Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Haber Global'e Verdiği Mülakat, 17 Ekim 2024

SUNUCU- Efendim, Neden Özel’den merhaba.

Önemli bir gün, çok önemli bir konukla bugün karşınızdayız, zaten gün boyu duyurularımızı da gerçekleştirdik. Bugün Mete Yarar’la birlikte soranlar olacağız ve yanıtları bekleyeceğimiz isim de Türk dış politikasının beyni. Bugün itibariyle de dünya tarafından da zaten hemen hemen her açıklaması bizim kadar takip edilen ve yönlendiren bir isim Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan.

Efendim, hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Hoş bulduk.

SUNUCU- Her zaman Mete Yarar’a soruları soruyoruz, ama bugün birlikte size yönelteceğiz soruları. Açıkçası hemen hemen her gün 7 Ekim’den sonra Gazze ve çevresinde gerçekleşenler, sonra Lübnan'ın da saha olarak işin içine girmesiyle o günden beri de her iki cepheyi konuştuk. Amerika'nın dahlini biliyoruz, hemen hemen her gün gelişmeler de onun üstüne geliyor.

Çok önemli isimlerden biri bugün Yahya Sinvar Gazze'nin, Hamas'ın lideri bugün itibarıyla İsrail tarafından öldürüldü deniyor. İsrail kaynakları en sonunda Dışişleri Bakanlığı kanalıyla doğruladı da çünkü iddia boyutundaydı. Ne oluyor, nereye geldik Gazze’de? Çünkü Gazze’de iş başladığında 7 Ekim’de burada kalmayacak demiştiniz, programlarımızda hemen hemen her gün zaten konuyu konuşurken de size atıfta bulunuyoruz ve orada da kalmadı. Ama Gazze için en önemli isimlerden biri de bugün iddia da doğruysa öldürüldü Yahya Sinvar. Nasıl değerlendirirsiniz bu aşamayı ve bundan sonra olabilecekleri?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Öncelikle teşekkür ediyorum ev sahipliğiniz için.

Az önce siz de söylediniz, 7 Ekim’den itibaren, savaş başladığı andan itibaren biz gerçekten tarihi uyarılarımızı yapmıştık hem Cumhurbaşkanımız, hem biz bütün platformlarda, bu savaşın burada kalmayacağını, daha da ileri gideceğini, hatta daha büyük fay hatlarında kırılmalara yol açacağını, jeostratejik, jeopolitik sıkıntıları beraberinde getireceğini baştan beri söylüyorduk. Maalesef bugün itibariyle bunun an an artarak devam ettiğini görüyoruz.

Bugün aldığınız haberi biz de aldık, henüz Hamas tarafından bir doğrulama yapılmadı, onu bekliyoruz. Tabii örgüt tarafından bir doğrulama yapılmadığı sürece bizim hani bunu şu anda veri kabul etmemiz mümkün gözükmüyor, ama bir yalanlama da gelmedi an itibariyle, bunu bekliyoruz.

Gazze maalesef on binlerce masum insanın katledildiği, soykırıma uğradığı bir açık hava mezarlığına dönüştürüldü. Evler yıkıldı, altyapı yok edildi, insanlar için yaşanılamaz hale gelen bir şehirle karşı karşıyayız. 2 milyon insan daracık bir yere sıkıştırıldı, açlıkla, susuzlukla, soğukla, ilaçsızlıkla pençeleşiyor ve bütün bunların hepsi maalesef ve maalesef bütün bir insanlığın göz önünde oluyor. Anlı şanlı devletler uluslararası sistem, uluslararası hukuk burada tamamıyla kör olmuş durumda, sessiz olmuş durumda, sağır olmuş durumda. Tabii burada halihazırda Gazze'de Hamas'ın direnişi devam ediyordu, her ne kadar inanılmaz bir şekilde olumlu yaklaşarak ateşkes için bir fırsat verilmesi yolunda girişimleri olduysa da Netanyahu hükümetinin ateşkesi hiçbir şekilde kabul etmemesi, askeri saldırılarına, soykırıma, katliama devam etmesi daha fazla kayıpları, yıkımları beraberinde getirdi. Biz daha önceki değerlendirmelerimizde de Netanyahu'nun temel amacının kendisi için askeri hedef teşkil eden ne kadar unsur varsa onları ortadan kaldırma yolunda adım atacağını zaten kendimiz yaptığımız çalışmalarda değerlendirmiştik, bunu da kamuoyumuzla zaman zaman paylaşıyorduk. Haksız çıkmayı isterdik, ama maalesef gördüğümüz tablo bu.

SUNUCU- Evet, maalesef.

SUNUCU- Ben Sayın Bakanıma öncelikle teşekkür ediyorum, geçen gün Meclis’te bir gizli oturumda bilgilendirdiniz, aslında bugün de bir açık oturumda toplumu bilgilendirmek adına biz de bu derinlikte sorular soracağız müsaadenizle.

Mesela çok ilginçtir, 7 Ekim’den sonra siz Lübnan'a bir ziyaret yaptınız ve bugün hayatta olup olmadığı, en azından namazı kılınmadı ama, öldürüldüğü söylenen Nasrallah’la bir görüşme yaptınız Lübnan'da. Ve Nasrallah’la yaptığınız görüşmede tespitleriniz neydi? Ve gerçekten sizin yaptığınız o tespitleri o dönemde Hizbullah anlayabildi mi?

Çünkü bu sorunun arkasından bir soru daha soracağım derinlikte, ben ilk önce şunu merak ediyorum: O gün söylemiştiniz ve o gün söyledikleriniz -muhtemelen başka tanıkları da vardır- ne kadarı çıktı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii her derinlikli, özellikle hassas görüşmede iki tane husus var; bir düşündükleriniz, bir söyledikleriniz. Biz tabii konuşmamızda çok önemli hususlara değindik tabiatı itibariyle. Benim nihai değerlendirmem, yani neleri konuştuğumuzdan bağımsız olarak söylüyorum, görüşmeden çıktıktan sonraki değerlendirmem Hizbullah'ın kapsamlı bir saldırıya girişmeyeceği, mevcut pozisyonunu koruyacağı, sadece Gazze'deki İsrail askeri harekatını seyretmeye devam edeceği, ama İsrail'in bir müdahalesi olursa Beyrut'ta ona karşı direneceği yönünde bir şeyim vardı, gözlemle ben oradan çıktım, ikinci bir cephenin açılmayacağına ilişkin bir gözlemim vardı. Bekle gör politikası biraz izlenecek diye yorumlamıştım, nitekim de öyle oldu.

Ama şunu da biliyorduk biz: İsrail'in baştaki askeri planlaması, başta Gazze'deki Hamas direnişi olmak üzere daha sonra kendisi için tehdit oluşturan Hizbullah’ı, Yemen’deki Husileri ve daha başka unsurları teker teker ortadan kaldırma yönünde bir askeri eylem planı içerisinde olduğunu biz değerlendiriyorduk. Gazze'de ana hedeflerine ulaşır ulaşmaz Lübnan'a yönelmeleri o açıdan çok sürpriz olmadı bizim için tabii değerlendirme olarak, ama tabii meydana gelen yıkımı, ölümü, katliamı gördüğünüz zaman ister istemez tabii ki etkileniyorsunuz. Bunu biz uluslararası ortaklarımızla, dostlarımızla, muhataplarımızla da çok derinlikli konuştuk. O zaman 7 Ekim’den sonraki ilk 2-3 hafta herkesin en büyük endişesi bölgesel savaşın yaygınlaşmaması, Lübnan'da bir cephe açılmaması, Suriye'de bir cephe açılmaması diye bir konu vardı. Biz hem cephe açılmamasını istiyoruz, ama diğer taraftan Türkiye olarak, yani bu cephe açılmamanın İsrail tarafından bir fırsat olarak kullanılıp Gazze’ye yoğunlaşıp Gazze'yi önce bitirelim sonra başka bir yere döneriz fikrinde olunmamasını da aynı şekilde değerlendiriyorduk, istiyorduk. Ama görünen o ki, İsrail bu stratejisinde neyi hedeflediyse şu anda onu yapıyor gözüküyor.

SUNUCU- Tam burada verdiğiniz cevap üzerine tekrar bir soru soracağım, çünkü benim bildiğim kadarıyla o gün ne söylediyseniz birebir çıktı, hatta silsile bile çıktı. Ve siz muhataplarımız dediğiniz yalnızca onlarla değil İran ve bütün Ortadoğu'daki diğer ülkelerle de, hatta İslam Birliği ülkeleriyle de görüşmelerinizde bu süreci birebir özetlediniz. Peki o gün bu kadar olacağını beklemeyenler, bu olaylar gerçekleştikten sonra dönüp Türk dış politikasına ve Türkiye’ye bakışlarında bir değişiklik oldu mu? Yani biz bu kadarını beklemiyorduk, beraber ortak bir şey yapabilir miyiz diye sordular mı, yoksa aynı suskunluk devam ediyor mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda iç içe geçmiş olaylar zinciri ile baş başayız Mete Bey. Bir tarafta Filistin, Gazze oradaki soykırım var, diğer taraftan İsrail'in Lübnan ve Hizbullah'a yönelik operasyonu var, diğer taraftan İran'la olası bir savaş ihtimali var, birbirlerine karşı yapılan saldırlar var. Şimdi bütün bunların hepsini ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor, bölgede bütün bunların hepsinin farklı anlamı, farklı dinamiği var, yani siz de biliyorsunuz derinden. Biz bütün bu inceliklerin hepsinin farkındayız, onun için yol haritamızı, politikalarımızı, mesajlarımızı formüle ederken, uygulamaya koyarken bu hassasiyetlere dikkat ediyoruz.

Şimdi birincisi, biliyorsunuz bölgede bu savaştan önce de İran ve vekil unsurlarıyla bölgedeki birçok devletin aslında bir problemi var. Tabii bu meselenin Filistin meselesiyle iç içe geçmiş olması mevcut savaşta büyük bir talihsizlik esas itibariyle. Bölge ülkeleri gördüğünüz gibi Filistin konusunda gösterdikleri hassasiyeti, Gazze'deki gösterdiği hassasiyeti Lübnan'a geldiği zaman göstermiyorlar. Orada bir duruş var, bu duruş tabii anlamlı bir duruş, derin bir duruş, sebeplerine bunun bakmak gerekiyor.

Bizim yaptığımız analizlerin tabii paylaşılması önemli, ama daha da önemlisi bu devletlerin birçoğunun tabii belli tavırları koyamayacak durumda olması, ses çıkartamayacak durumda olması. Türkiye yaptığı analizlere, değerlendirmelere uygun bir şekilde hem Cumhurbaşkanımızın düzeyinde, bizim düzeyimizde gerçekten çok ciddi uyarıları yapıyor, mesajları veriyor, dostlarıyla da kamuoyuna deklare edilmesi uygun olmayan hususları da paylaşıyor, değerlendirmeleri yapıyor, bu sürekli bizim diplomatik rutinimiz. Onun için dostlarımız bize gerçekten çok güvenirler hem bilgi alışverişinde, hem belli konularda görüşümüzü almada. Bu konuda da bu yöndeki diplomasimiz hep devam etti ve devam ediyor.

SUNUCU- İnşallah bir gün bu off the record’ların her birini bu ülke öğrenir, çünkü bu tespitlerin Türkiye'nin derinliğini de ortaya koyacağını düşünüyorum.

SUNUCU- Evet, İran'dan bahsettiniz, İran zaten kendisi ve vekil güçleriyle sürecin içinde. Sürecin içinde olması mı iyi, dışında olması mı iyi? Dediğiniz gibi farklı yerlerde değişiklik gösteriyor. Ama doğrudan İsrail gerilimi bu kadar tırmandırma eğilimindeyken İran'a gerçekten bir cephe açar mı ya da İran gerçekten İsrail'e karşı, hani misillemeler oluyor, yenisi de düşünülüyor ama, böyle bir savaş hali olur mu İsrail’le İran arasında sizce?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bunu yüksek bir ihtimal olarak değerlendirmek gerekiyor, bölge devletleri tarafından, bizim tarafımızdan yüksek bir ihtimal olarak değerlendirmemiz yapılabilecek en isabetli adım diye değerlendiriyorum. Çünkü böyle bir ihtimalata hazır olmamız gerekiyor ülke olarak, bölge olarak. Bu yaygınlaşma tabii ki istediğimiz bir yaygınlaşma değil, yani bölgede savaşın yaygınlaşması, daha farklı istikrarsızlık alanlarının tetiklenmesi bizim arzuladığımız bir şey değil. Farkındaysanız gerçekten var gücümüzle bölgesel diplomasimizde son 20 yıldır, yani 11 Eylül'den sonra muazzam bir savaşa, işgale, yıkıma maruz kalmış Ortadoğu coğrafyasında başta dostlarımızla normalleşme olmak üzere genelde de barışı sağlama, çatışmalara son verme konusunda çok yoğun bir odaklanmamız var. Bu önemli, çünkü bölge halklarının gerçekten ekonomik kalkınma, refah, istikrar, güvenlik içinde olmaları için çatışmaların son bulması gerekiyor, yeni savaşların olmaması gerekiyor. Dolayısıyla İran'la vuku bulacak herhangi bir çatışmanın, savaşa dönecek bir başlangıcın biz hiçbir şekilde destekleyicisi değiliz, buna tamamıyla karşıyız. Ama diğer taraftan eğer İran kendi meşru müdafaasını yaparsa tabii bu da onun kendi hakkıdır.

SUNUCU- Ben tam burada şunu sormak isterim: Siz çok uzun zamandan beri, yani geçen gün de bir röportajınızda da dinlemiştim, yani ben devlette büyüdüm, devlette geliştim, öğrendiklerimin birçoğunu devlette, hatta ortaokulda girdiğim, süreci de anlatmıştınız. Aslında tam da bu konuda güvenlik ve dış politika iç içe geçmiş durumda, dünyada hatta şu anda neredeyse dış politika güvenlik endeksli bir ağırlıkta gidiyor, siz de bu konuda ciddi anlamda bir birikim sahibisiniz. Mesela şu anda gördüğünüz pozisyonda yaşanacak olan bütün senaryolarda, çünkü zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanı da, diğer yetkililer de, hatta birçok kişi yaşanacak olan savaşın, hatta siz de zaman zaman değiniyorsunuz, geçmiş bakanlar da değindi, bir dünya savaşı çıktı, hatta şu anda örtülü yaşanıyor, bir asimetrik savaşın bütün fonksiyonları var diye konuşuyoruz. Türkiye ister dış politika babında bakın, isterseniz ikisinin arasına geçmiş olan güvenlik dış politika kavramı üzerinden değerlendirelim, Türkiye bunların tamamını göğüsleyebilecek bir konuda mı? Çünkü bize herkes onu soruyor, yaşanacak süreçleri biz göğüsleyebilecek miyiz sorusu halkın en çok sorduğu sorulardan bir tanesi. Siz gerçekten bu konuda ne düşünüyorsunuz ve bu konudaki cevabınız ne olacak? Çünkü bu sorunun cevabını siz, Meclis’teki oturumda da aradınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Mete Bey, bu önemli bir soru, devletin birçok organı bu soruya cevap vermek ve hazırlık yapmakla meşgul takdir edersiniz ki görevi itibariyle.

Şimdi burada iki tane önemli husus var.

Birincisi, devleti ve milleti herhangi bir sürprizle baş başa bırakmamak, yani bizim bilmediğimiz, tahmin etmediğimiz bir olayın başımıza gelmemesi, temel esas konu.

SUNUCU- Siz riski en yüksekten alıyorsunuz o zaman anladığım kadarıyla.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İkincisi, geldiği zaman buna cevap verebiliyor durumda olmamız veya önleyebiliyor durumda olmamız.

Şimdi bizim çok şükür yıllardır ortaya koyduğumuz kapasite artırımı, dış politika angajmanı, güvenlik ve istihbarattaki ileri hamlelerimiz, Türkiye'nin şu anda tecrübe olarak hem bölgesini analiz etme, hem dünyadaki gelişmeleri analiz etme konusunda gerçekten çok üst düzeyde olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bölgede Rusya-Ukrayna savaşı, Ortadoğu'da olan gelişmeler ve diğer birçok olayda, şu anda detaya girmek istemiyorum, gerçekten çok örnek var, bunların hepsinde önceden değerlendirmelerimiz, analizlerimiz neyse onların hepsi ortaya çıkıyor. Tabii bu şunun için önemli: Sürprizle karşı karşıya kalmadığınız zaman önceden tabi yetenekleriniz ölçüsünde, imkanlarınız ölçüsünde hazırlıklarınızı yapıyorsunuz, bir kriz çıktığı zaman mümkünse bu krizi önlemek, yapamıyorsanız, çünkü sizin dışınızda birçok aktörün işin içinde olduğu bölgesel ve küresel krizler oluyor, ülkenizi bundan ya hiç etkilendirmemek ya da minimum şekilde…

SUNUCU- Ukrayna-Rusya krizi gibi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Yani bütün bunlarda bu incelikleri gözetmek, detaylara bakmak, büyük stratejinin içerisinde bütün bunları hani belli bir yere oturtmak ve buna göre zamanlıca uygun adımları atmak ve bunu yaparken de kamuoyuna hiçbir zaman için bir olağanüstülük hissi vermemek, bir panik hissi vermemek, normal hayatın akışına çok fazla etki etmeden yönetmek bir devletin asli görev ve sorumluluğu. Şu an itibariyle, siz de çok iyi şekilde ifade ettiniz, yani küresel gelişmeler ister siyasi, ister ekonomik, ister teknolojik, ister sosyolojik bütün gelişmeler daha fazla bölünmeyi, kamplaşmayı işaret ediyor. Tabii bunu yaparken makul sesleri, makul görüşleri de gündeme getiren taraflar var. Biz meşru iradeyi halktan almış Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde gerçekten kendi milletimizin vicdanını, tarihi birikimini, duruşunu hem bölgemize, hem dış politikamıza yansıtarak, bunu da bir hamasetin çok ötesine getirerek, profesyonel araç, yöntem ve kavramları kullanarak hem istikrarı, hem insanların, milletlerin karşılıklı çıkarını, hem barışı sağlayacak bir odaklanma içerisindeyiz, eylemlerimiz bu yönde.

Türkiye çok şükür etrafında bakın 20 yıldır bir ateş çemberinin ortasında, yani bütün bunların çok şükür içinden sağ salim geçmeyi başardı ve bölgesinde bir abidevi anıt gibi yükseliyor, duruyor. Ve bölgede, gerek kuzeyde, gerek güneyde, gerek doğuda, gerek batıda bizim sınırımızda olan, sınırımızın biraz ötesinde olan birçok aktör de Türkiye’yle daha nitelikli, daha iyi iş birliği arayışı içerisinde. Burada tabii bizim kendimizi sadece sözlerimizle değil dış politika ve güvenlik eylemlerimizle de göstermemiz gerekiyor.

Bizim özellikle güvenlikteki attığımız adımlara baktıkları zaman şunu görüyorlar: Biz terörizmle mücadele ediyoruz, hiç kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok, ilişkimizi bölgesel kalkınma üzerinden, istikrar üzerinden, refah gelişimi üzerinden daha çok yürütmeye çalışıyoruz, bunu da hani zayıf olduğumuz için değil, güçlü ve erdemli olduğumuz için tercih ettiğimiz bir yöntem bu, dünyadaki…

SUNUCU- Devlet refleksiyle davranıyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Aynen, aynen. Dolayısıyla bu yolda yürümeye devam edeceğiz. Ama dünyada yalnız değiliz, bölgede yalnız değiliz. Bizim görüşümüz, niyetimiz, odaklanmamız belli, ama çok farklı görüşlere odaklanan, niyeti olan aktörler var, bu aktörlerin ortaya koyduğu süreçler var, o süreçlerin bizim menfaatlerimizle örtüşen, çelişen, çakışan, ayrışan birçok yeri var. Bütün bunları çok yakından gözlemleyerek yolumuza devam etmemiz gerekiyor.

SUNUCU- Bu sorunuzla ilgili tam eğer haddimizi aşmazsak bir şey soracağım, çünkü birikiminiz bizim için önemli. Önümüzdeki seçimlere kadar 4 senede sonuçta AK Parti ve Cumhur İttifakı yönetimde, bir 4 senenin bize dünyadaki gelişmeleri, yani nelere doğru ilerliyor dünya? Yalnızca Türkiye açısından söylemiyorum, dünyanın gittiği yön anlamında. Nereye doğru ilerliyor? Bununla ilgili küçük bir analiz yapma şansımız olabilir mi? Çünkü geçmişteki konuştuklarımızı hatırlıyorum, neredeyse hiç şey yaptığınız, böyle yanından geçtiğiniz bir şey yok. Noktasal olarak tespitler vardı, bu tespitler de aslında Türkiye’yi birçok krizden de şey yaptı, önüne geçti. Bugün için sorsam size, bize bir 4 seneyi, dünya 4 senede nereye doğru ilerleyecek söyleyebilir misiniz eğer mahsuru yoksa tabi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok. Yani bu önemli bir konu, bizim hani sürekli üzerinde kafa yorduğumuz, çalıştığımız, hazırlıklı olmamız gereken konulardan biri. Fakat uluslararası ilişkilerdeki en büyük sorun, öngörülemezlik problemi ve bu öngörülemezlik problemi giderek daha da artıyor. Yani sebebini şöyle ifade edeyim: Geçtiğimiz günlerde programda da söylemiştim, bunun uluslararası güç matriksi diye değerlendirebileceğimiz, ifade edebileceğimiz bir matriks olduğunu zihnimizde bir an için düşünelim, bunun içinde ulus devletler var, bunun içinde sermaye sahibi şirketler var, bunun içinde yeni gelişen teknolojiler var, bunun içerisinde devlet dışı aktörler var, örgütler var, çeşitli networkler var ve bütün bunların hepsi her geçen gün gücünü daha fazla geliştiriyor, daha fazla yeni bir iddiayla, hevesle ortaya çıkıyor. 20 yıl önce hayata geçen, doğan devletler bugün daha olgun, 50 yıl önce geçenler daha olgun, her devlet, her toplum, her şirket, her güç merkezi, her örgüt biraz daha büyüme ve kendine alan açma peşinde. Şimdi bütün bunlar olurken, bunların birbirleriyle etkileştiği, çakıştığı, çatıştığı birçok yer de var.

Şimdi bunların hepsine baktığımız zaman güç matriksinin bu dinamik evrimine, şimdi en son yapay zeka bunun içerisine birden bire arka kulvardan gelip teknoloji alanında atladı. Bunun bize söylediği şu: Birincisi, uluslararası sistem, hala ulus-devlet merkezli devam eden bir yapıda. Özellikle ulus-devletler giderek hem ekonomi üzerinde hem teknoloji üzerinde regülasyonlarını, kontrollerini daha da artırma ihtiyacı hissediyorlar. Tamam büyük paraya sahip, büyük teknolojiye sahip şirketler var, yapılar var, ama devletler bunu kontrolleri altına alıp buradan daha fazla bir kamu güvenliği alanı üretme peşindeler bunu görüyoruz. Bunu yaparken de kendi menfaatlerini artırıyorlar. Şimdi Çin ile Amerika arasında devam eden ekonomik rekabetin artık bundan sonra uluslararası hegemonyayla ilgili bir sorun olduğunu Amerika önceden tanımladı ve deklare etti.

SUNUCU- O zaman çatışma bekliyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii yani Amerika dedi ki, bu ekonomik rekabet Dünya Ticaret Örgütünün kurallarına göre oluşturulmuş, yani baştan kendisinin koyduğu kurallar Batı’nın. Daha sonra bu başka aktörlerin de lehine çalışmaya başlayınca olay ticari olarak kar etmekten çıkıp uluslararası sistemin kimin domine edeceği meselesine dönüşünce burada kuralların tekrar değiştirilmesi, ilişkilerin, tanımların, dost-düşman kavramının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Şimdi burada Çin-Amerika ayrımının nereye evrileceği gerçekten önemli. Bu olurken her iki kampta da kimlerin yer alacağı meselesi önemli ve her iki tarafın da kendi kampındaki yapılara ne türden bir ilişki platformu sunabileceği fevkalade önemli. Buna ilişkin bizim çeşitli değerlendirmelerimiz var, yani Amerika ittifak kurmada, ittifakları ilerletmede, yönetmede oldukça tecrübe sahibi bir ülke, yani bunu şöyle bir geçmiş 70-80 yıla doğru girin, birçok olayda, savaşta, Soğuk Savaş, İkinci Dünya Savaşı görürsünüz. Çin’in ise bu konuda şu anda örnek teşkil edeceği çok fazla bir ilişki türevi yok, yani şu ana kadar hep ekonomik ilişkilerle ilerletti dış politika gündemini, bundan sonra siyasal alanda nasıl bir tavır ortaya koyacak? Askeri alana girecek mi? Kendi menfaatini ilerletmek için neyi ne kadar yapacak?

SUNUCU- Güç kullanacak mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Güç kullanacak mı bunu göreceğiz. Yani şu anda ilk defa son 1-1,5 yıldır siyasi konulara girdiğini görüyoruz özellikle Ortadoğu’da. Ortadoğu’da ortaya koyduğu işte arabulucu tavır, yani İran’la Suudi Arabistan arasındaki tavır, işte Filistinli örgütleri Pekin’e davet edip orada bir hani arabuluculuk rolünü tekrar gündeme getirmesi gibi örnekler de var, yani hassas konular da devreye girmeye çalışan bir Çin’i görüyoruz. Şimdi en son Brezilya’yla beraber Çin’in bir araya gelip Ukrayna-Rusya savaşına yönelik bir barış platformu oluşturma girişimi de var, 6 maddelik prensipler manzumesi ortaya koydular, şimdi onu biraz daha ilerletmeye çalışıyorlar, işte bizleri de yanlarında görmeye çalışıyorlar. Şimdi Çin-Amerika ilişkisi bir veri olarak elimizde duruyor bu rekabet bir çatışmaya dönüşecek mi, bu çatışma hangi şiddette olacak? Benim gördüğüm şu: Her iki tarafın da kendisinin bu konuda geri adım atmayacak kadar ciddi olduğunu gösterecek bir süreç yaşayacağız. Yani ekonomik rekabet edenden, global dominasyonu hedefleyen ülke olduklarını karşılıklı birbirlerine deklare eden, yani Soğuk Savaşın başlangıcını hatırlayın İkinci Dünya Savaşından sonra Rusya’yla Amerika’yı her iki taraf da kendi niyetlerini beyan ettiler, burada da o türden bir beyan olacak, o beyana geçiş süreci . Burada ben Çin’in geri adım atacağını, utangaç davranacağını da düşünmüyorum. Tayvan konusu ciddi bir test olacak Çin için. Bu noktaya geldiklerinde karşılıklı caydırıcılık ve yok edicilik kartları neyse her iki tarafta, her iki taraf da ona bakıp burada bir uzlaşma veya donma noktasına gelecekler diye ben değerlendiriyorum.

Ben önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde tarafların giderek bu noktaya evrileceğini düşünüyorum, yani Trump’un söylediklerine bakın veya Biden’ın Trump’tan devraldığı Çin ticaretine yönelik yaptırımlar, işte gümrük tarifeleri koymalar, işte Çin’e teknolojik sınırlamalar getirmeler, silah satma, bütün bu konulara baktığınız zaman aslında bu sürecin tırmandığını görüyoruz. Her iki taraf da giderek kendisini daha fazla korumacılık altına alıyor, bu ekonomik korumacılıkla başladı, teknolojik korumacılığa dönüyor, sonra finansal korumacılığa doğru gidiyor, daha sonra askeri alana doğru bunun evrileceğini göreceğiz. Ama bir noktadan sonra ben her iki süper gücün de karşılıklı oturup bir yerde bir dinginleşme duruşu içerisinde olacağını düşünüyorum. Ama oraya giderken o olurken ortaya koyacağı yan hasar ne kadar olacak, nelerle karşılaşacağız? Buna ilişkin de değerlendirmelerimiz var. Bize düşen tabii Türkiye merkezli milli politikayı devam ettirmek, bunu yaparken bu uluslararası kamplaşmadan, çatışmadan minimum düzeyde etkilenmek. Mümkünse uluslararası aktörlere de doğru olan hareket tarzına ilişkin görüşlerimizi en iyi şekilde aktarmak.

Bu konuda söylenecek çok şey var Mete Bey, yani önümüzdeki 3-4 yıl dünya nasıl evrilir, nerelere gider, bölgesel savaşlar nasıl olur, küresel bölünme neye gider, ama şu anda…

SUNUCU- Bunun şunun için sordum: Biz ne zaman bir yere gitsek iş adamları da, halkımız da bu sorunun cevabını… çünkü çocuğu olan insanların ilk işi çocuklarının gelecekleriyle, iş hayatı yatırım yapacaklar bunu bekliyorlar. O yüzden size bu soruyu sormamın en büyük sebeplerinden bir tanesi… En azından şunu öğrenmek beni çok mutlu etti: Devletin bir aklıyla, gelecekle ilgili bir vizyon var ve bununla ilgili risklerin tamamı listelenmiş. Bu benim için çok önemliydi, çok teşekkür ederim.

SUNUCU- Yakına geldiğimizde Suriye’deki o terör yapılanması zaten hep gündemimizde, yakın zamanda da çıkacak gibi de görünmüyor. Süper güçlerden biri Amerika’nın doğrudan işin içinde nasıl olduğunu zaten biliyoruz, eleştiriler de hep yapılıyor. Siz 2,5 demiştiniz Amerika var, İngiltere var, Fransa’da herhalde buçuk klasmanından işin içine dahil oldu. Orada bir gelişme var mı, yani Amerika sonuçta NATO’dan müttefikimiz, İngiltere’yle bizim doğrudan bir derdimiz yok, Fransa’da öyle ama bir baktığımızda karşımızda o terör yapılanmasının içindeler, hatta yöneticisi pozisyonundalar desem herhalde çok da yanlış olmayacak. Bir gelişme var mı, bizim tezimize, bizim isteğimize gelme noktasındalar mı, yoksa hala aynı yerdeler mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu noktada şöyle: Hani ben genel dış politika yapım ve iletişim tekniği itibariyle çok fazla somuta bağlanmayan konuları, yani süreçleri olan konuları hani çok fazla paylaşma taraftarı olan biri değilim öyle de pek bir usulüm de yok, ama yani şunu söyleyebilirim, Bizim bu konuda sistemli bir şekilde yaptığımız uyarılar, yorumlar ve ortaya koyduğumuz eylemler hesaba katıldığı için Amerika şunu anlamış durumda: Biz Türkiye’yle müttefik kalmak istiyorsak bunların çok ciddi olduğu alanlara artık dikkat etmemiz gerekiyor. Dünya artık giderek daha çok kutuplaşan, herkesin birbirine bir önceki yıla nazaran daha fazla ihtiyaç duyduğu, ittifakların daha çok güçlendirilmesi gereken bir yere geliyorsunuz. Yani ben Amerikalılara söylüyordum yani kimseyle duygusal bağınız yok Ortadoğu’da, ama matematiksel yaklaşın. Yani PKK’yla Türkiye’nin, hani ağırlık derecesini ortaya koyduğunuz zaman, kim daha fazla tercih edilebilir?

SUNUCU- Yani aslında bir tercihte bulunun diyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi bizim bölgede Amerika’ya verdiğimiz mesaj her zaman için terör örgütüyle iş birliğine son verin bu ne sizin hayrınıza ne bizim hayrımıza ne bizim ittifakımızın hayrına, ne de bölgenin hayrına, yani kimsenin hayrına değil bu. Siz bu adamları, bu adamların peşine giden diğer masum insanları da gerçekten ateşe atıyorsunuz, çünkü sizin işiniz bittiği zaman yani bölge zaten başka bir noktaya gidecek.

SUNUCU- Afganistan örneği olduğu gibi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet şimdi dolayısıyla, bu konuları artık konuşuyoruz Amerikalılarla yani son 7-8 aydır bu konuları konuşuyoruz. Onlar Türkiye’nin bu yöndeki hassasiyetlerini artık kale alıp belli noktalarda konuşma noktasında açıklar. Ama eyleme nasıl geçerler, ne zaman geçerler buna ilişkin bizim değerlendirmelerimiz var. Bu yöndeki çalışmalarımız, temaslarımız bizim devam ediyor. Temennimiz odur ki, yani hem Amerika hem İngiltere hem diğer ülkeler örgütü, PKK’yı, hem Suriye’de hem Irak’ta yani desteklemek veya ilişki kurma formatı, bunlardan vazgeçmeleri bu yani bölge için, ittifakımız için iyi şeyler değil ve Türkiye bu konuda çok ciddi. Türkiye şöyle bir ülke değil: Bir işin içinde Amerika var diye ben buraya dokunmayayım demez Türkiye. Yani Türkiye kendi çıkarını, kendi güvenliğini orada Amerika da olsa gider korur yani Suriye’de yaptığımız gibi. Onun için Suriye’de bizim Amerika’yla buna ‘deconflicting’ dediğimiz çatışmazlıkla ilgili bir mekanizmamız var, yani oradaki Amerikan varlığından bağımsız biz PKK’ya yönelik operasyonlarımızı devam ettiriyoruz.

SUNUCU- Ben küçük bir bu sorunun içinde bir soru sormak istiyorum Sayın Bakanım eğer müsaade ederseniz. Demin çok önemli bir şey söylediniz dediniz ki, dünyada artık paktlar oluşuyor, iki taraf da kendisine güçlü partnerler arıyor dediniz aslında yani beraber iş birliği yapacağı. Şimdi Türkiye de bu anlamda vazgeçilmez bir oyuncu isterseniz Balkanlar, isterseniz Avrasya, isterseniz Ortadoğu, isterseniz Afrika. Müttefik olmak özelliğiniz güçlendiğinde sorun çözme yeteneği de arttı mı Türkiye’nin yani ister PYD konusu, ister PKK, ister Irak, isterseniz Azerbaycan, Katar veya Afrika. Bu gücü hissediyor musunuz sahada?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle hissediyoruz, yani gerçekten önemli bir soru biz bunu mücadele sahasındayken de arkadaşlarla çok fazla konuştuğumuz bir konu. Şöyle: Eğer yeteneğiniz, kabiliyetiniz yoksa savaşta yenilirsiniz, barış ve iş birliğinde de sömürülürsünüz hangi ittifakın içinde olursanız olun.

SUNUCU- Çok güzel bir tespit.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani barışın veya ittifakın içindeyim kendimi daha korumalı hissediyorum olamazsınız. Her zaman için kabiliyet sahibi olmanız lazım. Kabiliyetinizi ve yetenekleriniz yoksa daha fazla sömürülürsünüz, çünkü kimse gelip sizin adınıza bir hak tanımı yapıp da ya bu da senin hakkın demez uluslararası ilişkilerde, yani kendi hakkınızı sonuna kadar tanımlayıp, peşinden gitmek zorundasınız bir gramını vermemek için. Biz bunu yıllardır, gerçekten bu noktada Cumhurbaşkanımızın kendi hayatının en değerli yıllarını ortaya koyarak gece-gündüz çalışmasını çok büyük takdirle anmak gerekiyor. Türkiye’nin artırdığı kapasitenin ilişkilerde bizi daha etkili, ortaklıklarımızda daha vazgeçilmez bir aktör haline getirdiğini görmemiz gerekiyor, çünkü girdiği ilişkiye daha çok kar getiren, fayda getiren bir aktörsünüz. Maalesef insanlar burada erdemli hareket etmiyor, ulus-devletler realizm üzerine hareket ediyorlar. Masaya ne kadar fayda, güç, imkan, destek getirirseniz ait olduğunuz kulüp, ait olduğunuz ortaklık, platform daha fazla değer kazanıyor ve daha fazla sizi destekliyor. Biz hem ekonomide hem altyapıda, eğitimde, istihbaratta, güvenlikte, teknolojide, savunma sanayiinde imkan ve kabiliyetlerimizi geliştirdikçe bu bizim topyekun, bu bizim milli gücümüzü oluşturuyor. Yani bütün bunların hepsi de birbirine bağlı, aslında bir milli güç tanımını ayrıca bir gün belki oturup konuşmamız lazım ekonomiden eğitime, eğitimden altyapıya, teknolojiye, savunma sanayine, istihbarata, politika yapımına, felsefeye, sanata varana kadar hepsini oturup konuşmamız lazım. Bunların toplamı sizin milli gücünüzü oluşturuyor ve sizin milli güç projeksiyonunuz, bir ağırlığınız bulunduğunuz platformdaki etkinliğinizle birebir doğru orantılı. Ben Türkiye’nin bu konuda her geçen gün daha fazla ağırlıklı bir aktör olduğunu yani canlı yaşayan, hisseden birisiyim.

SUNUCU- Şimdi Yunanistan’la ilişkiler. Bir düzeliyoruz gibi, bir ısınıyor, bir soğuyor, karşı taraf çok zorluyor bizi onun farkındayım açıkçası, herkes de farkında sanırım, ama Cumhurbaşkanı son geziden dönerken sizin Yunanistan’a gideceğinizi duyurdu o sohbetinde. Ne zaman, gündemde ne var? Merak edilir.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yunanistan’la evet siz de ifade ettiniz özellikle liderler düzeyinde başlatılan bir normalleşme arayışı süreci var, bunu böyle ifade edelim. Daha önceki dönemlerde de Yunanistan’la Cumhurbaşkanımız, Başbakan olduğu dönemden itibaren, yani yönettiği bütün hükümetlerde aslında hep bakarsanız paterne, uygun bir siyasi aktör bulduğu zaman karşısında her zaman için tercihi ya bu sorunu nasıl çözeriz diye o istikşafı görüşmeler, yani arayış görüşmeleri diyebileceğimiz görüşmelere her zaman yeşil ışık yakmıştır. Ya gidin bir bakın hani bu sorun gerçekten çözülebilir mi?

SUNUCU- Konuşarak çözebilir miyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bir yere gidebilir miyiz? Barışçıl bir şekilde bölgenin hani kalkınmasına, gelişmesine, istikrarına nasıl hizmet veririz. Her zaman için bu dış politikadaki vizyonun bir parçası olmuştur. Bu sefer de yani 2023’teki Mayıs seçiminden sonra Yunanistan tarafında da biliyorsunuz seçim oldu, Miçotakis de büyük bir halk desteği aldı, Cumhurbaşkanımız da aldı iki lider de halktan destek aldıktan sonra dediler ki, ya tekrar yani biz bu sorunu atalarımızdan devraldık, ama çocuklarımıza miras bırakmayalım, oturalım, kendi aramızda medeni bir şekilde nasıl çözebiliriz? Yani bu konuda Dışişleri Bakanlarına verilmiş bir görev var. Biz kendi ülkemizin hak ve menfaatlerini gözeterek bu sorunu barışçıl bir şekilde nasıl çözebiliriz gerçekten Yunanlı meslektaşımla bunun arayışı içerisindeyiz. Şöyle bir durumdayız: Her iki taraf da gerginliği azaltma noktasında azami hassasiyet gösteriyor. Zaman zaman birtakım olaylar çıkıyor, provokasyonlar var onları da görüyoruz biz Türkiye olarak. Ama ana Yunan politikasını şu an itibarıyla Miçotakis Hükümetinin gerginliği yükseltmeme ve görüşmeleri olumlu bir şekilde devam ettirme yolunda bir tutum izlediklerini görüyoruz. Bu süreci biz pratik çözümlere nasıl evirebiliriz? Çünkü aramızda bir sorunlar kümesi var, yani deniz alanları, hava alanları…

SUNUCU- Kıta sahanlığı.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kıta sahanlığı, azınlıklar sorunu, yani Türk azınlığının, Müslüman azınlığının sorunu, orada ibadetle ilgili, müftü atamasıyla ilgili, işte eğitimle ilgili sorunlar var, her iki ülkenin Kıbrıs’ta aldığı pozisyonlar var, Akdeniz’e ilişkin konular var, Ege’ye ilişkin konular var. Bütün bunların hepsini gerçekten her iki ülkenin de hani kabul edebileceği şekilde, menfaatine nasıl çözebiliriz buna ilişkin bir bakış var. Şimdi bu bakışın kendisi bile aslında inanılmaz derecede değerli. Neden söylüyorum: Yani şimdi hepimiz siyaset yapıyoruz, siyasette belli konular fevkalade önemli ve hassas. Burada gerçekten Cumhurbaşkanımızın kendi liderlik özelliğini koruyarak özellikle iç siyasette de çok hassas olan bir konuda hani küresel bir vizyon izlemesi ve bütün bunların üstünden meseleye bakması bölge adına, insanlık adına fevkalade önemli bir şey. Hani biz şu an için Yunan tarafında da gerek Başbakanda gerek Dışişleri Bakanı meslektaşımda aynı yaklaşımın olduğunu görüyoruz. İnşallah çabalarımız somut sonuçlar üretir bizim niyetimiz o. Hem Batı Trakya’daki Türk azınlık için hem Ege’deki genel bütün sorunlar için hem Akdeniz’deki konular için inşallah somut sonuçlar…

SUNUCU- Demin çok ilginç bir şey söylediniz. Sayın Bakanım dediniz ki, provokasyon oluyor. Mesela ben Savunma Bakanının açıklamalarını görüyorum Türkiye odaklı konuşmalar, mesela Dışişleri Bakanı Türkiye odaklı konuşuyor, İçişleri Bakanı Türkiye odaklı konuşuyor hep provokasyondan bahsediyoruz, ama yani ben ne sizin ağzınızdan, ne Savunma Bakanı, ne İçişleri Bakanın ağzından Yunanistan’ı hedefe koyan, Yunanistan’ı hedefe koyarak devam eden bir konuşma görmüyorum, yani hiçbir zaman direkt işte şunu yapacağız, bunu yapacağız, onu yapacağız şeklinde bir konuşma yaptığınızı hiç görmedim yani bütün ekip olarak da söylüyorum. Peki, hiç muhataplarınıza söylemiyor musunuz? Kardeşim hem şeyi istiyorsunuz, hem ortak nokta bulmaya çalışıyorsunuz neden bu konulara bu kadar sert yaklaşımlarla bunu istemiyormuş gibi davranıyorsunuz hiç sordunuz mu Sayın Bakanım? Cevabını ben çok merak ediyorum, çünkü herkes onu merak ediyor. Sanki biz savaş istiyoruz, ama sizden hiçbir kelime çıkmıyor. Onlar barış istiyor, ama en çok konuşan da tahrik eden de onlar. Hiç sordunuz mu muhataplarınıza?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Elbette yani baş başa kaldığımızda gayri resmi konuşmalarda çok konu konuşuyoruz bunu da konuşuyoruz. Ben kendi gözlemlerimi, fikirlerimi de çok net bir şekilde anlatıyorum, yani resmi duruşumuz, görüşümüz ayrı bir konu, ama insan olarak da bu konulara kafa yoran biri olarak da ben gözlemleri aktarıyorum. Şimdi Dışişleri Bakanı sorumluluğum olmasa bu soruya daha rahat aslında verebileceğim cevaplar var. Yani ben ne Yunanlı meslektaşlarımı ne oradaki insanları da bir şekilde alınganlığa da sevk etmek istemiyorum, ama yaptığınız tespit şu şekilde doğru: Biz kendi siyasetimizi Yunanistan üzerinden tanımlayan bir ülke değiliz, yani bizim ötekimiz o değil. Yani biz siyasette bizim siyasi partilerimiz siyasette var olmak için oraya çok fazla ihtiyaç duyan bir durumda değiller. Türk siyaseti çok şükür çok büyümüş, çok çeşitlenmiş, çok daha önemli, çok daha stratejik, çok daha yüksek konulara bakan bir durumda. Bu demek değildir ki, buradaki sorunları biz göz ardı ediyoruz, hayır. Ama daha küresel, daha geniş açıdan düşünen bir noktadayız. Yani bizim Ege’de olduğu kadar Akdeniz’de, Karadeniz’de, Afrika’da, Orta Asya’da, Asya Pasifik’te menfaatlerimiz, konularımız var, bunların hepsini eş zamanlı yönetmeye çalışıyoruz. Ve bir de hani Yunanistan’ın kendi tarihine baktığınız zaman yani Osmanlı’dan tabii kopuşu ve kendini, öteki yani bizimle tanıma, tanımlama duruşu ister istemez oradaki siyaseti ana belirleyicisi durumunda.

Bir dönem biliyorsunuz Makedonya’yla ilgili çok yoğunlaşmalar olmuştu, Kuzey Makedonya isimlerinden dolayı. Orada da Yunanistan’ın tarihini, kimliğini ilgilendiren ağır konular olmuştu biraz oraya yönelmişti, ama onun dışında Yunanistan’ın dış politikasında esas itibariyle özellikle sağ hükümetlerin olduğu dönemde konu her zaman için Türkiye olmuştur. Biz de yani sizin de tespitinize dediğim gibi katılıyorum, bunu daha barışçıl yöntemlerle nasıl ilerletebiliriz? Bölgenin gerçekten bir sükûnete, huzura ihtiyacı var. Karadeniz’de zaten büyük bir savaş devam ediyor şu anda, Ege’deki bu sakinlik o kadar kıymetli ki, burada sorumlu, bilinçli davranmak. Ama herkes biliyor bizim ordumuz her türlü provokasyonu savuşturmaya hazır güçtedir o konuda talimatlandırılmıştır. Ama önceliğimiz gerçekten diplomatik yolla menfaatimizi ilerletmek.

SUNUCU- Şimdi son günlerde muhalefetten Türkiye’nin Yunanistan’a karşı Ruhban okulu, kıta sahanlığı gibi konularda taviz verdiğine dair de eleştiriler geliyor o eleştirilere katılır mısınız, yoksa nasıl yorumlarsınız bu tip cümleleri?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani Salih Bey ben de zaman zaman arkadaşlar getiriyorlar onu gösteriyorlar bana. Ben soruyorum, somut ne var diyorum, onlar da diyor efendim biz söylemiyoruz onlar söylüyorlar diyor. Ya ben de size sormuyorum, onlara soruyorum. Şimdi burada gerçekten hani siyaset yapılır, eleştiri yapılır. Ben her zaman için görmüşümdür ve üzülmüşümdür, eleştirmek olmazsa olmazdır, özellikle demokrasilerde, özellikle iktidarın saklamak istediği bir şey varsa muhalefet ve basın onu bulacak, halka da gösterecek, diyeceksiniz ki ya siz şöylesiniz. Eleştirmeyle propaganda ve psikolojik harekâtı ayırmadığınız zaman, yani çizginin öbür tarafına gittiğiniz zaman, dezenformasyona gittiğiniz zaman olay şık olmuyor, olay başka bir boyuta evriliyor. Nitelikli eleştiri yapan, analiz yapan insanlar da var, onları gerçekten takdir ediyorum, istifade de etmeye çalışıyorum. Ama çoğu zaman sizin işte az önce ifade ettiğiniz gibi hiç altlığı yok. Nerede ne verilmiş, ne olmuş, ne yapılmış, bir referans noktası olmadan böyle deniyor.

Şimdi orada ben şunu söylemek isterim: Milli konularda, her konuda bu türden dezenformasyona gidin de milli konular, dış politika konuları ciddi iş, şakaya gelmez. Ağır devlet konuları bunlar, buna ihtimamla yaklaşılmalı. Öyle her gün insanın aklına gelecek şeyi söyleyecek alan değil bu alan. Burada insanlar biraz tabiri caizse haddini bilmek zorunda. Delillendiremediği bir konuyu bu şekilde gündeme getirmesi, bu devlete aşık, bu millete aşık yüz binlerce askerin, polisin, istihbaratçının, diplomatın, siyasetçinin, çalışanın emeğine hakaret başta.

SUNUCU- Şimdi demin de söylediniz NATO’daki müttefiklerimize gelmek isterim. Neredeyse her gün özellikle savaş uçakları konusunda ya Amerika ile F-16, F-35, Almanya da Eurofighter üzerinden çok fazlasıyla şartlı vermeler veya vermemelerle ilgili çok konu konuşuluyor. Bunlardan bir tanesi, Savunma Bakanlığı görüşse de aslında sorunu çözecek makam sizsiniz, birebirde bunların her birinin muhatabı da sizsiniz. Siz daha net bildiğiniz için sormak istiyorum. Mesela şunlara diyor musunuz: Ukrayna konusunda bizden yardım istiyorsunuz, dünyadaki herhangi bir konuda savunma sanayinden bizden yardım istiyorsunuz, NATO’nun güçlenmesini istiyorsunuz, ama kısıt koyan da, şart koyan da sizsiniz. Bu şartların kaldırılması konusunda geçmişe göre daha mı iyi yerdeyiz, yoksa katılaşarak daha mı devam ediyor? Özellikle Almanya ve Amerika konusu, çünkü diğerleri artık önemli bir noktadan çıktılar, iki ülke konusunda neredeyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu bizim sistematik bir şekilde takip ettiğimiz bir konu. Arkadaşlarla beraber özellikle Türkiye’ye yönelik örtülü veya açık kısıtlamalar, yaptırımlar, savunma sanayii alanı başta olmak üzere, bütün bunların hepsinin listelerini tutuyoruz, hassas bir şekilde olayların sebeplerini takip ediyoruz. Başta Bakan olduğumdan beri ilk söylediğim konulardan biri buydu. Önümdeki dosyalardan kendime hedefler koyuyorum, şu yaptırımlardan kurtulacağız, şu kısıtlamalardan kurtulacağız, şunu yapacağız, bunu edeceğiz, somut konular. Bunlardan biri de savunma sanayindeki kısıtlamalar. Tam da dediğiniz şekilde özellikle NATO içerisinde, İsveç ve Finlandiya’nın dahil edilme sürecinde, Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bir çerçeve, vizyon vardı; onun da altını doldurarak müttefiklerimize hep şunu söyledik, bunları belgelere de geçirdik, daha sonra deklarasyonları yapıldı: Türkiye, NATO’nun güçlenmesinden yana, çünkü biz buranın bir üyesiyiz, ortağıyız, ama Türkiye’yi zayıflatarak burayı güçlendiremezsiniz. Burada samimi olmamız lazım. Bu konudaki gerek terörle mücadele, gerek savunma sanayiyle ilgili konularda ciddi yol almamız lazım.

Belli Avrupa ülkelerinde iki nedenden dolayı Türkiye’ye yönelik ciddi kısıtlamalar getirilmişti. Bir kısmını ilan ettiler, bir kısmını ilan etmediler. Birincisi, Türkiye’deki birtakım iç siyasi gelişmelerle alakalı konular, ama daha da önemlisi bizim 2017’den itibaren Suriye’de sınır ötesi yaptığımız operasyonlarda Amerika’nın ve Batı’nın birçok ülkesinin takındığı tavırlar. Şimdi bu iki nedenden dolayı yıllardır yapılmış yaptırımlar var. Gerçekten tek tek bunlarla uğraşarak çok şükür geldiğimiz noktada hemen hemen bunların hepsinden kurtulduk, Avrupa için konuşuyorum.

SUNUCU- Norveç’ten kurtuldunuz, İsveç, Finlandiya, Kanada…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İsveç, Finlandiya, Norveç. Kanada zaten şey yapmıştı. İspanya, İtalya, buralarda zaten hiçbir şeyimiz yok. Hollanda deklare yani ilk çıkan Hollanda oldu bizim konuşmalarımız neticesinde. Şu anda Almanya da artık bu noktada olumlu adım atacağının işaretlerini…

SUNUCU- Eurofighter’da böyle bir konu yaşanacak mı, çünkü herkes merak ediyor. Yok Ege’de kullanamazsınız, tanklarımızı Suriye veya Irak’ta kullanamazsınız. Hala bu şart devam ediyor mu Sayın Bakanım?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bizim Eurofighter’la ilgili Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın yaptığı profesyonel değerlendirmede bizim kullanabileceğimiz uçak seti içerisinde olacağına ilişkin profesyonel değerlendirmeler oldu, bunu Cumhurbaşkanımıza da arz ettiler. MGK Kurulunda, gerekli platformlarda bu tartışıldı birkaç tane uçakla beraber. Burada olumlu yaklaşım oldu, bundan sonra bizim ortaya koyduğumuz talep var. Burada biliyorsunuz dört tane ülke var bu konsorsiyum içerisinde: İspanya, İtalya, İngiltere, Almanya. Üç ülke bu konuda pozitif, İngiltere bu konuda aktif rol oynadı, özellikle Cumhurbaşkanımız son birkaç yıldır yaptığı sistemli temaslarda İngilizlere bu konuyu ciddi bir şekilde gündeme getirdi, İtalyanlarla gündeme getirdi, İspanyollarla getirdi. Biz de kendi meslektaşlarımızla takip ettik. Birkaç hafta önceydi, İngiliz meslektaşım aradığında bu konuda artık olumlu bir adım olacağını o da ifade etmişti. Şimdi Almanlar da artık teknik görüşmelerin başlayabileceğine ilişkin bir şey veriyorlar.

SUNUCU- Bir ön araştırma başlayacak galiba, öyle mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ön araştırmadan ziyade artık görüşmelerin başlayabileceğine ilişkin bir yaklaşım var. Bu önemli bir adım.

SUNUCU- Tıkanıklık açılıyor gibi yani.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, şu anda açılmış alanlar var. Özellikle ihracatı serbest bırakılmış savunma sanayi ürünleri var. Gelmeden önce de arkadaşlarla konuştum. Bunlar giderek şu anda Almanya ile bu konudaki pürüzler çok şükür ortadan kalkacak diye değerlendiriyoruz. Ama bu dediğim gibi sistemli ve devamlı çalıştırmayı gerektiren, odağı kaydırmamayı gerektiren konuların başında. Burada da şunu yapmamız lazım: Burada damar tıkandı mı, bir şey yok mu, başka bir yere bakmak lazım. Hiç zaman kaybetmeden, çünkü savunma sanayi, ulusal güvenlik, bunlar bizim zaman kaybedebileceğimiz şeyler değil. Parayı bulursunuz, insan kaynağını bulursunuz, ama zamanı tekrar geri getirmeniz mümkün olmuyor.

SUNUCU- Peki, sizden istediklerinde siz hayır demenin gücünü tatmaya başladınız mı? Çünkü bizden artık talep etmeye başladılar, birçok konuda Türkiye ana üretici Türkiye pozisyonuna geçti. Siz bu zevki yaşamaya başladınız mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bizim tabii bu konuda gerek talep eden ülkelerle gerek müttefiklerimizle al-ver konularımız çok oluyor.

SUNUCU- Çünkü onay makamlarından bir tanesi de sizsiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, görüş olarak soruluyor, biz de gerekli değerlendirmeleri yapıyoruz; silahlara göre, gidecek ülkeye göre. Milli Savunma Bakanlığı ile bu konuda yakın çalışıyoruz. Biliyorsunuz onlar ihracat lisanslarını veriyorlar, ama siyasi değerlendirme için bize soruyorlar. Çok yakın çalışıyoruz, istişare halindeyiz. Hem askerî taktik, hem jeopolitik-stratejik değerlendirmeyi yaparaktan bir konuya yaklaşıyoruz beraber. Burada biz sorumlu davranıyoruz, milli güvenliğimize, milli menfaatimize uygun şekilde davranıyoruz. Orada iyi durumdayız.

SUNUCU- Sayın Bakanım, süreyi keyifli ve hızlı harcıyoruz, onun farkındayım. Hızlıca soracağım, programınızı da aksatmak asla istemiyorum, ama haftaya BRICS Zirvesi var. Çok konuştuk, eskiden çok bilmiyorduk, artık çok içimizde. Katılıyor muyuz, katılmıyor muyuz, böyle bir niyetimiz var mı, nedir durum? Hızlı bir yanıt rica edeyim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Cumhurbaşkanımız da ifade etti, biz BRICS ile ilgilendiğimizi onlara söyledik, dedik biz bu platformla ilgileniyoruz.

SUNUCU- Resmi başvuru da yaptık mı, öyle bir şey var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Burada şöyle bir mekanizma var: Üyeliğin kabul mekanizması gibi bir şey şartlara bağlı, şekillere bağlı, konular çok fazla, belirlenmiş kurallar yok. Siz bir niyet beyanında bulunuyorsunuz, diyorsunuz ki ben sizinle ilgileniyorum. Bu niyet beyanını da dışişleri bakanları yaparlar. Bu niyet beyanı yapıldıktan sonra şu andaki BRICS konusu, birazdan detaylandıracağım, mekanizmasına baktığımız zaman sizi ya ortak ülke olmaya ya üye ülke olmaya, bir mekanizmaya davet ediyorlar onlar. Daha sonra o daveti sizin kabul edip etmeme konularınız oluyor. En son davet edilen üye ülkeler arasından bir ikisinin şu anda çekinceli davrandığını da görüyorum, tam böyle kabul etmiş de gözükmüyorlar. Burada böyle bir süreç var.

Bizim değerlendirmemiz şu: BRICS biliyorsunuz hâlihazırda resmi olarak 11 ülkenin üye olduğu bir platform. Şu anda en az onun iki mislinden daha fazla ülkenin de buraya müracaat ettiğini görüyoruz. Şimdi bu ülkelerle ilgili BRICS ülkeleri ne yapacaklar, nasıl hareket edecekler, bunu yakından izliyoruz. Buna ilişkin değerlendirmelerimiz var, sürekli temaslarımız var, bu platformun hem bundan sonraki büyüme stratejisi nasıl olacak, buna bakıyoruz, hem de daha önemlisi açıkçası bizim için ne türden bir katma değer üretecek, ne türden bir kurumsallaşmayı beraberinde getiriyor, ne türden bir ekonomik planı var onu göreceğiz. Şunun için söylüyorum: BRICS üyesi ülkelere baktığınız zaman hepsi başka ekonomik platformların zaten üyesi. Güney Amerika CELAC’a üye olan var, Orta Asya Ekonomik Topluluğu’na üye olanlar var, ASEAN’a üye olanlar var. Bütün bunların hepsinin ait olduğu başka ekonomik entegrasyon projeleri var. Onlardan bağımsız olarak tekrar BRICS kuruldu. BRICS, G-20’nin altındaki üç tane ana gruptan biri. Bir, G-20’nin altında G-7 grubu var biliyorsunuz; bir, çok fazla kimsenin bilmediği ama şu anda kurumsallaşmadığı için görüşmelerle toplanan platform MIKTA var, beş ülke. G-7’nin dışındaki beş ülke Meksika, Endonezya, Kore, Türkiye ve Avusturalya’nın üyesi olduğu. Biz her yıl MIKTA üyesi dışişleri bakanları olarak toplanıyoruz. Bir de BRICS kuruldu. BRICS daha sonra büyüdü, 11 ülkeye evrildi. Şimdi bundan sonra gerçekten ekonomik ortaklıkların, arayışların arttığı bir denklemde BRICS’e ilgi çok arttı, özellikle daha Batı merkezli refah networkünün dışında kalan ülkeler BRICS’e daha fazla ilgi gösterir duruma geldiler. Şimdi oraya teveccüh fazla.

BRICS bunu nasıl yönetecek, bunu hep beraber göreceğiz, ama dediğim gibi kendi içerisinde bir ortaklık mekanizması geliştirebilir, onun duyumlarını da alıyoruz. Hep beraber göreceğiz.

SUNUCU- Olumlu sinyaller var yani.

SUNUCU- Demin aslında biraz girdim, siz de sağ olun değindiniz. En son Avrupa Birliği’nde olmamanıza rağmen Avrupa Birliği’ne davet edildiniz. Hem Avrupa Birliği’ndeki yetkililer, hem en son giden ABD’nin Ankara Büyükelçisi, hem Rusya’daki yetkililer ve birçok yetkili Türkiye’yi sorun çözücü ülke olarak değerlendiriyorlar. Yani sorun yaratan değil, sorun çözücü. Bunu isterseniz Katar olarak değerlendirin, isterseniz Azerbaycan, Libya, Somali ve Rusya-Ukrayna Savaşı, Balkanlar’daki sorunlar. Ortadoğu’daki gelişmelerde de aynı şekilde sorun çözücü bir pozisyondasınız. Değişen ne, biz bu pozisyona nasıl geldik? Demin biraz değindiğiniz için söylüyorum, dünya mı değişti, yani dünya aşağı mı indi, biz mi yukarı çıktık, yoksa bir yerde buluştuk da, bu noktaya nasıl geldik? Mesela bir Azerbaycan sorunu, çözümü çok zor bir süreçti ve 40 yıllık sorun çözüldü. Katar devrilmek üzereydi, çözüldü. Libya’da milli mutabakat hükümeti düşmek üzereydi, 7 kilometre kalmıştı bütün oyun bozuldu. Somali teröre teslim oluyordu, Türkiye’nin devreye girmesiyle Somali şu anda yıldızlaşan bir ülke noktasına geldi. Biz neredeyiz, neyi başardık da sorun çözücü ülke noktasına gelebildik ve dünya da böyle tanımlaya başladı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Birincisi, güçlü bir siyasi liderlik, bu önemli. Bir milletin güçlü bir siyasi liderliğinin olması fevkalade önemli. Onun dışında kapasite üretimi önemli; savunma sanayinden askeri operasyonel, istihbari yeteneğe kadar. Dış ilişkilerde özellikle, tanımladığınız konularda da dikkat ve idrak seviyesinin yükselmesi de çok önemli. Konuları çok yakından takip ederseniz, inceliklere vâkıf olursanız hangi tür operasyon için, hangi tür küresel kriz ve bölgesel kriz için ne türden dış politika ve dış güvenlik aracının kullanılacağını bir cerrah gibi görürseniz, hem mesele zarar görmez, hem hep beraber iyiye gideriz. Türkiye bunu başardı esas itibariyle.

SUNUCU- Doğru ameliyatlar yaptık diyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Çok ince, çok cerrahi müdahalelerle hep gittik. Hep niyetimizi açık ve seçik söyledik, biz neden taraf olduğumuzu, niye istediğimizi; bu konuda her zaman için net olduk ve etrafı da çok fazla kırıp dökmeden esas itibariyle konularımızı ilerledik. Çok fazla patırtıya kütürtüye yol açmadan gittik. Burada ifade ettiğim gibi güçlü bir siyasi liderlik, bu zor kazanılan bir şey güçlü siyasi liderlik. Çünkü şöyle bir şey var; birçok şeyi bilebilirsiniz, yeteneğiniz de olabilir, ama liderliğin idrakinde bir konu olmuyorsa gerçek hayatta da olmuyor. Bu biraz felsefi açabileceğim bir konu da buraya girmeyelim. Bir şey, bilgide ve bilinçte değil, idrakte, daha üst bir düzeyde vuku bulduğu anda gerçek hayatta da vuku bulur. O düzeye ulaşmak siyasal liderlik için, kadrolar için yoğunlaştığınız sorunlar, hizmet ettiğiniz konular içerisinde hesapsız kitapsız uzun yıllar vakit harcamanız, bütün dikkatinizi, rikkatinizi, enerjinizi vermeniz gerekiyor ve belli bir süre sonra zaten o bilinç ve idrak düzeyine yükseliyorsunuz. Elinizdeki imkân ve kabiliyetler de zaten buna izin veriyorsa olmayacak olay yok.

SUNUCU- Şey diyorsunuz o zaman, etki ile ilgili alanımız bizim şu anda neredeyse örtüştü o zaman, değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet. Yıllardır neye niyet ettiysek o oluyor.

SUNUCU- Sayın Bakan, son sorumuz olacak. Biraz programınızı aksattık onu biliyorum, kusurumuza bakmayın. Sorun çözmek dedik, çok da güzel bir yerde yanıtladınız, felsefi boyutunu da söylediniz. Ama bir yandan da Güney Kafkasya’da da kalıcı barış için etkin rol oynadığımız ortada. O sürecin doğrudan içinde olduğumuz da ortada. Bir de üçlü formatta da zaten işin içindeyiz. Yakın zamanda Azerbaycan, Ermenistan Dışişleri Bakanları ile bu format kapsamında bir görüşme tasarlanıyor mu, bu yöndeki çalışmalar ne aşamada?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yarın 3+3 formatı dediğimiz, Güney Kafkasya formatında bir araya gelişimiz var İstanbul’da. Rusya, İran, Ermenistan, Azerbaycan, Türkiye, Gürcistan da davetli buraya da zannediyorum onlar katılamayacaklar. İstanbul’da bir araya geleceğiz dışişleri bakanları olarak, daha sonra Cumhurbaşkanımız tarafından da inşallah kabul edileceğiz. Burada sadece Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunu değil, Kafkasya’nın tamamını içine alan bir görüşmemiz olacak, toplantımız olacak. Türkiye’nin son yıllarda geliştirdiği ve altını çizdiği bir kavram var, bölgesel sahiplenme kavramı. Biz Kafkasya’daki bu 3+3 platformunu diğer bölgesel girişimlerle beraber bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bölgesel sahiplenme önemli. Ben diplomatik mesaimin bir kısmını bunu anlatmakla bölgede geçiriyorum. İster Balkanlar’a gideyim, ister Ortadoğu, ister Kafkasya, ister Afrika, ister Orta Asya. Şunun için önemli: Hegemonu beklemeyin, kendiniz bir araya gelin. Bölge ülkeleri, bölge milletleri, elimizi taşın altına sokalım, kendi sorunumuzla gücümüz yettiğince kendimiz sahici olarak ilgilenelim. Dışarıdan yardıma ihtiyaç olduğu zaman da nitelikli olarak isteyelim. Bunu siz yapmadığınız zaman, konuyu hegemona havale ettiğiniz zaman biz bunu bölgemizde bin defa gördük; hegemon gelir, senin neye ihtiyacın olduğuna bakmaz. Kendisinin önceliğini bir alır, tanımlar, aslan payını bir kendine ayırır, sana da şu kadarcık bir menfaat alanı bırakır. O senin sorununu çözer, çözmez; seni ileri taşırır, taşımaz; onun çok fazla derdi değildir. Onun iç politikasında, onun kendi siyasetinde hesap vereceği başka öncelikler vardır. Senin çok iyi olduğun, Irak’ın çok yükseldiğinin veya alçaldığının, kötü olduğunun, istikrarsız olduğunun Amerika’nın iç politikasında bir karşılığı yok. Ama Irak’ın iyi olup olmamasının Türkiye’nin ekonomisinde, siyasetinde, güvenliğinde çok büyük bir karşılığı vardır. Suriye’nin hakeza öyle. Dolayısıyla bizim hem aktif bölge siyaseti, hem de bunu yaparken bölgesel ülkelerle beraber hareketimiz önemli. Ermenistan-Azerbaycan konusu, Kafkasya’daki genel barış ortamı içerisinde yakından değerlendirdiğimiz bir konu. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki durduğu yeri de biliyorsunuz. Zaten Azerbaycan ile biz artık tek millet iki devlet olmuş durumdayız. İki devlet de artık birçok noktada tek devlet gibi çalışıyor, özellikle hassas kurumlarımız çok yakın mesafe içindeler. İnanılmaz olağanüstü bir koordinasyon var. Ekonomilerimiz çok yakın hareket ediyor. Menfaat tanımlamalarımız, strateji tanımlamalarımız, dost-düşman tanımlamalarımız hep birbirine örtüşüyor. Burada Ermenistan ile de ortaya konacak tarihi bir barışın, resmi bir barışın gerçekten bölge için geri döndürülemez bir istikrarın, refahın, kalkınmanın önünü açacağına inanıyoruz. Cumhurbaşkanımız da bunun için bu barışa çok destek veriyor. Bunu yaptığımız zaman biz Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan gibi çatışmalardan son 20-30 yıldır ciddi şekilde etkilenmiş ülkelerin bir araya gelerek, en kuzeyinde Rusya, güneyinde İran, batısında da Türkiye olan bir denklemin çok güzel bir bölgesel kalkınma ve refah iklimi üreteceğine inanıyorum. Ama Türkiye bu konudaki itici gücünü kullanmaya devam edecek, yarınki toplantı da bunun için önemli.

SUNUCU- Sayın Bakanım, çok teşekkür ediyoruz.

Aslında saatlerce sürse soracağımız soru da var, yanıtları da var biliyoruz. Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Çok yoğun programın arasında teklifimizi reddetmediniz, burada bizimle birlikte oldunuz. Çok teşekkür ederiz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben teşekkür ederim, sağ olun.

* Interpress deşifresidir.