DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Kredi ve Yurtlar Kurumu’muzun çok kıymetli yöneticileri, sevgili öğrenci arkadaşlarım; bugün burada, Ankara’da 7. Tematik Kış Kampında sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Öncelikle bu fırsatı bana verdikleri için Gençlik ve Spor Bakanımıza, Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun çok değerli yöneticilerine teşekkür ediyorum. Sizlere de katılımınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum.
Dört yıl önce de, biraz önce Mustafa Beye söylüyordum, İstanbul’da yine öğrenci kardeşlerimizle bir kampta bir araya gelmiştik. Sadece kendimizi anlatmadık, gençlerimizden de çok şey öğrenmiştik. İnşallah bugünkü açılış konuşmamızdan sonra sizlerin soruları ve cevaplarıyla sohbetimizi derinleştirme imkânımız olur.
Bu seneki temayı da çok anlamlı bulduğumu söylemek isterim, yani diplomasi olarak belirlemeniz. Çünkü Ankara, artık küresel diplomasinin en faal, en aktif merkezlerinden bir tanesi oldu, dolayısıyla bu temayı çok anlamlı buldum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyetimizin 100. yılını gururla hep birlikte idrak ediyoruz. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kahramanlarımızı rahmetle yad ediyorum. Tarihimizden ve milletimizden aldığımız özgüvenle ikinci yüzyılımıza, yani Türkiye yüzyılına adım atıyoruz. Türkiye yüzyılı, barışın, güvenin, istikrarın, gücün, iletişimin, şefkatin ve kalkınmanın yüzyılı olacak. Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı bu hedeflere giden yolda tabii Türk Hariciyesine, diplomasisine çok önemli sorumluluklar düşüyor. Biz de Dışişleri Bakanlığı olarak bunun bilincindeyiz.
Dolayısıyla bugün sizlerle diplomasinin ve diplomatlığın bugününü ve geleceğini konuşmak istiyorum. Sizler değişik konularda inanıyorum işte güncel konular var, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği, artan İslam düşmanlığı, ırkçılık var, Ukrayna’da devam eden savaş var, Suriye’yle ilgili girişimler var, Afganistan’da kadınlara-kızlara yönelik eğitim yasağı gibi gelişmeler var, yani dünyada değişik gelişmeler var, onları sizler soracaksınız, ben de elimden geldiği kadar sizlere cevap vermek istiyorum.
Ama öncelikle 5 tane, yani diplomasinin bugünü ve geleceğiyle ilgili tespiti sizinle paylaşıp daha sonra da eğer alınmazsanız, uygun görürseniz bazı önerilerimi, yine 5 önerimi özellikle genç diplomat adaylarıyla paylaşmaya çalışacağım. O zaman başlayalım.
Birinci tespitimiz değişime dair. Dünyamız tarih boyunca farklı ölçeklerde ve farklı hızlarda değişimlerden geçti. Ama bu dönemi özel kılan değişimin çok hızlı olması. Şöyle bir örnek vereyim; sizin doğduğunuz günden bugüne kadar meydana gelen değişiklik, sizin doğumunuza kadar tarih boyunca meydana gelen değişikliğe eşit. Başka bir örnek daha vereyim size; BM kurulduktan 12 sene sonra uzaya uydu aracı gönderildi değil mi, Sputnik. O günkü Sputnik’in içindeki güç, bilgi, donanım neyse, onun kat be kat fazlası sizin şu anda elinizde tuttuğunuz cep telefonlarında var. Dolayısıyla dünya çok hızlı değişiyor, her şey hızlı değişiyor. Üstelik bu ilerleme öyle hızlı ki insan beyni uyum sağlamada güçlük çekiyor. Geçen gün de söyledim; yani 18. yüzyılda yaşayan birisi 19. yüzyılda ya da 17. yüzyılda yaşayan birisi 1 asır sonra 18. yüzyılda tekrar gelse sanırım hiç sorun çekmeden uyum sağlayabilir. Ama soğuk savaş döneminden sonra, yani o gün yaşayan kişi bugün dünyaya gelse sanırım uyum çekmekte çok zorlanır ve ciddi bir psikolojik tedaviye ihtiyaç duyar, o kadar değişim hızlı, onu anlatmaya çalışıyorum.
Tabi teknolojiyi yakalayabilmek için iki yol var; daha hızlı öğrenmemiz gerekiyor ve daha akıllıca yönetmemiz gerekiyor, çünkü bu değişimin olumlu etkileri olduğu kadar olumsuz etkileri de var, riskleri de var. İşte herkes siber savaşlardan bahsediyor, siber güvenlikten bahsediyoruz.
Gelelim ikinci tespitimize; diplomasinin de dünyanın hızlı değiştiği bu dönemde, bu baş döndürücü dönemde değişimden etkilendiğine dair. Diplomasi bir söz ve iletişim sanatıdır. Malum diplomasinin bittiği yerde ne başlar? Çatışma başlar, savaş çıkar. Teknoloji hem sözü, hem iletişimi dönüştürüyor. Örneğin, yapay zekâ artık diplomatlar gibi hitap metinleri yazıyor, hem de birkaç saniyede yazıyor. Biz yazıyoruz çiziyoruz, virgülü değiştiriyoruz, orayı değiştiriyoruz, o kelimeyi buraya koyalım diye. Konuşma notunda bile arkadaşlarımızla oturuyoruz birçok değişiklikler yapıyoruz. İş öyle bir noktaya geldi ki bu metnin yapay zekâyla yazılıp-yazılmadığını anlamak için de yeni programlar yazılıyor. Kendi dilinizdeki bir video mesajı başka dillerde adeta siz konuşuyormuş gibi yayınlayabiliyormuşsunuz. Birkaç tanesini izledim Türkçede, gayet benim Türkçemden çok daha iyi anlatıyor.
Nerede bir olay olsa hemen artık cebinize anlık geliyor, sizler de takip ediyorsunuz. Devlet başkanları, dışişleri bakanları artık kendi diplomatlarının uzun uzun yazdığı telgrafların bir hafta gelmesini beklemiyor ya da o anda işte not gelecek de telefonla görüşeceğiz. Biraz önce Çin Dışişleri Bakanıyla görüşüyordum, o yüzden geciktim. Yani orada notları önümüze koyup uzun enine-boyuna görüşmeyi beklemiyor, cep telefonundan, değişik yöntemlerden anlık mesajlaşmalar, çünkü o anda konuşmanız gerekiyor, o anda halletmeniz gerekiyor. Bir oylama öncesi bir desteğe ihtiyacınız var, hemen ulaşmanız gerekiyor ya da bilgiyi de hemen araştırıp öğrenmeniz gerekiyor.
Bu ortamda şu soru sıkça soruluyor: Madem öyle artık diplomatlara gerek var mı? İşte üçüncü tespit bu soruya dair; evet, halen diplomatlara gerek var, hem de çok gerek var. Az önce yapay zekânın hitap yazdığından bahsettim. Biliyorsunuz Chat GPT önemli bir imkân, ama metin yazarken belki denemişsinizdir, şöyle bir uyarı veriyor: Zaman zaman zararlı ve önyargılı metinler üretebilir diye. İşte teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, insan unsurunun hala çok önemli olduğuna dair açık bir örnek. Üstelik insanın duygularını karşı tarafa ne kadar aktardığını da, aktaramadığını daha doğrusu görüyoruz. Geçen gün de bu örneği verdim, sadece konuşmada değil biz farklı dillerden mevkidaşlarımızla, Cumhurbaşkanımız, bizler konuşurken bazen tercümana ihtiyacımız var. Tercümandan beklentimiz, tabii ki söylemek istediğimizi güzel bir şekilde anlatması, doğru bir şekilde tercüme etmesi, ama ondan daha önemli, bizim o sözleri söylerken hislerimizin de karşı tarafa yansıtılması çok önemli. Ve bizden bir örnek vermek istiyorum, merkezde büyükelçilerimize biz talimatlar göndeririz merkezden. Yani gidin şu ülkeye veya şu muhatabınıza mesajları iletin, bazen net mesajlar göndeririz, bazen de o mesajlar sert olabilir. Bunlar zaman-zaman yerel makamların arzu ettiği yanıtlar da olmayabilir, yani bu talimatları büyükelçilerimiz öyle bir maharetle muhataplarına aktarır ki gönül kırıklığı olmasın, işte teknolojiyle bunu henüz başarmak mümkün değil, yani olması gereken de budur değerli arkadaşlar. İşte böyle müzakere, etkili iletişim ve her kültüre uygun hareket etme gibi yetenekler, internetten download edilerek elde edilemez, yani download edilemez. Bunlar asırlar önce de temel diplomasi becerileri arasındaydı, bu kelimeyi her zaman telaffuz etmekte zorlanıyorum, şimdi de öyle. İyi yetişmiş diplomatları olan ülkeler, küresel diplomaside her zaman ön planda olurlar, tıpkı Türkiye gibi. Her zaman söylüyorum, gururla bir kere daha söylüyorum; dünyanın en kaliteli diplomatlarıyla çalışıyoruz ve Türk diplomatları gerçekten dünyanın her yerinde büyük bir saygı görüyor.
Gelelim dördüncü tespitimize. Bu tespit, diplomasinin de değişmesi gerektiğine dairdir. Diplomasi eskiden kapalı kapılar arkasında icra ediliyordu, bu yüzden dünyanın en çok merak edilen meslekleri arasındaydı. Biz Dışişleri Bakanlığı olarak bu diplomasi çalışmalarımızı şeffaf bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz ve vatandaşlarımız da, yurt dışında vatandaşlarımızla ve Türkiye’de de farklı kurumlarımızla çok daha açık, çok daha böyle iletişim içinde çalışmanın hazzını da, faydasını da görmeye başladık. Şahsen ben de buna çok önem veriyorum. Dünyamızla birlikte diplomasi de değişiyor dedik, çok katmanlı ve çok aktörlü hale geldi. Bugün baktığımız zaman gerçekten diplomasinin alanlarına, tek başına bizim Dışişleri Bakanlığı’nın üstesinden gelmesi mümkün değil. O yüzden biz diplomatlar olarak, kariyer diplomatları olarak başkalarının, başka aktörlerin de işin içinde olmasından hiç rahatsız değiliz, tam tersine çok büyük bir memnuniyet duyuyoruz, çok da faydalanıyoruz. Bizim açamadığımız kapıları açan kurumlarımız, kişilerimiz var. Artık iş insanları, sanatçılar, akademisyenler ve siz değerli öğrencilerimiz, yurt dışında olsun, burada, buraya da çok öğrenci geliyor, diplomasinin paydaşlarıdır. Nitekim bugün diplomatlarımız, TİKA, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre, Maarif, Diyanet, AFAD, Kızılay, Türk Hava Yolları, iş dünyamız ve STK’larımız gibi birçok paydaşla çalışıyoruz. Aslında biraz önce saydığım tüm kurumlar, Türkiye’nin yurt dışında ve dünyada yumuşak gücünü pekiştiriyor. Yani bir ülkenin sert gücü önemli, özellikle diplomasinin bittiği zaman sert güce başvurması, sahaya inmesi önemli, ama yumuşak güç de önemli, daha kalıcı. En önemlisi nedir? Bu iki gücü, sert ve yumuşak gücü yerinde-zamanında kullanarak akıllı güç olabilmektir. İşte Türkiye, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bunu başarıyor değerli arkadaşlar. Biz buna da topyekûn diplomasi diyoruz, yani herkesin katıldığı diplomasi. Diplomasi değiştiği kadar Dışişleri Bakanlığımız da değişmek zorunda, eski alışkanlık, tamam geleneklerimiz var, ama statükoya da kapılmamamız gerekiyor. Değişime uyum sağlamak yetmez, geleceği yönetmek lazım. Şükürler olsun Türkiye olarak güçlü bir hariciye geleneğimiz var, bize güç veriyor. Bu yıl, Hariciye Teşkilatımızın da 500. yılını kutlayacağız, hariciye geleneğimiz aslında reisülküttap kurulmasından öncesine de gider. Yani Orta Asya’dan bu yana Türklerin güçlü bir diplomasi geleneği vardır. Kurumsallaşması, reisülküttaplığın 500 sene önce kurulmasıyla başlamıştır hariciyemizin. “Atılan ok taştan dönmez, giden elçi yoldan dönmez” diyen bir milletiz, yani ne olursa olsun görevini yapar anlamında bu sözü kullanıyoruz
Biz bir yandan bu derin tecrübeden istifade ediyoruz değerli arkadaşlar, bir yandan da yeniliklerden istifadeyle geleceğe hazırlanıyoruz. Örneğin, yapay zekâdan gelecek okumaları, yani “future literacy” diyorsunuz siz ona İngilizce ve konsolosluk hizmetlerinden yararlanmaya başladık. Yani gelecek okumalarından niye faydalanıyoruz? Her şey o kadar değişiyor ki, o kadar bilgili geliyor ki, bunları insan gücüyle, beyin gücüyle okumak, analiz etmek ve tespitlerde bulunmak o kadar kolay değil arkadaşlar. Madem teknoloji gelişiyor, ondan da faydalanmamız gerekiyor. Ve konsolosluk hizmetlerinden de faydalandığımız söyledik, Hızır adında bizim bir yapay zekâ temelli uygulamamız var. 6 ay önce devreye soktuk, 6 ayda 177 binden fazla vatandaşımıza yardımcı olan bir programdan bahsediyoruz, yapay zekâdan.
Antalya Diplomasi Forumu girişimimizi biliyorsunuz değil mi arkadaşlar, katılan var mı aranızda? Bak, katılanlar var, hemen büyük bir gururla, biz de çok gurur duyuyoruz Antalya Diplomasi Forumu’yla. Bu inisiyatifimizle, diplomasinin…
MUSTAFA …- Bir sonrakine davet bekliyoruz.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Bir sonrakine öğrencilerimizi ve hocalarımızı davet ettik. Uluslararası ilişkiler, sosyal bilimleri olan tüm üniversitelere davetiye gönderiyoruz ve oradan geçen sene 400 civarında öğrenci misafir etmiştik, bu sene sayıyı arttıralım dedik ve burada tabii ister istemez biz kendimiz gelecek öğrenciyi seçemiyoruz, dekanlar, bölüm başkanları gibi ya da işte rektörlüğe yazıyoruz, onlar kendi aralarında bu tespitleri yapıyorlar, bize gönderirler. Siz Kredi Yurtlara davetiye göndersek kaç kişi göndereceksin, nasıl seçeceksin, sonra baskı altında kalırsan üstat, bu davetiyeyi geri çektirebilirsin Mustafa Bey.
Sonuçta yani bizim geleceğe de yön vermemiz lazım, Antalya Diplomasi Forumu, ikinci yılında bir dünya markası oldu arkadaşlar ve geçen sene 80 bakan geldi, 17 lider geldi ve 40’tan fazla NATO Genel Sekreteri dahil, 40’tan fazla uluslararası örgütün üst düzey yöneticileri geldi. AGİT Genel Sekreteri olsun, Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Borrell olsun ve bu sene de şu anda görüyoruz çok sayıda onay gelmeye başladı katılım için, onaylar gelmeye başladı. Panellerin başlıklarını aşağı-yukarı oluşturduk, hazırlanıyoruz. Çünkü sadece bugünü değil geleceği de konuşmamız lazım, tespit yapmak yetmez, önerilere açık olmamız lazım. Geçen sene mesela Metaverse, önemli bir panel başlığımızdı ve “diplomasiyi yeniden tanımlamak” temasıyla geçen seneyi yaptık. Bu sene, “barış ve düzen için etkin diplomasi” ana temasıyla düzenliyoruz. Tabii dijital diplomasi, bizim pandemiden önce ilan ettiğimiz bir inisiyatifimizdi ve dijital diplomasiyle yenilikçi adımlarımızla biz kendimizi geleceğe hazırlıyoruz, geleceği yakalamaya çalışıyoruz daha doğrusu. Yeni nesil diplomatlarımızı yetiştirmek için de Ankara Diplomasi Akademisini kuracağız, aslında bizim Bakanlığımızın akademisi var, aynı zamanda Stratejik Araştırmalar Merkezimiz var. Ama benim kastettiğim şey, yani Türk ve yabancı öğrenci ve diplomatlara master-doktora programı sunacak bir akademi kurmak. Bir ara Türkiye’de bir akademi vardı, kapandı şimdi. TODAİE’ydi değil mi ismi, kısa adı? Mesela buna benzer bir akademinin kurulmasını biz planlıyoruz, arkadaşlarımızla çalışmalarımızı başlattık, Cumhurbaşkanımıza bir ön bilgi verdik ve inşallah hayata geçireceğiz. Yurt dışından diplomatların ve yeni akademisyenlerin de burada eğitim görmesini sağlayacak bir program üzerinde çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar; sıkıldınız, tespit-tespit, bu Bakan da geldi bize ders veriyor diyorsunuz. Yani gençler için, ben gençlik yıllarımda da öyleydi, en zorumuza giden şey, birisinin çıkıp kürsüden ders vermesi, şunu yapın, şöyle olun-böyle olun. Biraz sonra önerilerimi paylaşmaya başladığım zaman daha da sinirleneceksiniz geldi bize anlatmaya çalışıyor, ders vermeye çalışıyor diye, ama bu tespitlerimizi gerçekten sizlerle paylaşmak istedik.
Beşinci tespitimiz: Diplomatların görev yapma biçimlerinin de değiştiğine dair. Şimdi her şey değişirken, bizim de diplomat olarak değişmememiz mümkün değil. Kendimizi yenilemek için gayret sarf ediyoruz, gelişmeleri anlık olarak öğreniyoruz demiştim. Artık diplomatlarımızdan bizim daha ziyade böyle hemen ne oldu-ne bitti diye vize göndermesi, yazması-çizmesi değil, telgraf çekmesi değil, onlar zaten birkaç gün sonra geliyor, onları biz zaten öğreniyoruz. Perde arkasında ne var, niye böyle oldu, nasıl gelişti, onları bize aktarmasını istiyoruz. Teknolojik ilerleme hızına insanın ayak uyduramamasına en güzel örnek, mesela bugün sınır geçişleri. Teknoloji gelişiyor, her şey gelişiyor, ama sınır geçişlerinde gerek insanların geçişi, gerekse mal-ürünlerin geçişi konusunda halen bu hıza ayak uyduramamış durumda dünya. Ticaretin küreselleştiği, insanların küresel olarak tarihte görülmemiş seviyede birbirine bağlandığı bir dönemde maalesef bunu yaşadığımızı anlatmaya çalışıyorum. Yani bu sınır uygulamaları bu hıza yetişemiyor. Büyükelçilerimize de, biz de ne yapıyoruz, talimatlar gönderiyoruz, sınırlarda özellikle yaz aylarında Avrupa’dan vatandaşlarımız geliyor, geri dönüyor, özellikle Bulgaristan-Sırbistan sınırı, bazen Bulgaristan-Türkiye Kapıkule sınırında da yığılmalar oluyor ve burada yerinde gidip arkadaşlarımızın vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenmesini istiyoruz. Hatta Sırbistan’ın Niş şehrinde Yeni Pazar Başkonsolosluğumuza bağlı bir konsolosluk ofisi de açtık ve Türkiye’den de polis gönderdik, Sırp ve Türk polisleri orada yaz aylarında beraber görev yapıyorlar.
Bu konuyla ilgili bir anımı da sizlerle paylaşmak istiyorum, daha doğrusu Büyükelçimizin anısını paylaşmak istiyorum. İşte bu yoğun zamanda büyükelçilerimiz sahaya gidiyor ve bizim Sofya Büyükelçimiz Aylin Hanım canavar gibi maşallah, çok çalışkan bir arkadaşımız ve gurbetçilerimizin tatil yaptığı bu dönemde Sırbistan-Bulgaristan sınırında vatandaşlarımızla ilgilenirken bir tır şoförüne de halini hatırını soruyor; nasılsın, iyi misiniz, bir sorununuz var mı? Evet diyor, bazen sorun oluyor, ama Sofya’da bir hanım var, canavar gibi bir hanım. Ne zaman sorunumuz olsa arıyoruz hemen hallediyor diyor. Büyükelçimizin Büyükelçi olduğunu bilmiyor aslında, ondan bahsediyor. Gerçekten sahada her yerde vatandaşlarımızın yanında olmak için çaba sarf ediyoruz. Yani masa başında oturduğumuz yerden büyükelçilik yapma dönemi bitmiştir arkadaşlar. Çünkü vatandaşımızın ayağına gitmezsek, vatandaşımızı yani yalnız bırakırsak, devletin orada var olduğunu hissettirmezsek o zaman biz bu işleri bırakalım.
Mesela Moritanya’da balıkçılarımız var, çok anılarımız oldu onlarla veya işte kovid zamanında öyle tahliyede anılarımız var güleceğimiz, ağladığımız, duygulandığımız anılarımız var. Mesela bir örnek vereyim size. Bir vatandaşımız böbrek hastası ve ilacı bitiyor ve gemi Malezya’da bir limana uğruyor ve 5 saat kalacak. Haberimiz oldu Türkiye’den ilacı gönderdik Kuala Lumpur’a. Kuala Lumpur Büyükelçiliğimiz araçla o limana geminin böyle kalkmasından 45 dakika önce vardı ve ilacı vatandaşımıza ulaştırdı ve vatandaşımız oradan ilacıyla beraber yoluna devam etti, işine de devam etti, yani bu kadar hızlı davranmak durumundayız.
Şimdi bir vatandaşımız yine şeker hastası, geçen gün … hastaneye gidiyor. Dün büyükelçimiz yanındaydı biraz sonra arayacağım eşinin telefonunu da aldık. Büyükelçimiz tabi Madagaskar’da büyükelçi, oraya da akredite. İsteriz ki her ülkede büyükelçiliğimiz olsun, ama Afrika’da 44 büyükelçiliğimiz oldu, 54 ülke var, sadece 10 tane kaldı, … de bunlardan bir tanesi. Ve vatandaşımız ve ailemiz o kadar mutlu olmuş ki Büyükelçimizin gitmesinden. Yani uzaktan telefonla hal hatır sormakla olmuyor bu işler, o yüzden biz de kendimizi yenilemeye çalışıyoruz. Vatandaşların taleplerine göre vatandaşların beklentilerine göre hizmetimizin kalitesini de hızlandırmak zorundayız ve de çeşidini de artırmak zorundayız. Tabi Türk diplomatı yeri gelir Afrika’da su kuyusu açar, Arakan’da yardım kolisi dağıtır, Mescid-i Aksa’da iftar verir, yeri gelir en zor krizlerde müzakere eder arabuluculuk yapar.
Değerli arkadaşlar, ileride Dışişleri Bakanlığımıza girmeyi düşünenler elbette vardır kaç kişi var aranızda Dışişleri Bakanlığına? Epeyce var. Şimdi biraz sonra konuştuktan sonra bir daha soracağım sayı artacak. Devletimizi ve ay yıldızımızı, bayrağımızı temsil etmek büyük bir onurdur. Biz bu onur ve gururu yaşıyoruz. Dışişleri Bakanlığında tarihin yazılışına şahit olursunuz, hatta yeri gelir siz de tarihe not düşersiniz.
Şimdi izninizle başta diplomatlığı hedefleyenler olmak üzere sizlerle bazı önerilerimiz biraz önce söz verdiğim gibi paylaşmaya çalışacağım. Birinci önerim, en sevmediğimiz söz herkesin söylediği söz hocalar da söylüyor, kendinizi iyi yetiştirin. Türkiye yüzyılı için Türkiye’yi ileriye taşıyacak bir diplomat olmak için akademik geçmişimizin güçlü olması gerekiyor arkadaşlar. Yani idare edeyim de geçeyim de okulu bitireyim sonra bakarız, çalışırız olmaz. Okul zamanında bizim yaptığımız en büyük hata buydu. Siyasalda okurken kendimize güveniyoruz, liseden, kolejden mezunuz. Okul bitiyor teknoloji o kadar ileri değildi o zaman her şey dijital ortamda yoktu. Amerika’ya gideceğim master yapmak için diyorum, sonra okul bittikten sonra Fulbright’a Amerikan Kütüphanesine okullara bakıyoruz, mektuplar gönderiyoruz, zarflar gidiyor, geliyor falan havada uçuşuyor, ama çok zaman alıyordu, o yüzden şimdiden hazırlanmak lazım. En az bir yabancı dile çok iyi bir şekilde hakim olmanız gerekiyor. Özellikle el kaldıran ve biraz sonra el kaldıracak arkadaşlar için söylüyorum. Ben okulu bitireyim de dili hallederim, olmaz. Ne yapabilirseniz bu 4 yıl içinde yaparsanız, sonra nerede halledeceksiniz. Yani evde oturup dil mi çalışacaksınız, kursa mı gideceksiniz?
Bir örnek vereyim, benim sınıf arkadaşım şimdi Denizli Milletvekilimiz Ahmet Yıldız. Ahmet Yıldız 5 sene o zaman 6 seneydi eğitim Denizli’de imam hatipte okuyor, sonra o zaman kat sayı problemi vardı bunu da biz çözdük çok şükür Cumhurbaşkanımızın sayesinde, haksızlıkları giderdik. Son seneyi Cumhuriyet Lisesinde okuyor bu kat sayıdan etkilenmemek için ve siyasalı kazandı geldi, bizden de birkaç yaş büyük … o zaman da böyle şey dururdu fazla aristokrat dururdu, ama sıfır İngilizcesi vardı. Ben kolej mezunuyum Alanya’da. Ahmet Yıldız o zaman bugünkü imkânlar yoktu, bir radyosu vardı kısa dalgadan BBC’yi dinlerdi, Amerikan Kütüphanesinden de en basit kitapları alarak kendisini geliştirmeye çalıştı. Ve dördüncü sınıfa geldiğimiz zaman hocalarımız Türkçe ders anlatırken Ahmet Yıldız İngilizce not tutardı o kısıtlı imkânlarla, yani gerçekten örnek. Şimdi yazılıyı da ilk sınavda geçti, sözlüye hazırlanıyor bilgi konusunda problem yok, şimdi bir hobi bulmamız lazım dedik, o zaman böyle üstüne hobi konusunda falan arkadaşlar Hasan senin girdiğin dönemlerde biraz fazla gidiliyordu. Yani Ahmet’in de bir hobisi yok bulmamız lazım. Ahmet kusura bakmasın ama biz sırrımızı anlatacağız. Her gün Milli Kütüphaneye gidiyor bir hobi bulması lazım ne banal olsun ne de yani jürinin şöyle çok fazla detaylı bilgiye sahip olup da yani ben şunu biliyorum caz severim ondan sonra gömerler adamı. O yüzden böyle bayağı bir çalıştı ama geçti, daha detaylarını anlatmayayım yani. Sonuçta arkadaşlar, yani dört senede kendisini hazırlayarak ilk sınavda Dışişleri Bakanlığına giren bir arkadaşımız, benim yardımcılığımı da yaptı, Cumhurbaşkanımızın da Başdanışmanlığını yaptı başarılı bir arkadaşımız.
Şimdi yani biz küresel bir güç olduk artık, sadece bölgesel bir aktör değiliz, yani bizim her coğrafyada aktif olmamız lazım. Kendimizi ve diplomatlarımızı da buna göre hazırlamamız lazım. Politikalarımızı ve politika araçlarımızı sürekli olarak gözden geçirmek, değiştirmek durumundayız. 20 sene önceki politika araçlarıyla bugün buralara gitmemiz mümkün değil. Bunu ancak iyi yetişmiş diplomatlarla birlikte, insan gücüyle birlikte yapabiliriz.
İkinci önerim, kendinizi siz de sürekli yenileyin, yenilememiz lazım. Moda tabirle ne diyorsunuz? Telefonda diyor ki otomatik güncelleme modunu açık tutmak ister misiniz diye soruyor. Evet, otomatik güncelleme modumuz sürekli açık olmamız gerekiyor. Sadece geleceğe hazırlanmak yetmez, hepimizin kendi şahsi geleceğimiz, ülkemizin geleceği, bizler de yenilikçi adımları ortaya koyarak geleceğe yön vermemiz lazım, aksi takdirde başkaları geleceğe yön verir biz onları takip etmek zorunda kalıyoruz. Hani hep diyoruz ya, edilgen değil, etkin dış politika izliyoruz, başkalarının yönlendirmesiyle değil, kendi çıkarlarımız için, dünya barışı için, mazlumların hakları için biz etkin bir dış politika izliyoruz diyoruz. Girişimci ve insani dış politika diyoruz. Kendinizi ve yeteneklerinizi de sürekli geliştirmeniz gerekiyor. Bunu yapamadığınız zaman geride kalırız. Her türlü yenilik size yakın bugün yeniliklerin hepsine, yani elinizdeki telefonla da ulaşabilirsiniz öyle değil mi? Yurtlardaki internet kalitesi nasıl bu arada? Bu sene sezon başında biraz şikâyet vardı üstat, toparladık mı? Arkadaşlar memnun musunuz internetten? Eyvah eyvah. Hayır, biz biliyoruz zaten kötü olduğunu da. Kasapoğlu bir daha çağırmayacak beni gençlerle. Ama gerçekten bizim bu şirketler telefon şirketleri de yani hepsi için burada isim söylemeyeceğim ama hepsi için söylüyorum çok reklam yapıyorlar, ama yatırım yapmıyorlar ve çoğu yerde kesiliyor telefonlar. Mesela İstanbul’a iniyoruz yani burası için söylemiyorum, yurtlarda kaliteli olması lazım bir. Yani genel anlamda da şimdi İstanbul Havaalanına iniyorum tabi birçok insanla görüşmemiz gerekiyor hemen görüşmemiz lazım. Uçaktan iner inmez havaalanından şeye varıncaya kadar bu yani reklam olacak ama Galatasaraylıların hoşuna gidecek, Galatasaray Stadının oraya varıncaya kadar telefon çekmiyor yolda kesiliyor habire bir daha bağlıyoruz bir daha bağlıyoruz. Her yerde öyle, Antalya’da da öyle, Ankara’da da öyle. Telefon şirketleri çok reklam yapıyor yüzde 99 ulaşılabilir falan öyle değil ha, hiç kusura bakmasınlar. Belki hisseleri düşecek, ama kusura bakmasınlar doğru. Haksız mıyım arkadaşlar?
Yani sonuçta kendinizi geliştirmek için bugün çok imkânlar var. İşte podcastlar ben de faydalanıyorum, sosyal medyadan ben de faydalanıyorum. Sabah arabada giderken podcastlardan dünyadaki işte yorumları dinliyoruz, haberleri dinliyoruz, yani her zaman yapabilirsiniz. Bilmiyorum aynı anda iki işi yapmayı seviyor musunuz? Yani çalışırken mutlaka müzik dinlemeyi seviyorsunuzdur. Ben bazen yani bir şey izlemeyi de çalışırken yapmaya çalışıyorum, arada kısa devre oluyor ama yani adapte olmaya çalışıyoruz. Yani imkânlar var bugün o yüzden bilgiye ulaşma konusunda bir sıkıntımız yok.
Tabi üçüncü öneri olarak şunu söylemek isterim: Tarihimize ve kimliğimize sahip çıkmamız lazım. Evet, adapte olalım, uyum sağlayalım, entegrasyonda diyoruz. Yani küreselleşmenin ve değişimin hızlanması insanlıkta bizim tespitlerimize göre, uzmanların da tespitlerine göre iki tür eş zamanlı refleks yaratıyor.
Birinci refleks, tek tipleşme milli kimlikler aşınıyor, dil bilinci kayboluyor. Bazı araştırmalar, 2050 itibariyle şu an konuşulan dillerin yüzde 90’nının kaybolacağını söylüyor, bunları dikkate almak lazım. Maşallah sosyal medya diyoruz, sosyal medya sayesinde bizim Türkçe de çok değişiyor. Kullanılan dil, üslup. Ben Bakanlıkta da buna önem veriyorum arkadaşlar. Şimdi bizim farklı okullardan, yani farklı uluslararası ilişkiler değil, iktisat, hukukçu arkadaşlar alıyoruz ve Anadolu’nun her yerinden insan geliyor. İzmir’den de geliyor, İstanbul’dan da geliyor, Anadolu’dan, Erzurum’dan da arkadaşlar geliyor. Fakat bir sene sonra bizim arkadaşlar bakıyorum hepsi aynı tip yürüyor, aynı tip de konuşuyor gerçekten bunu çok yanlış buluyorum ben, biz tek tipte insan istemiyoruz. Herkes kendi karakterini, özünü korusun, ama bilgi birikim konusunda tabi ki disiplin konusunda o ayrı. O yüzden gençlere de en büyük tavsiyem bu yani kimliğimizi, özümüzü, karakterimizi koruyalım, ama tabi eğitim, disiplin o iş yeri disiplini ayrı bir şey, gelenekler de ayrıca statükodan bahsetmiyorum, gelenekler de ayrıca önemlidir.
İkinci refleks ise değerli arkadaşlar, İslam düşmanlığı başta olmak üzere nefret suçları, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, kendisinden olmayana yönelik hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık. İşte İsveç’te, işte Hollanda’da ve Danimarka’da olanları gördünüz. Aynısı Norveç’te olacaktı, bugün Norveç Büyükelçisini de Bakanlığımıza çağırdık ve verdikleri izni iptal etmişler. Yani şimdi insanlık suçu ifade özgürlüğü değildir, bu bir nefret suçudur, nefret ifade özgürlüğü değildir. Şimdi Norveç, İsveç, Danimarka, Finlandiya bunların hepsinde aşağı yukarı ifade özgürlüğüyle ilgili de aynı kanunlar var, farklı kanunlar yok. Onlar işte demokrasiyi daha ileride biz yazıyoruz gibi iddiasındalar, ama bu dört ülkeden Finlandiya ve şimdi Norveç’te iptal etti. Finlandiya izin vermeyeceğini söyledi, ama İsveç ve Danimarka’da ifade özgürlüğü adı altında dinimiz barış dini olan İslam’a ve kutsal kitabımız Kur’an’a yönelik yakma ve hakaret Hollanda’da da öyle. Ama bunu onlara karşı yapmaya kalkın oo hemen ırkçılık, yabancı düşmanlığı, radikalleşme vesaire hepsi yanlış. Biz bunları doğru bulmuyoruz. Hangi dine, hangi inanca yönelik olursa olsun doğru değildir arkadaşlar. Biz inanan insanlar olarak İslam düşmanlığını da insanlık suçu olarak görüyoruz, Hıristiyan düşmanlığını da, antisemitizmi de. Biz İsrail’in yaptıklarını sonuna kadar eleştiririz hukuk ihlallerini, ama kategorik olarak Yahudi düşmanlığı yoktur bizde, olmaması da gerekiyor.
Sonuçta değerli arkadaşlar bu iki refleksi de katiyetle reddetmeliyiz ve reddediyoruz. Milli kimlik ve kültürümüzü iyi öğrenmemiz lazım, iyi bilmemiz lazım ve iyi korumamız lazım, gururla da anlatmamız lazım. Bizim kitaplar bizim tarihi anlatırken yerine göre bazen çarpıtma, yerine göre böyle sanki suçluluk psikolojisine kapılma gibi özgüven kayıplarının olduğunu da görüyoruz farklı kesimlerde. Yanlışıyla, doğrusuyla biz ecdadımızla gurur duyuyoruz. O yüzden yani tarihimizle, ecdadımıza karşı mesnetsiz yorumları görünce de üzülüyoruz, hele hele siyasi saiklerle yapılmasını da tamamen yanlış buluyoruz.
Değerli arkadaşlar, evet uzattım biliyorum. Sizin sorularınıza istediğiniz kadar zaman ayıracağım, siz buradan gönderinceye kadar. Yani 1 saat dedik, ama Cumhurbaşkanımızın da uçağı da kalkıyor dolayısıyla herhangi bir uçakla gidebilirim kaçırdık onu İstanbul’a gideceğiz, yarın Arjantin Dışişleri Bakanını İstanbul’da ağırlayacağız.
Dördüncü önerim, tabi kendi kültürümüzü, kimliğimizi bilelim, ama farklı kültürleri de iyi tanımamız lazım, iyi öğrenmemiz lazım, hele diplomat olacaksak çok daha iyi öğrenmemiz lazım. Türk diplomatı bazen dost, bazen hasım bölgelerde görev yapmak zorunda ve her kültürle çalışabilmelidir. Bu yeteneği meslek içerisinde daha fazla geliştirebilirsiniz, ancak biraz önce söyledim; bir temelin olması lazım dil gibi, bunu da yani şimdiden bizim bu temeli oluşturmamız lazım. Küreselleşen dünyada kültürel etkileşim artıyor, ister istemez artıyor, yani dilde de artıyor, tarih boyunca olmuştur. Bugün en korumacı dil hangisidir sizce dünyada? Birisi Çince dedi, başka o bölgede?
BİR KATILIMCI- Rusça.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Yok, Rusça, Latinceden çok etkilendi… Japonca dedi, bugün Japoncada üç tane alfabe var. Birisi Çin alfabesi Kanji, 2 bin tane öğrenmeniz lazım, çok çalışman lazım. Yani 2 bin karakter, her birinin bir anlamı var. Bir Hiragana var, daha basit bir alfabe. Bir de Katakana var, Katakana alfabesi yabancı isimler, Japoncaya yabancı dillerden geçen kelimeler için kullanılır. Yani etkileşim kaçınılmaz, mutlaka etkileniriz. Koruyacağız, dilimizi özellikle koruyacağız, ama farklı kültürleri de öğreneceğiz, farklı inançları da öğreneceğiz, saygı duyacağız. Yani milli kültürümüzü muhafaza ederken, yani her kültürü, her milleti tanımaya da gayret etmemiz lazım, öğrenmemiz lazım. Aranızda eğitimini yurt dışında devam ettirmek isteyen de vardır, var mı aranızda? Var, az ama. Türkiye’de de eğitim kaliteli, ama bunlar normal. Ama yurt dışına giden vatandaşlarımız için, kardeşlerimiz için söylüyorum; gidin nerede ise, ne okumak istiyorsanız ilave, ben de gittim. Ben Amerika’da New York’ta ekonomi masterı yaptım, hem de sonra Jean Monnet bursuyla, Avrupa Birliği bursuyla London School Of Economics’e gittim, ama her zaman Türkiye’ye dönmek istedim. Hatta Amerika’da bir söz var, ben işte okuyup döneceğim, herkes öyle söylüyor ama kalıyorlar falan, bana da öyle söylüyorlardı. Yani gidin okuyun, ama ülkemize dönün, memleketinize dönün, memleketimize hep birlikte hizmet edelim. Ata yurdum Söbüçimen Yaylasında bir videom var, kaç kişi izledi Söbüçimen Yaylasındaki videomu, uzun olanı? Orada şöyle bir söz söylemiştim: Geldiği yeri unutanın döneceği yeri de olmaz, dolayısıyla geldiğimiz yeri unutmamamız lazım değerli arkadaşlar.
Tabii Bakanlığımızın imkânlarından da yararlanmanızı tavsiye ederim, beşinci önerim de aslında bununla ilgili. Gençlerimizin enerjisine, fikirlerine açık bir Bakanlığız. Ben de öyle, öğrenmeye çalışıyorum, gerçekten yani sizin idealleriniz, sizin enerjiniz, sizin vatan-millet sevginiz bize ilham kaynağı, bunu sizleri memnun etmek için söylemiyorum ya da hoş görülmek için söylemiyorum. Yani sizlerin vizyonu, bizim vizyonumuzun da ötesinde. Yani bize bu imkânları verin, aynı zamanda bizim imkânlarımızdan da faydalanın. Staj programlarımızdan haberiniz var mı, daha önce faydalanan oldu mu, bu son şeyde faydalanan oldu mu? Geçen sene, yaz döneminde kaç kişi faydalandı? Kardeşlerimiz sayesinde en çok memnun kalınan Bakanlık ödülünü aldık Cumhurbaşkanımızdan. Teşekkür ediyoruz, ama biz de sizlerden çok faydalandık. Hatta geçen sene Şuşa’ya gönderdik gençlerimizi, stajyerlerimizi. Kış döneminde de 30 civarında stajyerimiz var, bugün onları da davet ettik. Nerede stajyer arkadaşlarımız? Bak şurada, karşıda oturuyorlar, daha resmi duruyorlar Bakanlıktan geldiği için. İnşallah yakında sizlerle de sohbet edeceğiz. Oturuyoruz, sohbet ediyoruz, doktora yazıyorlar, master tezi yazıyorlar, fikirleri var faydalanıyoruz, bize sorular soruyorlar. Yani tezlerine de epeyce katkı sağlıyoruz, sadece ben değil arkadaşlarımız.
Akademi Başkanımız Hasan Bey de Brüksel’den döndü. Hasan, şöyle bir kalk, arkadaşlar görsün.
Staja, akademiye ve Bakanlığa bekliyoruz. Nasıl hazırlanırız Bakanlık sınavlarına diye merak ediyorsanız, işte cevabı da Hasan, o yüzden size tanıttım. Gelirsiniz, hem genç giren arkadaşlarımızla sohbet edersiniz, hem de nasıl çalışacağınıza dair hem yazılıya, hem sözlüye dair ayrım yapmaksızın herkese bilgi veriyoruz, vatansever gençlerimizin, kendisini yetiştirmiş kardeşlerimizin Bakanlığa girmesi demek, Bakanlığımızın güçlenmesi demektir. Tabii özellikle bunu da söylüyorum; biz Bakanlığımızda kadın diplomatlarımızın sayısını da arttırıyoruz. Şu anda bizim büyükelçi düzeyinde henüz daha istediğimiz düzeyde değiliz 30’a yaklaştık, ama kadın personel sayısı bakımından yüzde 38’e ulaştık, ama genel müdür seviyesinde yüzde 44’üz arkadaşlar. Yani genel müdürlerimizin yüzde 44’ü kadın ve çok da memnunuz, o yüzden sizlerin de aramıza katılması bizlere güç verecektir.
Küresel diplomasinin yeni merkezi dedim biraz önce, Antalya Diplomasi Forumu’nda da gençlerimizi ağırlamaktan memnuniyet duyduk, önümüzdeki dönemde sizlere de nasıl bir kontenjan veririz, Hasan onu bir değerlendirelim. Aslında bugün Antalya Diplomasi Forumu toplantısı da yapacaktık, ama programlar uzadığı için onu Pazartesi’ye erteledik, orada bunu değerlendiririz. Geçen sene 97 üniversiteden arkadaşlarımız katılmış, 400 demiştim, bu sene o sayıyı 500’e ulaştıracağız, çünkü artık pandemi riski de aşağı-yukarı ortadan kalkmış gibi görünüyor ve bu barış ve düzen için etkin diplomasi başlığı altında sizlerin de katkılarınızı bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar; evet, çok uzun konuştum. Ben sözlerimi burada noktalayayım ve sizlerin sorularına cevap vermek istiyorum. Sabrınız için de çok teşekkür ediyorum.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
* Interpress deşifresidir.