[İngilizce metnin gayrıresmi Türkçe tercümesidir]
Akdeniz daima bir medeniyet beşiği, bir kültürel ve ekonomik etkileşim
havzası olmuştur. Bu coğrafyada hepimizin geçmişi, bugünü ve geleceği
ayrılmaz şekilde içiçedir. Türkiye ve Yunanistan’ın her daim yalnızca iki
seçeneği olmuştur: iki tarafa da zarar verecek şekilde birbirimizle
tartışmaya girmek veya bir kazan-kazan formülü bulmak.
“Daimi komşu” mantığı, doğal olarak komşuların birbirlerinin haklarına
karşılıklı saygı göstermesini gerektirir. Bugünlerde karşı karşıya
kaldıklarımıza bakılırsa, Türkiye'den durum ne yazık ki böyle
görünmemektedir.
Sözünü ettiğim karşılıklı saygı, mevcut tüm sorunları veya çözülmemiş
ihtilafları barışçıl yöntemlerle ve diyalog yoluyla çözmeye yönelik
sorumluluk anlayışı şeklinde kendini göstermelidir. Bu anlayışla, komşular,
tırmanma değil, iyiniyetli ve anlaşmazlıkları gerçekten çözüme kavuşturmak
amacıyla doğrudan diplomasi ve diyalog arayışı içinde olmalıdırlar.
Son zamanlarda, Fransa gibi bazı hükümetler sömürgeci geçmişlerinden
esinlenen sakıncalı bir yaklaşım içindeler. Sömürgecilik döneminin pek çok
halk için büyük acılardan başka birşey getirmediğini bu kadar mı çabuk
unuttuk?
Büyük başkentlerden efendilerin iradelerini çevrelerindeki bölgelere
dayatmalarına dayalı davranış biçimlerinin kabul gördüğü günler artık
geride kalmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, daha adil bir uluslararası düzen
tesis edilmesi amacıyla “Dünyanın Beşten Büyük” olduğunu savunagelmektedir.
Eleftherios Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen
Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” sözleriyle çizdiği
hedefe hizmet edecek şekilde, egemen hale gelmesini arzu ettiğimiz
değerlerin ve bunları takip ederken sergilediğimiz yorulmazlık ve
yaratıcılığın altını çizmek maksadıyla, dış politikamızı “Girişimci ve
İnsani” olarak tanımladık. Bu nedenle, karşılıklı saygı ve sorunlara
hakkaniyetli çözümler bulunması ilkelerini vurguluyoruz.
Bu nedenle, esasen Türkiye ile Yunanistan arasında hâlihazırda mevcut olan
ikili mekanizmaları yeniden canlandırma nihai hedefiyle, NATO'nun
ayrıştırma ve Almanya'nın gerilimi azaltma girişimlerini desteklemekteyiz.
Atina'nın, bunların iki farklı şey olduğunu anlamasını umuyoruz. Türkiye,
iki komşu arasında doğrudan çözülmesi gereken konularda diğer taraflarla
müzakere etmek ve anlaşma yapmak istemeyecek kadar Yunanistan'a saygı
duymaktadır.
Doğu Akdeniz'deki temel hedeflerimiz bellidir:
- deniz sınırlarının adil ve hakkaniyetli şekilde belirlenmesi;
- kıta sahanlığı haklarımızın maksimalist ve aşırı deniz sınırı iddialarına
karşı korunması;
- adil gelir paylaşımı mekanizmasının kurulmasıyla Kıbrıs Türkleri’nin
Ada’nın açık denizdeki kaynakları üzerindeki eşit haklarının korunması;
- Kıbrıslı Türkler dâhil tüm tarafların katılımıyla gerçek, kapsayıcı, adil
ve hakkaniyete dayalı açık deniz enerji işbirliği mekanizmalarının (bu
doğrultudaki öneriler hala masadadır) Doğu Akdeniz'de oluşturulması.
Deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda hiçbir yetkiye sahip olmayan AB
aracılığıyla Türkiye’ye bir dizi maksimalist iddia dayatılamaz. Türkiye'den
sadece 2, Yunan anakarasından ise 580 kilometre uzakta olan Meis ( eski adıyla Kastellorizo) gibi küçücük bir ada için 40 bin
kilometrekarelik kıta sahanlığı iddiasında bulunarak Türkiye'nin açık
denizlere ve kendi deniz yetki alanlarına erişimini kesemezsiniz. Hiçbir
yasa, mantık veya temel adalet duygusu bu konuda aksine bir argümanın öne
sürülmesine müsaade etmez.
Ayrıca, bölgedeki en uzun kıyı şeridi, artan nüfusu, üretim kapasitesi ve
enerji talebine sahip olan Türkiye gibi bir ülkeyi, kendi etrafındaki
zenginliklerden mahrum bırakma girişimleri de gerçekçi değildir. Daha önce
defalarca kez söylediğimiz gibi, bu olmayacak.
Bu sebeple Türkiye, temel çıkarlarına zarar verme teşebbüslerine izin
vermemekte elbette kararlı bir duruş sergilemektedir. Bölgedeki deniz
kuvveti varlığımızı saldırı amaçlı olarak değil, kendi kıta
sahanlığımızdaki (16 yıl kadar önce uluslararası hukuka göre ilan
edilmişti!) sismik araştırma faaliyetlerimize müdahaleye karşı meşru
müdafaa için bulundurmaktayız.
Esasen, diyalog ve müzakere, uluslararası hukukta deniz sınırı meselelerini
ele almak için öncelikli ve birincil araçtır. Bu nedenle, Yunanistan'ın
Türkiye ile tüm diyalog kanallarını önkoşul olmaksızın yeniden
canlandırmasını bekliyoruz. Önkoşullar karşı önkoşullar doğurur (inanın,
biz de kendi açımızdan epeyce önkoşulla gelebiliriz) ve bu yüzden bunlar,
iki komşu arasında müzakere fırsatı aramak için iyi bir yol değildir.
Her kriz aynı zamanda bir fırsat yaratır ve barış içinde ilerlemek için
bunu değerlendirmeliyiz. Her müzakere sürecinin karşılıklı al-ver’e yol
açacağı da açıktır. Diğer seçenekse, sorunları halının altına süpürmek ve
ortadan kalkmalarını veya başkalarının bunları sizin için çözmesini
ummaktır. Bununla birlikte, sorunlar kendiliğinden kaybolmak bir yana,
zaman geçtikçe daha da karmaşıklaşır. Gelecek kuşaklara bir barış ve
güvenlik mirası bırakmak için güçlü, etkili ve akılcı liderliğe ihtiyaç
duyuyoruz. Bu, Türk tarafında mevcuttur. Bugün yaptıklarımız sadece bugünü
değil, yarını da belirleyecek ve sizler de çok iyi biliyorsunuz ki Türkiye,
Yunanistan'ın tercih edeceği yoldan ilerleyebilir. Aslında hangi yoldan
gideceğimize dair tercih, ne Türkiye ne Fransa ne de bir başkasının değil,
Yunanistan'ın değerli liderlerinin ve halkınındır.