[Orjinal İngilizce metnin resmi olmayan Türkçe tercümesidir]
Orta Doğu’daki kasvetli manzara barışın ulaşılabilir olduğu gerçeğini
gölgelememelidir. Barışın sağlanmasının esas temeli, devletlerin toprak
bütünlüğünün korunması olmalıdır. Bu, başkalarını feda etme pahasına ve dış
güçlerin desteğiyle yalnızca distopyalarını sürdürmek üzere var olan, DEAŞ
ve PKK/YPG teröristleri de dahil olmak üzere, tüm güçlere karşı çıkmak
demektir. Bu örgütlerin bitmek bilmeyen katliam vizyonuna karşı gelinmeli
ve bu vizyon mağlup edilmelidir.
DEAŞ askeri olarak büyük ölçüde yenilmiştir, fakat bu sadece ABD tarafından
eğitilen ve silahlandırılan grupların son bir darbesi sayesinde olmamıştır.
DEAŞ, Irak ordusunun ve Türkiye’den faaliyet gösteren küresel bir
koalisyonun azimli çabaları sayesinde mağlup edilmiştir. DEAŞ’ın zayıf
yönleri, Türkiye’nin DEAŞ’a doğrudan müdahale ederek tahmin edilebileceği
üzere onları Kuzey Suriye’deki Cerablus’ta bozguna uğratan tek NATO ordusu
olmasıyla bariz şekilde açığa çıkarılmıştır. Yabancı terörist savaşçılara
karşı en geniş yasaklı listesine sahip olan ve dünyanın en büyük sivil DEAŞ
karşıtı güvenlik harekatını yürüten Türkiye’nin de dahil olduğu koalisyonun
azimli çabaları ile DEAŞ’ın yeniden bir araya gelme olasılığı
engellenmektedir.
DEAŞ, El Kaide ve onlara bağlı diğer örgütlerin ideolojilerine olan ilgi
kolaylıkla ortadan kalkmayacaktır. DEAŞ’tan önce de sokaklarımızda terör
eylemleri gerçekleştirildi ve bu tür eylemler DEAŞ’ın Orta Doğu’daki
silahlı harekatlarından bağımsız olarak devam edecektir. Terörizme karşı
mücadele; istihbaratın zamanında toplanması, mali tedbirler, saflara yeni
üyelerin katılmasını engellemek ve radikalleşme tedbirlerine daha fazla
vurgu yaparak bütün gayretle devam etmelidir.
Amerika Birleşik Devletleri’yle uyuşmazlık noktalarından birisi, ABD'nin
PKK/YPG’yi, terörizm geçmişlerine rağmen, birer nefer olarak silahlandırma
politikasıdır. Bu, son günlerinde Obama yönetimi tarafından hazırlanan
hukuki ve ahlaki açıdan şaibeli politikadır ve bir şekilde Trump yönetimine
taşınmıştır. ABD, kendi değerleri ve teröristlerin ana hedeflerinden olan
Türkiye ile 66 yıllık müttefikliğine rağmen teröristlerle bir ittifak
oluşturmaya karar vererek tüm eleştirmen ve muhaliflerinin ekmeğine yağ
sürmüştür.
Birçok NATO müttefikinin, ittifakımızın temsil ettiği değerlere zıt düşen
bu politikadan uzaklaştıklarını görmekten memnuniyet duyuyorum. Bu
politika, aynı zamanda bölgede ve bölgenin ötesindeki ortak çıkarlarımıza
ters düşmektedir. Umuyorum ki, Dışişleri Bakanı olarak atanan mevkidaşım
Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Büyükelçi Bolton, gidişatı düzeltmeyi
bir öncelik olarak görür.
Irak, Suriye, Yemen, Libya ve Orta Doğu’daki diğer ülkeler, varlıklarını
tehlikeye atan ulusaşırı güçler tarafından yıkıcı bir baskıyla karşı
karşıyadır. Bu ülkelerin karşılaştıkları zorluklar da dolayısıyla tüm
ülkeler ve devlet dışı aktörler tarafından her türlü müdahaleyi mazur
göstermekte ve buna fırsat vermektedir. Netice sadece kan gölü değil,
kitlesel göç ve Türkiye ve kapı eşiğindeki Avrupa’nın geri kalanına karşı
terörist baskısıdır. Bu ülkelerde yaşanan kaos ortamı, aynı zamanda ABD’ye
karşı nefret ve tehditler için kuluçka işlevi görmektedir. Dirençli ulus
devletler, Orta Doğu’da her türlü düzen ve istikrarın temelini inşa
etmelidir. Beşar Esad’ın vizyonu eninde sonunda kaybedecektir, fakat birlik
olmuş Suriye sonuçta uzun süren savaşı kazanmalıdır.
Türkiye’nin, Suriye’nin içine askeri harekat içeren, Zeytin Dalı Harekatı
(ZDH) her şeyden önce, saldırganlıkları daha önceden de belgelenen
teröristlerce yerleşim merkezlerimize yapılan terör saldırılarına karşı bir
meşru müdafaa hareketidir. 3,5 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye
yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı’yla, aynı zamanda Suriye’deki barışın önüne
Suriye’nin üniter geleceğine karşı çıkanlar tarafından konulan engelleri
ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Sınırlarımızdaki büyük PKK/YPG terörist
kampları iki ayrı amaca hizmet etmiştir. Birincisi, PKK’nın terör
harekatları için Kuzey Irak’a ilave olarak bir ek cephe açmak ve bunları
daimi bir terör şeridi oluşturmak amacıyla bir araya getirmekti. Afrin’de
el koyduğumuz silahlar ve askeri altyapı, bu değerlendirmeyi kesin olarak
kanıtlamaktadır. Terör kamplarının ikinci amacı, Suriye ve Irak enkazı
üzerinde DEAŞ tarafından tahliye edilen bölgelere inşa edecekleri kendi
küçük devletleri için güvenli bölgeler oluşturmaktı. Türkiye’nin Zeytin
Dalı Harekatı, çöküşün daha büyük bir savaşa dönüşmesini ve terörizmin
yükselerek Avrupa ile ABD’yi içine çekmesini engellemektedir. Bunun yerine,
barışa giden bir yol açmaktadır.
Gerçek ötesi çağda, Zeytin Dalı Harekatını gölgelemek için geniş bir
kampanya yürütüldüğünün farkındayım. İftiralarla karşılaşmadığımız tek bir
gün bile yok. İşin gerçeği, sivil zayiata yol açmamak için büyük özen
gösterdik ve bu açıdan ZDH dünyanın gördüğü en başarılı harekatlardan biri
olmuştur.
YPG’li teröristler Türk ordusunun ilerlemesine karşı koymaya odaklandığı
için harekatımızın DEAŞ’a karşı yürütülen mücadeleyi sekteye uğrattığı
iddia edildi. YPG’nin bu tercihinin, onlara güvenme stratejisinin
ahmaklığının bizatihi emaresi olduğunu düşünüyorum. Ancak, sizi temin
ederim Türkiye DEAŞ’ın bir şekilde yeniden bir araya gelmesine izin
vermeyecek ve bu hususta ABD ile birlikte çalışacaktır.
Zeytin Dalı Harekatı’nın “Türklere karşı Kürtler” mücadelesi gibi tasvir
edilmesine de engel olmalıyız. PKK ve YPG’li teröristlerin Kürtleri temsil
etmediği bariz olmalıdır. YPG Suriye’de kontrol altına aldığı topraklardan
yaklaşık 400.000 Kürtü sınır dışı etmiştir. Sözkonusu Kürtler, YPG izin
vermediği için Suriye’ye geri dönemediler. Türkiye, bütün Kürtlerin, iki
taraf arasında kaldıkları tüm ülkelerde barış ve refah içinde yaşamasını
arzu etmektedir. PKK’nın mikro milliyetçiliği ve terörizm Kürtler dahil
herkese zararlıdır.
Eşit şekilde önemli bir nokta da, Orta Doğu’nun kalkınma sürecine girmesi
için bir yol bulmaktır. Bu açıdan, mevcut anayasal düzeni içinde gelişen
huzurlu, istikrarlı, refah bir Irak bölgede önemli bir eksen olmalıdır.
Şubat ayında, uluslararası toplum Kuveyt’te yapılan donörler toplantısında,
altıda biri tek başına Türkiye tarafından sağlanan 30 milyar ABD Doları
vermeyi taahhüt etmek suretiyle bunun temelini atmıştır. Ancak Irak için
ihtiyaç duyulan rakamlar çok daha yüksektir. Tüm mevkidaşlarımı sağlıklı ve
dost bir Irak’ın yararının farkına varmaya ve Irak’ta, barışın tesisi
yolunda en az Avrupa için Marshall Planı kadar etkili, kapsamlı bir yeniden
yapılandırma çabasını desteklemeye çağırıyorum.
Orta Doğu, mezhepçilik, nüfuz alanları, yeniden dirilen emperyalizmler,
hanedan kavgaları, dini ve diğer her türlü aşırılık tehditlerinden
korunmalıdır. Devletler, bölge halkları ve durumdan etkilenenler yeterince
acı çektiler. Başarılı bir geleceğe doğru bir yol haritasının unsurları
Türkiye’nin kararlı liderliğiyle ortaya çıkıyor olabilir. Ümit ediyorum ki
Amerika Birleşik Devletleri anı yakalamayı ve bu barış vizyonunu
desteklemeyi yeğler.