DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok kıymetli basın mensupları, bugün
Irak Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve Ulusal İstihbarat Başkanının
katılımıyla yine bizden de benim yanımda Milli Savunma Bakanımız Hulusi
Akar Bey ve Milli İstihbarat Başkanımız Hakan Fidan’ın katılımıyla
heyetlerimizle birlikte bir toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantının amacı
Başbakan Abdülmehdi’nin Türkiye ziyareti sırasında Başbakanla
Cumhurbaşkanımızın görüşmesinde iki ülke arasında bir güvenlik işbirliği
mutabakatına varılması yönünde verilen talimatların yerine getirilmesiydi.
Abdülmehdi’nin ziyaretinden sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın da talimatıyla
biz bu konuda bir taslak metni Irak tarafına ulaştırmıştık ve o metin
üzerinde bugün çok samimi bir ortamda her iki tarafın da hassasiyetlerini
dikkate alarak bir görüşme gerçekleştirdik. Burada üç tane önemli husus
var, bunlardan bir tanesi Irak’la askeri işbirliğimizin devam etmesi.
Özellikle DEAŞ’a karşı Irak’a çok güçlü destek vermiştik, ama
kurumsallaşmaya çalışan ve yeniden inşası için adımlar atmaya çalışan
Irak’a her alanda olduğu gibi askeri işbirliği alanında da gerek eğitim ve
diğer alanlarda desteğimizi sürdüreceğiz.
Diğer hassas bir konu, terörle mücadeledir. Bugüne kadar DEAŞ’la mücadelede
hep Irak’ın yanında olduk, ama Irak’ta bir PKK gerçeği vardır. Sadece
Kandil bölgesinde değil, Sincar bölgesinde de konuşlanmış bir PKK vardır.
Dolayısıyla, Irak’tan PKK’nın temizlenmesi, her ne kadar DEAŞ herhangi bir
sahayı kontrol etmese de son zamanlarda Irak’ta ve Suriye’de tekrar
canlanmaya çalıştığını görüyoruz. DEAŞ ve diğer terör örgütlerine karşı
birlikte neler yapabiliriz bunu değerlendirdik. Malumunuz Başika ile ilgili
konu uzun zamandır ikili ilişkilerimizin gündemine geliyor. Dolayısıyla, bu
konuda da birlikte neler yapabiliriz bunları değerlendirme fırsatı bulduk.
Bu çerçevede bunların detaylarını görüşmek için bugün ortak bir komite
kurma kararı aldık, zaten bizim verdiğimiz taslak metinde de bu vardı, bu
konuda hemfikir olduk. Ve yardımcılarımız düzeyinde, yani benim yardımcım
Büyükelçi Sedat Bey ve Milli Savunma Bakanı Yardımcımız ve Hakan Bey’in
yardımcısı karşı taraftan da muhataplarımızın yardımcılarının katılacağı o
düzeyde bir komite kurma kararı aldık. Arkadaşlarımız, bu konularda teknik
görüşmelerini yapacaklar ve daha sonra yine bu formatta Bağdat’ta bir kere
daha görüşme konusunda da hemfikir olduk. Ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bu
yılın sonuna doğru, bu yılın son çeyreğinde Irak’a bir ziyaret yapacağını
daha önceden söylemiştik. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey
Toplantımızı gerçekleştireceğiz bu ziyaret marjında. Ve eğer mutabakat
sağlarsak burada bir mutabakat zaptını ya da diğer üzerinde şu ana kadar
çalıştığımız anlaşmaları da o ziyaret marjında imzalama imkanımız olacak.
Çok kıymetli basın mensupları, bu vesileyle son günlerde sürekli gündeme
gelen Doğu Akdeniz konusunda da bazı düşüncelerimizi, daha önce de
paylaştığımız fikirlerimizi bir kere daha paylaşmak isteriz. Esasen
Türkiye’nin kıta sahanlığında sürdürdüğü sondaj faaliyetleri konusunda
fazla yorum yapmak istemiyorum, bu Türkiye’nin egemen hakkıdır.
Dolayısıyla, bu konuda herhangi bir ülkenin ya da uluslararası kuruluşun
yorum yapma hakkı yoktur. Kıta sahanlığında ne yapabileceğini, ne yapmak
istediğini ancak Türkiye karar verir ve herkes buna saygı duymalıdır. Biz
her zaman uluslararası hukuka uygun bir şekilde adımlarımızı atıyoruz,
bundan sonra da öyle olacak. Ve Türkiye’nin kıta sahanlığında sondaj
çalışmalarımızı bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da sürdüreceğiz.
Diğer taraftan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ruhsat verdiği, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığına ruhsat verdiği alanları da biliyorsunuz,
artık faaliyetlerimizi yoğunlaştırmaya başladık. Daha önce Barbaros
Hayrettin Paşa’yla sismik araştırmalar yapıyorduk, şimdi Fatih gemimizden
sonra Yavuz gemimiz de bölgeye gitti ve bu bölgede sondaj çalışmalarını
başlatacak.
Bu noktaya nasıl getirdik kısaca bir hatırlatmak isterim. Esasen Rum tarafı
tek taraflı sondaj çalışmalarına ya da sismik araştırma çalışmalarına
başlayınca gerek kendilerine gerekse garantör ülkeler olan Yunanistan’a ve
İngiltere’ye Birleşik Krallığa ve Avrupa Birliği üyelerine, Birleşmiş
Milletlere, Rum tarafının tek taraflı sondaj ya da diğer çalışmaları
yapmasını doğru bulmadığımızı ve derhal bunu durdurmaları gerektiğini
söyledik. Ama sadece Rum tarafı yapmasın, bu çalışmaları durdursun demedik,
Türk tarafının haklarının garanti altına alınması gerektiğini de söyledik.
Bunları uluslararası camiayla görüşürken 2011 yılında o günkü Cumhurbaşkanı
Sayın Eroğlu’nun da KKTC adına bir teklifi olmuştu. Nedir o teklif?
Birleşmiş Milletler çatısı altında bir ortak komisyon kuralım ve bu ortak
komisyon içinde çalışmaları yaparak müştereken bu paylaşım nasıl olacağına
birlikte karar verelim, ondan sonra sondaj ya da diğer faaliyetler devam
etsin demiştim. Esasen bugüne kadar KKTC’nin bu teklifi masadadır, hiçbir
zaman da geri çekilmemiştir.
Biz bu düşüncemizi herkesle paylaşırken maalesef biz sondaj çalışmalarına
başlayıncaya kadar hiçbir kurum Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ya da
Kıbrıs’la yakından ilgilenen garantör ülkelerin dışındaki diğer ülkeler ve
Avrupa Birliği bu konuda adım atmamıştır. Şimdi biz bu çalışmaları
başlatınca yerli yersiz açıklamalar görüyoruz. Garantör ülkelerin dışındaki
esasen açıklamaları tamamen yersiz buluyoruz ve o ülkelerin burada bir söz
hakkı yoktur, garantör değillerdir. Dolayısıyla, burada konuşacaklarsa da
dengeli ve adil konuşmaları gerekiyor, bir tarafı tutmamaları gerekiyor.
Biz Kıbrıs meselesinin çözümünde her zaman Avrupa Birliği’ni bir gözlemci
olarak bazen yan odada tuttuk, Crans-Montana’da da aynı odaya dahil ettik,
kenarda bir masada oturdular. Yapıcı katkılar da sağladılar, onu da kabul
etmek lazım. Ama bu süreçte takındıkları tutumu doğru bulmuyoruz. Dayanışma
adına tamamen Rum yanlısı bir tutum sergiliyorlar. Dayanışma önemlidir, ama
doğru yerlerde dayanışma içinde olmak lazım. Her şartta yanlış adımlarda da
bir üye ülke olsun veya içinde bulunduğunuz, dayanışma içinde olduğunuz
ülke ya da kuruluş neyse bir yanlış adım içinde olduğu zaman bu sefer
uluslararası hukuk ve Avrupa’yı birleştiren değerler ve standartlar esas
alınmalıdır. Maalesef bugün Avrupa Birliği özellikle üyeleri bakımından bu
çifte standardın içine sıkça düşmektedir. İnsan hakları ve diğer konularda
da aynı yanlışın içine düştüğünü görüyoruz. Biz bu anlamdaki dayanışmayı
doğru bulmuyoruz. Dayanışma hakkı ve haklıyı savununca güzel oluyor ve
olması gerekiyor. Dolayısıyla, Rum Kesimini haksız bir şekilde ve
uluslararası anlaşmalara aykırı bir şekilde Avrupa Birliğine kabul eden bu
kuruluş ve ülkeler, Rum Kesimini mutlu edecek açıklamalar yerine, bizim
devam ettiğimiz, sürekli gündeme getirdiğimiz teklifi değerlendirerek ortak
bir çözüm bulma yoluna gitmeliler, biz buna varız. Yani en son
Mogherini’yle de görüştük. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türk
Halkı’nın hakkını garanti altına alacak bir formül için her türlü esnekliği
gösteriyoruz, yapıcı yaklaşımımızı gösteriyoruz. Buna yanaşmazlarsa ve
dayanışma uğruna taraf tutarak Rum Kesiminin yanında olmaya devam ederlerse
hata yaparlar. Ama o zaman da şunu söylemek isteriz: Türkiye Cumhuriyeti
Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Kıbrıs Türk halkının
hakkını sonuna kadar koruma konusunda kararlıdır ve bundan sonra buna
benzer adımlarımızı atmaya devam edeceğiz. Ya bu zenginlikler, kaynaklar,
hakça paylaşılır, ortak bir çözüm bulunur ya da biz Türkiye olarak,
garantör ülke olarak hakkımızı ve Kıbrıs Türk halkının hakkını savunmaya
devam edeceğiz, bunu da bir kere daha söylemek istiyorum.
Yunanistan’da yeni bir hükümet başladı. Miçotakis’i, Başbakanı yakından
tanıyoruz, milletvekilliği yıllarından şahsen benim de tanıdığım, beraber
futbol oynadığımız bir arkadaşımız. Ve Yunanistan için çok iyi işler
yapacağına da inanıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da kendisini tebrik eden
ilk lider olmuştur seçimden sonra. Dışişleri Bakanı Nikos Dendias da yine
Avrupa Konseyinden benim çok yakın arkadaşımdır, kişisel arkadaşımdır ve
ilişkilerimizi sağlıklı bir şekilde götürmek istiyoruz. Ege’de
gerginlikleri tırmandırma yerine, anlaşamadığımız konuları yine istikşafi
görüşmeleri de sürdürerek samimi bir şekilde bir çözüme kavuşturmak için
çaba sarf etmek istiyoruz. Aynı düşüncelerin Yunanistan tarafında da
olduğunu umut ediyoruz. Umarım Yunanistan’daki yeni hükümet gerek ikili
ilişkiler, gerekse Ege ve diğer Doğu Akdeniz konularında daha yapıcı bir
şekilde ilişkilerimizi götürmemize vesile olur diyorum. Sizlere de çok
teşekkür ediyorum. Buyurun.
SORU- Efendim, Doğu Akdeniz’den bahsettiniz, ama Avrupa Birliği’nde daimi
temsilciler düzeyinde bugün ve yarın bir toplantı olacak Pazartesi günü de
bakanların önüne gidecek. Mogherini ile görüşme yaptım dediniz, bu konu
gündeme geldi mi, Türkiye nasıl bir tutum alacak yaptırım olursa?
Bir de Irak’tan bahsettiniz, Başika Kampından. Irak da Başika Kampına
ilişkin bazı görüşlerini açıklamıştı, acaba yeni bir kamp olacak mıdır,
Türkiye’ye askeri anlamda bir destek sağlayacak mı Irak?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Birinci konuda, Mogherini ile daha önce evet görüştük, yine diğer
muhataplarımızla da görüştük. Bildiğiniz gibi Genel Müdürümüz ve
arkadaşlarımız hemen şu sağdaki salonda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ve
de Güvenlik Konseyinin daimi üyesi olan ülkelerin Büyükelçilerine
bilgilendirmede bulundular. Aynı şekilde Brüksel’de arkadaşlarımız
bilgilendirmede bulundu. Ben gerek bu daimi üye ülkelerin Dışişleri
Bakanlarına, gerekse Mogherini ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Dışişleri
Bakanlarına dört sayfalık yanlış hatırlamıyorsam, bir mektup gönderdim. Ve
burada yaptığımız faaliyetlerin ne olduğunu, uluslararası hukuka uygun
olduğunu ve de neler yapılması gerektiğini bu mektubumda da gayet net bir
şekilde, sarih bir şekilde izah ettim.
Diğer taraftan Mogherini’ye tekliflerimizin halen geçerli olduğunu
söyledim. Kendisi de bu konuda üzerine düşeni Avrupa Birliği olarak
yapacaklarını, yapmaya çalıştıklarını söylediler. Umarım öyle olur.
Diğer taraftan Rum Kesimi’nin ve Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik bazı
kararlar aldırmaya çalıştığını biliyoruz. Geçtiğimiz Genel İşler Konseyi
Toplantısında, Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda ve diğer
düzeylerde, Liderler Zirvesi’nde buna benzer çabaları oldu.
Avrupa Birliği’nin bize yönelik attığı bir adımın faydası olmaz, ters
teper, yani bunu da açık söylemek lazım. Avrupa Birliği biraz önce
söylediğim gibi sırf dayanışma uğruna yanlış adımları atmaya devam ederse,
bu konuya bir çözüm getiremeyiz. Bu sorunu çözmek için yapacağı yaklaşım
içinde olursak biz zaten varız, esneklik gösteriyoruz. Yeter ki biraz önce
söylediğim gibi Kıbrıs Türk halkının hakları garanti altına alınsın. Bir
mekanizma kurulabilir, bir komisyon kurulabilir, Avrupa Birliği üzerinden
olur, Birleşmiş Milletler üzerinden olabilir, iki taraf arasında olabilir,
biz hepsine varız. Esasen Kıbrıs Türk halkının burada hakkının olduğunu
herkes teslim ediyor, Rumlar da teslim ediyor. Anastasiadis’e sorduğum
zaman, evet Kıbrıs Türk halkının hakkı var. Peki, neden bunu garanti altına
almıyorsun diye sorduğum zaman, şimdi yapamam. Ne zaman yapacaksın? Satmaya
başladığım zaman. Şimdi yapamıyorsan, satmaya başladığın zaman yapacağının
garantisi nerede? Kaldı ki yani burada herhangi bir doğalgaz çıktığında
satmaya başladığın zaman sen olacak mısın? Dolayısıyla olayın başında bu
işleri bizim bir mutabakata bağlamamız gerekiyor.
Başika konusunda biraz önce söyledim zaten, bu Güvenlik İşbirliği Anlaşması
çerçevesinde birlikte burada neler yapabiliriz, her iki tarafın da
hassasiyetini dikkate alarak bir mutabakat çerçevesinde burada neler
yapabileceğimizi teknik düzeyde arkadaşlarımız daha detaylı konuşacaklar,
ondan sonra vardığımız mutabakatı da zaten kamuoyuyla da paylaşırız her iki
taraf olarak.
SORU- Efendim, Cumhurbaşkanı Erdoğan S-400’lerin teslimi için Temmuz’un ilk
yarısını işaret etmişti. S-400’lerin Türkiye’ye ne zaman teslim edileceği
ve nereye konuşlandırılacağını bizimle paylaşabilir misiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Hulusi Paşa’ya sordunuz mu o soruyu,
nereye konuşlanacağını, o askerlerimizin bileceği iş.
Ama S-400 konusunda arkadaşlar her gün soruluyor. Cumhurbaşkanımız da dün
yine seyahatte bizlerle beraber olan basınımızın kıymetli temsilcileri de
gündeme getirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuyla ilgili açıklamaları
yaptı. Esasen biten bir anlaşmada şimdi ne zaman geleceği ve nereye
geleceği konuşuluyor. Bununla ilgili gerekli teknik hazırlıklar yapılıyor
zaten. Biz de Dışişleri Bakanlığı olarak gerek vizelerin verilmesi, gerekse
diğer Dışişleri Bakanlıklarının yapması gereken alanlarda üzerimize düşeni
yapıyoruz. Ama önümüzdeki günlerde inanıyorum ki Milli Savunma Bakanlığımız
gerekli teknik açıklamaları sizlerle paylaşacaktır. Çok teşekkür ederim.
Buyurunuz.
SORU- Irak’la imzalanan mutabakatta PKK’nın Sincar’dan çıkarılması kapsam…
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi bugün mutabakat imzalamadık, ama
görüşmelerimizde mutabık kaldık ki sadece Sincar’dan değil PKK’nın tüm
Irak’tan temizlenmesi konusunda mutabıkız. Bu konularda neler
yapabileceğiz, neler yapabiliriz, bunların detaylarını arkadaşlarımız
konuşmaya devam edecek. İstihbaratımız yine muhatabıyla, Milli Savunma
Bakanlığımız, Genelkurmayımız muhataplarıyla görüşecek, biz de siyasi
düzeyde işi koordine edeceğiz. Sadece Sincar yetmez, tüm Irak’tan
temizlenmesi gerekiyor. Bu, konuştuğumuz esas konulardan bir tanesi. Burada
sadece Bağdat’ın rol alması ya da rol üstlenmesi yetmez, Bölgesel Yönetimin
de, Erbil’in de, Süleymaniye’nin de işin içinde olması gerekiyor. En son
Erbil tarafından yapılan açıklamada da zaten Türkiye’nin oradaki
harekâtlarının sorumlusunun PKK olduğunu, dolayısıyla PKK’nın artık Irak’ı
terk etmesi gerektiğini güçlü bir şekilde vurgulamışlardır, bu bakımdan da
önemlidir. Zaten her yerde bu terör örgütleri Suriye’de de, Irak’ta da,
Türkiye’de de en çok Kürt halkına, halklarına zarar vermektedir. Bizde de
öyle, Irak’ta da öyle. Irak’ta bulundukları bölge, yerleştikleri bölgenin
ekseriyeti Kürtlerin yaşadığı bölgeler ve oralarda da siyasi partilere de
baskı yapıyorlar, oradaki Kürt kardeşlerimize de çok ciddi baskı
yapıyorlar. Sincar’da da oradaki Yezidilere çok baskı yapıyorlar. Nadya
Murad, çok net bir şekilde, Nobel ödüllü biliyorsunuz Hanımefendi, net bir
şekilde söyledi: “Önce DEAŞ’tan çektik, şimdi DEAŞ’tan kurtarma adına gelen
PKK’dan çekiyoruz. Çocuklarımızı zorla dağa götürüyorlar. Ve Türkiye
herhangi burada bir hareket yaptığı zaman, yani bir bombalama yaptığı zaman
kendileri saklanıyor, Yezidi çocukları öne atıyor.”
Dolayısıyla PKK’nın oradan temizlenmesi, Irak halkının da, Irak’ın
istikrarı ve güvenliği bakımından da son derece hassas önemlidir. Zaten bu
konuda bir görüş ayrılığımız yok, modaliteleri konusunda arkadaşlarımız
görüşmeye devam edecekler. Evet, son soruyu alıyoruz, buyurun.
SORU- Efendim, Doğu Akdeniz konusunda dile getirilen bazı meseleler de var
Türkiye’nin haklarını koruması noktasında, özellikle Deniz Kuvvetleri
Komutanlığından dile getirilmişti. Münhasır ekonomik bölge ilanı gerekli
dedi… 1 ayla sınırlandırma anlaşması konusu da çok gündemde, bu sıralar
konuşuluyor. Bu konudaki çalışmalar ne aşamadadır?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi bu konularda Dışişleri Bakanlığı
ve Milli Savunma Bakanlığı olarak arkadaşlarımız çalışmaları yapıyorlar
birlikte, bu anlaşmalar nasıl olur nasıl olmaz, artısı ne eksisi ne, olduğu
zaman atılması gereken adımlar ne diye. Ama şunu söylemek isterim, denizin
altındaki zenginlikler, yani doğalgaz ve petrol kaynaklarının
değerlendirilmesi bakımından kıta sahanlığı esastır. Ondan sonra münhasır
ekonomik bölgeyle beraber balıkçılık dâhil deniz içinde enerji elde etmek,
yani deniz suyundan rüzgâr vesaire artık solar da belki deniz üzerinde
kurulacak, teknoloji gelişiyor. Bu bakımdan münhasır ekonomik bölgenin de
avantajları var tabii ki. Ama buna mukabil orada alınması gereken tedbirler
nedir, neler yapılacak? Bunları dediğim gibi Milli Savunma Bakanlığı’mızla,
askerlerimizle birlikte arkadaşlarımız ortak bir çalışma grubu oluşturduk,
görüşüyorlar. O görüşmelerden sonra Sayın Cumhurbaşkanımıza arz edeceğiz.
Ondan sonra gereken kararlar verilir, adımlar atılır. Çok teşekkür ediyorum
arkadaşlar, sağ olun.