DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Nazik ev sahipliği için İstanbul Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor
Mahmut Ak Hocamıza içtenlikle teşekkür ediyorum.
İstanbul Üniversitemiz 570 yıllık ilim irfan yuvamız. Dolayısıyla
Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünde, Hariciyemizin temellerinin atılmasının
500. yıldönümünü konuşmak için çok anlamlı bir mekândayız.
Gerçekten Türk’ün tarihteki büyük yürüyüşünde bir gurur yılını yaşıyoruz.
Dünya diplomasisine “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini hediye eden
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve bütün kahramanlarımızı
rahmetle anıyorum.
Bu gurur yılı maalesef 6 Şubat’ta yaşadığımız tarihimizin en yıkıcı
afetiyle bir hüzün yılı da oldu.
Dünyanın milli gelirine göre en hayırsever milleti ve en fazla kalkınma
yardımı yapan üç ülkesinden biri olarak eşi benzeri görülmemiş uluslararası
bir destek ve muhabbet gördük. İşte bu dayanışma diplomasisi, girişimci,
insani, müşfik ve etkili dış politikamızın bir neticesidir. Esasen
diplomasimiz binlerce yıllık devlet geleneğini zamanın ruhuyla yoğuran
vizyoner bir tavırdır. Büyükelçilik yapmış büyük şairimiz Yahya Kemal’in
unutulmaz sözleriyle kökü mazide olan atiyiz. İşte bugün burada Türk
diplomasisinin bu tarihi birikimini, köklü geleneğini ve parlak geleceğini
konuşacağız.
Saygıdeğer katılımcılar; Dışişleri Bakanlığı olarak temellerimiz
Reisü’l-küttablığa dayanır. Bugünkü kıymetli tebliğlerde bu tarihi arka
plan ayrıntılı bir şekilde ele alınacak, katkı sağlayan herkese teşekkür
ediyoruz.
Reisü’l-küttablıktan Hariciye Nazırlığına, Hariciye Vekâletinden Dışişleri
Bakanlığına uzanan bir gelenekten bahsediyoruz. Bugün Türk diplomatlarının
üçüncü katip, ikinci katip ve başkatip unvanlarını hala kullanıyor olması,
Reisü’l-küttablık geleneğinin bir yansımasıdır. Aslında 500. yıldönümü
bizim için bir sembol, bir meşale.
Binlerce yıllık tarihinde 16 büyük imparatorluk kurmuş Türk milletinin
diplomasi tecrübesi elbette çok daha eskilere dayanır. Atalarımız, “atılan
ok taştan dönmez, giden elçi yoldan dönmez” diyerek gönderdikleri elçiye
güvenlerini ortaya koymuşlardır. “Elçiye zeval olmaz” diyerek mesaj ne
olursa olsun getire hürmet göstermişlerdir. Yazılı kaynaklarımız da
diplomasinin milli kimliğimizin bir parçası olduğunu gösterir. Örneğin,
Yusuf Has Hacip 9 asırlık Kutatgu Bilig kitabında iyi elçilerin
niteliklerini anlatıyor. Yine Sultan Alp Arslan’ın veziri Nizamülmülk bin
yıllık siyasetnamesinin içinde elçilere özel bir fasıl ayırmıştır. Velhasıl
Türkün olduğu, devletin olduğu her yerde diplomasi var. Çünkü Türk demek
tarih demektir.
Aynı zamanda kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış Anadolu diplomasinin
doğumuna da şahitlik ediyor. Tarihteki ilk barış anlaşması olan 2300 yıllık
Kadeş de bu topraklarda imzalandı. İşte buraya yarım saat yürüyüş
mesafesinde bulunan Arkeoloji Müzemizde sergileniyor. Bir örneği de,
gittiğiniz zaman görürsünüz New York’ta Birleşmiş Milletler binasında. Bu
eşsiz miras ve birikim, günümüzde Türk diplomasisinin dünyada saygı
uyandıran kabiliyet ve gücünün de en önemli temellerinden biridir. Sayın
Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle; onurlu, sabırlı, kararlı ve basiretli bir
tavırla meşru hak ve çıkarlarını her alanda güçlü bir şekilde savunan,
uluslararası planda fikirlerine başvurulan, önerileri dikkate alınan, kâh
ara bulucu kâh kolaylaştırıcı olarak sorunlara çözüm üreten bir diplomatik
gücüz.
Bugün, 260 temsilciliğiyle dünyanın en geniş beş diplomatik ağını …
vatandaşına, soydaşına dünyanın her yerinde en geniş hizmeti en hızlı
şekilde verilebilen, gelecek okumalarında ve konsolosluk hizmetlerinde
yapay zeka gibi yenilikçi teknolojilerden yararlanan ilk kadın diplomatımız
Adile Ayda’nın izini de takip eden, önemli katkıları bulunan, 79, İnci
Hanım sizden bahsediyorum, 79 kadın büyükelçi ve yüzde 43 oranında kadın
genel müdürle bu alanda dünyada öncü ülkeler arasında yer alan bir
Bakanlığınız.
Hariciye tarihimizin içeride ve dışarıda her geçen gün artan bir ilgiyle
izlenmesinin nedeni de budur. İşte hem bu tarihi birikimi idrak etmek, hem
de bu yoğun ilgiyi karşılayabilmek için geniş yelpazede faaliyetler
hazırladık, bugün bu sempozyumla başlamış oluyoruz. Bu vesileyle
çalışmalarımıza katkı sağlayan bütün kurum ve araştırmacılara bir kere daha
yürekten teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer katılımcılar; hariciye teşkilatımızın tarihinde Türkiye’nin
gelişimine yön vermiş birçok değerli şahsiyet var, Celalzade Mustafa Efendi
ve Koca Ragıp Paşa gibi reisü’l-küttablar, Mustafa Reşit Paşa ve Keçecizade
Fuat Paşa gibi hariciye nazırları, Tevfik Rüştü Aras ve Fatin Rüştü Zorlu
gibi dışişleri bakanları bugün hala rehberlerimiz arasındadır. Dünya
diplomasi tarihine geçen büyükelçiler yetiştirmiş olan kurumumuz, aynı
zamanda güvenlik güçlerimizden sonra en fazla şehit veren teşkilattır. Bir
şahsi not düşeyim, ben de lisede öğrenciyken uluslararası ilişkiler okumaya
bu hain saldırılar sebebiyle karar vermiştim.
Bu yıl Cumhuriyet’imizin ilk diplomasi şehitleri Baş Konsolos Mehmet Baydar
ve konsolos Bahadır Demir’in şehadetlerinin de 50’nci yıl dönümü. Her ikisi
de Los Angeles’ta biliyorsunuz hain saldırı neticesinde şehit olmuştu.
Bu vesileyle demokrasi şehidimiz Fatin Rüştü Zorlu’yu, bütün diplomasi
şehitlerimizi ve deprem felaketinde kaybettiğimiz Hatay temsilcimiz
Büyükelçi Devrim Öztürk ile memurumuz Gökhan Aytaç’ı da rahmetle anıyorum.
Türk diplomatı, ASALA, 17 Kasım ve PKK gibi alçak terör örgütlerinin
saldırılarında ailesini, mesai arkadaşını şehit verdi. Ancak devlete ve
millete hizmetten asla geri durmadı. Rahmetli Lizbon Maslahatgüzarı Yurtsev
Mıhçıoğlu’nu örnek vermek istiyorum. Yurtsev Bey, 1983’teki saldırıda
teröristlerle göğüs göğse çarpışan bir kahramandır. Büyükelçiliğe giremeyen
teröristler, resmi konuta yönelip Yurtsev Beyin eşini ve oğlunu rehin
alıyor ve ardından ellerindeki bombaları patlatıyor. Mıhçıoğlu, alevler
içerisindeki eşini ve oğlunu tek başına çıkartıyor, ancak maalesef aynı gün
eşi Cahide Hanımı kaybediyor. Eşini kaybetmiş bir koca, oğlu ağır yaralı
bir babayı düşünün. Yine de görevine dönüyor, önce duruma hakim oluyor,
sonra merkeze bir rapor gönderiyor. Diplomasi derslerinde okutulması
gerektiğini düşündüğüm raporun şu son cümlesi Türk diplomatının adeta bir
tanımıdır: “Vazifeme devam ediyorum.” Evet, bugün de milletimizden ve
tarihimizden aldığımız güçle vazifemize devam ediyor.
Salgın döneminde 100 binden fazla vatandaşımızın ülkemize dönüşünü
sağlayarak, Ukrayna savaşında soydaşlarımız dahil 18 binden fazla
insanımızı tahliye ederek, deprem felaketinde depremzedelerimize,
kurumlarımıza bizzat sahada omuz vererek vazifemize devam ediyoruz.
Ukrayna’daki barış için tek başımıza kalsak da çabalayarak, savaşın
ortasında önayak olduğumuz İstanbul Tahıl Anlaşmasıyla küresel gıda krizini
engelleyerek vazifemiz devam ediyoruz. Somali’de, Filipinler’e çatışmalarda
arabuluculuk yaparak, normalleş adımlarımızla huzur ve istikrar yayarak
vazifemize devam ediyoruz.
İslam düşmanlığıyla, ırkçılıkla her yerde mücadele ederek, şanlı tarihimizi
yalanlarla karalamak isteyenlere layık oldukları cevabı vererek vazifemize
devam ediyoruz. Herkes kabuğuna çekilirken özgüvenle Yeniden Asya, Latin
Amerika ve Afrika açılımları ve dijital diplomasi açılımı yaparak Sıfır
Atık gibi girişimlerimizle etkin, çok taraflılığı savunarak vazifemize
devam ediyoruz. Kıbrıs’ta, doğu Akdeniz’de, Ege’de hakkımızı-hukukumuzu
savunarak büyük Türk dünyasını Türk Devletleri Teşkilatı’nda birleştirerek
soydaşına, akraba topluluğuna, din kardeşine dünyanın neresinde olursa
olsun sahip çıkarak vazifemize devam ediyoruz.
Bakanlığımızın bütün meslek gruplarından arkadaşlarımın gözlerinde bu
vazife şuurunu ve aşkını her zaman görüyorum. Böylesine köklü bir kurumda
Bakan olmaktan da, dünyanın en yetkili diplomatlarıyla çalışmaktan da
ayrıca gurur duyuyorum. İşte bu vazife bilinciyle bütün kurum ve
kuruluşlarımızla birlikte vazifemize devam edeceğiz.
Türkiye yüzyılında Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleriyle, daha adil bir
dünya düzeni için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Akil, adil ve
erdemli bir küresel güç olarak Türkiye eksenin inşa edeceğiz. Bugünkü
sempozyumun çalışmalarımıza büyük, entelektüel katkı sağlayacağını
düşünüyorum. Başta Türk Tarih Kurumu Başkanı Sayın Birol Çetin ve Büyükelçi
Engin Soysal’ın riyasetinde, Bakanlık görev gücündeki mesai arkadaşlarım
olmak üzere bu tebliğleri yapacak, bu etkinliğe katkı sağlayan herkese canı
gönülden teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
* Interpress deşifresidir.