Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Ulusal ve Uluslararası Medya Kuruluşlarının Temsilcileriyle Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 10 Ocak 2025, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Doha Forumu’nda Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 8 Aralık 2024, Doha Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın D-8 Dışişleri Bakanları ile Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma, 8 Haziran 2024, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı Kapsamında Basına Yaptığı Açıklama, 4 Nisan 2024, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Basına Yaptığı Açıklama, 10 Ocak 2024, Duşanbe Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın BM 78. Genel Kurulu Kapsamında Yaptığı Basın Toplantısı, 23 Eylül 2023, New York Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Brüksel'de Yaptığı Basın Toplantısı, 6 Temmuz 2023, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 5 Nisan 2023, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Bilgilendirme toplantısında yaptığı konuşma, 7 Şubat 2023, Antalya Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD ziyareti kapsamında Basına Yaptığı Açıklama, 18 Ocak 2023, Washington Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basınla Yılsonu Değerlendirme Toplantısı, 29 Aralık 2022, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 26 Eylül 2022, Tokyo Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 23 Eylül 2022, New York Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Ekvator Ginesi Basınına Yaptığı Açıklama, 22 Temmuz 2020, Ekvator Ginesi Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Mensuplarının Sorularına Verdiği Yanıtlar, 20 Temmuz 2020, Lome Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Mensuplarına Yaptığı Açıklama, 5 Mayıs 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı Sonrası Yaptığı Açıklama, 2 Nisan 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Mensuplarına Yaptığı Açıklama, 15 Mart 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Kızılcahamam’da Basın Mensuplarına Yaptığı Açıklama, 2 Şubat 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 17 Ekim 2019, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 27 Eylül 2019, New York Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun XI. Büyükelçiler Konferansı’nda Düzenlediği Basın Toplantısı, 8 Ağustos 2019, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına yaptığı açıklama, 10 Temmuz 2019, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18. Doha Forumu Sonrasında Basına Yaptığı Açıklama, 16 Aralık 2018, Doha Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 5 Aralık 2018, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 17 Ekim 2018, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 13 Ekim 2018, Londra Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 27 Eylül 2018, New York Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 3 Ağustos 2018, Singapur Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 18 Haziran 2018, Antalya
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Ulusal ve Uluslararası Medya Kuruluşlarının Temsilcileriyle Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 10 Ocak 2025, İstanbul

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ulusal ve uluslararası basının değerli mensupları, bugün sizlerle İstanbul’da bir araya gelmekten mutluluk duyuyorum.

Bildiğiniz gibi 2024 bölgesel ve küresel anlamda fevkalade gelişmelere sahne oldu. Buluşmamız vesilesiyle hem geride bıraktığımız yılın muhasebesini yapmak, hem de dış politika vizyonumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum.

2024 yılında bölgemiz güç dengesini adeta yeniden şekillendirebilecek nitelikte jeopolitik kırılmalara sahne oldu. Küresel anlamda da sıcak çatışmaların ve büyük güç rekabetinin damga vurduğu bir yıl yaşadık. Bölgemiz artık savaşlardan ve çatışmalardan yorulmuş durumda. Kalıcı barış, dayanışma ve iş birliğine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Zamanın ruhu dayanışmayı, kalkınmayı, bölge kaynaklarını iyi kullanmayı ve iş birliğini artık zorunlu kılmakta. Biz de tam da bu nedenle Cumhurbaşkanımızın vizyonuyla dış politikamızın ana eksenine bu prensipleri koyduk. Komşularımızla güçlü ortaklıklar kurmaya odaklandık. Batımızda Balkanlar ve Avrupa ile doğumuzda Orta Doğu ile, kuzeyimizde Karadeniz ile, güneyimizde Afrika ile ittifakları bu yıl da güçlendirmeye devam ettik. Bu doğrultuda yoğun ve ön alıcı bir diplomasi trafiği yürüttük.

Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonuyla şekillenen Türkiye eksenli, bağımsız ve milli dış politikayla ülkemiz etkin ve saygın bir uluslararası aktör olarak bölgesinde öne çıktı. Yurt içinde ve dışında çok sayıda yabancı muhatabımızla geçtiğimiz yılda istişarelerde bulunduk, yeni iş birliği mekanizmaları tesis ettik.

Dışişleri Bakanlığımızın merkez ve yurt dışı teşkilatı tüm kurumlarımızla eş güdüm ve uyum içinde çalışarak dış politika hedeflerimize doğru önemli mesafeler kat ettik. Aktif dış politikamızla sadece bugünün gelişmelerine etki etmekle kalmıyor, stratejik öngörüyle geleceği de mümkün olduğunca kurgulamaya çalışıyoruz.

İçinde bulunduğumuz konjonktürde Türkiye’nin atıl ve reaksiyoner bir dış politika izleme seçeneği yok. Bu nedenle, güçlü dış politika araçlarımızla desteklenen dış politikamızı uzak görüşlü ve ön alıcı bir diplomasi aklıyla yürütmeye devam ediyoruz. Bunu yürütürken dış politikamızı çok katmanlı diplomatik hamlelerle ilerletiyoruz. Güvenlik ve savunma, bağlantısallık, ekonomi, ticaret, enerji, sosyal ve dijital katmanların her birinde artık bir projemiz, bir senaryomuz, bir teklifimiz bulunmakta. Donmuş ve sıcak çatışmaların ortasında olmamız nedeniyle, tabiatıyla özellikle bölgemizde güvenlik katmanı öncelik haline geldi. Bir müddet daha bu devam edecek istikrar ve barış sağlanana kadar.

Aynı zamanda, enerji, ulaştırma, ticaret, dijital alanlarda hızlanan bağlantısallık projelerinin ve koridorların tam merkezinde yer almaktayız. Bunları ileri seviyelere taşımak için de gayret ediyoruz.

Ekonomi ve ticaret katmanında Avrupa Birliği, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’yla olan ticaret ağlarımızı yaygınlaştırarak ekonomik iş birliği mekanizmalarını da geliştirmekteyiz.

Sosyal katmanda turizm, eğitim, kültür, spor faaliyetleri gibi çeşitli sosyal etkileşimlerin nitelikli olmasını dış politika önceliğimiz olarak görmekteyiz.

Değerli basın mensupları, Türkiye’nin dış politika gündemi malumunuz oldukça geniş. Soru-cevap kısmına daha fazla zaman ayırmak amacıyla sizlerle sadece bu bölümde başlıca konuları kısaca paylaşmak istiyorum. Sonra sorularınızla konularımızı detaylandırabiliriz.

2024’ü özel kılan gelişmelerden biri şüphesiz komşumuz Suriye’de yaşanan gelişme. Eli kanlı bir rejime karşı zorlu bir mücadele veren Suriyeli kardeşlerimiz 61 yıllık mezalimi sona erdirerek yeni bir dönemin temellerini attılar. 2011 yılından bu yana stratejik sabırla sürdürdüğümüz Suriye politikamızla tüm saldırılara, provokasyonlara ve engellemelere rağmen hakkı, adaleti ve insanlığı savunduk. “Haklının acelesi yok” dedik. Bugün tarihin doğru tarafında yer almanın haklı gururunu yaşıyoruz.

Geçmişte Kırım’dan, Kafkasya’dan, Balkanlar’dan, Türkistan’dan, Irak’tan gelen kardeşlerimize gönlünü açan Türkiye’nin kapı komşumuz Suriye halkına karşı farklı bir tavır içinde olması zaten söz konusu olamazdı. Hamdolsun, geldiğimiz noktada milletimize de, Suriyeli kardeşlerimize de mahcup olmadık. Son 13 yıldır Suriye konusunda yoğun mesai harcamış biri olarak bu sonucu görmek tabii ki hepimizi memnun etmiştir.

Değerli basın mensupları, ancak Suriye konusunda hikayemiz yeni başlıyor diyebilirim. Suriye halkı bu aşamada ülkenin yeniden imarı başta olmak üzere çeşitli büyük sınamalarla karşı karşıya. Rejimin devrilmesinden sonra bir hafta içinde açtığımız Büyükelçiliğimizle ve sahada aktif çaba gösteren kurumlarımızla komşumuzun yeniden imar ve kalkınma çabalarına hızlı bir şekilde destek olmaya başladık. Suriye politikamızın ana eksenini oluşturan unsurlar bugün de Suriye’nin istikrara kavuşturulmasının ana reçetesidir diye düşünüyoruz.

Bu vesileyle bir kez daha vurgulamak istiyorum, Türkiye’nin dış politikasında ana eksen barış, iş birliği, dayanışma ve refahtır. Türkiye’nin hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığı gibi herhangi bir gizli gündemi de bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanımızın liderlik tarzının ne kadar açık, doğru ve kararlı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Tarihin ve coğrafyanın bize yüklediği misyon gereğince adaletsizliğin ve zulmün karşısında durmayı bir borç biliyor, dış politikamızı da bu istikamette şekillendiriyoruz. Komşularımızdan ve bölge ülkelerinden de beklentilerimiz bu yönde olmakta. Diyoruz ki, gelin bölgemizde baskı ve tahakküm politikaları yerine iş birliği ve kalkınma kültürünü inşa edelim. Artık çatışma kültürünü, birbirine çelme takma kültürünü, bölgeyi geriletme kültürünü, halkı yoksulluğa itme kültürünü artık arkamızda bırakalım.

Önümüzdeki dönemde de temennimiz Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafazası temelinde geçiş sürecinin kapsayıcı bir anlayışla tamamlanmasıdır.

Tabii ki Suriye sahasının terörden arındırılması 2025’in temel önceliklerinden biri olacaktır. Dikkat ederseniz bu bölgede faaliyet gösteren tüm terör örgütlerinin ilk hedefi her zaman Türkiye olmakta. Terörle en etkin mücadeleyi de tabiatıyla yine ülkemiz yapmakta. Ama şunu açık ve net bir şekilde ifade edeyim: Türkiye, bekasına yönelik tüm tehditleri kaynağında yok etme gücüne, kapasitesine ve her şeyden önemlisi de kararlılığına sahiptir.

Bugün geldiğimiz noktada bölücü örgüt ve Suriye’deki uzantıları için artık yolun sonu görünmekte, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, eski düzen devam etmeyecek. Suriye’deki yeni düzende artık hiç kimsenin ama’lı, fakat’lı ifadeler kullanma lüksü yoktur. Ayrıca, terörle mücadelede ikircikli bir tavır sergileyen ülkelerin son dönemde vuku bulan terör saldırılarından da bir ders çıkarması gerekmektedir.

Bizi takip eden yabancı muhataplarımız ve ortaklarımız için tekrar vurgulamak istiyorum. Terörün dini ve milliyeti yoktur. Terör örgütleri için Avrupa, Amerika veya Türkiye’nin bir farkının olmadığını artık hep birlikte görmek zorundayız. Önümüzdeki dönemde DEAŞ terörüne karşı da, PKK’ya karşı da ayrım yapmaksızın aynı kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri üzere, terörsüz Türkiye hedefimizi öyle veya böyle ama mutlaka, Allah’ın izniyle gerçekleştireceğiz.

Dış politika prensibimiz sadece terörle mücadeleye odaklı olmayıp terörle mücadele eden ülkelere de destek vermeyi içermektedir. 2024 yılında da bu desteğimizi pek çok ilişkilerimizde kurumsallaştırdık ve kurumsallaştırmaya da devam edeceğiz.

Bu bağlamda, bir diğer komşumuz Irak’ın güvenlik ve istikrarını da kendi ülkemizden açıkçası ayrı görmüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın Nisan 2024’te Irak’a gerçekleştirdikleri ziyarette imzalanan “Ortak İş Birliği İçin Stratejik Çerçeve Anlaşması” başta olmak üzere 27 hukuki metinle Irak’la ahdi zeminimizi güçlendirdik. Güvenlik konularının ötesine geçerek ekonomiden eğitime tüm konularda stratejik çerçeveyle ikili ilişkilerimizi kurumsallaştırdık. Stratejik önemdeki Kalkınma Yolu projesine ilişkin olarak imzalanan ikili ve dörtlü iş birliği metinleriyle bölgesel sahiplenme ve kapsayıcılık temelinde projenin ilerletilmesi için önemli bir adım atıldı.

Komşularımızdan devam edecek olursak, Yunanistan’la ilişkilerimizde yakaladığımız olumlu ivmeyi 2024 yılında da sürdürdük. Karşılıklı ziyaretlerle üst düzey diyalogumuzu canlı tuttuk. Bu yıl da inşallah bu tempoyu devam ettireceğiz. Yunanistan’la mevcut fikir ayrılıklarımızı, iyi işleyen ikili diyalog mekanizmaları çerçevesinde ele almaya devam ediyoruz. İyi komşuluk ruhuyla hareket etmemiz iki ülkenin de ve bölgenin de menfaatine olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, tabii Orta Doğu’da yaşanmakta olan pek çok sorunun kökeninde yatan Filistin meselesi geçtiğimiz yıl da gündemimizin ilk sıralarında yer almaya devam etti. 2024 yılında İsrail’in cezasız kalmanın verdiği özgüvenle Filistin’deki mezalimini sona erdirmek bir yana, savaşı diğer bölge ülkelerine de taşıdığını gördük. Türkiye, savaşın ilk gününden bu yana İsrail’in yaptıklarını dünya çapında gözler önüne sererek Filistinlilerin yaşadığı mezalime son vermeyi hedeflemiştir. Bir taraftan tüm imkanlarımızı seferber ederken, diğer taraftan uluslararası toplumu harekete geçirecek girişimlerde bulunduk. Gazze’ye en fazla yardım gönderen ülkeyiz. Bugüne kadar 88 bin tonu aşkın insani yardım malzemesini Gazze’ye gönderdik. 2 Mayıs’tan itibaren İsrail’le ticaretimizi tamamıyla durdurduk. İsrail’in uluslararası hukuk önünde hesap vermesi için uluslararası mekanizmaların işletilmesini teminen gerekli adımları attık. Uluslararası Adalet Divanı’nda devam eden soykırım davasına müdahil olduk. Divan’ın aldığı İsrail’in işgali sona erdirmeye çalışan istişari karar ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin çıkardığı yakalama kararı adaletin tecellisi ve soykırım sorumlularının cezalandırılması için önemli bir adımdır. İsrail’e silah satışının durdurulması için Birleşmiş Milletler’de ortak mektup girişimine öncülük ettik. Girişimlerimiz sayesinde 9 ülke daha Filistin’i tanıdı.

Lübnan da geride bıraktığımız yılı İsrail’in saldırganlığının yarattığı tahribatla tamamladı. Lübnan’da bugün ateşkes sağlanmış olsa da 1 milyondan fazla insanın yerlerinden edildiği bir insani krizle karşı karşıyayız. Tabiatıyla Lübnan’da sağlanan ateşkes bölgemizdeki yangını söndürmeye tek başına yeterli değildir. Filistin’de akan kan durmadıkça bölge barış ve huzura kavuşamayacaktır. Bu nedenle Gazze’de kalıcı ateşkes sağlanması için çabalarımızı devam ettiriyoruz, var olan bütün çabalara da aktif destek veriyoruz. Her zaman vurguladığımız üzere, Orta Doğu’da kalıcı barış İsrail-Filistin meselesinin iki devletli çözümünden geçmektedir. Filistinlilerin on yıllardır kendi öz yurtlarında vatansız, topraksız, devletsiz bırakılmaları asla kabul edilemez. Bu tarihi adaletsizlik giderilmediği müddetçe Filistin meselesine adil ve kalıcı bir çözüm bulunması, İslam dünyasının yaşadığı sıkıntıların aşılması mümkün değildir. Türkiye şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da tüm imkanlarıyla Filistinli kardeşlerinin yanında olmaya, onların haklı davalarını desteklemeye devam edecektir.

Değerli basın mensupları, güneyimizde olduğu gibi kuzeyimizde de maalesef çatışma ortamı devam etmekte. Rusya-Ukrayna savaşı önümüzdeki ay dördüncü yılına girecek. Ukrayna’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik güçlü desteğimiz devam etmekte. Türkiye olarak dengeli politikamızı sürdürerek diplomasiye alan açılmasının önemine dikkat çekmeye 2024’te de devam ettik. Hatırlanacağı üzere, 2022 yılında ülkemizin aracılığıyla yapılan Tahıl Anlaşması sayesinde 33 milyon ton tahıl dünya piyasalarına girdi. Bu anlaşmayla küresel gıda güvenliğine büyük katkı sağladık. Ayrıca, Rusya ve Amerika’nın aralarında bulunduğu 7 ayrı ülkenin cezaevlerindeki toplam 26 şahsın karşılıklı değişimini içeren geniş kapsamlı takas operasyonu Ağustos ayında bildiğiniz üzere Ankara’da gerçekleştirildi. Rusya ile Ukrayna arasında Karadeniz’de seyrüsefer emniyeti sağlanması konusunda yeni bir düzenlemeye gidilmesi için diplomatik girişimlerimizi sürdürüyoruz. Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında her zaman yangını söndürmenin, acıları dindirmenin gayreti içerisinde olduk. Bu hususta Cumhurbaşkanımız gerçekten yoğun bir emek ve mesai harcadılar. Önümüzdeki dönemde de barışa yönelik her türlü çabayı destekleyen bu ilkeli duruşumuzu korumaya devam edeceğiz.

Biraz önce atıf yaptığım arabuluculuk anlaşmaları aslında Türkiye’nin dürüst, adil ve güvenilir arabulucu rolünü ve ülkemize bu alanda gösterilen itibarı ortaya koyması bakımından oldukça anlamlıdır. Önleyici diplomasi ve uluslararası arabuluculuğa verdiğimiz önem çerçevesinde geniş bir coğrafyada çok sayıda girişime öncülük etmekteyiz. Bunun bir kısmı basına yansıyor, bir kısmı arabuluculuk çalışmalarının doğası gereği sonuçlanana kadar gözlerden uzak devam etmek durumunda. En son olarak hatırlayacağınız üzere, Cumhurbaşkanımızın yoğun mesaisiyle yine Somali ve Etiyopya liderlerinin Ankara’da bir araya getirilmesi ve Üçlü Lider Zirvesi neticesinde bir Ankara Bildirisi duyurularak Etiyopya ile Somali arasındaki tarihi ihtilaf da sona erdirilmiş oldu.

Afrika Boynuzu’nda barış ve huzur ikliminin kalıcı olarak tesis edilmesine yönelik süreçlere büyük önem atfediyoruz. Önümüzdeki dönemde başta yakın çevremiz olmak üzere uluslararası düzlemde sorun çözücü ve arabulucu rolümüzü öne çıkaran başka girişimlere, barış platformlarına ve süreçlerine de öncülük ettiğimizi inşallah göreceksiniz.

Afrika’dan bahsetmişken, değerli basın mensupları, biliyorsunuz dış politikamızda Afrika’ya önemli bir yer ayırmaktayız. Afrika kıtasıyla çok boyutlu iş birliğimizi daha da güçlendirmekteyiz. Kasım ayındaki Cibuti ziyaretimizde Türkiye-Afrika Ortaklığı Gözden Geçirme Konferansı’nın üçüncüsünü başarıyla tamamladık. Ülkemizin uzattığı dostluk elinin kıta genelinde çok ciddi teveccüh gördüğünü sizler de yakından biliyorsunuz. Afrikalı kardeşlerimizle muhabbetimizin söylemden ibaret olmadığını kıta genelinde yaptığımız çalışmalarda da ortaya koyuyoruz. Bu anlayışla karşılıklı eşitlik ve saygı çerçevesinde Afrika ülkeleriyle savunma sanayii iş birliğimizde de önemli mesafe kat ettik. Biliyorsunuz, ciddi gelişim kaydettiğimiz savunma sanayimiz dış politikamızın önemli bir aracı haline gelmiştir. Uluslararası kamuoyunun da övgüsüne mazhar olan milli ve yerli teknolojilerimiz sadece ülkemizin güvenliğine değil, dost ve müttefik ülkelerin güvenliğine de katkı sağlamaktadır. Bu çerçevede, müttefiklik ruhu doğrultusunda NATO’yu da daha güçlü kılmaktayız. Ülkemiz, ittifaka sunduğu kabiliyetleri ve kapasitesiyle çok önemli bir konuma erişmiştir. Temmuz ayında Washington’da düzenlenen NATO Zirvesi’nde ülkemizin girişimleri sayesinde terörle mücadelede NATO’nun rolünün güçlendirilmesi hususunda uzlaşılmıştır. Müttefikler arasında savunma sanayii ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılmasında mutabık kalınması da ülkemizin yoğun çabaları neticesinde olmuştur. 2025’te NATO Dışişleri Bakanları Gayriresmi Toplantısı’na, 2025’ten sonraki NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak olmamız ittifaka verdiğimiz önemin bir göstergesidir.

Müttefikliğe değinmişken stratejik ortağımız Amerika ile ikili ilişkilerimizde bazı alanlarda mevcut görüş ayrılıklarımıza rağmen geçen sene de olumlu bir seyir yakaladık nispeten. Esasen, Türkiye ve Amerika gerek bölgesel, gerek küresel güç dengeleri bakımından da birbirine ihtiyaç duyan iki ülkedir. Ülkelerimiz arasında kapsamlı ve çok boyutlu bir iş birliği zemini bugünkü konjonktürde daha da önem kazanmaktadır. Yeni Amerikan Yönetimiyle bu çerçevede yapıcı ve açık diyaloğu sürdüreceğiz. Sayın Trump’ın ülkemizin bölgesinde ve küresel düzlemdeki kilit rolüne ilişkin açıklamalarını not ettik. Amerika’yla ilişkilerimizde yakaladığımız ivmeyi Sayın Trump Yönetimi devraldıktan sonra da daha güçlü bir şekilde sürdürmeyi hedefliyoruz.

Amerika gibi Çin de bugün küresel sistemi dönüştürücü potansiyeli olan ve varlığını her geçen gün daha da çok hissettiğimiz çok kutuplu düzenin malumunuz ana oyuncularından biridir. 2024 yılında üst düzey ziyaretlerle iş birliğimize güçlü bir ivme kazandırdık. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Xi Jinping’le malumunuz çeşitli vesilelerle üç kez bir araya geldi, iki ülke arasındaki konular derinlemesine ele alındı. Benim Pekin’i Haziran ayında ziyaretim söz konusu oldu. Bu ziyaret vesilesiyle aynı zamanda Urumçi ve Kaşgar’a da gittik. Bu ziyarette başta ticari konular olmak üzere iki ülke arasındaki birçok önemli konuyu masaya yatırma imkanımız oldu.

Bu kapsamda, Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Hükümetlerarası İşbirliği Komitesi’nin 8 yıl aradan sonra tekrar geçtiğimiz yıl düzenlenmesinden büyük memnuniyet duyduk. Türkiye’nin Orta Koridor Girişimi’yle Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuşak ve Yol Girişimi’nin uyumlaştırılması da önemli gündem maddelerimizden biri olmuştur. Önümüzdeki dönemde de temel çıkarlarımıza ve hassasiyetlerimize karşılıklı saygı göstererek iş birliğimizi daha da ileri götürmekte kararlıyız.

Bir diğer önemli aktör olan Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizin canlandırılmasına da önem atfediyoruz. Biliyorsunuz, Avrupa Birliği ülkeleriyle ticari ilişkimiz son derece dengeli gitmekte. Avrupa Birliği ülkeleriyle birer birer ikili düzlemde gerçekten iyi işleyen bir ilişki trafiğimiz var, fakat Avrupa Birliği kurumlarıyla bu ilişki trafiği aynı şekilde gitmemekte. Ama geçen sene bu alanda da birtakım mesafeler kat ettik. Zaman zaman çeşitli vesilelerle gündeme getiriyoruz. Avrupa Birliği üyeliği, Cumhurbaşkanımızın 2023 Mayıs’ında seçildikten sonra da ülkemiz için dış politikada stratejik bir vizyon olarak ortaya koyduğu bir hedef olmaya devam etmekte. Başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere kamu kurumlarımız bu yöndeki çalışmalarına devam ediyor. Ama Avrupa Birliği üyelik konusunda biliyorsunuz yaklaşık 10 yıl önce çok farklı bir noktaya gelmiş durumda. Siyasi olarak konuda bir görüş değişikliği gözlemlemiyoruz ama rasyonel bir şekilde üyeliğin olmadığı, şu anda işletilemediği bir noktada aramızdaki diğer açık kalan noktalarda ilişkileri nasıl ileri götürebiliriz? Başta Gümrük Birliği anlaşmasının revize edilmesi, vize kolaylığı gibi konular olmak üzere onları da sistemli bir şekilde görüşmeye, ilerletmeye devam ediyoruz. Avrupa Birliği’yle aramızda enerji, gıda güvenliği, bağlantısallık, göç, güvenlik ve savunma gibi birçok konuda muazzam bir iş birliği alanı mevcut. Bunu ilerletmeye bu yıl da devam edeceğiz değerli arkadaşlar.

Diğer taraftan, 2024 yılı Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk dünyasıyla da ilişkilerimizi daha da kurumsallaştırma ve ileriye götürme yolunda attığımız adımlara sahne oldu. Özellikle Bişkek’te düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’nde önemli kararlar alındı. Türk Dünyası Şartı kabul edildi. Ayrıca Teşkilat nezdinde Daimi Temsilcilikler kurulmasına imkan veren yönetmeliği kabul ederek Teşkilatımızın kurumsal zeminini daha da ileri götürdük. Tıpkı AGİT’te, NATO’da, diğer BM organizasyonlarında olduğu gibi artık Türk Devletleri Teşkilatı nezdinde de üye ülkelerin Büyükelçi düzeyinde Daimi Temsilcileri olacak. Keza, Türk Devletleri Teşkilatı bayrağının kabulü, bölgesel iş birliğimizin geldiği noktayı gösteren sembolik ama mühim bir adımdı.

Eylül ayında Bakü’de üçüncü toplantısını gerçekleştiren Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, Latin harflerinden oluşan 34 harfli Ortak Türk Alfabesi üzerinde mutabık kalarak çalışmalarını başarıyla tamamlamıştır. Önümüzdeki dönemde 30’u aşkın faaliyet alanında birleşik ve güçlü bir Türk dünyası için iş birliğimizi daha da güçlendireceğiz.

Türk dünyasından bahis açılmışken, Güney Kafkasya’nın ülkemiz açısından kritik önemine değinmeden geçmek olmaz. Balkanlar nasıl Avrupa’ya açılan kapımızsa, Kafkaslar da Orta Asya’ya açılan kapımızdır. Karabağ’da işgalin sona ermesiyle bölgemizde kalıcı barış, istikrar ve refah için tarihi bir fırsat penceresi açılmıştır. Bu süreçte Can Azerbaycan’la omuz omuza hareket ediyoruz. Ermenistan’ın da uzun vadeli ve stratejik bir anlayışla hareket edeceğine inanıyorum. Başbakan Paşinyan’ın bu doğrultuda verdiği olumlu mesajları önemsiyoruz. Kendisinin barıştan yana tavrını ortaya koyması sürecin olumlu ilerlemesine katkı sağlamakta, bunu not ediyoruz. Taraflar arasında arabulucular olmadan ikili temelde yürütülen müzakerelere desteğimizi sürdürüyoruz. Barışın sağlanması, bölgemizin kalkınmasında eşi görülmemiş yeni fırsatları da beraberinde getirecektir. 2024 yılında bu anlayışın bir tezahürü olan 3+3 Bölgesel İşbirliği Platformu’nu somut projeler yoluyla geliştirme ve kurumsallaştırma yönünde mesafe kat ettik.

Değerli basın mensupları, faaliyetlerimizden sadece bir kesiti sizlerle burada paylaştım. Balkanlar’daki istikrar ve refahın güçlendirilmesine, Latin Amerika’daki ilişkilerimizin geliştirilmesine, Asya’daki ülkelerle yeni fırsatları değerlendirmeye kadar pek çok çalışmaya imza attığımızı da ayrıca ifade etmem lazım. 2024 yılı çatışmaların, sınamaların yaşandığı, güç dengelerinin değiştiği, teknolojik ve ekonomik rekabetlerin yaşandığı bir yıl oldu. 2025’te de zorlu bir yılın bizleri beklediğini biliyoruz ve buna Türkiye olarak hazırlıklıyız. Her daim bölgesel sorunlara bölgesel çözüm arayışlarıyla, refahı, istikrarı ve barışı sağlama şiarıyla dış politikamızı tüm coğrafyalarda sürdürmeye devam edeceğiz.

Ben ilginiz için teşekkür ediyorum.

Şimdi sorularınızı alalım.

SORU- Akit Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Alan, Sayın Bakanım.

Belki de bu sorunun ortalarda sorulması gerekiyordu aslında Suriye’ye ilişkin ama Suriye’yle de doğrudan orantılı bir soru aslında. İsrail hükümetinin görevlendirdiği Nagel Komitesi Türkiye’yle olası bir yakın dönemde olası bir savaş öngörüyor, çatışma ihtimali olabilir diyor. Suriye’nin de, mevcut Suriye’deki demokratik yeni yönetimin de en büyük müttefikinin Türkiye olduğunu düşündüğümüzde İsrail’in Suriye’nin güneyindeki yayılmacı politikasıyla birlikte değerlendirirsek siz de, Türkiye Cumhuriyeti de yakın dönemde bir çatışma ortamı görüyor mu İsrail’le? Türkiye’nin de buna ilişkin bir hazırlığı var mı efendim? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikaları, çatışmacı politikaları sadece bölge ülkelerinin değil, uluslararası toplumun, uluslararası adaletin bir sorunu haline gelmiştir. Yani bu sorun tek başına Türkiye’nin bir sorunu değildir. İsrail’in ortaya koyduğu küresel çaptaki problemi, bölgesel çaptaki problemi bölge müttefikleriyle, küresel aktörlerle, ortaklarımızla hep beraber karşılayacağız ve üstesinden geleceğiz.

SORU- Sayın Bakan, Skai TV-Kathimerini gazetesinden Manol Kostidi. Yunanistan’la ilişkilerden olumlu ivmeden bahsettiniz ve fikir ayrılıklarından bahsettiniz. Sayın Miçotakis’in Şubat ayında tekrar Türkiye’ye gelme ihtimalinden bahsedilmekte. Yunanistan’la ilişkilerde derin sulara girilecek mi? Çünkü Ege’de sakin sular söz konusu ama Yunanistan, esas anlaşmazlık konusunun kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge olduğunu belirtmekteydi. Türkiye’nin tezleri daha farklı, birbiriyle bağlantılı konulardan bahsedilmekte. Perspektif nedir Türk-Yunan ilişkilerinde? Yani bir sonraki ve daha sonraki görüşmelerde bu konular daha derinlemesine ele alınacak mı, sizin hedefiniz nedir? Ya da bu konular kenara bırakılıp yeni perspektif Kıbrıs mı? Ve Kıbrıs’tan bahsederken bunu son günlerde gündeme geldiği için soruyorum Kıbrıs’ı da etkileyeceğinden. Türkiye’nin Suriye’yle münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalama niyeti var mı?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim, birbirinden önemli sorular.

Değerli arkadaşlar, Türkiye-Yunanistan arasındaki olumlu ilişki, özellikle liderler düzeyinde başlatılan olumlu ilişki bizim yakın ve uzak dönemden miras aldığımız sorunları daha iyi bir şekilde çözmede gerçekten iyi ortam sağlıyor ve bunu da devam ettirmeye çalışıyoruz. Şu anda sorunların iki tabiatı bulunmakta. Birincisi sorunun kendisi, yani iç politik-dış politik herhangi bir etkenin olmadığı bir yerde iki rasyonel akıl bir araya geldiğinde Ege’deki soruna ve diğer konulara, bizim Batı Trakya’daki konulara nasıl bakar meselesi mevcut. Burada yoğunlaşmalarımız var. Diğer taraftan, kuşatıcı çevresel faktörler, başta iç politika alanları devreye girdiği zaman, ortaya çıkan tablo. Tabii burada özellikle söylemekte tabii ki beis görmüyorum, Yunanistan tarafında iç politik baskının mevcut sorunları yönetmede daha farklı bir zemin oluşturduğunu görüyoruz. Yani iç politik baskı aslında sadece menfaati esas alan bir noktada olsa aynı Türkiye’de olduğu gibi, daha rasyonel bir zeminin bulunarak iletileceğini düşünüyorum ama bu noktada tabii muhataplarımızın başta Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı olmak üzere içinde bulundukları durumu da anlıyoruz. Bu hayatın bir gerçeği, bu şekilde yolumuza devam edeceğiz. Bu, biz odağımızı yitirmediğimiz sürece, niyetimizi kaybetmediğimiz sürece, halk desteği arkamızda olduğu sürece bize biraz zaman kaybına yol açıyor ama sonuçta kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz.

Ben önümüzdeki günlerde Yunan kamuoyu, Türk kamuoyu bu sürece destek verdiği sürece olumlu mesafe alabileceğimize inanıyorum. Önemli olan lider cesaretidir değerli arkadaşlar. Bu konuda kamuoylarının kendilerine verdiği siyasal desteği ve onayı büyük bir liderlikle sorun çözmede kim gösterecek? Cumhurbaşkanımız birçok meselede defaatle buna hazır olduğunu gösterdiler, kanıtladılar. Sayın Miçotakis’in de bu noktada ciddi bir kararlılığının olduğunu görüyoruz. İnşallah iki ülke de seçim menziline girmeden önümüzdeki, özellikle 2025’i iyi kullanarak bu konuda önemli adımlar atar diye düşünüyorum.

SORU- Ahmet Yeşiltepe, TV100 Dış Haberler Müdürü.

Efendim, bugün itibariyle Associated Press haber ajansına bir açıklama yapan Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Lloyd Austin’ın açıklamalarında yine kendilerinin ifadesiyle Suriye Demokratik Güçleri, yani PKK/YPG’nin, hâlihazırda bölgede kalacağını, buna açık destek vereceklerini ve önümüzdeki dönemde özellikle DEAŞ’la ilgili olarak özellikle o bölgede bulunan tutukluların kontrol edilebilmesi açısından Amerika’nın siyasetinin devam edeceği yönündeki açıklamasını size sormak istiyorum. Her ne kadar 10 gün sonra kendileri görevden ayrılacak olsalar da bu tutumu, bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, Amerikan yönetimlerinin bu konudaki politikasına ve açıklamalarına bizim cevabımız belli. Yani bir terörist örgütü hapiste tutmak için başka bir terörist örgütü kullanma politikasının yanlış olduğunu söyledik. Bunu herkes biliyor, kendileri de biliyor ama kendilerinden önce başlatılmış bir süreç. Kazasız belasız da bir sonraki yönetime devrederek kurtulmaya çalıştıkları bir süreç. Müttefiklik ruhunu öldürdüğünü söyledik, her türlü dayanışma ruhuna aykırı olduğunu defaatle ifade ettik. Bu konudaki kendi milli menfaatlerimizi ve milli güvenlik çıkarlarımızı önceleyici adımları atmaktan da geri durmayacağımızı da zaten biliyorlar. Açıkçası Amerikalı ortaklarımızla, biz askeri operasyon düzenlediğimiz zaman, kendilerini hedef almadığımız sürece terörle mücadele konusunda bir sıkıntımız olmadı bugüne kadar. Bundan sonra da olacağını düşünmüyorum. DEAŞ’lı mahkumların şartlarının devam ettirilmesi için alternatif tedbirler var. Bunların rasyonel bir şekilde konumlandırılması lazım ama bunlar dediğiniz gibi artık yeni yönetimin konusu. Eski yönetim bu konuda çok fazla söz sahibi değil.

SORU- Haber Global Dış Haber Müdürü Süheyla Demir ben.

Yine aslında bağlantılı bir konu, terör örgütü PKK/YPG’yle alakalı. Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Paris’te bir ziyareti oldu ve o görüşmeden de benzer mesaj çıktı. “Türkiye’nin meşru kaygılarını anlıyoruz ama YPG’nin de güvenlik çıkarlarını savunmak istiyoruz” dedi iki Bakan da ağız birliği yapmışçasına. Tam da orada Fransa’ya bir de çağrı geldi. Fransa ve Amerika, Türkiye’ye uzanan Suriye sınırını korusun, gerekirse Fransa asker yollasın yönünde. Siz bu çağrıları…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kimden çağrı geldi?

SORU- Aslında terör örgütü PKK/YPG’li isimlerden geldi. Ama Fransa’nın da bu denkleme dahil olma çabalarını ki Türkiye karşıtlığı adımlarını daha birçok konuda da görebiliyoruz. Akdeniz’de olsun, diğer konularda olsun.

Diğer sorum da Ukrayna’yla alakalı olacak. 2025’in artık çözüm yılı olmasını bekliyoruz Ukrayna’da. Ama Kremlin Sarayı Türkiye’nin bir arabulucu olamayacağını söylerken bunun nedenini açıklamıyor ki hep hala İstanbul mutabakatına referans yapıyor Putin. Bu konuda Türkiye’nin 2025’te Slovakya’yı öne çıkarmadan yine çözüm bulma çabalarında bir girişimlerinin devamı ve Rusya’da bunun olumlu karşılığı olur mu, ne dersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, az önceki soruya verdiğim cevapta da ifade ettim. Bu YPG, terörle mücadele, Suriye’nin mili birliği, bütünlüğü konularında duruşumuz net. Avrupa’daki bazı küçük ülkelerin Amerika’nın şemsiyesi altında belli operasyonlara katılıp oradan söz söylemeyle ilgili geliştirdikleri politikaların ne kendilerine ne bölgeye açıkçası katkı yaptığını düşünmüyorum. Amerika’nın olmadığı bir yerde kendileri bölgeye gelip operasyon ve askeri güç bulundurabiliyorlarsa görelim. Ama bunun böyle olmadığını biliyoruz. Amerika’nın gücünü kullanarak, onun arkasına saklanarak kendi menfaatlerini ilerletme konusunda söz söyleyen ülkeleri açıkçası dikkate almıyoruz. Bu konudaki muhatabımız bizim Amerika’dır. Amerika’yla konuşuyoruz, arkasına takılan ülkelerle değil. Fransa’nın yapacağı bir şey varsa, anayasayla kendi vatandaşı olarak tanımladığı insanları hapishanelerden alıp, kendi ülkesine getirip, kendi hapishanesine koyup kendi mahkemesinde yargılamasıdır. Orada onu YPG’liye, başka bir terör örgütüne hapishane hizmetleri verdirip, daha sonra ben onu destekleyeceğim demesi değildir. Ben o zaman kendi tutuklularımı alayım, bütün PKK’lıları Fransa’da bir adaya koyayım veya Fransa’da herhangi bir ile. Orada da başka bir unsuru toplayayım, onları orada getirmeden muhafaza edeyim. Böyle bir dünya olabilir mi değerli arkadaşlar? Dünya bunu anlamak zorunda. Sen kendi DEAŞ tutuklunu kabul etmiyorsun, onu hapiste tutan başka bir örgütü de desteklemeyi başka bir politikayla ifade ediyorsun. Bunun gerçeklerle, ciddiyetle alakası yok.

Diğer taraftan, Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili söylediğiniz hususta, burada artık gecikmiş bir barış var. Sayın Trump’ın kampından ortaya çıkan birtakım ifadelere baktığımız zaman da aslında maalesef iki sene önce bizim yaptığımız shuttle diplomasisi neticesinde ortaya koyduğumuz parametrelerden daha farklı bir şey çıkmayacak. Aynı konu olacak. Burada hedeflenen biliyorsunuz bir barış anlaşması değil, öncelikle bir ateşkestir, ölümün ve yıkımın durdurulmasını hedefleyen. Bu yapılacağı zaman şartlar belli, şu anda bu şartları kim hangi şartta kabul edecek onun modalitesi var.

SORU- İspanyol Efe Ajansı’ndan Ullrich Topper. Birkaç gün önce bir röportajınızda Putin’in bir ültimatomundan bahsettiniz YPG çözümüyle ilgili olarak. Ya yeni Suriye idaresi bunu yapacağıyla ilgili bir sorumluluk alır ya da Türkiye bunu kendisi yapar dedi. Bununla ilgili bir zaman çizelgesi belirlendi mi? Bunun yapılmasıyla ilgili bir zaman çizelgesi verildi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bizim bu konuyla ilgili politikamızda değerli arkadaşlar 8 Aralık’tan itibaren şöyle bir yeni perspektif oluştu. Biliyorsunuz Şam’da artık halkın sahiplendiği bir yönetim var. Bu yönetim Suriye’nin tamamını kucaklayan, halkın çektiği sıkıntılara, zulme son veren inşallah bir yönetim olacak. Yönetimin kendi milli bütünlüğünü, birliğini, beraberliğini, siyasal bütünlüğünü, toprak bütünlüğünü sağlama yolunda atacağı adımlarda YPG’nin bölgede oluşturduğu işgali ve terörü sona erdirecek bir ajanda olduğunu görüyoruz. Bunu hayata geçirmeleri için kendilerine fırsat verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Şimdi bunu bekliyoruz şu anda.

SORU- Teşekkür ederim. Sayın Bakanımız, Filistin halkı bir tarafta ve katil Netanyahu bir tarafta. Arasında bir arabuluculuk yapmak durumunda kalırsanız çözüm öneriniz nedir? Böyle bir teklif gelirse, kabul edecek misiniz?

Hem de 2024 Suriye halkı yılı olmuş. 2025 Filistin halkı yılı olacak mı sizce? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnşallah. Konuşmamda da ifade ettim. İki devletli çözüm perspektifine gidilmeden, hedefine ulaşılmadan bölgede kalıcı barışın mümkün olmayacağının altını defaatle çiziyoruz. Bu, bir realitenin, bir gerçekliğin aslında kuvvetli bir ifadesi. Şu anda devam eden arabuluculuk faaliyetleri var ateşkesle alakalı. Biliyorsunuz Katar ve Mısır ana ekseninde rol almakta. Zaman zaman gerek istihbarattaki, gerek diğer arkadaşlarımız, bizim arkadaşlarımız bu konuya güçlü destek vermekte. Ciddi telkinlerde ve tavsiyelerde bulunmaktayız. Zaman zaman mesaj trafiği içerisinde arkadaşlarımız da yer almakta. Günün sonunda bizim görmek istediğimiz, kiminle nasıl muhatap olunduğu, ne olduğundan bağımsız bir an önce ateşkesin sağlanıp zulmün ve gözyaşının, kanın durması. Cumhurbaşkanımızın bu konuda ciddi bir hassasiyeti var. Şu ana kadar bu mümkün olmadı. Bunun belki ayrıca tartışılması gerekir. Birtakım uluslararası aktörlerin aslında anlaşmayı sağlamaktan ziyade İsrail için zaman kazanma yönünde diplomatik bir süreci işlettiğini de biz bu süreçte gördük. Bunlar tabi başka bir düzlemde tartışılması gereken konular.

SORU- Lizzie Porter, the National. Efendim, Türkiye Suriye’deki müttefiklerle bir güvenlik alanında bulunabilmek için de kendi askeri kuvvetlerini bulunduruyor. Türkiye Suriye’nin kuzeyinde askeri birliklerini tutma konusunu ve aynı zamanda yine Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi alanlardaki askeri birliklerinin mevcudiyetini tekrar değerlendiriyor mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim. Yeni gerçeklik ışığında biz de oradaki varlığımızın modalitesini tabii ki yeniden gözden geçirmek, düşünmek durumundayız. Bu şu anda yapılıyor. Yeni hükümetin attığı adımlara paralel olarak Türkiye de Suriye’yle olan ilişkilerini, ilişkilerinin çerçevesini, tabiatını, içeriğini yeniden gözden geçiriyor.

Şu anda geldiğimiz noktada temel önceliğimiz, Suriye’nin önceden sizin de sorunuzda ifade ettiğiniz gibi sadece muhaliflerin kontrolü altında yaşayan bölgelerdeki 5 milyon yaklaşık Suriyeli kardeşimizin hayatını idame etmesini sağlayacak temel hizmetlerin verilmesi. Güvenliğini sağlıyorduk, onun dışında temel hizmetlerin sağlanmasına katkıda bulunuyorduk. Şimdi bu Suriye’nin tamamı için bir sorumluluk haline geldi. Sadece bizim değil, bölge devletleri için. Bu konuda ortaklaşa ne türden adımlar atabiliriz onu çalışıyoruz, onun toplantıları yapılıyor. Gerçekten çok yeni bir süreçteyiz, daha bir ay oldu ama tabii ki bunu gözden geçiriyoruz. Oradaki varlığımızın artık farklı bir boyuta evrilmesi gerekecek inşallah her şey yolunda giderse.

SORU- Sayın Bakan, Euronews İstanbul Büro Şefi Emre Başaran. Ben size Avrupa Birliği ilişkileriyle alakalı bir soru sormak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde bölgede daha etkili bir güç oluşturmak için Türkiye Avrupa’yla birleşmeli demiştiniz. Daha sıkı ilişkiler olması gerektiğine değinmiştiniz. Siz hem Türkiye nazarında hem AB nazarında hangi engellerin aşılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Ve bu kapsamda vize serbestisini ne kadar gerçekçi görüyorsunuz? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Türkiye-AB ilişkilerindeki tarihi seyri konuşmamda da ifade ettim. Çeşitli vesilelerle de zaman zaman ifade ediyorum, yani sorunuz vesilesiyle bir kez daha gündeme getireyim. Bizim tarihsel yolculuğumuz itibarıyla buradaki tam üyelik perspektifine her zaman için destek verildi, siyasi irade ortaya konuldu. AB tarafında biz bunu maalesef göremedik. Bunun çeşitli sebepleri var. Zaman zaman yaptığımız tartışmalarda, görüşmelerde gündeme getiriyoruz. “Türkiye 2008-2009-2010 yıllarında AB’ye üye olsaydı bugün nasıl bir jeostratejik manzarayla karşı karşıya kalırdık? Rusya-Ukrayna karşısındaki savaşta nasıl bir AB olurdu? Brexit olur muydu, olmaz mıydı? Daha güçlü ama biraz daha gevşek bir AB belli krizlere daha dirençli olur muydu?” soruları sorulan meşru sorular, sorulmaya da devam edecek. Ama sonuçta tarih bu şekilde devam etmedi.

Bundan ders çıkartılır mı? Bence ders çıkartılmalı. Çünkü, 2025’te daha önemli kırılmaların yaşanabileceğinin emarelerini şimdiden alıyoruz.

Buna dayanaklı bir bölgesel dayanışma, bir bölgesel iş birliği istiyor muyuz bütün ortakları içeren, temel önceliğimiz bu olmalı. Siyasi dilimizi, perspektifimizi bu yönde yeniden güncelleyebilecek miyiz? Türkiye bunun mücadelesini gerçekten kendi içerisinde 20 yılda verdi. Avrupa Birliği taraftarı ve taraftar olmayanları üzerinden muazzam bir siyasal mücadele yürütüldü Türkiye içerisinde. Vesayet odakları kırıldı, atıldı ve bugüne geldik. Tarihin hazin bir tecellisi ki Avrupa Birliği’nde de tam tersi bir mücadele oldu, Türkiye olmasın diye. Bu da onların kendi meşru siyasal hakları. Şimdi bu siyasal denklem değişmediği sürece bizim daha farklı iş birliği modellerini mevcut halinden daha da ileri götürme şansımızın olmadığı gözüküyor. Ama sorduğunuz konu vize iş birliği meselesi. Bu siyasal bir bütünleşme gerektirmeyen bir konu olduğu için teknik bir konu biraz daha. Bunun çok rahat hayata geçmesi mümkün olabilir. Ama şu anda 27 ülkeli bir Avrupa Birliği’nde belli konularda Türkiye’yle ilgili konuların rehin alındığını biz açıkçası görüyoruz. Bu tabii Avrupa Birliği’ndeki çeşitli mekanizmaların işletilmemesinden dolayı küçük teknik sebeplerle büyük stratejik hedeflere ulaşılmadığını görüyoruz.

Şunun altını çizmek istiyorum. Türkiye-AB üyeliğinde ortaya konan dar bakışlılıkla kaybedilen stratejik kazanç neyse, bugün üyelik dışı yapılacak iş birliği alanlarında da ortaya çıkartılan küçük engellemelerin aslında yine büyük stratejik çıkarları ve menfaatleri engellediğini görmek gerekiyor. Problem, bunu ne görecek ne anlayacak ne analiz edecek insan yok ortalıkta. Yani böyle bir siyasal körlük içerisindeyiz. Bunu nasıl aşacağız, en büyük sorun bence Avrupa’da bu.

SORU- Yücel Koç, Türkiye Gazetesi. Sayın Bakanım, şunu soracağım. Suriye’nin yeniden toparlanması ve yeniden imarı için ambargoların kaldırılması gerektiğinin önemini siz de defaatle vurguladınız. Şimdi böyle bir ihtiyacı olan Suriye yönetimi YPG’ye operasyon yapabilir mi Amerika’ya rağmen? Suriye yönetimi yapmaz ise Türkiye bu konuda son çare adım atar mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Arkadaşlar, bunu defaatle söyledik. Böyle bir tehditle yaşama şansımız yok. Ya başkası atacak ya biz atacağız.

SORU- Ömer Özkök, 24 Televizyonu. Sayın Bakan, Somali ile Etiyopya arasındaki Türkiye’nin üstlendiği rol ve ortaya çıkan sonuç az önce bahsettiğiniz dış politika misyonumuzun barış odaklı olduğunun belki de en somut örneklerinden, göstergelerinden biri. Yine konuşmanızda farklı coğrafyalarda benzeri görüşmelerin, benzeri adımların atıldığından bahsettiniz. Bunların bir kısmının da işin tabiatı gereği kamuoyuyla, basınla paylaşılmadığından. Kısmen paylaşıldığı için sormak isterim. Sudan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki sorunların giderilmesinde de Türkiye’nin inisiyatifine ihtiyaç duyulduğuna ilişkin açıklamalar vardı. Bu noktada bizimle paylaşabilecekleriniz nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, Birleşik Arap Emirlikleri’ne geçtiğimiz haftalarda yaptığımız ziyarette Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Sayın Muhammed Bin Zayed’le bir araya geldik, bölgesel konuları gerçekten derinlemesine ele alma imkanımız oldu. Bunlardan biri de Sudan’daki durum ve çatışmaların durdurulmasına ilişkin hususlar. Özellikle çatışan taraflardan olan ordu tarafında Sayın Abdulfettah Burhan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki sıkıntının giderilmesi konuları da tabii ki masaya yatırıldı. Ama, Birleşik Arap Emirlikleri ile Sudan arasındaki ihtilaftan ziyade, Sudan’daki tarafların arasında bir arabuluculuğa tabii ihtiyaç duyulmakta. İşleyen mekanizmalar var. Suudi Arabistan ve Amerika’nın işlettiği Cidde Süreci var biliyorsunuz. Burada çeşitli çabalar oldu. Maalesef savaş durmadı. Bu arada, şunun altını çizmek gerekiyor. Bölgemizdeki diğer savaşlar gibi Sudan’daki savaş da çok sayıda can kaybına sebep olmakta, milyonlarca insan yerinden olmakta ve ciddi manada gıda ve temel ihtiyaç sıkıntısı ortaya çıkmakta. Uluslararası toplum olarak hep beraber Sudan’ı yakın mercekte ele almamız gerekiyor. İlk başta, savaşan tarafların siyasal hedefleri nasıl uzlaştırılır, buluşturulabilir diye başlayan bakış açısının, tıpkı Ukrayna savaşında olduğu gibi, yani devam ettirilen savaşlarda olduğu gibi, şu anda geldiği nokta bir an önce bunun durması, nasıl duruyorsa dursun ki daha fazla insan kaybının önlenmesi ve yerinden daha fazla insanın edilmemesi. Milyonlarca insandan bahsediyoruz değerli arkadaşlar ve Afrika’daki maalesef başka yerlerde devam eden bu imkansızlığın burada nüksetmesi, hem de bu boyutta, kaldırılabilir bir şey değil. Tutarlılık prensibi gereği başka coğrafyalarda olan hassasiyetimizin Türkiye olarak Sudan’da da gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz.

SORU- Teşekkür ederim Sayın Bakan. Suriye’deki yeni yönetim temel hizmetleri yerine getirmek, yeni bir anayasa oluşturmak, sonunda da seçim organize etme konusunda çok tabii ki büyük sınanmalarla karşı karşıya ve lider tabii ki hala terörle bağlantısı açısından değerlendiriliyor. Türkiye bu süreçte nasıl bir rol oynamayı düşünüyor acaba tavsiyeler, öneriler ve somut yardım konusunda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu konuda ifade ettiğim gibi, bizim, şu anda özellikle kurumlar arası bir koordinasyon mekanizması kurduk Türkiye’deki bakanlıklarımız, devlet kurumları organize bir şekilde Suriye’deki altyapı sorunlarına ilişkin neler yapabilir onunla ilgili çalışmalarımız son sürat devam ediyor.

Diğer taraftan, uluslararası partnerlerimizle, bölgesel partnerlerimizle neler yapabiliriz bunun ön çalışmaları başladı. Şu anda Türkiye’nin koordinasyonu, çabalarıyla devam eden bir insani yardım faaliyeti var. Özellikle Suriye’nin çok mahrum kalmış bölgelerinde, ulaşılamayan bölgelerinde gıda sorunu yaşayan yerlere belli miktarda gıdaların iletilmesi konusunda bir şu anda devam eden trafik var.

Diğer taraftan, kalkınmayla ilgili, altyapıyla ilgili, sorunların başında gelen elektrikle ilgili devam eden çalışmalar var. Burada şu anda Katar’ın gündemde tuttuğu bazı projeler var. Türkiye’nin bu konuda verdiği destek var. Ürdün’ün bu konuda birtakım fikirleri var. Bunlar şu anda bir araya getiriliyorlar. Önümüzdeki günlerde bazı bölgesel toplantılar olacak. Bu toplantılarda da ana konu muhakkak ki bu yardımların bir an önce uyumlaştırılması ve hızlandırılması olacak. Yani kısaca şunu söylemek istiyorum: Bu bizim için artık kalıcı bir uğraşı konusu ve bölge ülkeleri için de. Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın bu konuda bir karar aldığını öğrendik. Diğer taraftan, Avrupa Birliği’nin bu konudaki kurumsal çalışmaları başlattığını gördük. Birleşmiş Milletler’in bu konuda devam eden kurumsal çalışmaları var. Amerika’nın çalışmaları var. İslam İşbirliği Teşkilatı bu konuda şüphesiz devreye giriyor. Bütün ulus aktörlerin ve uluslararası kurumların bu konuda koordineli bir şekilde çalışmaya başlaması, bu meseleyi kendilerine bir dert edinmesi gerçekten sevindirici bir konu.

Suriye’deki yeni yönetimin bu iş birliğini tabii hakkıyla yönetebilmesi, en azından niyet bazında bu iş birliğine sıcak bakıyor olmaları fevkalade şu anda önemli. Olumlu bir gelişme diye düşünüyoruz. İnşallah, kurumsal kapasiteleri de kendilerine sunulan yardım tekliflerini ve iş birliği alanlarını ilerletme konusunda yeterli olur. Bu konuda da gerekli telkinleri yapıyoruz. Kurumsal kapasitenin geliştirilmesi önemli, finansal araçların tekrar gündeme alınması önemli. Başta Merkez Bankası’nın işleyişi olmak üzere ki, içerideki piyasa işlemeye başlasın, ticaret işlemeye başlasın bu konuda da yürüyen paralel tartışmalar, çalışmalar var.

SORU- Günaydın. Ioanis Mandalidis, Yunanistan ERT televizyonu ve Atina Haber Ajansı. İkili ilişkilerde, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde son iki yıldır olumlu bir ivme var bundan siz de bahsettiniz. Bundan sonrası için ne beklenebilir, belirli bir takvim mevcut mu? Bu anlayışla Türk-Yunan ilişkilerinin siz kişisel olarak 10 sene sonrasını nasıl görüyorsunuz? Bir de buna ek olarak, iki ülke arasındaki pozitif gündeme rağmen Kıbrıs sorununda herhangi bir ilerlemenin kaydedilmemiş olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Teşekkür ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben kişisel olarak ne görmek istiyorum 10 sene diye sorduğunuz zaman ben dün, evvelsi gündü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaptığım basın toplantısında da ifade ettim. Benim görmek istediğim Kıbrıs’taki hem Rum Kesiminin hem Türk Kesiminin, Yunanistan’ın, Türkiye’nin hep beraber sorunlarını çözdüğü, Ege’yi ve Akdeniz’i bir barış, kalkınma ve refah bölgesi haline getirdiği bir dünyayı görmek istiyorum açıkçası. Bunun da olmaması için hiçbir sebep yok. Şu anda aslında var olan hayatlarımızı, duruşlarımızı değiştirmeden, hiçbir şey kaybetmeden, biraz cesaretle bu işleri çözebileceğimize ben yürekten inanıyorum. Ama geçmişten taşıdığımız tabii tarihsel duygular var, tarihsel siyasal etkileşimler var. O bugüne de etki ediyor, bugün başka bir gerçeklik oluşmuş durumda. Bugünün gerçekliğiyle, geçmişin bu taşıdığımız duyguları nasıl yönetilecek? İşte burada siyasal liderliklere ihtiyaç var açıkçası, gerçek liderliklere. Ben iki ülke liderliğinin de şu anda bunu yapmak istediğini görüyorum. İnşallah gelecek nesillere büyük bir sorun yumağı bırakmayız. Yani biz nasıl bizden önceki nesillerden devraldık, inşallah onu çözeriz gelecek nesillere kalmaz. Ama dediğim gibi çalışmaya devam etmek gerekiyor.

SORU- Associated Press Haber Ajansı’ndan Robert Badendieck. İlk sorum Abdullah Öcalan’la ilerleyen süreçte son durum ve görüşleriniz nelerdir? İkinci sorum da SDG’nin yeni Suriye ordusuna entegrasyonu hakkında Türkiye’nin duruşu nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, son sorudan başlayacak olursak arkadaşlar, yeni yönetim Şam’da, bizim daha önce de ifade ettiğimiz milli güvenlik hedeflerimizle uygun olarak onların da ifade ettikleri şey aynı. Biz yabancı terörist savaşçı niteliğinde olan, Suriye dışından gelmiş aktörlerin, Türkiye’den, Irak’tan, İran’dan ve Avrupa’dan gelmiş PKK’lıların ülkeyi terk etmesini istiyoruz. Kalan Suriyelilerden de gerçekten iflah olmaz PKK’lı kadrolar var, onların da bir an önce terk etmesini istiyoruz. Geri kalanların Suriye’nin yeni ortamına entegre olmasını destekliyoruz, bu projeyi. Tabii ki Suriye’nin milli güvenliği, birliği, bütünlüğü önemli. Parçalanmış bir Suriye gerek siyasal açıdan gerek toprak açısından kesinlikle görmek istemiyoruz. Bu parçalanmışlık hem bölgesel kötü aktörler tarafından kullanılabiliyor, hem de maalesef az önceki sorularda da ortaya çıktı, uluslararası aktörler için bir müdahale zemini oluşturuyor, bölgemize istikrarsızlık kazandıran.

Diğer konuda da şu anda söz ettiğiniz şahısla ilgili herhangi bir değişiklik yok, İmralı’da devam ediyor.

SORU- Merhaba Sayın Bakanım, Azerbaycan Devlet Haber Ajansı AZERTAC Türkiye İstanbul bölge muhabiriyim. İkinci Karabağ Savaşından sonra bölgede oluşan duruma değindiniz, bununla ilgili bir sorum vardı. Şu anki durumu biliyoruz, insanların rahat yaşamasıyla… Orada Zengezur Koridoru’nun açılması da bekleniyor. Bununla ilgili gelecekte tüm bu olan gelişmelerin bölge ülkelerine etkisini değerlendirmenizi, öngörüşünüzü almak istiyorum. Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Karabağ işgalinin son bulması gerçekten bölgedeki kalıcı barışın sağlanması için inanılmaz bir aşamaydı. Bu konuda emeği geçenlere teşekkür ediyorum, şehit olanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Burada artık bölgesel barışın kalıcı hale getirilmesi, kurumsallaştırılması gerekmekte. Kafkasların son 100 yıldır gerçekten bir istikrarsızlık alanı olması hiçbirimizin lehine olmadı. Şimdi bunu daha da ileri taşımak mümkün, tarihi bir fırsat penceresi var. Sayın Aliyev’in bu konudaki kararlı liderliğini gerçekten takdir ediyoruz. Hem bölgeyi hem Azerbaycan’ı kalkındırma konusunda atmak istediği adımlar önemli. Sayın Paşinyan’ın da bu konuda olumlu, cesur tavırları var. Onu da Türkiye olarak biz yakından takip ediyoruz. Ama kalıcı barışın, artık imzaların atılması için geri kalan birkaç maddenin de tamamlanması gerekiyor. İnşallah umut ediyoruz ki, 2025 yılında bu tamamlanır. Bunun üzerine biz daha kalıcı, müreffeh bir bölge inşa ederiz.

SORU- Özay Şendir, Milliyet. Sayın Bakan, şimdi en son gelen bölgeden bilgi, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanının Süleymaniye’de Bafel Talabani’nin karargahında, terör örgütünün Suriye kolunun başındaki Mazlum Abdi’yle bir görüşme yaptığı şeklinde. Türkiye’nin Tahran’dan terörle mücadelede istediklerini alabildiğini ya da beklentisini karşıladığını söyleyebilir miyiz? Önce bunu sormak isterim. Bir de Süleymaniye’ye yönelik Türkiye’nin verdiği, uçuş yasağı vs. mesajlar var. Bu mesajlar yeterince anlaşıldı mı, ne düşünüyorsunuz efendim?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz İran’la iyi olan komşuluk ilişkilerimizi devam ettirmek istiyoruz. Her alanda ilişkilerimizi ilerletmek istiyoruz. PKK’yla olan mücadelemizde kendilerinin destek vermesini de açıkçası bekliyoruz. Bunu defaatle de kendilerine ilettik, söylüyoruz.

İran’da farklı düşünen aktörler olabiliyor, PKK konusunda, biz bunun farkındayız. İran’ın PKK’yla ilgili duruşunu çok fazla açıkta tartıştığımız bir konu yapmadık, ilişkilerimizin hassasiyetinden dolayı. Ama şu da bir sır değil: Bizim Türkiye olarak sadece İran’dan değil, Amerikalısı olsun, Avrupalısı olsun, Rus olsun kim olursa olsun beklentimiz, bizimle silahlı düşmanlık problemi olan bir örgüte ve yapıya destek vermemesi. Biz kimsenin silahlı düşmanına destek vermiyoruz, kimse de bizim silahlı düşmanımıza destek vermesin veya kayıtsız kalmasın. Buna göre de ilişkilerimizi açıkçası gözden geçiriyoruz, takip ediyoruz. İran’ın bölgedeki gelişmeleri belli alışkanlıklarla devam ettirmesi politikasından ben vazgeçeceğine inanıyorum. Yeni dönemde farklı politika tercihlerini kullanabileceklerine inanıyorum açıkçası.

SORU- Teşekkürler. Katharina Willinger, Alman Radyo-Televizyon Kurumu, ARD’den. PKK’yla devam eden barış süreciyle ilgili bir sorum olacak. YPG veya Suriye’deki ortaklarıyla anlaşmazlarsa ve silah bırakmazlarsa bu o zaman PKK liderleriyle diyalog açısından ne anlama gelir? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, örgütün malumunuz birçok ülkeyle ilişkisi var, birçok istihbarat servisiyle operasyonel ilişkisi var, birçok ülkenin askeri yapısıyla ilişkileri var. Bu kadar sızılmış, manipüle edilmiş bir örgütün kendi liderliğinden gelecek talimatla ilgili ne derece güçlü refleksi olabilir, tabii o başka bir sorun alanı. Biz bu konuyu geçmişte de açıkçası tecrübe ettik. Geçmişte de bu yönde örgüt liderliği talimat verdi “Silahları bırakın ve çıkın” diye, bu yönde bir çıkış başladı, ama daha sonra Suriye meselesi bahane edilerek bunu durdurdular, başka bir mecraya girdiler.

Şimdi yaklaşık 10 yıl sonra, 11 yıl sonra yine aynı senaryoyla karşı karşıyayız. Dinlerler mi? Dediğim gibi kendi tercihleri. Ama bizim bütün devlet olarak, siyaset olarak hesabımız kitabımız bu türden varsayımsal konular üzerinden değil, daha rasyonel, gerçekçi hesaplamalar üzerinden olmak durumunda. Onun için biz tehdit analizini profesyonel bir şekilde yapıyoruz. Bu tehdit analizini yaptıktan sonra tehdidi ortadan kaldırmak için ne türden diplomatik araçlara ihtiyaç var, ne türden askeri, istihbari araçlara ihtiyaç var, bunları tespit edip yolumuza devam ediyoruz. Bunu yaparken uluslararası hukuka, uluslararası insani hukuka azami riayet ediyoruz. Müttefiklik hukukumuza hiçbir şekilde halel getirmiyoruz. Sınırımızın öbür yanındaki ülkelerin toprağında gözümüz yok. Amacımız bizim düşmanımız olan bir tehdidi ortadan kaldırmak. Tehdit ya kendini bize düşman etmekten çıkartacak ve biz bunu doğrulayabileceğiz ya da başka bir boyuta evrilecek ya da ortadan kaybolacak. Biz illa şiddet olsun diye şiddet uygulama taraftarı değiliz. Zaman zaman örgütün Kürtlerle aynileştirilmesi, bu türden kelimelerin Batı’da kullanılıyor olması da kabul edilebilir bir şey değil. Nasıl ki DEAŞ dendiği zaman Arap denmiyor, DEAŞ’a karşı mücadeleyi Araplara karşı mücadele olarak sınıflandırmıyorsak, PKK’ya, YPG’ye karşı olan mücadeleyi de Kürtlere karşı mücadele diye kullanmak da doğru bir terminoloji değil. Suriye’deki Kürtler, Irak’taki Kürtler, bunlar aziz kardeşlerimizlerdir. Bunların terör örgütleriyle aynileştirilmesi, Batı’da bu dilin kullanılması, biz YPG’ye karşı mücadele ettiğimiz zaman Kürtlerle savaşıyor denmesi de yanlış ve maksatlı bir çarpıtma. Bunu da bu vesileyle dile getirmek istiyorum.

Burada bütün dünyanın zaten bildiği bir konu, PKK, Avrupa Birliği tarafından, Amerika tarafından, herkes tarafından terör örgütü olarak listelenmiş bir örgüt. Amerika bu örgütün liderlerinin başına para koymuş durumda, ama bu örgüt liderlerinin yönettiği başka bir alt şirketi, örgütü, yüz bin tane kelime oyunu ile bunun dışındaymış gibi gösterip başka bir şekilde hareket etmesi de tabii başka bir şey. Ama bu Amerika’nın yaptığı ne ilk tutarsızlık ne son tutarsızlık olacak. Amerika bu tutarsızlıkları bölgede herkesin gözünün içine baka baka yapabiliyor, çünkü güçlüyüm, yaparım hukukunun maalesef bir tavrını ortaya koyuyor. Bu da dünya için moral değerler açısından, örneklik teşkil etme açısından da tabii ki iyi bir örnek olmuyor açıkçası.

SORU- Ali Adakoğlu, Milat Gazetesi. Sayın Bakanım, içinde bulunduğumuz durumda klasik Doğu-Batı bloğu gibi blokların çöktüğü, daha çok lokal ittifakların yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu bağlamda baktığımızda dünyada BM ve benzeri gibi çatı yeni kuruluşlara ihtiyaç var mı, doğabilir mi?

Bir diğer sorum da malum dünyanın gözü Orta Doğu’da, ama Asya Pasifik ve Balkanlar’da pamuk ipliğine bağlı çatışma ortamları mevcut. 2025 ve daha öteki dönemlerde Asya Pasifik ve Balkanlar yeni çatışma ortamı olabilir mi? Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Uluslararası sistemin kurumsal zeminini oluşturan, bir noktaya kadar tabii, Birleşmiş Milletler ahdi zemininin ve kurumlarının işleyiş tarzının güncellenmesine sonuna kadar ihtiyaç olduğunu herkes zaten söylüyor. Bu, Birleşmiş Milletler’in de G20 üyesi ülkelerin de artık resmi kabul ettiği bir husus. G20’nin artık en son Brezilya dönem başkanlığında da gördünüz değerli arkadaşlar, tartışma konularından biri de “Güncellenmeye ihtiyaç var, ama bunu nasıl yapacağız?”. Tabii ki mevcut sistemin başat aktörlerinin güncellemeyi yine kendi lehlerinde yapma eğilimlerini görüyorsunuz. Şunu tabii tarihten ders alarak ifade etmek gerekiyor. Ya hikmetle ders alıp yolumuza devam edeceğiz, değişiklik yapacağız ya da musibetle. Maalesef insanlık tarihi hikmetten daha ziyade ağırlıklı olarak musibetle bir kötülüğü yaşıyor, bir dibe vuruyor, daha sonra bu dipten çıkmanın aracı olarak yeniden yapılanmayı, kurumsallaşmayı ortaya koyuyor. Şimdi biz şunu çok rahat görüyoruz aklımızla, yaşadığımız tecrübelerle: mevcut 190’dan fazla ulus devletin olduğu bir sistemdeyiz ve bu ulus devletler giderek daha da güçleniyorlar. Çünkü bir kısmı eski ulus devletler, bir kısmı yeni ulus devletler ve bunlar giderek daha da reşitliğini, etkinliğini kazanıyorlar. Diğer taraftan ulus devlet dışı aktörlerin, özellikle çok büyük sermayeli teknoloji şirketlerinin ortaya çıktığı bir husus… Bu teknoloji şirketleri sadece sattıkları üründen, kazandıkları paradan ötürü zengin ve büyük değiller, önemli değiller, daha da önemlisi sahip oldukları teknolojinin ilk defa bir devlet aktörü dışında dünya politikalarını, toplumsal gidişatı, güvenlik dengelerini etkileyebilir hale gelmiş olması. Şimdi bunlar tabii yeni fenomenler. Bütün bunların hepsine cevap verecek bir arayışı sahici olarak yapmak zorundayız. Ama hiç kimse kendi elindeki menfaati kaybetme pahasına ortak bir maslahata bakmayacak maalesef, bunu da görüyoruz. Ve bir krizle karşı karşıya kalıp, bedelini insanlık olarak ödeyip ondan sonra belli bir iyileştirmeye gidilecek. Bugüne kadar tarih hep böyle cereyan etmiş, ondan sonra yeni bir düzen kuruluyor, sistem kuruluyor, devam ediliyor.

Şimdi bizim yapmamız gereken Türkiye olarak, hem bu gördüğümüz tehlikeyi evrensel şekilde, sizlerin de bugünkü ortamıyla bütün dünyaya duyurmak, anlatmak, katkımızı ortaya koymak, hem de başta ülkemiz olmak üzere bölgemizi bu türden krizlere, problemlere daha dayanıklı ve hazırlıklı hale getirmek.

SORU- Günaydın Sayın Bakan. Anne Chaon, AFP’den. Öncelikle yabancı cihatçı savaşçılar konusuna geri dönmeliyim. Konu Fransa için çok hassas. Fransız makamlarıyla bu konuda doğrudan temasınız oldu mu? İkinci sorum, Ahmed Şara’nın Türkiye’ye yakın vadede herhangi bir ziyareti olacak mı? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Arkadaşlar, biz Fransa ile çok uzun yıllardır, benim İstihbarat Başkanlığı dönemimden itibaren de yaptığımız bir konu, bu Fransız asıllı Fransız vatandaşı DEAŞ mensuplarının akıbetiyle ilgili, hapishanede bulunan, hep konuşuyoruz. Aldığımız cevaplar da hep aynı cevaplar oldu. Böyle bir politikaları var bazı devletlerin. Kendi topraklarına, kendi hapishanelerine DEAŞ tutuklularını getirmek istemiyorlar, orada tutuyorlar, ama bunu yaparken de bizim milli güvenliğimizi tehdit etmeyi de umursamıyorlar. Biz bu çarpıklığı ortaya koymaya çalışıyoruz ve daha da anlayışlı bir politika koyuyoruz. Tamam, yani sen bu vatandaşını kendi toprağında görmek istemeyebilirsin, ama hem senin amacına hizmet edecek hem benim tehdidimi ortadan kaldıracak çözümler de mevcut. Burada buluşalım. Bizim teklifimiz bu. Bizi hassaslaştıran nokta, her zaman kendi taleplerini ortaya koyup bizim endişelerimizle ilgili hiçbir somut adım atmamalarıdır. Biz atmalarını da beklemiyoruz, kendi endişelerimizle ilgili somut adımlarımızı kendimiz atıyoruz. Bundan sonra da böyle yapmaya devam edeceğiz. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanımızın bu konuda meşhur bir sözü var “Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek” diye. Türkçemizden gelen güzel bir deyim.

SORU- Jonathan Spicer, Reuters’tan. Ben Rusya’yla ilgili bir soru sormak istiyorum, bir de Suriye ile ilgili. Rusya’nın 9 yıldır Suriye’de sürdürdüğü uygulamaları başarısızlık olarak düşünüyor musunuz? Aynı zamanda Rusya’nın Suriye’deki iki limandaki mevcudiyetini devam ettirip ettirmeyeceğini düşünüyor musunuz? Rusya ve Türkiye’nin ikili ilişkisi ne Suriye konusunda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, Suriye’ye önceki rejimin talebi üzerine Rusya askeri olarak destek vermişti. Belli bir politikanın takip edicisi oldu. Ama şunun altını da çizmemiz gerekiyor. 2017’den itibaren özellikle Cumhurbaşkanımız ile Putin arasındaki ilişkinin ortaya koyduğu bir ivmeyle de bizler aşağıda Astana Süreci’ni işletme konusunda önemli adımlar attık. Bu süreç devam ederken aslında Rusya’nın bölgede neyi ne kadar hedeflediğini, neler yaptığını da görme imkânımız oldu, yoğun tartışmalarımız oldu. Günün sonunda Rusya esas itibariyle daha önce de değerlendirdim, çok rasyonel bir karar almıştır. Beşar Esad’ın artık desteklenmesinin ne Rusya’ya ne bölgeye herhangi bir fayda getirmediğinin neticesine varmıştır. Benim tahminim bu kanaati onlar çok önceden görmüşlerdi. Ama Halep’in ele geçirilmesinden sonraki süreç bunu biraz daha tetikledi diye düşünüyorum. Yoksa Rusların askeri kabiliyeti vardı, bu askeri kabiliyeti kullanabilirlerdi ama kullanmamayı tercih ettiler. Bu konuda yoğun temaslarımız oldu. Çünkü burada rasyonel aktör modeliyle davrandılar açıkçası. Yani 2016’da yapılan hatanın tekrar devam etmesinin bir şeyi yok.

Rus üslerinin Suriye’deki geleceği meselesi… Bu konuda Ahmed Şara da biliyorsunuz açıklamalarda bulundu. Suriye’deki yeni yönetimin Ruslarla yapacağı bir müzakereye bağlı olarak bu konunun evrileceğini düşünüyorum. Biliyorsunuz Ruslar Şam’ın düşüşü esnasında yapılan zımni mutabakat gereği duruma müdahale etmediler. Devrimciler de Rus birliklerinin güvenli bir şekilde kendi üslerine geri dönmesini temin ettiler ve üslere saldırı düzenlemediler. Böyle bir şu anda geçici mutabakatla yeni duruma ulaşılmış oldu. Bundan sonraki mutabakat neye evrilir, nasıl evrilir, onu hep beraber göreceğiz. Ama Suriye’deki Rus üslerinden büyük oranda uçakların ve gemilerin ayrıldığını da gördük.

SORU- HaberTürk TV, Gizem Üstün. Sayın Bakan, 10 gün sonra Trump yönetimi başlıyor, görevi devralıyor. Bu 10 gün aynı zamanda Gazze’de ateşkes için de çok kritik bir süreç olarak görülüyor. Trump’ın da çeşitli açıklamaları var. Özellikle 10 gün içinde rehineler bırakılmazsa Orta Doğu cehennemi yaşayacak gibi açıklamalarda bulunuyor. Siz hem bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz hem ateşkes ihtimalini nasıl görüyorsunuz 10 gün içerisinde? Ayrıca Trump’ın yeni atayacağı kabinedeki isimler de hep İsrail yanlısı olarak öne çıktılar. Atılacak yeni adımlar Ankara-Washington arasındaki ilişkileri nasıl etkiler? Çok teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda ateşkes görüşmelerinde belli bir mesafe katedildiğini de görüyoruz değerli arkadaşlar. Esas itibariyle geçtiğimiz hafta belki bir anlaşma olabilirdi diye umut da vardı. İnşallah önümüzdeki hafta veya bugünlerde de bu umudu devam ettiririz, belli konularda anlaşılır. Bizim beklentimiz o yönde. İfade ettiğim gibi bir an önce ateşkesin olması bölge barışı açısından da fevkalade önemli. Sayın Trump’ın ateşkes arzusunu destekliyoruz, olumlu buluyoruz. Söylediği cümlelerin, yaptığı tehditlerin bir an önce ateşkes olmasıyla ilgili olduğunu, kendisi geldiği zaman bu konularla artık ilgilenmeyip başka konulara yoğunlaşma isteğinin olduğunu da görüyoruz. Bizim beklentimiz, kendisiyle ve ekibiyle başta Türkiye-Amerika ilişkileri olmak üzere İsrail-Filistin meselesi, Rusya-Ukrayna barışı, Orta Doğu’daki kalıcı barış, Balkanlar’daki barış konularının en iyi şekilde beraber çalışarak ilerletilmesi. Bu konuda Türkiye’nin gerek siyasi liderliği, Cumhurbaşkanımız, gerek kurumsal tecrübesi, yıllardır belli bir noktaya fevkalade şekilde ulaşmış durumda. Sayın Trump ve ekibi de bizi önceki dönemden biliyorlar. Pozisyonumuz hiçbir zaman için değişmiyor. Bizim gizli bir gündemimiz de yok. Gayet açık ve şeffafız. Sadece kendi çıkarlarımızı önceleyen bir durumda da değiliz, kendi partnerlerimizin de çıkarlarını hesaba katan politikaları ortaya koyuyoruz. Bizim beklentimiz bu yöndeki çalışmaların devam etmesi, bu noktada bir farkındalığın olması. Ama görünen o ki gerçekten çok büyük bir dış politika değişikliği Amerika sistemini beklemekte. Bu değişiklik içerisinde bölgedeki bazı -onlar için nüans, bizler için ana unsur olarak görünen- hususlar gözden kaçabilir. Bunun belki çabasını göstermek gerekiyor. Hep beraber yeni dönemde çalışmaya devam edeceğiz değerli arkadaşlar.

Ben tekrar katılımınız için, ilginiz için teşekkür ediyorum.

Yeni yılın sizlere de mutluluk ve huzur getirmesini diliyorum.

Türkiye’de misafir bulunan yabancı basın mensuplarına da Türkiye'de mutlu zamanlar diliyorum.

Teşekkür ederim arkadaşlar, sağ olun.

* Interpress deşifresidir.