisi açıkçası bizim için ne türden bir katma
değer üretecek, ne türden bir kurumsallaşmayı beraberinde getiriyor, ne
türden bir ekonomik planı var onu göreceğiz. Şunun için söylüyorum: BRICS
üyesi ülkelere baktığınız zaman hepsi başka ekonomik platformların zaten
üyesi. Güney Amerika CELAC’a üye olan var, Orta Asya Ekonomik Topluluğu’na
üye olanlar var, ASEAN’a üye olanlar var. Bütün bunların hepsinin ait
olduğu başka ekonomik entegrasyon projeleri var. Onlardan bağımsız olarak
tekrar BRICS kuruldu. BRICS, G-20’nin altındaki üç tane ana gruptan biri.
Bir, G-20’nin altında G-7 grubu var biliyorsunuz; bir, çok fazla kimsenin
bilmediği ama şu anda kurumsallaşmadığı için görüşmelerle toplanan platform
MIKTA var, beş ülke. G-7’nin dışındaki beş ülke Meksika, Endonezya, Kore,
Türkiye ve Avusturalya’nın üyesi olduğu. Biz her yıl MIKTA üyesi dışişleri
bakanları olarak toplanıyoruz. Bir de BRICS kuruldu. BRICS daha sonra
büyüdü, 11 ülkeye evrildi. Şimdi bundan sonra gerçekten ekonomik
ortaklıkların, arayışların arttığı bir denklemde BRICS’e ilgi çok arttı,
özellikle daha Batı merkezli refah networkünün dışında kalan ülkeler
BRICS’e daha fazla ilgi gösterir duruma geldiler. Şimdi oraya teveccüh
fazla.
BRICS bunu nasıl yönetecek, bunu hep beraber göreceğiz, ama dediğim gibi
kendi içerisinde bir ortaklık mekanizması geliştirebilir, onun duyumlarını
da alıyoruz. Hep beraber göreceğiz.
SUNUCU- Olumlu sinyaller var yani.
SUNUCU- Demin aslında biraz girdim, siz de sağ olun değindiniz. En son
Avrupa Birliği’nde olmamanıza rağmen Avrupa Birliği’ne davet edildiniz. Hem
Avrupa Birliği’ndeki yetkililer, hem en son giden ABD’nin Ankara
Büyükelçisi, hem Rusya’daki yetkililer ve birçok yetkili Türkiye’yi sorun
çözücü ülke olarak değerlendiriyorlar. Yani sorun yaratan değil, sorun
çözücü. Bunu isterseniz Katar olarak değerlendirin, isterseniz Azerbaycan,
Libya, Somali ve Rusya-Ukrayna Savaşı, Balkanlar’daki sorunlar.
Ortadoğu’daki gelişmelerde de aynı şekilde sorun çözücü bir
pozisyondasınız. Değişen ne, biz bu pozisyona nasıl geldik? Demin biraz
değindiğiniz için söylüyorum, dünya mı değişti, yani dünya aşağı mı indi,
biz mi yukarı çıktık, yoksa bir yerde buluştuk da, bu noktaya nasıl geldik?
Mesela bir Azerbaycan sorunu, çözümü çok zor bir süreçti ve 40 yıllık sorun
çözüldü. Katar devrilmek üzereydi, çözüldü. Libya’da milli mutabakat
hükümeti düşmek üzereydi, 7 kilometre kalmıştı bütün oyun bozuldu. Somali
teröre teslim oluyordu, Türkiye’nin devreye girmesiyle Somali şu anda
yıldızlaşan bir ülke noktasına geldi. Biz neredeyiz, neyi başardık da sorun
çözücü ülke noktasına gelebildik ve dünya da böyle tanımlaya başladı?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Birincisi, güçlü bir siyasi liderlik, bu
önemli. Bir milletin güçlü bir siyasi liderliğinin olması fevkalade önemli.
Onun dışında kapasite üretimi önemli; savunma sanayinden askeri
operasyonel, istihbari yeteneğe kadar. Dış ilişkilerde özellikle,
tanımladığınız konularda da dikkat ve idrak seviyesinin yükselmesi de çok
önemli. Konuları çok yakından takip ederseniz, inceliklere vâkıf olursanız
hangi tür operasyon için, hangi tür küresel kriz ve bölgesel kriz için ne
türden dış politika ve dış güvenlik aracının kullanılacağını bir cerrah gibi
görürseniz, hem mesele zarar görmez, hem hep beraber iyiye gideriz. Türkiye
bunu başardı esas itibariyle.
SUNUCU- Doğru ameliyatlar yaptık diyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Çok ince, çok cerrahi müdahalelerle hep
gittik. Hep niyetimizi açık ve seçik söyledik, biz neden taraf olduğumuzu,
niye istediğimizi; bu konuda her zaman için net olduk ve etrafı da çok
fazla kırıp dökmeden esas itibariyle konularımızı ilerledik. Çok fazla
patırtıya kütürtüye yol açmadan gittik. Burada ifade ettiğim gibi güçlü bir
siyasi liderlik, bu zor kazanılan bir şey güçlü siyasi liderlik. Çünkü şöyle
bir şey var; birçok şeyi bilebilirsiniz, yeteneğiniz de olabilir, ama
liderliğin idrakinde bir konu olmuyorsa gerçek hayatta da olmuyor. Bu biraz
felsefi açabileceğim bir konu da buraya girmeyelim. Bir şey, bilgide ve
bilinçte değil, idrakte, daha üst bir düzeyde vuku bulduğu anda gerçek
hayatta da vuku bulur. O düzeye ulaşmak siyasal liderlik için, kadrolar
için yoğunlaştığınız sorunlar, hizmet ettiğiniz konular içerisinde hesapsız
kitapsız uzun yıllar vakit harcamanız, bütün dikkatinizi, rikkatinizi,
enerjinizi vermeniz gerekiyor ve belli bir süre sonra zaten o bilinç ve
idrak düzeyine yükseliyorsunuz. Elinizdeki imkân ve kabiliyetler de zaten
buna izin veriyorsa olmayacak olay yok.
SUNUCU- Şey diyorsunuz o zaman, etki ile ilgili alanımız bizim şu anda
neredeyse örtüştü o zaman, değil mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet. Yıllardır neye niyet ettiysek o oluyor.
SUNUCU- Sayın Bakan, son sorumuz olacak. Biraz programınızı aksattık onu
biliyorum, kusurumuza bakmayın. Sorun çözmek dedik, çok da güzel bir yerde
yanıtladınız, felsefi boyutunu da söylediniz. Ama bir yandan da Güney
Kafkasya’da da kalıcı barış için etkin rol oynadığımız ortada. O sürecin
doğrudan içinde olduğumuz da ortada. Bir de üçlü formatta da zaten işin
içindeyiz. Yakın zamanda Azerbaycan, Ermenistan Dışişleri Bakanları ile bu
format kapsamında bir görüşme tasarlanıyor mu, bu yöndeki çalışmalar ne
aşamada?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yarın 3+3 formatı dediğimiz, Güney Kafkasya
formatında bir araya gelişimiz var İstanbul’da. Rusya, İran, Ermenistan,
Azerbaycan, Türkiye, Gürcistan da davetli buraya da zannediyorum onlar
katılamayacaklar. İstanbul’da bir araya geleceğiz dışişleri bakanları
olarak, daha sonra Cumhurbaşkanımız tarafından da inşallah kabul edileceğiz.
Burada sadece Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunu değil, Kafkasya’nın
tamamını içine alan bir görüşmemiz olacak, toplantımız olacak. Türkiye’nin
son yıllarda geliştirdiği ve altını çizdiği bir kavram var, bölgesel
sahiplenme kavramı. Biz Kafkasya’daki bu 3+3 platformunu diğer bölgesel
girişimlerle beraber bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bölgesel sahiplenme
önemli. Ben diplomatik mesaimin bir kısmını bunu anlatmakla bölgede
geçiriyorum. İster Balkanlar’a gideyim, ister Ortadoğu, ister Kafkasya,
ister Afrika, ister Orta Asya. Şunun için önemli: Hegemonu beklemeyin,
kendiniz bir araya gelin. Bölge ülkeleri, bölge milletleri, elimizi taşın
altına sokalım, kendi sorunumuzla gücümüz yettiğince kendimiz sahici olarak
ilgilenelim. Dışarıdan yardıma ihtiyaç olduğu zaman da nitelikli olarak
isteyelim. Bunu siz yapmadığınız zaman, konuyu hegemona havale ettiğiniz
zaman biz bunu bölgemizde bin defa gördük; hegemon gelir, senin neye
ihtiyacın olduğuna bakmaz. Kendisinin önceliğini bir alır, tanımlar, aslan
payını bir kendine ayırır, sana da şu kadarcık bir menfaat alanı bırakır. O
senin sorununu çözer, çözmez; seni ileri taşırır, taşımaz; onun çok fazla
derdi değildir. Onun iç politikasında, onun kendi siyasetinde hesap
vereceği başka öncelikler vardır. Senin çok iyi olduğun, Irak’ın çok
yükseldiğinin veya alçaldığının, kötü olduğunun, istikrarsız olduğunun
Amerika’nın iç politikasında bir karşılığı yok. Ama Irak’ın iyi olup
olmamasının Türkiye’nin ekonomisinde, siyasetinde, güvenliğinde çok büyük
bir karşılığı vardır. Suriye’nin hakeza öyle. Dolayısıyla bizim hem aktif
bölge siyaseti, hem de bunu yaparken bölgesel ülkelerle beraber hareketimiz
önemli. Ermenistan-Azerbaycan konusu, Kafkasya’daki genel barış ortamı
içerisinde yakından değerlendirdiğimiz bir konu. Cumhurbaşkanımızın bu
konudaki durduğu yeri de biliyorsunuz. Zaten Azerbaycan ile biz artık tek
millet iki devlet olmuş durumdayız. İki devlet de artık birçok noktada tek
devlet gibi çalışıyor, özellikle hassas kurumlarımız çok yakın mesafe
içindeler. İnanılmaz olağanüstü bir koordinasyon var. Ekonomilerimiz çok
yakın hareket ediyor. Menfaat tanımlamalarımız, strateji tanımlamalarımız,
dost-düşman tanımlamalarımız hep birbirine örtüşüyor. Burada Ermenistan ile
de ortaya konacak tarihi bir barışın, resmi bir barışın gerçekten bölge
için geri döndürülemez bir istikrarın, refahın, kalkınmanın önünü açacağına
inanıyoruz. Cumhurbaşkanımız da bunun için bu barışa çok destek veriyor.
Bunu yaptığımız zaman biz Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan gibi
çatışmalardan son 20-30 yıldır ciddi şekilde etkilenmiş ülkelerin bir araya
gelerek, en kuzeyinde Rusya, güneyinde İran, batısında da Türkiye olan bir
denklemin çok güzel bir bölgesel kalkınma ve refah iklimi üreteceğine
inanıyorum. Ama Türkiye bu konudaki itici gücünü kullanmaya devam edecek,
yarınki toplantı da bunun için önemli.
SUNUCU- Sayın Bakanım, çok teşekkür ediyoruz.
Aslında saatlerce sürse soracağımız soru da var, yanıtları da var
biliyoruz. Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Çok yoğun
programın arasında teklifimizi reddetmediniz, burada bizimle birlikte
oldunuz. Çok teşekkür ederiz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben teşekkür ederim, sağ olun.
* Interpress deşifresidir.