DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Değerli Rektörümüz, değerli hocalarımız, sevgili öğrenci arkadaşlarım; bugün medeniyetlere beşiklik etmiş, yeryüzünün incisi, gökyüzünün birincisi Van’da bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sizlere selamlarını ve sevgilerini getirdim.
Başta Van’ımızın yetiştirdiği değerli bilim insanı Rektör Hocamız Profesör Doktor Hamdullah Şevli olmak üzere bu güzel buluşmaya vesile olan, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca, Sayın Valimize, İl Başkanımıza, milletvekillerimize, teşkilatımıza da göstermiş oldukları ilgi için çok teşekkür ediyorum.
Bugün buraya çok kıymetli çalışma arkadaşlarımızla birlikte geldik.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin 40. yılını tebrik ediyorum.
Biraz önce Rektör Hocamızı dinlerken, gelecek sene Cumhuriyetimizin 100. yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitemizin de 41. yılı olacak. 41 kere maşallah diyecek başarılara şimdiden ulaşmış, canı gönülden tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii bizde bir söz var hariçten gazel okuma diye. Bizde de, Bakanlıkta da Hariciyeci hariçte gerek diye bir söz var. Doğru, işimizin doğası gereği sürekli yurt dışında olmamız gerekiyor gerek çalışma arkadaşlarımız, gerekse bizler dünyanın her yerinde ülkemizi temsil etmek için. Ama fırsat buldukça Anadolu’yu da gezip vatandaşlarımızla, özellikle de öğrencilerimizle, gençlerimizle bir araya gelmeye gayret gösteriyoruz ve vatandaşlarımızın taleplerini, beklentilerini doğrudan kendilerinden işitmek ve bunları karşılamak bizim siyaset anlayışımızın en önemli unsurudur.
Bu yıl Konya’dan Bingöl’e, Denizli’den Diyarbakır’a bu kapsamda 15 ili ziyaret etmiş bulunuyoruz ve özellikle gittiğimiz şehirlerde gençlerle bir araya gelmeye de özen gösteriyoruz. Biraz önce öğrenci kardeşimize de Diyarbakır’da Diyarbakırlı öğrencilerin beni nasıl tuzağa düşürdüğünü de anlattım, daha doğrusu tuzak değil de İngilizce sorular sordular. Ben yabancı zannettim, nerelisin diye sordum, meğer işte Diyarbakırlıymış, maşallah çok güzel aksanla İngilizce konuşuyorlardı. Ama gençlerimiz gerçekten bizi çok motive ediyor, her şeyden önce gençlerimizin inancı, enerjisi, vatan-millet sevgisi bizleri de motive ediyor, bizlere güç veriyor, gücümüze güç katıyor. Bunlar tabii bizim için aynı zamanda bir tazelenme vesilesi, neden tazelenme vesilesi? Biz yoğun işimizin içinde bazen bu kısır döngüye kapıldığımız da oluyor, ama gençlerle ve vatandaşlarımızla bir araya geldiğimiz zaman onların yeni bakış açılarından, bakışlarından ve vizyonlarından, eleştirilerinden, önerilerinden çok faydalanıyoruz, bizim göremediklerimizi görüyorlar, bizlere de soruyorlar.
“Gençler ne düşünüyor, acaba dış politikamızı nasıl değerlendiriyor?” sorularına da cevaplar bulmaya çalışıyoruz ve bu cevapları da buluyoruz. Bu buluşmalarda farklı, yenilikçi fikirler ortaya çıkıyor, bunlardan da faydalanıyoruz. Hepsi bizim çalışmalarımıza çok kıymetli değer katıyor.
Değerli arkadaşlar; sizinle bugün şöyle dış politikamız konusunda bir ufuk turu yapacağız, ama daha sonra soru-cevap şeklinde sizlerle sohbet ederek biraz daha işin detaylarına girmek isteriz. Tabii önce dış politikamızı anlatabilmek için küresel sistemin doğasını anlamak lazım, biz de bunu anlamaya çalışıyoruz. Ardından Türkiye’nin bu denklemdeki yerine bakmak lazım, buna bakacağız bugün de. Bugünün dünyasına geleneksel tehditlerin birbirlerini besleyip büyüten kısır döngüye dönüştüklerini tüm dünyada görüyoruz. Yakın coğrafyamızda da görüyoruz, tüm dünyada bunu görüyoruz, yaşıyoruz. Çatışmalar, enerji ve gıda krizi, terörizm, iklim değişikliği, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı, düzensiz göç, hepsi aslında birbirinden farklı krizler ve sınamalar gibi görünse de birbirini tetikliyor ve adeta böyle bir kısır döngü oluşturuyor, birbirini besleyen sorunlar olduğunu görüyoruz, yaşıyoruz. Artan uluslararası rekabet nedeniyle bu sorunlara çözüm bulmak da zor. Birleşmiş Milletler, 1945 yılında donup kalmış, o gün savaştan sonra bir daha savaş olmasın diye kurulmuş, ama o gün donup kalmış. Yapısında en ufak bir güncelleme olmadığı için küresel sorunlarda da yetersiz kalıyor, çözüm üretemiyor, çatışmaları durduramıyor, çatışmaları başlamadan önleyemiyor. Dolayısıyla bugünkü krizler karşısında hiçbirimizin beklentisini maalesef karşılamıyor. Ben tabii Birleşmiş Milletler’i örnek verdim, çünkü en üstteki çatı kuruluş, sonra bunu Avrupa Birliği için de söyleyebilirsiniz, diğer AGİT için de söyleyebilirsiniz. Benim biraz önce özgeçmişimde arkadaşlarımız orada çok uzun detaylar var, unuttuğum özelliklerimi de hatırlamış oldum, Başkanlığını yaptığım Avrupa Konseyi ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi için de söyleyebiliriz. İslam İş Birliği Teşkilatı için de söyleriz, bugün hepsinin reformu konusunda da çalışıyoruz, belki biraz sonra onlara da değiniriz. Bu küresel kaos ortamında inisiyatif alacak, yol gösterecek, liderlik edecek girişimci ülkelere çok ihtiyaç var. Doğru, yani yeni-yeni güçler de ortaya çıkıyor, bildiğimiz şu P5 ülkeleri daimi üyeler, bunun dışında Hindistan, Brezilya, Güney Afrika yükseliyor. Aynı şekilde Arjantin, aynı şekilde Meksika ve bunların başında tabii gururla söylüyorum, ülkemiz Türkiye. Ve bu güçlerin aynı zamanda vicdani olması, değerler politikası izlemesi gerekiyor. Yani güçlü olmanız da yetmez, mesela BM sisteminin değişmesini istiyoruz, Japonya, Hindistan, Brezilya gibi ülkeler diyor ki, bugün P5 var, veto yetkisi var, bu sisteme biz de dahil olalım, devam etsin. Oysa bu sorunu çözmüyor, yani güçlü olmak yetmez, aynı zamanda değerlere sahip olmak lazım ve uluslararası sistemin sorunlarının çözümüne katkı sağlamak lazım. İşte dünyanın ihtiyaç duyduğu bu güçlerden biri bugün Türkiye, bunu sadece Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanı söylemiyor, bugün dünyanın neresine giderseniz gidin Türkiye’yi seven-sevmeyen herkesin ortak görüşüdür. Bahsettiğim sorunların hangisine baksanız, hepsinde Türkiye küresel planda çözümün bir parçasıdır ve önemli bir aktördür.
Yine mesela çatışmalar dedik, uyuşmazlık çözümü ve arabuluculukta Türkiye bugün dünyada bir marka. 3 büyük uluslararası teşkilatı olan Birleşmiş Milletler’de, İslam İş Birliği Teşkilatı’nda da Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı’nda Arabuluculuk Dostlar Grubu’nun eş başkanlığını yapan tek ülke Türkiye, BM’de Finlandiya’yla beraber, AGİT’te Finlandiya ve İsviçre’yle beraber, İslam İş Birliği Teşkilatı’nda sekretarya, Suudi Arabistan ve Afrika’dan da Gambiya’yla beraber. Bu forumların, Dostlar Grubu’nun eş başkanlığını yapıyoruz bu grupların. Ama sadece orada eş başkanlık yapmak yetmez, sahada da aktif olmak lazım, sorunların çözümü için çözümler üretmek lazım, öneriler getirmek lazım. Tabii bunun için de güvenilir ülke olmak lazım, işte Filipinler’de mesela, orada Filipinler yönetimi arasında bu anlaşmadan sonra Silah Bırakma Komitesi’nin Başkanlığını uzun zamandır bir Türk büyükelçisi yürütüyor. Yani o arkadaşımıza başka görev verdiğimiz zaman, yeni bir büyükelçiyi buraya görevlendiriyoruz. Somali’de Somaliland ve Somali arasında müzakerelere biz arabuluculuk yapıyoruz, bir büyükelçimizi sürekli görevlendiriyoruz. Yine Balkanlar’da herkesin aynı anda en çok güvendiği Türkiye, yani ülkeler arasında da öyle, Bosna Hersek içerisinde de farklı etnik gruplara baktığımız zaman hepsinin güvenebildiği ülke Türkiye. Bugün Venezüella’da da iktidar ve muhalefetin yine güvendiği ülkelerin başında Türkiye geliyor ve Meksika’daki şu andaki müzakereleri teşvik ediyoruz. Meksika Dışişleri Bakanı geçen hafta sonu Ankara’daydı, önümüzdeki günlerde de müzakereler tekrar başlayacak. Ama dünyanın bu değişik bölgelerindeki çatışmalara katkı sağlarken, yanı başımızda devam eden, meydana gelen krizler ve çatışmalar konusunda da duyarsız kalamayız.
Değerli arkadaşlar; bugün dünyadaki çatışmaların, krizlerin yüzde 60’sı bizim coğrafyamızda. Şöyle yakın coğrafyamızda ve Afganistan’ı da dahil edersek ikinci halkada, ama bu krizlerin etkisi doğrudan, yani etkisini en çok hisseden ülkelerin başında da Türkiye geliyor. Dolayısıyla yanı başımızda Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken tüm dünyada bir kutuplaşmaya, cepheleşmeye yol açan bu savaşlar barış için adım atan en etkili ülke Türkiye oldu. Samimi gayret sarf etmek isteyenler oldu, ama diğer taraftan savaşın devam etmesini isteyen ülkeler de var ve halen de devam ediyor bunların bu anlayışı, savaşın bugüne kadar bitmemesinin sebeplerinden bir tanesidir. Tabii ki biz burada barış derken, Ukrayna için de adil bir barış diyoruz, çünkü toprakları şu an işgal edilen ülke Ukrayna.
İki gün önce Zaporijya Nükleer Santrali var Ukrayna’da, Çernobil’i halen hatırlıyoruz, burada bir kaza riski, çatışmalardan etkilenme riski ortaya çıkınca Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın uzmanlarıyla Rus Rosatom uzmanlarını biz iki gün önce bir araya getirdik, ama bu ilk buluşturmamız değil daha önce de bir araya getirdik, sonra Zaporijya bölgesine gönderdik uzmanları ve orada yerinde de birlikte incelemeler yaptık. Allah korusun, bir felaket olsa Çernobil’in en az 10 katı daha fazla gücü olan bir santralden bahsediyoruz ve bölgede şu anda en büyük nükleer enerji santralidir.
Arabuluculuk, biraz önce de söylediğim gibi bir güven meselesidir. Yani ülkeler ve insanlar, burada Van’da da işte akil insanlarımız var, herkes sözünü dinler, aşiret reislerimiz var vesaire, toplumun önde gelenleri var. Güvenilirse herkes ona gider, benim çocukluğumda bizim köyde mesela arazilerin sınırlarını belirlerken bile tapu kadastrodan uzmanlar gelmedi, köyün ileri gelen güvenilir kişilere söylerlerdi, onlar adımlarıyla ölçer taşlarla sınırlar belirlenirdi ve herkes de buna riayet ederdi. Çünkü neden? Ortada bir güven var. Dolayısıyla, dost-düşman Türkiye’ye de şu anda güveniyor. Çünkü biz sözünün eri bir politika yürütüyoruz. Çünkü biz ne söylüyorsak onu yapıyoruz, ne yapıyorsak da onu söylüyoruz. Bugün dünyada Cumhurbaşkanımızı seven-sevmeyen herkes şöyle söylüyor: Recep Tayyip Erdoğan bir söz verdiği zaman sözünü tutar. Bu herkese nasip olan bir saygı değildir.
Mesela gıda ve enerji krizinden bahsettik biraz önce krizleri sayarken. Türkiye’nin attığı iki önemli adım bu iki soruna çare oluyor. Eğer biz bu adımları atmasaydık bugün gerçekten dünyada çok ciddi bir gıda krizi baş verecekti. Birleşmiş Milletlerle arabuluculuk ve ev sahipliği yaptığımız tahıl anlaşması bu krizi engelledi. Hatta bir ara Rusya askıya aldı, tekrar Cumhurbaşkanımız devreye girdi. Liderler diplomasisiyle elde ettiğimiz bu başarının devamı için de yine sürekli Cumhurbaşkanımızın doğrudan liderlerle temasları devam ediyor. Arkasından 4 aydan sonra 4 aylık bir anlaşmaydı tekrar bir 4 ay daha uzatılması konusunda da sarf ettiğimiz çabaları, Cumhurbaşkanımızın çabalarını sizler tüm dünyada gördü. Ama aynı zamanda bir enerji krizi yaşıyoruz, bu enerji krizi karşısında da yine attığımız adımlarla hem ülkemizde hem de çevremizde enerji güvenliğini artırıyoruz. Türkiye kuzey-güney ekseninde küresel gıda güvenliğine, doğu-batı ekseninde küresel enerji güvenliğine katkı sağlayan bugün bir güç.
Diğer taraftan, tabi enerji konusunda bugün baktığımız zaman Avrupa’da her yerde bir ciddi sıkıntı var, kriz var. Yani elektriğimiz olacak mı, olmayacak mı? Bu sene elimizdeki depolardaki gaz yetecek mi, yetmeyecek mi? Rezervlerimiz yetecek mi, yetmeyecek mi? Biz Türkiye olarak yüksek enerji fiyatlarından, gaz fiyatlarından, elektrik fiyatlarından hepimiz şikâyetçiyiz, bu dünyada da herkes şikâyetçi. Ama bugün Van’da bu sene elektrik ya da gaz sıkıntısı çekeceğiz diye endişe duyan bir kişi var mı? Var mı mesela bu salonda? Yok. Neden? Peki, biz gaz üreten bir ülke miyiz? Yeni rezervlerimiz var gelecek sene sisteme bağlanacak. Biz petrol ve gazımızın yüzde 90’ından fazlasını ithal eden bir ülkeyiz. İşte yıllardır izlediğimiz stratejik politikalar sayesinde bunlar olmuştur, yani bugün bu endişeyi duymuyoruz. Tam tersi özellikle Güneydoğu Avrupa ülkelerine Azerbaycan ve Hazar bölgesindeki gazın bu ülkelere ulaştırılması için çalışıyoruz, projeler üzerinde çalışıyoruz. TANAP Gaz Boru Hattının kapasitesini nasıl güçlendiriyoruz? Yeni yatırımlar nasıl yapılacak? Sürekli Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa ülkeleriyle ve Azerbaycan’la bunları konuşuyoruz, Türkmenistan’da şu anda devrede.
Mesela çevre krizi de, iklim değişikliği de bugün insanlığın önündeki en ciddi sınamalardan bir tanesidir, bunu da ciddiye almak lazım. Ama bunu sadece 2050 hedefleri koyarak başaramayız, onları koymamız lazım ve kararlılıkla adım atmamız lazım. Biz bunu uluslararası toplum nezdinde de buna öncülük ediyoruz. Emine Erdoğan Hanımefendinin öncülük ettiği sıfır atık konusunda bir karar tasarısını geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletlere sunduk. Önce bayağı bir tartışmalar oldu, müzakereler oldu. Tasarımız Pazartesi günü konsensüsle yani hiç itiraz edilmeden kabul edildi. Girişimlerimiz sonucu 106 ülke karar tasarımıza eş sunucu oldu, yani bizim sunduğumuz tasarıya 106 ülke daha imza atmış oldu, ama imza atmayanlar da destekledi. İşte bu Türkiye’nin uluslararası topluma liderlik etme kapasitesinin, ama her alanda her alanda liderlik etme kapasitesinin bir neticesi, bir göstergesidir.
Bir diğer küresel sorun, terörizm. Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı en ciddi sorunlardan bir tanesi. Maalesef başta Van şehrimiz olmak üzere yıllarca terörden, teröristlerden çok çektik ve çok kaybımız var. Ve bugün terörle mücadeleyi hiç ayrım yapmaksızın kararlılıkla sürdürüyoruz. PKK’yla, DAEŞ’le, FETÖ’süyle, hepsiyle mücadelemizi sürdürmemiz lazım. Ve bu mücadele neticesinde Van şehrimizin ve Doğu’daki, Güneydoğu’daki şehirlerimizin ne kadar huzur içinde olduğunu, vatandaşlarımızın ne kadar mutlu olduğunu ve buralara Türkiye’den ve dünyadan turistlerin nasıl geldiğini görmekten de ayrıca mutluluk duyuyoruz. Devlet olarak da tüm alt yapı projeleri dahil, vatandaşlarımızın hak ettiği hizmetleri Cumhurbaşkanımızın liderliğinde vatandaşlarımıza sunmak içinde gece-gündüz çalışıyoruz.
Buraya yolda gelirken Ulaştırma Bakanımız Adil Bey’le beraber geldik o havaalanından döndü çok selamları var. Yeniden bu bölgedeki ulaştırma projelerini de kendisiyle değerlendirdik ve son derece güzel projelerin hayata geçtiğini ve üzerinde çalıştıklarını da kendisinden dinledik, sizlere de çok selamı var.
Son dönem de yine bazı İstanbul’da işte bir terör saldırısı oldu, Irak’tan ülkemize saldırılar oluyor PKK tarafından. YPG-PKK’nın Suriye’den de topraklarımıza terör saldırını devam ettirdiğini görüyoruz. Biz bu teröristleri bu bölgelerden temizlememiz lazım. Bu Suriyelilerin geri dönmesi bakımından da önemli, bölgenin huzuru bakımından önemli, Suriye’nin de sınır bütünlüğü, toprak bütünlüğü bakımından da önemli. Çünkü bu teröristlerin en önemli gündem maddesi bölücülük, yani ülkeleri bölmek. Türkiye’yi bölmeyi başaramadılar, birlik beraberliğimizi daha da güçlendirdik, şimdi Suriye’yi bölmeye çalışıyorlar. Tabi operasyonumuz devam ediyor, dualarımız kahraman Mehmetçiğimizde, güvenlik güçlerimizde, polisimizde, jandarmamızda.
Tabi sahada kahramanlarımız bu mücadeleyi sürdürürken diplomasiyi de işletmemiz lazım. Diplomasiyi işleterek haklı davamızı her yerde anlattığımız gibi uluslararası toplumunda terör konusunda daha hassas olmasını sağlayacak adımlar atıyoruz, girişimlerde bulunuyoruz. Ve uzun yıllar NATO’nun karşısında bir tehdit vardı Rusya tehdidi vardı, tüm belgelerde Rusya. Ama Madrid Zirvesinde Rusya’yla beraber terör de NATO’nun tehdit listesine girmiş oldu. Ama sadece orada isminin geçmesi önemli değil, ikiyüzlülüğe, çifte standarda düşmeden terörle mücadelemizi her yerde sürdürmemiz lazım. Bugün İsveç’te, Finlandiya’da terör örgütlerinin o ülkeleri de nasıl karıştırabileceğini de herkes görüyor. FETÖ terör örgütünün bulunduğu ülkeler içinde nasıl bir tehdit olduğunu biz anlatıyorduk, ama birçok ülke yaşamaya başladı ve o yüzden o ülkelerde tedbirler de alıyorlar, bizde mücadelemizi elbette sürdüreceğiz.
Değerli hocalarım, sevgili öğrenci arkadaşlarım. Kriz aslında hayatın ve uluslararası ilişkilerin bir parçadır, yani bu kaçınılmaz. Elbette krizi önlemek lazım ama sistemin de ne kadar yeterli olduğunu, olmadığını biraz önce anlattım, ama önemli olan krizi yönetmek. Bugün bize soruyorlar nasılsınız? İşte her şey yolunda diyoruz. Böyle bir bakıyorlar etrafta bir sürü sorun var, bizi etkileyen konular var, tabi hiçbir zaman karamsar olmuyoruz, zor çetin işler de var. Sonra soruyorlar bu kadar sorunun içinde bunu rahatlıkla nasıl söyleyebilirsiniz? Elbette he sorunu çözmek mümkün değil, ama bizim açımızdan o sorunu, krizi kontrolün dışına çıkarmamak önemli, dolayısıyla krizleri yönetmek önem arz ediyor. Bu krizler içinde yoluna devam etmek ve krizin de her kriz beraberinde fırsatlar getirir ve o beraberinde getirdiği fırsatları da iyi değerlendirmek gerekiyor, işte biz bunu yapmaya çalışıyoruz.
Mesela buraya Kazakistan’dan geldim ve Kazakistan’ın Hazar Denizi kıyısında her geçen gün önemi artan lojistik merkezi Aktau’dan geldik. Ulaştırma Bakanımız Adil Bey’le beraber dün MKYK toplantımızdan sonra çıkıp gittik. Niye gittik buraya? Türkiye-Azerbaycan-Kazakistan bugünkü toplantımızda Gürcistan’ı da davet ettik. Dışişleri ve Ulaştırma Bakanları Toplantısına katıldık ve gerçekten çok önemli ve stratejik bir toplantı. Bu toplantının ilkini Bakü’de gerçekleştirmiştik, bir sonraki toplantıya biz ev sahipliği yapacağız. Neden? Ukrayna savaşı ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar nedeniyle kuzeyden Rusya’dan giden koridorların artık bir önemi kalmadı, yani alternatif olmaktan çıktı. Kimse bu güzergâhtan malını Avrupa’ya ya da Asya’ya göndermiyor, göndermek istemiyor, şartlar da uygun değil. Orta Asya, Kafkaslar ve Türkiye üzerinden geçen orta koridor şu anda dünyanın ilgi odağı. Japonya’nın da ilgi odağı, Avrupa ülkelerinin de ilgi odağı. Elbette tabi güzergâhta olan ülkelerin de ilgi odağı, Kazakistan, Özbekistan. Biz de orta koridoru yeni bir İpek Yoluna dönüştürecek adımları ele aldık. Van şehrimiz de işte İpek Yolu merkezimizde ilçemiz, dolayısıyla bu İpek Yolunun önemli güzergâhındaki önemli şehirlerimizden bir tanesi olmuştur.
Ulaştırma bakanlarımız tam 55, hatta bir tane daha eklemiştik 56 somut adımı içeren bir yol haritası hazırladılar ve önümüzdeki süreçte bu orta koridorda gerçekleştireceğimiz yollar, kara yolları, tren yolları, lojistik, ticaretin önündeki engellerin kaldırılması, aynı zamanda taşımacılıkla ilgili yaşanan sorunların giderilmesi gibi çok önemli eylem unsurları var. Bugün adım atmazsak çok geç kalmış oluruz, bu fırsatları çok iyi değerlendirmemiz lazım. Yani kriz ortamının doğurduğu bu önemli fırsatı hayata geçirmeye, böylece sizlerin ve ülkemizin refahına katkı yapmaya çalışıyoruz.
Sevgili arkadaşlar, değişimler artık gerçekten çok hızlı, diplomasi de öyle, değişimi takip edemiyoruz. Hatta değişimi takip ederken teknolojileri de nasıl kullanabileceğimize kafa yoruyoruz. Zaman çok hızlı akıyor, adeta gelecek geriye geliyor, o kadar hızlı akıyor. Adeta çok bilinmeyenli denklemleri çözmekle meşgulüz, yani bunu söylerken abartmıyoruz gerçekten. Gün geliyor krizlerin çözümünde saniyelerle ölçülebilecek bir telefon diplomasisiyle çıkabilecek çıkarların önüne geçmek zorundayız, geçebiliyoruz.
Diplomaside zamana yenilmemek çok önemli, bu artık diplomaside bir esastır. Bunun yolu da yenilikçi yaklaşımlardan geçiyor. Dünya bu kadar hızlı değişirken, sorunlar çetrefilleşirken, teknoloji çok hızlı değişirken, bunların gerisinde kalırsanız dünyadaki gelişmelerin de gerisinde kalırsınız, akımlara da kalıp gitme riskiniz var.
Bir de, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı olarak bunun geresinde kalmamak için yenilikçi adımlar atıyoruz. Bunlardan bir tanesi, gelecek sene Nisan’da 3. toplantısını gerçekleştireceğimiz Antalya Diplomasi Forumu. Antalya Diplomasi Forumunda sadece bugünün sorunlarını tartışmıyoruz, geleceğe yönelik fikirleri tartışıyoruz, projeleri tartışıyoruz ve geleceğe yönelik hangi adımları atacağız, bunları konuşuyoruz. Bunlar başka ülkelerde konuşuluyordu, artık Türkiye’de konuşuluyor, Antalya’da konuşuluyor. İkinci yılımızda gururla söylüyorum Davos gibi, Münih gibi dünyanın en bilinen forumlarıyla eşdeğer bir forum haline geldik.
Tabi teknoloji değişirken, dünya dijitalleşirken bizim dijital dönüşümden faydalanmamamız mümkün değil. Yani dijital diplomasimizi 2019’da ilan etmiştik girişimimizi, yani buradan sadece bu teknolojiyle konsolosluk hizmeti vermiyoruz, ama konsolosluk hizmetinde de yapay zekâdan faydalanmaya başladık. Ama siyasetin analizinde büyük veri ve yapay zekâdan faydalanmak zorundasınız, bu bir tercih değil, bu bir lüks değil, zorunluluk, çünkü o analizleri insan gücüyle bugün yapmak mümkün değil, o yüzden bu yeniliklere de açık olmak lazım.
İşte biz dijital diplomasiyi pandemiden önce başlattık, pandemi zamanında herkes ne kadar önemli olduğunu gördü. Ve en son Bali’de gerçekleştirilen G-20 Zirvesinin gündemine ilk defa girdi dijital dönüşüm diye, yani bizim başlattığımız inisiyatiften 3 sene sonra.
İşte başka bir bizim girişimimiz yeniden Asya. Yeniden Asya diyoruz, millet şöyle bir bakıyor biz sanki hiç Asya’ya gitmemişiz gibi, oysa bizim köklerimiz oradan. Ama Asya artık ekonominin güç merkezi haline geliyor. Ekonominin hızı çalışmalara göre yılda 40 kilometre hızla batıdan doğuya doğru gidiyor. Bir Avrupa asrı vardı, sonra Amerika asrı, öncesinde Asya, şimdi tekrar Asya’ya dönüyoruz. Mesela bugün dünya nüfusunun yarıdan fazlası, 8 milyar civarında dünya nüfusu, 4.7 milyarı Asya’da. Gelecek sene dünyanın en büyük nüfusu yine bir başka Asya ülkesinde olacak, Hindistan, Çin’i gelecek sene Hindistan geçmiş oluyor.
Dolayısıyla Asya bu kadar kalkınırken, ekonominin gücü olurken bunu görmezden gelemeyiz. Ne dedik? Yeniden Asya dedik. Asya’ya bütüncül bir yaklaşımla tüm kurumlarımızla, üniversitelerimiz dahil, sivil toplum örgütlerimiz, iş insanlarımız dahil binden fazla eylem unsuruyla somut adımlar atarak Asya ülkeleriyle ve Asya’daki örgütlerle ilişkilerimizi daha da güçlendiriyoruz, buradaki fırsatlardan ülkemizin ve halkımızın çıkarına bizim faydalanmamız lazım.
Değerli arkadaşlar, geleceğe ilerlerken tabi ki geçmişimizi unutmamamız lazım, hep hatırlamalıyız. Tarih bilmezsen diplomasi yapamazsın. Bizim köklü bir devlet geleneğimiz var. Gelecek sene Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken, hariciyemizin temellerinin atılmasının da 500. yılını inşallah kutlayacağız. Dolayısıyla geleceğe hep birlikte bu köklü geçmişimizden aldığımız güçle ilerlememiz lazım ve geleceğe ilerlerken bu yüzyılı Türkiye yüzyılı yapacak adımları da bu geleneğimizden aldığımız ilhamla atıyoruz.
Tabi ki bu köklü gelenek bize tarihi sorumluluklar yüklüyor, yani bugün Türkiye’den beklentiler az buz değil. Eskiden mazlum coğrafyaların beklentisinden bahsederdik konuşmalarımızda özellikle bizler, milletvekilleri, teşkilatlarımız, ama bugün en gelişmiş ülkelerin bile Türkiye’den beklentisi çok. Şu anda Ukrayna-Rusya savaşını durdurabilecek tek lider olarak Cumhurbaşkanımızı görüyorlar. Türkiye olarak izlediğimiz bu hassas denge politikası herkesin, her babayiğidin sürdürebileceği bir politika değildir.
Bugün Afrika’da 44 büyükelçiliğimiz var, dünyada 257 temsilciliğimiz, en büyük diplomatik ağa sahip 5. ülkeyiz, ama Afrika ve Latin Amerika dahil dünyanın değişik coğrafyalarında bu kadar etkin olan bir ülke yok. Ama sadece temsilcilik sayısıyla olmaz, biz meselelere vicdanı yaklaşmayı, insan odaklı düşünmek gerektiğini biliyoruz, yani bunlar olmadan o güven de olmaz, siz adaletli de olamazsınız, objektifli de olamazsınız. 500 yıl önce kurumsallaşan biraz önce söylediğim gibi hariciye geleceğimizi akil ve müşfik bir çerçevede belirliyoruz. Bunu yaparken devletimizin ve milletimizin âli çıkarlarını korumak bizim boynumuzun borcudur. Ülkemizin görünürlüğünü ve etkinliğini artırmak zorundayız, daha etkin olmak lazım, her yerde bayrak dalgalandırmak lazım. Hamdolsun, bu sayede Türkiye’nin dünya haritasında ağırlık merkezine dönüştüğü birçok bölgesel ve küresel kararın artık ülkemizce şekillendirildiğini görüyoruz, dünya da görüyor.
Değerli arkadaşlar, bu çalışmalarımızda tabi bizim en büyük hazinemiz, dayanağımız sizlersiniz, siz gençlersiniz. Kapımız sizlere her zaman açık Dışişleri Bakanlığı olarak. Sınavlarımıza sizleri mutlaka bekliyoruz, staj programlarımıza mutlaka bekliyoruz. Öyle gözünüzde büyütüp de biz giremeyiz falan demeyin, insan hedef koyduktan sonra hedefine ulaşır. Hamdolsun, ben bugüne kadar ortaokulda da, lisede de, üniversitede de hedefler koydum kendime, bazen tam tersi oluyor, ama ulaşabiliyorsunuz. Mesela ben önce diplomat olup sonra siyasete girmeyi hedefliyordum, Ermeni terör örgütleri diplomatlarımızı şehit ederken lise yıllarındaydım, ben de diplomat olup bunlarla mücadele edeceğim diyordum, o yüzden diplomat olmak istedim, siyaset de aile geleneği ve bir aile kültürü, ondan sonra da siyasete girerim dedim. Ama tersi oldu, önce siyasete girdim, sonra diplomasiye geçtim, parlamenter diplomasisiyle -İl Başkanımız Kayhan Bey de o yılları bilir, beraber de çok çalıştık- başladık, şimdi Dışişleri Bakanı olarak diplomasimizi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürütmeye çalışıyoruz. Kendimi övmek için söylemiyorum, hedef koyacaksınız, hedefe mutlaka ulaşırsınız. Bakanlığa girmek istiyorsanız da biz size nasıl hazırlanacağınız konusunda bilgiler de veririz. Staj yapmak isterseniz de Cumhurbaşkanlığına başvuruyorsunuz.
Bu arada geçenlerde gençler arasında, stajyerler arasında yapılan bir ankette en çok memnun kalınan bakanlık seçildik. Gerçekten ben bizzat kendim de stajyer arkadaşlarımızla çok yakından ilgilendim, sorularını cevapladık, beraber yemekler yedik, Şuşa’ya onları gönderdik, Büyükelçiler Konferansına katıldılar. Arkadaşlarımıza gereken ilgiyi gösterdik, çünkü geleceğimize iyi hazırlanmamız lazım. Türkiye yüzyılı sloganla olmaz, vizyon koyacaksınız, ama her şeyden önemlisi insan kadrosu, kaliteli insan, eğitimli insan kadromuzun olması lazım.
Ayrıca, Nisan ayında biraz önce de söyledim Antalya Diplomasi Forumuna da bekliyoruz. Geçen sene üniversitemizden katılan olmuştu değil mi Antalya Diplomasi Forumuna? Bu sene Van Üniversitesine biraz daha kontenjanı artırabiliriz uluslararası ilişkiler, sosyal bilimler okuyan öğrencilerimize, sizleri de mutlaka bekliyoruz.
Şimdi isterseniz soru-cevaba geçelim.
Ben çok teşekkür ederim sabrınız için.
Değerli basın mensupları, sizlere de teşekkür ediyoruz.
* Interpress deşifresidir.