DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli basın mensupları, Sayın
Cumhurbaşkanımıza refakaten iştirak ettiğimiz Birleşmiş Milletler (BM) 78.
Genel Kurulu yüksek düzeyli haftası çalışmalarımızı bugün itibarıyla
tamamlıyoruz.
Sizlerle bu buluşmamızdan sonra, BM Genel Sekreteri Sayın Gutarres ile de
bir görüşmemiz olacak, o görüşmemizin ardından New York’tan ayrılacağız.
BM 78. Genel Kurulu, jeopolitik dinamiklerin hızla değiştiği ve stratejik
denklemlerin yeniden kurulmakta olduğu bir dönemde gerçekleşti. Ülkemiz
bahsekonu dinamiklerin ve denklemlerin odağındadır.
Bu seneki programımızı 2 cümlede özetlemek gerekirse şunu söyleyebiliriz:
“BM Genel Kurulu sırasında diplomasinin kalbi New York’ta attı; Türkiye’miz
ise bu diplomasi trafiğinin tam merkezinde yer aldı.”
Türkevi, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türk dış politikasının
geldiği aşamanın vücut bulduğu bir mekana dönüşmüştür. Gerçekten de
Türkiye’nin 21 yılda geldiği nokta, dünya gündemini ilgilendiren her konuda
söz sahibi olan, görüş ve yönlendirmelerine başvurulan bir aktör
hüviyetindedir.
Genel Kurul’un bu seneki teması olan “herkes için barış, refah, gelişim ve
sürdürülebilirlik” konularına baktığınızda da her bir noktasında
Türkiye’nin öncü rolünü göreceksiniz.
Bugün Ukrayna Savaşı başta olmak üzere barış için arabuluculuk yapan, gıda
krizini önleyen, Karadeniz Tahıl Girişimi için çok katmanlı ve çok paydaşlı
bir çaba gösteren, bölgesel ekonomik ve siyasi işbirliği modelleri
geliştiren, küresel adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri çözmek için her
türlü imkanı seferber eden bir Türkiye var. Dolayısıyla Ukrayna olsun,
Karabağ olsun, Suriye olsun, iklim değişikliği ve çevresel sorunlar olsun,
stratejik önem taşıyan hemen her konuda birçok görüşme yaptık, toplantılara
katıldık.
Çok değerli basın mensupları, malumunuz Sayın Cumhurbaşkanımızın New
York’ta çok yoğun bir programı oldu. 19 Eylül Salı günü BM Genel Kurulu’na
hitap ettiler. Yaptıkları konuşma, zamanın ruhunu yansıtan, daha adil bir
dünya için bir çağrı, bir manifesto niteliğindeydi. Çok sayıda ülkenin
Devlet ve Hükümet Başkanı ve NATO Genel Sekreteri’yle görüştüler.
Ayrıca, Sayın Hanımefendi’nin de bu süre zarfında Sıfır Atık başta olmak
üzere, çevre ve kültür alanında ülkemizi tanıtan faaliyetleri ve temasları
oldu.
Sayın Cumhurbaşkanımız New York’tan ayrılmadan önce, kendi programları
hakkında basına bilgi verdiler.
BM Genel Kurulu haftası Dışişleri Bakanları için de yoğun bir diplomasi
trafiğinin yaşandığı bir haftadır. Biz de bu süre zarfında Sayın
Cumhurbaşkanımıza refakat etmenin yanısıra, birçok ikili ve çok taraflı
görüşme yaptık. Bu çerçevede, 8’i uluslararası toplantı olmak üzere toplam
40 görüşme gerçekleştirdik. Maalesef zaman kısıtlamalarından dolayı birçok
görüşme talebine yanıt veremedik.
Türk diplomasisi, konu ve coğrafya itibariyle çok boyutludur ve çok
çeşitlilik arz etmektedir. Örneğin, dün aynı gün içinde Türk dünyasının
gururu olan Türk Devletleri Teşkilatı’nın Dışişleri Bakanları toplantısıyla
güne başladık. Ardından ABD Dışişleri Bakanı ile görüştük, ardından Rusya ve
İran Dışişleri Bakanlarıyla Suriye’yi konuştuk. Daha sonra İsrail Dışişleri
Bakanı ile biraraya geldik, akşam Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ile başta
Filistin olmak üzere, İslam dünyasını ilgilendiren konuları masaya yatırdık.
Bu geniş yelpazeye yayılan konuları bütün bu paydaşlarla ele alabilecek,
etki bırakabilecek bir devletiz. BM Genel Kurulu yüksek düzeyli
haftasındaki çalışmalarımız da bunu bir kez daha teyit etmiştir.
Tabii ki birçok görüşmenin odak noktasını bu dönem Rusya-Ukrayna
bağlamındaki gelişmeler başta olmak üzere bölgemizde barış ve güvenliği
yakından ilgilendiren konular teşkil etti. Bu bağlamda Türkiye’nin
uluslararası barış, kalkınma ve refaha katkılarının, özellikle de küresel
gıda güvenliğinin temini yolundaki çabalarının takdir ve ilgiyle
izlendiğini bir kez daha müşahede etme imkanımız oldu.
Diğer yandan, malumunuz yüksek düzeyli hafta esnasında, Azerbaycan toprak
bütünlüğünü ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak üzere Karabağ’da bir
operasyon düzenlemek durumunda kaldı. Sayın Cumhurbaşkanımız Genel Kurula
hitaplarında Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu bir kez daha
vurguladılar. Biz de temaslarımızda, Azerbaycan’ın haklı davasında daima
yanında olduğumuzu yineledik. Bu konuda BM Güvenlik Konseyi’nde tertiplenen
toplantıya da Türkiye olarak katıldık ve Azerbaycan’a güçlü desteğimizi
beyan ettik.
Azerbaycan’ın bu son operasyonu Güney Kafkasya’da istikrar ve normalleşme
için yeni bir fırsat penceresi aralamıştır. Bu fırsat penceresini vakit
varken Ermenistan’ın daha iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Komşu coğrafyamızda barış, istikrar ve refahın hakim kılınması için var
gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
Bu arada bir parantez açayım. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Sayın Ceyhun
Bayramov çok anlamlı bir jest yaptı. Kendisi, sağolsun, kardeşliğimizin
nişanesi olarak kadim Türk toprağı Karabağ’dan bir halı getirdi, Türk
dünyasının New York’taki ortak evine hediye etti. Biz de bunu Türkevimizde
şerefle taşıyacağız.
Dün yine ABD Dışişleri Bakanı Blinken’la yaklaşık 45 dakika süren başbaşa
bir görüşme yaptık. Samimi ve yapıcı bir görüşme oldu. İki ülke arasındaki
ilişkilerin daha üst bir seviyeye çıkarılması için önümüzdeki dönemde
atılabilecek somut adımları ele aldık. Sır değil; Amerika’yla
anlaşmazlıklarımızın olduğu bazı konular var, bunları ciddi müttefiklik
ilişkisi içerisinde ve karşılıklı saygı temelinde ele almaktayız. Elbette,
İsveç’in NATO’ya katılım süreci, Karadeniz Tahıl Girişimi ve Karabağ gibi
bölgesel konuları da masaya yatırdık.
Tabiatıyla, ikili temaslarımızın yanısıra, çeşitli çok taraflı toplantılara
da katıldık.
Finlandiya’yla birlikte öncülüğünü yaptığımız Barış İçin Arabuluculuk
Girişimi Dostlar Grubu’nun 13. Toplantısını gerçekleştirdik.
Karadeniz Tahıl Girişimi örneğinde olduğu gibi arabuluculuğun ve
diplomasinin hala önem arz ettiğini, sorunlara barışçıl çözümün temel
önceliğimiz olması gerektiğini hatırlatma imkanımız oldu.
Yine kuruluşuna öncülük ettiğimiz bir diğer girişim olan Medeniyetler
İttifakı Dostlar Grubu Bakanlar Toplantısını gerçekleştirdik. 18 yıl önce
İspanya’yla başlattığımız Medeniyetler İttifakı girişiminin ne kadar
yerinde bir adım olduğunu, içinden geçmekte olduğumuz “aşırılıklar çağında”
yeniden görmekteyiz.
Irkçılık ve yabancı düşmanlığı uzun zamandan beri görülmemiş seviyelere
çıktı. Avrupa’da kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim’e yönelik alçak saldırılar
ve İslam karşıtı eylemler adeta bir salgın haline geldi. Dolayısıyla
Medeniyetler İttifakı gibi vizyoner bir girişimin, işlevini yitirmeden
sürmesi gerekiyor.
Toplantı kapsamında İttifak’ın Yüksek Temsilcisi Moratinos ve İspanya
Dışişleri Bakanı Albares ile de biraraya gelme imkanımız oldu.
İslam karşıtı eylemler, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde iştirak
ettiğimiz 2 toplantının gündemindeydi. İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri
Bakanları Yıllık Koordinasyon Toplantısında İslamofobiyle mücadele alanında
atacağımız adımları ele aldık ve bir Ortak Bildiri yayınladık.
Ayrıca, kalıcı bir dönüşüm arifesinde olan dünyamızın, adaletsizliklerin
ortadan kalktığı, barışın, adaletin ve vicdanın hakim olduğu bir yer haline
gelebilmesi için, İslam dünyasının birliğini daha da güçlendirmesi şart.
Bunu da bu toplantıda kuvvetle vurguladık.
En vahim küresel adaletsizliklerin başında elbette Filistin sorunu
gelmekte. Toplantıda, Doğu Kudüs’ün başkent olduğu, bağımsız, egemen
Filistin devletinin vücut bulmasının tek geçerli, adil ve sürdürülebilir
çözüm olduğunu yineledik.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Avrupa’daki Müslümanların durumuna dair Temas
Grubu toplantısına katıldık. Yaşanan İslam karşıtı eylemler, nefret
söylemleri ve ayrımcılık nedeniyle Avrupa’da yaşayan Müslümanların endişeli
olduğuna, arkalarında İslam dünyasını bir ve güçlü şekilde görmek
istediklerine dikkat çektik. Biz bu mücadelede zaten ülke olarak öncü ve
etkin bir rol oynamaktayız.
BM ve G20’de kabul edilen ve kutsal kitaplara saldırıları kınayan kararlar,
ayrıca, İsveç ve Danimarka’nın mevzuat değişikliğine gitmeye karar vermesi,
İslam dünyasının ortak hareket ettiğinde sonuç alabileceğini gösterdi.
Yolumuza böyle devam edeceğiz. Gelecekte İslam düşmanlığına da, ırkçılığa
da, yabancı düşmanlığına da yer yok.
Dünyanın geleceğini, dünya liderleri 2024’te yapılacak “Geleceğin
Zirvesinde” ele alacaklar. Bu sene Bakan seviyesinde New York’ta bir
Hazırlık Toplantısı yaptık. Gelecek nesiller için oluşturmamız gereken
küresel yönetişim modelini istişare ettik.
Bugün şöyle bir durum yaşanmakta: Güvenlik Konseyi işlevini yerine
getiremeyince, Birleşmiş Milletler Teşkilatı bütünüyle acze düşmekte.
Günümüzün jeo-stratejik gerçekliğiyle uyumsuz olan bu kurumun yeniden
yapılandırılması artık stratejik bir zaruret haline gelmiştir. Bu nedenle
Sayın Cumhurbaşkanımızın “dünya beşten büyüktür” çağrısı, dünyada yankı
uyandırmakta; insanlığın değişim beklentisine ses ve nefes olmakta.
Bu konular, Meksika, Endonezya, Kore Cumhuriyeti, Türkiye ve Avusturya’nın
oluşturduğu MIKTA’nın 24. Dışişleri Bakanları Toplantısında da ele alındı.
G20 Yeni Delhi Zirvesi’nde liderlerimiz bir araya gelmişti. MIKTA olarak,
New York’ta da Dışişleri Bakanları olarak ortak gündemimize ilişkin
konuların yakın takibini yapma imkanı bulduk.
Küreselleşmenin sona ermediği, ancak raydan çıktığı günümüzde bölgesel
dinamikler hız kazandı. Türk Devletleri Teşkilatımız, jeo-politik ve
jeo-ekonomik dengelerin derinden sarsıldığı bu dönemde, uluslararası
alandaki rolünü her geçen gün daha da pekiştirmekte. Türk Devletleri olarak
ne kadar bütünleşirsek, o kadar güçlü oluyoruz.
Türkevi’nde dün Teşkilatımızın Dışişleri Bakanları olarak toplandık. 10.
Zirve’mize giden yolda hazırlıklarımızı ele aldık. Gözlemci ülkeler olarak
KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ve Macaristan Dışişleri Bakanı
Sayın Szijjarto da aramızdaydı.
Türk dünyası olarak, yatırımlarımız için ortak fon kurduğumuz, sivil koruma
mekanizması tasarladığımız, Turan adını taşıyan özel ekonomi bölgesi
açacağımız günleri görmekteyiz.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu kutlu birlikteliğinin bütün Türk
dünyasında heyecan uyandırdığını görmekteyiz. Nitekim New York’ta biraraya
geldiğimiz Karaçay Türkü kardeşlerimiz de bunu dile getirdiler. Bütün
soydaşlarımızın, Türkiye’yi anavatanı bilen kardeşlerimizin ve ümitlerini
milletimize bağlayan mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz.
Suriye konusu uluslararası gündemdeki yerini korumakta. Maalesef hala
istikrarsızlık üreten, bizi de etkileyen bir kriz hali devam etmekte. Rusya
Dışişleri Bakanı Sayın Lavrov ve İranlı mevkidaşım Sayın Emirabdullahiyan
ile Astana Dışişleri Bakanları Toplantısında Suriye’yi görüştük. BM Genel
Sekreterinin Özel Temsilcisi Pedersen de toplantının bir bölümünde aramıza
katıldı. İnsani yardımların devamı, siyasi sürecin canlandırılması, ateşkes
ihlalleri ve başta PKK ve DEAŞ olmak üzere terör örgütlerinin yarattığı
güvenlik sorununu da ele aldık.
Buradan bir kez daha tekrarlamak isterim, Türkiye olarak PKK/YPG ve DEAŞ
dahil tüm terör örgütlerine ve bu tür maşalar üzerinden bölgemizde emperyal
tasarımlar yapan çevrelere asla alan ve zemin bırakmayacağız.
Kıymetli basın mensupları, yoğun geçen Genel Kurul haftasındaki
görüşmelerimiz, bizim için önem taşıyan konulardaki tutum ve
önceliklerimizin uluslararası toplumun dikkatine getirilmesi bakımından
gayet yararlı oldu. Temaslarımızın, Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun hayata
geçirilmesine yönelik çalışmalarımızın desteklenmesi açısından önemli
olduğunu düşünmekteyim.
Sizlere de buradaki temaslarımızın ve mesajlarımızın kamuoyuna yansıtılması
konusunda yaptığınız özverili mesai ve sarf ettiğiniz emekler için çok
teşekkür ediyorum.
Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
SORU- Sayın Bakanım, çok teşekkürler. Anadolu Ajansı’ndan Şerife Çetin.
Sizin de bahsetmiş olduğunuz üzere Azerbaycan Karabağ’da bir anti-terör
operasyonu gerçekleştirdi. New York’ta da bu operasyon gündem oldu. Siz
görüşmelerinizde bu operasyonu ne şekilde ele aldınız?
Ve Azerbaycan’ın başarıyla tamamladığı operasyonun ardından bölgedeki son
durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Çok teşekkür ederim.
Azerbaycan’ın yaptığı kontr-terör operasyonu gerçekten artık başka çarenin
kalmadığını gösteren bir operasyondu. Biliyorsunuz ateşkes mutabakatından
sonra üzerinde anlaşılan konuların bir kısmı maalesef Ermenistan tarafından
hayata geçirilmedi. Azerbaycan’ın uzun süredir sabırla beklediği özellikle
iki konu; bir, Zengezur Koridorunun açılması, ikincisi de Karabağ’daki
özellikle Ermeni etnik nüfusun yaşadığı bölgede Azerbaycan egemenliğinin
pratikte tesis edilmesinin önemi ortada. Bu gerçekleşmediği zaman Azeri
kardeşlerimiz haklı olarak sabırsızlıklarını ortaya koydular. Uluslararası
toplumun ve görüşmelerin bu konuda bir netice üretmemesi durumunda gerekeni
yapma zorunluluğunu hissettiler. Burada Türkiye olarak biz Azerbaycan’ın bu
harekatı yapmadaki zorunluluğunu ve gerekliliğini ilgili muhataplara
ilettik.
Zaten bu harekat çok kısa süren bir harekat oldu bildiğiniz gibi. Sivil
nüfusa dokunmayan, belli silahlı unsurların tasfiyesini hedef alan,
Azerbaycan’ın bölgedeki yasal egemenliğinin yolunu açan noktasal bir
faaliyet oldu. Bunu da bütün taraflara anlattık. Tabii bazı tarafların bu
konuda ciddi bir önyargı içinde olduğunu, Azerbaycan’ın yaptığı harekatın
sebeplerini ve nedenlerini anlamadan çok ciddi suçlamalar getirdiğini de
gördük, çok ileri iddiaların ortaya konduğunu da gördük. Ama bizim ortaya
koyduğumuz rasyonel izahlar, durumun Azerbaycan’ın lehine anlaşılmasında da
etkili oldu diye düşünüyoruz.
SORU- Efendim, siz de vurguladınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dünya 5’ten
büyüktür” çağrısı her sene daha fazla yankı buluyor. Bu sene özellikle Joe
Biden da reform için istişarelerde bulunduğunu söyledi. Birazdan
görüşeceksiniz, Guterres, “İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan yapı artık
yeterli değil, bir değişim şart” dedi. Siz de yaptığınız görüşmelerde,
özellikle dün Blinken’la görüştünüz, yakın dönemde somut adımlar bekliyor
musunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu önemli bir konu, Türkiye’nin
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde uzun zamandır dillendirdiği bir konu. Var
olan realitenin artık bir söyleme dönüştüğü; bu söylemin politikaya,
politikanın da artık uygulamaya geçmesini beklediğimiz bir aşamaya geldik.
Şu anda artık ortaya çıkan söylemlerin ne kadar haklı olduğunu hemen hemen
bütün dünya kabul etmekte. Bunun bütün ülkeler tarafından kabul edilen bir
politikaya dönüşmesi için çok sağlıklı tartışmaların yapılması gerekiyor.
Bu konuda ciddi çabalara ihtiyaç var. Özellikle BM Güvenlik Konseyi’ndeki
ülkelerin bu konuda samimi olmaları gerekiyor. Dünyadaki düzenin yeniden
tesis edilmesi, daha kalıcı barışın ve adil bir yaşamın mümkün olması için
Birleşmiş Milletler reformunun yapılması şart. Bu konudaki tartışmalar şu
anda devam ediyor, üzerinde mutabık kalınmış bir perspektif çerçeve şu anda
yok. Ama önemli olan bu tartışmanın başlatılmasıydı ve devam etmesi. Ben
inanıyorum yakın gelecekte, birkaç yıl içerisinde çok sağlıklı kabul
edilmiş, genel kabul gören formüllerin ortaya çıkacağını düşünüyorum.
SORU- Efendim, öncelikle çok teşekkür ediyoruz bu basın toplantısı için.
Ziyaretinizin en önemli bölümlerinden biri de ikili görüşmelerdi. Az önce
siz de vurguladınız, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’la kapsamlı bir
görüşme gerçekleştirdiniz. Son dönemde Türkiye ve ABD arasındaki
ilişkilerde bir ivme yakalanması söz konusu. Özellikle görüşmenizin
içeriğine dair bizimle neler paylaşmak istersiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, Amerika’yla gündemde olan birçok
konumuz var malumunuz, jeo-stratejik, ekonomik, güvenlikle alakalı konular
var. Bunların başında şu anda özellikle gündemi meşgul eden Rusya-Ukrayna
Savaşı ve Tahıl Anlaşması. Biliyorsunuz geçtiğimiz ay ve bu ay Türkiye’nin
yoğun bir diplomasi trafiği oldu. 17 Temmuz’da nihayete eren Tahıl
Anlaşmasının yeniden hayata geçirilmesi için neler yapılabilir, bu konuda
Türkiye’nin yoğun çabaları var. Amerikalılar ve diğer müttefik ülkeler
Türkiye’nin yürüttüğü bu diplomasi trafiğinin neticelerini ve detaylarını
tabii öğrenmek istiyorlar, o konuda görüşmelerimiz oluyor. Biz de onların
bu konuda neler düşündüğünü öğrenme fırsatı buluyoruz açıkçası.
Özellikle geçtiğimiz dönemde Tahıl Anlaşmasının iki ülke arasında devam
eden savaştan daha ayrı bir şekilde ele alınması konusunda bir konsensus
olmasını sağlamıştık. Ama bu yeni dönemde şu izlenimimiz var: Gerek Rusya
tarafı, gerek Ukrayna tarafı muhtemel bir tahıl anlaşmasını dünya gıda
güvenliğine katkıda bulunan bir çerçeveden ziyade, iki ülkenin genel savaş
çabalarının ve faaliyetlerinin bir parçası olarak görme eğilimindeler. Tabii
bu bizim işimizi biraz daha yeni dönemde zorlaştıran bir konu. Ama
Birleşmiş Milletler’le olan temaslarımız olsun, taraflarla olan
temaslarımız olsun, Avrupalılar, Amerikalılar da dahil olmak üzere, bu
konuda yoğun adım atmaya devam edeceğiz.
Diğer bir konu da Karabağ meselesiydi yine Sayın Blinken’la görüşürken
gündeme gelen. O konuda barışın daimi olması, bölgesel refahın mümkün
olması için onlar kendi görüşlerini söylediler, biz kendi görüşlerimizi
ortaya koyduk. Bu noktada belli argümanlarımızın ikna edici olduğu
kanaatindeyim. Bölgede atılması gereken adımlar var. Özellikle Batılı bazı
müttefiklerimizin Ermenistan’ı yönlendirirken, tavsiye verirken daha
isabetli tavsiyelerde bulunmaları gerekiyor. Yoksa belli tavsiyeler,
bölgenin gerçekliğine uygun olmayan, dışarıdan verilen tavsiyeler,
destekler maalesef çözüm yerine, istikrar yerine daha fazla kaosu ve
gözyaşını getirmekte.
SORU- Özellikle Yunanistan dış politikada önemli bir başlık. Ülkenin
yaşadığı acı olaylar, afetler sonrası Türkiye’nin yardımları oldu. Somut
adımları da görüyoruz, sizin mevkidaşınızla görüşmeniz oldu. Sayın Miçotakis
Türkevi’nde ağırlandı. 7 Aralık önemli bir dönüm noktası olacak.
Cumhurbaşkanımız Selanik’e gidecek. Bundan sonra gidişat nasıl olur?
Yunanistan basını bu konuyu fazlasıyla ele alıyor. Nasıl mesajınız olur
Yunanistan’a?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Özellikle liderler düzeyinde yapılan
görüşmelerde alınan bir karar var, her iki lider de pozitif ajandayla
konuya yaklaşıyorlar, halklarından aldıkları güçlü destekle, ki her iki
tarafta da seçim oldu biliyorsunuz, Türkiye-Yunanistan arasındaki
sorunların karşılıklı saygıya ve iyi niyete dayalı bir şekilde çözülmesi
konusunda bir irade var. Bunu yaparken tabii hayata geçirilmesi gereken çok
çalışma var. Bunların başında Ege’deki gerginliğin tırmanmaması, iki ülke
arasındaki özellikle Ege Denizi merkezli ekonomik potansiyellerin ortaya
çıkartılması, iki ülke arasındaki gerek devletten devlete, gerek halktan
halka temasın artırılması, şirketlerin ortak faaliyetler yürütmesi gibi çok
çeşitli başlıklarda işbirliği alanları var. Ben Sayın meslektaşımla da bu
konuları yoğun bir şekilde görüşmekteyim. Pozitif gündemin arttırılması,
ilerletilmesi ve çeşitlendirilmesi konusunda her iki taraf da neler
yapabilir, onu ortaya koyuyoruz.
Aslında bu tartışmalar şunu gösterdi: Türkiye ve Yunanistan arasında uzun
yıllardır var eden, bizim jenerasyonlarımızdan önce ortaya çıkmış aslında
birtakım sorunların bugün bir fırsata dönüştürülerek bölgede daha büyük bir
refah ve işbirliği mekanizması oluşturularak çözülmesi mümkün, bu gerçeklik
önümüzde duruyor. Problem, buna nasıl ulaşacağız, hangi metodolojiyle
gideceğiz? Önceden denenmiş metotlar var, buradan aldığımız dersler var.
Bunun üzerine ilave edeceğimiz yeni bakış açıları neler olabilir?
Türkiye’nin hak ve menfaatlerini kaybetmeden bölgesel istikrarın, barışın
ve refahın tesis edilmesi nasıl mümkün olur, o konuda çalışmalarımız devam
ediyor.
Ama şunu memnuniyetle söylemek isterim: Yunan tarafının da son derece
yapıcı ve iyi niyetli bir şekilde konuya yaklaştığını an itibarıyla
görmekteyiz. Ben önümüzdeki günlerde bu yaklaşımın daha somut sonuçlar
üreteceğini açıkçası düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın Selanik’e
yapacağı Aralık’taki ziyaret esnasında da bizim bu çalışmalarımızın
somutlaşmış halini göreceğimizi düşünüyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun arkadaşlar.
* Interpress deşifresidir.