DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Sayın Rektörümüz, değerli dostum, çok
kıymetli dekanlarımız, bölüm başkanlarımız, hocalarımız, sevgili öğrenci
arkadaşlarım; Anadolu irfanının temsilcisi Hacı Bayram Veli’nin adını
taşıyan bu güzel üniversitemizde bugün sizlerle beraber olmaktan hem büyük
bir mutluluk, hem de büyük bir onur duyuyorum.
Davetiniz için çok çok teşekkür ediyorum. Özellikle Rektörümüz Profesör
Doktor Yusuf Tekin’e, yine dekanlarımıza, bölüm başkanlarımıza ve
üniversitedeki konseylere çok çok teşekkür ediyorum. Siz değerli
öğrencilere de katılımınız için çok teşekkür ediyorum.
Sizlere Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın selamlarını ve sevgilerini
getirdim.
Kadınlar Gününüzü tebrik ediyorum.
Bu alanda ülkemizde en önde gelen kurumlardan birisi olduğumuzu da gururla
söylemek isterim. Personelimizin yüzde 38’i kadın, kariyer memurlarının
yaklaşık yüzde 37’si kadın ve genel müdürlerimizin yüzde 44’ü kadın, yani
en üst düzey yöneticilerimiz bakımından. Büyükelçilerimizin sayısı şu anda
istediğimiz oranda değil, yüzde 27’yi biraz geçti, bu sayıyı da artırmak
için çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar; bugün dış politikamızla ilgili sizlere kısa bir sunum
yapacağım. Daha sonra sizlerin sorularıyla, yorumlarıyla, önerileriyle,
eleştirileriyle sohbetimizi zenginleştireceğiz. Konuşmam bittikten sonra
herkes istediği soruyu sorabilir ve özellikle buradan-kürsüden görebildiğim
kadarıyla herkese söz vermeye çalışacağım. Çünkü biz üniversitelerde
gençlerden ilham alıyoruz, yenileniyoruz adeta, enerji alıyoruz. Gerçekten
bugün kendisini yenilemeyen gelişmelerin gerisinde kalır, statükonun
içinde, kısırdöngünün içinde kalır diye düşünüyoruz. O nedenle her fırsatta
gençlerle bir araya gelmeye çalışıyoruz.
Bakanlığımızda da gençlerle bir araya gelmeye çalışıyoruz. Birçok
üniversitemize gittik Muğla’dan Denizli’ye, Mersin’den Van’a kadar çok
şehirde, farklı şehirlerde öğrencilerimizle, hocalarımızla bira araya
gelerek onların bilgisinden, birikiminden faydalandık, Bakanlık olarak buna
önem veriyoruz. Ankara’da Bilkent Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde
öğrencilerle bir araya gelmiştik, ikinci olarak sizlerle beraberiz. Ve
Ankara’yı da ihmal ettiğimizi de fark ettik arkadaşlarla. Hani
Ankara’dayız, mum dibine ışımaz diye bir tabir var, atasözü var. Başka
yerlere giderken şehirlerimize Ankara’yı ihmal etmişiz, bundan sonra
Ankara’da gençlerimizle daha sık bir araya geleceğiz.
Öncelikle dış politikamızla ilgili bir bilgi arz edeceğimi söyledim.
Bir ülkenin dış politikası veya herhangi bir politikası nasıl oluşturulur?
Öncelikle dünyadaki gelişmeleri iyi okumamız lazım. Ve bu gelişmeleri
okurken hangi sınamalarla karşı karşıyayız, hangi fırsatlar önümüze çıkıyor
ve buna göre hangi politikalar izlemeliyiz; bunları çok iyi düşünüp, analiz
edip, tespit edip ve ona göre adımlar atmamız gerekiyor. Bu hem bölgemizin
istikrarı, barış için önemli, hem de ülkemizin ve milletimizin
menfaatlerini korumamız, savunmamız bakımından da önemli.
Önce o nedenle küresel sistemdeki değişimi bugün hep beraber anlamaya
çalışalım. Ardından da Türkiye’nin bu değişim sürecindeki yerine hep
birlikte sizlerle bakmış olacağız.
Bugün dünyada gerçekten çok ciddi sorunlar var, krizler var ve savaşlar.
Savaşların, çatışmaların yüzde 60’ı bizim yakın coğrafyamızda, Afganistan’ı
da dahil edecek olursak. Dolayısıyla bu dünyada sadece fikirler değil,
ekonomik faaliyetler değil, tehditler de küresel hale geldi. Eskiden işte
ekonomi küreseldir, dünyanın herhangi bir yerindeki gelişmeler bizi etkiler
diyoruz. Bırakın yakın coğrafyamızı, dünyanın başka bir ucundaki gelişmeler
de bizleri etkiliyor, bu bölgedeki gelişmeler de dünyayı etkiliyor.
Çatışmalar, enerji ve gıda krizi, terörizm, iklim değişikliği, yabancı
karşıtlığı, İslam düşmanlığı, düzensiz göç, tüm insanlığı tehdit eder hale
gelen gelişmeler, karşı karşıya kaldığımız tehdit ve sınamalardır.
İnsan insanın kurdudur demiş Hobbes. Bu motto aslında uluslararası
ilişkilerin gerçekliğini anlatıyor, bugün gerçeklik haline geldi. Artan
uluslararası rekabet, iş birliği değil rekabet bütün insanlığı tehdit eden
sorunlar da dahil ortak çözümler bulmayı zorlaştırıyor. Örneğin, halen de
devam ediyor, ama üç yıl yoğun yaşadığımız kovid zamanında hepimizi
etkileyen bu sağlıkla ilgili bir sorun Birleşmiş Milletler’in karar alması
üç aydan fazla bir zaman aldı. Oysa hepimizi ilgilendiren, iş birliği
yapmamız gereken. Birçok ülke başka ülkelerin koruyucu maddelerine el
koydu, bizim başka ülkeye ihraç ettiğimiz ürünlere transit olan ülkelerde
nasıl el koyduklarını gördük. Yani rekabetin ne kadar acımasız olduğunu bu
şartlarda bile görmüş olduk.
Bu küresel sorunlara baktığımız zaman, uluslararası sistemi sorgulamamız
lazım: Uluslararası sistem bugün bu sorunların çözümüne, sadece BM’yi
kastetmiyorum, çözümüne katkı sağlayabiliyor mu, çatışmaları
engelleyebiliyor mu, krizleri yönetebiliyor mu? Var olan çatışmaları
dondurabiliyor mu veya çözümü dondurulmuş, eskiden bize ona “frozen”
dondurulmuş ihtilaf diyorduk. Şimdi gördük ki aslında bu sorunlar
dondurulmuş ihtilaflar değil. Karabağ Savaşı, yani Azerbaycan’ın 44 gün
süren savaşından sonraki zaferi aslında Karabağ probleminin de dondurulmuş
bir ihtilaf olmadığını, sadece çözümün dondurulmuş olduğunu, AGİT’in de
bunu çözemediğini, Azerbaycan’ın da kendi göbeğini kendinin kestiğini
görüyoruz. Dolayısıyla aslında Kırım bir dondurulmuş ihtilaf değil, Kıbrıs
da dondurulmuş bir ihtilaf değil, çözümü dondurulmuş bir ihtilaf
Transdinyester bizim bölgemizde biraz önce söylediğim çatışma ve krizlere
ilaveten çözümü dondurulmuş ihtilaflar her an patlayabilecek ihtilafların
da yoğun bir şekilde olduğunu söylemek isterim.
Tabi uluslararası sistem yetersiz, sadece AGİT değil BM de yetersiz, Avrupa
Birliği de yetersiz, Avrupa Konseyi de yetersiz. Birkaç gün önce NATO
Toplantısındaydık, NATO’nun yeni stratejik konsepti var, daha aktif hale
getirmeye çalışıyoruz. Sınama ve tehditlerle mücadele konusunda daha etkin
olsun diyoruz, bunun içinde terörizm de var. Aynı şekilde Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa ve ötesinin
barışı için kurulan bir proje, bir barış projesidir, ama bugün ne kadar
yetersiz olduğunu görüyoruz.
İşte bu zor dönemlerde, uluslararası sistemin de yetersiz olduğu dönemlerde
inisiyatif alacak, yol gösterecek, liderlik edecek girişimci güçlere
ihtiyaç var. Bugün gururla söylemek isterim; Türkiye, bu güçlerin başında
geliyor. Ama sadece güç olmak yetmez, bu güçlerin aynı zamanda vicdani
olması ve değerler politikası izlemesi gerekiyor, ilkeli olması gerekiyor,
prensiplere sahip olması gerekiyor. İşte bu nedenle dünyanın ihtiyaç
duyduğu güçlerden birisi, biraz önce de söylediğim gibi ülkemiz
Türkiye’dir. Çünkü medeniyetimizde insan insanın kurdu değil umududur
anlayışı var. Türkiye, Afrika’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Balkanlar’a kadar
geniş bir coğrafyada umut bağlanan ülkelerin başında geliyor. Küresel
sorunların hangisine baksanız bugün, sadece yakın coğrafyamızda değil,
hepsinde Türkiye’nin çözümün bir parçası olduğunu görürsünüz. Sadece biz
değil dünya görüyor. Uyuşmazlık çözümü ve arabuluculukta dünyada bir marka
haline geldik.
Bakınız biraz önce sistem dedik, uluslararası örgütler dedik, en büyük üç
uluslararası örgüt sizce kimdir? Birincisi BM, ikincisi biraz önce saydığım
AGİT, üçüncüsü İslam İşbirliği Teşkilatı. Aslında ikisinin de 57’şer üyesi
var, ama İslam İşbirliği Teşkilatı’nda Suriye’nin üyeliği askıya alındığı
için şu anda 56 üye görülüyor. Bu dünyanın en büyük üç örgütünde de
arabuluculuk dostlar grubu eşbaşkanlığını yapan tek ülke Türkiye
Cumhuriyeti’dir. BM’de Finlandiya’yla beraber, AGİT’te Finlandiya ve
İsviçre’yle beraber, İslam İşbirliği teşkilatında da Genel Sekreterlik
Suudi Arabistan ve Afrika’dan da Gambiya’yla beraber Arabuluculuk Dostlar
Grubunun Eşbaşkanlığını yürütüyoruz. Ama sadece buralarda eş başkanlık
yapmak yetmez, bununla ilgili sürekli toplantılar yapıyoruz, işte
Medeniyetler İttifakı’nın eşbaşkanlığını da İspanya’yla beraber yapıyoruz,
sürdürüyoruz. Bundan 17 sene önce hayata geçirilen, Cumhurbaşkanımızın
Başbakan olarak o günkü İspanya Başbakanı Zapatero’yla birlikte aldığı
inisiyatifin, yani Medeniyetler İttifakı inisiyatifinin bugün her
zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz. Çünkü ırkçılık
artıyor, İslam düşmanlığı artıyor, yabancı düşmanlığı artıyor, göçmen
düşmanlığı, yani kendimizden olmayana karşı hoşgörüsüzlük hat safhada,
bunun tersine çevrilmesi için önemli bir inisiyatif. Buna da Eş Başkanlık
yapıyoruz, ama bu da yetmez. Biz Filipinlerden Somali’ye, Balkanlar’dan
Venezuela’ya kadar çatışmaların ve sorunların olduğu yerlerde arabuluculuk
yapıyoruz ve çözüme katkı sağlıyoruz.
Yanı başımızda Ukrayna-Rusya Savaşını görüyorsunuz, dünyadaki kutuplaşma ve
cepheleşmeyi derinleştiren bu savaşta diplomasiyle sonuç alabilen bizden
başka, Türkiye’den başka bir ülke var mı? Sadece Türkiye. Bunun için sadece
iki tarafla eşit şekilde görüşebilmek de yetmez, ilkeli olmanız lazım.
Montrö’yü harfiyen uyguluyoruz, bu bir savaştır dedik herkesten önce ve
savaş gemileri, yani savaşan tarafların gemileri geçemez dedik. Diğer
taraftan aynı şekilde biz savaşı reddettik. Daha sonra referandum oldu, bu
referandumu da reddettik. Aynı şekilde Kırım’ın illegal ilhakını kabul
etmediğimiz gibi Ukrayna’nın topraklarının da bu şekilde ihlal edilmesinin
de yanlış olduğunu söyledik. Ama bunlar rağmen yine Ukrayna’ya olan
desteğimiz devam ediyor, insani yardımlarımız devam ediyor, ama bu ilkeli
yaklaşımımız sayesinde her iki tarafla da eşit şekilde görüşebiliyoruz ve
her iki tarafı da illa mutlu edeceğiz, tatmin edeceğiz diye bir anlayış
yok. O nedenle bu iki ülke arasında esir değişimi, Türkiye’nin
arabuluculuğu sayesinde gerçekleşti.
Aynı zamanda İstanbul Tahıl Anlaşması, yine ABD ve Rusya’nın istihbarat
başkanlarının ev sahipliğimizde bir araya gelmesi ki bir araya gelme
sebepleri önemli. Çünkü bu savaş zamanında hepimizin endişe ettiği bir şey
var, nükleer silah kullanılacak mı, kullanılmayacak mı? Kullanıldığı zaman
dünyayı bir felaket beklediğini hepimiz biliyoruz. O nedenle bu tür
riskleri azaltmak için, bu tür kurumları da, ülkelerin kurumlarını da bir
araya getirmek önemli.
Bunlardan bir tanesi de yine Zaporijya Nükleer Santralinin güvenliği için
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’yla Rus şirketi Rosatom’un uzmanlarını
iki defa İstanbul’da bir araya getirdik ve Zaporijya’ya bir ziyaretin
gerçekleşmesini de bu şekilde sağladık.
Geçen hafta AGİT ve NATO toplantıları için Bükreş ve Polonya’nın Lodz
şehrindeydik ve burada Ukrayna Dışişleri Bakanı da toplantılara katıldı.
Özellikle hem NATO’ya ve hem de AGİT toplantılarına ve başta Ukrayna
Dışişleri Bakanı olmak üzere tüm muhataplarımız, tüm konuşmacılar,
Türkiye’nin bu diplomatik çabalarını takdir ettiklerini söyleyerek
Türkiye’ye defalarca teşekkür etti. Biz onlar teşekkür etsin, takdir etsin
diye bunları yapmıyoruz, bölgemizin barışı için, insanlık için yapıyoruz.
Yani dış politika aslında bir yön meselesidir arkadaşlar. Yani Türkiye
bugün gerçekten küresel diplomaside en güvenilir aktörlerden bir tanesidir,
çünkü biz ne söylüyorsak onu yapıyoruz, ne yapıyorsak da onu söylüyoruz.
Bugünün iletişim çağındayız, teknoloji hızlı bir şekilde ilerliyor, buna
daha sonra belki geliriz, herkes kimin ne dediğini görüyor. Dolayısıyla
Türkiye bu ilkeli tutumları sayesinde güvenilir bir aktördür.
Mesela biraz önce gıda ve enerji krizinden bahsettik. Türkiye’nin attığı
ilk önemli adım, bu iki soruna çare oldu. Birincisi, biraz önce bahsettiğim
BM’yle birlikte arabuluculuk ve ev sahipliği yaptığımız İstanbul Tahıl
Anlaşması. Bu sayede tahıl fiyatları 2008’den sonra en büyük düşüşü yaşadı
ve dünya gıda endeksinde de ciddi bir düşüş oldu. Bu, Dünya Gıda
Programı’nın yaptığı açıklamalar, verdiği rakamlardan yola çıkarak size
aktardığımız bilgidir. Yani sonuçta dünyada bir gıda krizinin önüne geçmiş
olduk, Türkiye ve Birleşmiş Milletler. Bugün Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri, “görevim süresince en büyük başarımdır” diyor. Bugün, BM Genel
Sekreteri bunu söylerken, ne diyor ayrıca? “Bu, Türkiye sayesinde oldu”
diyor. Gerçekten de kendimizi övmek için söylemiyoruz, Türkiye olmasaydı
dünyanın barış için kurulmuş en büyük çatı kuruluşu böyle bir başarıyı elde
edemeyecekti. Oysa biz BM’ye en başında, savaş başladığı zaman da, gelin,
beraber hareket edelim, insanların tahliyesini yapalım, bizim de
öğrencilerimiz var, birçok ülkeden sadece kardeş ülkelerden değil kişiler
vardır, insanı yardımlarımızı hızlı ulaştıralım, bizim hazırlıklarımız var
dedik. Ama BM’yi sonradan da olsa, geç de olsa işin içine katabildik, şu
anda Genel Sekreteri de çok önemli bir görevi üstlenmiş bir durumda.
Kendisine de huzurlarınızda çok-çok teşekkür ediyorum.
Diğer taraftan enerji krizinden bahsediyoruz bugün, dünyada enerji krizi
var. Bu krize karşı ise, son dönemde attığımız adımlarla hem ülkemizde, hem
de çevremizde enerji güvenliğini arttırıyoruz. Bugün dünyada, Avrupa’da
enerji krizi var. Bu sene Avrupa’ya baktığınız zaman kısıtlamalar var, ama
rezervleri de var, yani bu kışı geçirecek rezervlerin olduğunu görüyoruz,
bu güzel bir şey, ama gelecek kışa yönelik çok ciddi endişeler var. Bugün
bu krizi yaşayan birçok ülke var, ama Türkiye Cumhuriyeti’nde biz de,
Türkiye’de şu anda yüksek enerji fiyatlarından hepimiz şikâyetçiyiz. Yani
yüksek enflasyon da doğruya doğru, burada ekonomistler de var aramızda,
bugün Türkiye’deki enflasyon oranı yüksek, göreceli olarak diğer ülkelerde
de çok artıyor, ama bizimki biraz daha yüksek. Bunu çözmek de, bu sorunu
gidermek de bizim sorumluluğumuz. Enerji fiyatları da, bizim Rusya’dan
aldığımız doğal gaz fiyatı 3-4 katına çıktı, dolayısıyla ister-istemez her
ne kadar devlet desteklese de, fiyatlarla ilgili bir şikâyetimiz var,
doğru. Ama şurada soruyorum sizlere; aranızda bu sene veya önümüzdeki
süreçte doğal gaz ya da elektrik sıkıntısı çekeceğiz diye endişe duyan var
mı? Yok, çünkü bu yıllardır izlediğimiz stratejik politikaların
neticesidir. Ama bugün Türkiye’nin geldiği nokta sadece kendi enerji
güvenliğini garanti altına alan bir ülke değil bugün Türkiye bir taraftan
kuzey-güney ekseninde küresel gıda krizinin güvenliğine katkı sağlarken,
diğer taraftan doğu-batı ekseninde küresel enerji güvenliğine önemli katkı
sağlayan bir güçtür.
Bir diğer küresel sorun da terörizmdir. Bugün saydığımız biraz önce sınama
ve tehditlerin arasında artış gösteren bir tehdittir terörizm. O nedenle
Madrid Zirvesi’nde NATO’nun stratejik konseptine tehdit olarak Rusya’dan
sonra terörizm de dahil oldu. Tabii bu Türkiye’nin ve İspanya’nın katkıları
sayesinde oldu, çünkü terör belasıyla da uzun yıllardır mücadele ediyoruz.
Son dönemde de terör saldırılarına maruz kaldık hem İstanbul’da, hem de
Gaziantep’te. Tüm şehitlerimize bir kere daha Allah’tan rahmet diliyoruz,
milletimize de sabır ve baş sağlığı diliyoruz. Terörle mücadelemizi de
kararlılıkla sonuna kadar sürdüreceğimizi buradan bir kere daha vurgulamak
istiyorum. Dualarımız da her zaman kahraman Mehmetçiğimiz, polisimiz,
güvelik güçlerimizde.
Sahada güvenlik güçlerimizin verdiği mücadeleyi de biz de tabii diplomaside
desteklemek zorundayız. İçeride ve dışarda Dışişleri Bakanlığı olarak,
diğer diplomasideki aktörler olarak her türlü katkıyı sağlamak için
gece-gündüz çalışıyoruz. İşte biraz önce NATO’nun stratejik konseptine
terörizmin girmesinde oynadığımız rolü sizlere anlatmıştık.
Yine İsveç ve Finlandiya’yla imzaladığımız üçlü muhtırada da FETÖ, PKK,
YPG, YPG ile FETÖ ilk defa NATO’nun dolaylı da olsa belgesine girdi, çünkü
Zirve Bildirgesi bu belgeye de atıfta bulunuyor ve desteklediğini de
söylüyor. Ve bu terör örgütlerinin de bu belgelere girmesi için çalıştık.
Şimdi Romanya’da İsveç ve Finlandiya Dışişleri Bakanlarıyla bir araya
geldik. Ondan 1 hafta önce daimi komite dediğimiz üçlü bir mekanizma
kurmuştuk, yani bu üçlü muhtıranın ahitnamenin uygulamasını takip edecek
bir komite kurduk. Ve o komite toplantısından sonra şöyle bir gözden
geçirdik. Atılan adımlar var, ama atılması gereken çok ciddi somut adımlar
var, onları da kendilerine söylemiş olduk.
Değerli hocalarım, sevgili öğrenci arkadaşlarım, çatışma ve krizlerden
bahsettik buna siz daha fazlasını da ekleyebilirsiniz her gün işin
içindesiniz, kafa yoruyorsunuz, öğrencisiniz, hocasınız, araştırma
görevlisisiniz. Ama bu krizlerin beraberinde getirdiği fırsatların da
olduğunu konuşmamın başında vurgulamıştım. Ve bu çatışma ve kriz ortamında
yükselen jeopolitiğinde etkisiyle fırsatlardan yararlanmamız gerekiyor yine
vatanımız ve milletimizin menfaatine yararlanmamız gerekiyor.
Örneğin, Türk Devletleri Teşkilatıyla birliğini güçlendiren Türk dünyası
artık yeni bir jeopolitik gerçeklik. Tüm dünya ilgisini oraya vermeye
başladı yani Türk dünyasına, Türkiye-Azerbaycan ve Orta Asya. Bugün Nikos
Dendias da hemen soluğu orada aldı, bazı ziyaretlerde bulunuyor. Nereye
gitsek arkasından bir koşuyor zaten sağ olsun Nikos Dendias benim eski
dostum. Ve kendi tabi dertliler, çünkü neden dertliler? Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Semerkant’taki zirvede gözlemci üye oldu, ama bu bir başlangıç,
adım adım, gerisi de inşallah gelecek. Zaten şimdi ki endişeleri paniğe
kapılmalarının sebebi de o gelecek olan yani gerisi dediğimiz. Sonuçta Türk
dünyasıyla iş birliğimizi ve dayanışmamızı arttırmamız gerekiyor. Biraz
önce söylediğim gibi aslında Türk dünyası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini
gözlemci üye olarak almasıyla birlikte Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk
Dünyası Doğu Akdeniz’e de bu şekilde inmiş oldu, yani erişimi güçlendi.
Yine geçen ay Ulaştırma Bakanımızla beraber Kazakistan’ın Akdağ
şehrindeydik. Niye gittik oraya? Fırsatlardan bahsediyoruz ya.
Türkiye-Azerbaycan-Kazakistan Dışişleri ve Ulaştırma Bakanları Toplantısına
Ulaştırma Bakanımız Adil Bey’le beraber gittik. Aslında bu toplantının
ilkini Azerbaycan’da yapmıştık. Yine Taşkent’te
Türkiye-Azerbaycan-Özbekistan Dışişleri, Ulaştırma ve Ticaret Bakanlarının
Toplantısının ilkini gerçekleştirdik. İkincisini inşallah Türkiye’de
gerçekleştireceğiz. Peki, bu toplantıların, bu üçlü mekanizmaların amacı
ne? Öncesinde Türkiye, Azerbaycan’ın merkezinde olduğu Gürcistan’la,
İran’la, Türkmenistan’la üçlü mekanizmalarımız vardı, ama Hazar’ın o doğu
tarafındaki ülkelerle Türkmenistan’ı saymazsak maalesef yoktu. Çünkü
değerli arkadaşlar, bu savaşla beraber Rusya’ya yönelik yaptırımlarla
beraber artık Kuzey Koridoru alternatif olmaktan çıktı. Alternatif olmaktan
çıkınca Kuzey Koridoru tabi Doğu-Batı Orta Koridoru önem kazandı. Yani
Hazar geçişli Orta Asya, yine Kafkaslar ve Türkiye’nin üzerinde olduğu
Doğu-Batı Orta Koridoru. İşte bu Doğu-Batı Orta Koridorunu canlandırmak
için, İpek Yoluna dönüştürmek için bu toplantıları yapıyoruz, bu
mekanizmaları kuruyoruz. Ve böylelikle Türk dünyasının önemi daha da artmış
oluyor. İnşallah Ermenistan’da akıllanır, inşallah Ermenistan üzerinden
geçecek geçişlerin projelerinin de hayata geçmesiyle onlar da bundan
faydalanır. Yani bir ülkenin Azerbaycan’ın topraklarını işgal ederek huzura
kavuşmayacağını yaklaşık 30 yılda görmüştür, bunun kalıcı olmadığını da
görmüştü. Ama Türkiye ve Azerbaycan olarak biz barış elimizi uzattık
Azerbaycan kapsamlı bir barış anlaşması teklifinde bulundu, müzakerelerin
sonuç odaklı olması gerekiyor. Bizim de bir normalleşme sürecimiz var, ama
bunu tabi can Azerbaycan’la koordineli bir şekilde götürmemiz gayet doğal.
Her iki sürecin birbirini desteklemesi ya da etkilemesi de son derece
doğaldır kimse bunu da yadırgamasın. Dolayısıyla, Türk Devletleri
Teşkilatını geçtiğimiz yıl biliyorsunuz İstanbul zirvesinde 2040 vizyonunu
kabul etmiştik. Bu zirvede Semerkant’ta 5 yıllık eylem planını Dışişleri
Bakanlığı olarak hazırladık ve zirvede liderler tarafından kabul edildi ve
bunun hayata geçmesi için de gece-gündüz çalışıyoruz. Bu adımlarla
değişimin karşımıza çıkardığı fırsatları değerlendirmeye böylece sizlerin
ve milletimizin refahını arttırmaya yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Değerli arkadaşlar, tabi değişimin hızlanmasıyla diplomasi de hızlandı.
Diplomasi çok hızlandı ve çok katmanlı oldu. Çünkü bugün diplomasinin
içinde Rektörümüz ve sunumu yapan arkadaşımız da çok yoğun çalıştığımızı
söyledi başka seçenek yok. Çünkü eskiden diplomasi içinde uğraştığımız
alanlarla bugünkü alanlara baktığımız zaman kıyaslanmaz dolayısıyla çok
çalışmak lazım. Ama sadece bizim çok çalışmamız yetmez, Dışişleri
Bakanlığının üstesinden gelebileceği bir alan olmaktan çıktı tek başına
üstesinden gelebilir. Koordinasyonu tabi Dışişleri Bakanlığı yapacak, tabi
ki diplomasimiz işleyecek. Dünyanın en büyük beşinci diplomatik ağına
sahibiz 257 misyonla. Bugün arkadaşlar isimler getirdiler Cezayir’in Oran
şehrine de bir başkonsolosluk açacağız, çünkü orada çok ciddi
yatırımlarımız da var, vatandaşlarımız da var ilişkilerimizi çok iyi
geliştirdiğimiz ülkelerin başında, son zamanlarda çok iyi geliştirdiğimiz
ülkelerin başında. Dolayısıyla, çok aktörlü bir alan oldu diplomasi, bunun
için de sizler de varsınız, hocalarımız var, üniversitelerimiz var, iş
insanlarımız var, TİKA’mız var, Kızılay’ımız var, AFAD’ımız var, Yunus
Emre’miz var, Yurt Dışı Türkler Başkanlığımız var, Diyanet İşleri
Başkanlığımız var, Maarif Vakfımızın okulları var, Türk Hava Yollarımız
var, yani bayrağımızı dalgalandıran o kadar kurumumuz oldu ki hep beraber
Türkiye’nin yumuşak gücü haline geldik tüm dünyanın her yerinde. İşte
diplomaside de hızlanan diplomaside de zamana yenilmemek esastır. Yani
bunun yolu da yenilikçi yaklaşımlardan geçiyor. Bu yenilikçi yaklaşımları
ortaya koyarken bu değişimi okumaya da çalışıyoruz bu yaklaşımlarla
birlikte.
Afrika açılımımız ortaklar politikasına dönüştü, aynı şekilde Latin Amerika
açılımımız başarılı bir şekilde devam ediyor. Ticaretimiz Afrika’yla 3.4
milyar dolardan 2002’de 35 milyar dolara çıktı yaklaşık 34,5 bu sene 45’e
yaklaşıyoruz. Latin Amerika’yla 800 bin dolardı toplam tüm Latin
Amerika’yla. Şimdi 15 milyar dolar bu sene 20 milyar dolara yaklaşıyoruz.
Yani büyükelçilik sayımız, temsilcilik sayımız vesaire bunların artmasını
söylemiyoruz, ekonomik kazanımı da önemli diplomasinin. Diplomasinin bir
amacı da zaten ekonomi diplomasisi bizim en büyük önceliğimiz. Bu ülkemize
fayda sağlayacak bir şekilde dünyanın her yerinde aktif olmaktır. Ve biz de
bu yeniliklere ayak uydurmak için adım atmak lazım sadece sözle olmaz. İşte
pandemi öncesinde dijital diplomasi dedik. Pandemi başladı herkes dijital
diplomasinin önemini görmeye başladı, ama daha çok dijital diplomasi
deyince işte video konferans yöntemiyle görüşmeler olarak düşündü. Ama daha
sonra baktığımız zaman bunun sadece iletişim aracı olmadığını herkes
görmeye başladı. Ya nedir? Dijital diplomasi demek bugün konsolosluk
hizmetlerinde de yapay zekâdan kullanabilmek demektir. Aynı şekilde bu
değişen hızlı değişen gelişen dış politika analizlerini de yapay zekâyla
yapabilmek ve politika oluşturmak demektir. Yani dış politika siyaset
analizinde büyük veri ve yapay zekâdan biz çok etkin bir şekilde
yararlanmaya başladık.
Yine biraz önce iki kıtayla açılımlarımızın çok başarılı olduğunu söyledik,
ama diğer taraftan dünyanın ekonomik güç merkezi neresi oluyor sizce? Asya.
Asya’ya doğru ekonominin gücü kayıyor. Dünya nüfusunun yarıdan fazlası
Asya’da 4.7 milyar insandan bahsediyoruz. Gelecek sene Hindistan nüfusu Çin
nüfusunu geçecek. Dolayısıyla ekonominin gücü de uzmanlara göre yılda 140
kilometre hızla Batıdan Doğuya doğru kayıyor. İşte böyle bir dönemde biz de
ne dedik? Yeniden Asya. Bazıları garipsedi, ne demek yeniden Asya? Öyle ya,
biz ilk defa mı Asya’dayız? Hayır, bizim köklerimiz orada, köklerimizin
olduğu yere bütüncül bir yaklaşımla gitme ihtiyacı duyduk, tekrar dönme
ihtiyacı duyduk. Ve bine yakın somut eylem planıyla Asya ülkeleri ve
Asya’daki bölgesel örgütlerle ilişkilerimizi derinleştiriyoruz, somut
adımlar, öyle hamasetle olmaz bu işler. Afrika’yla hamasetle ticaretimizi
3,4 milyardan 35 milyar dolara çıkarabilir miydik yaklaşık? Yok,
çıkaramazsın, hamasetle olmaz bu işler. O nedenle, şimdi yeniden Asya
dedik.
Hatta son büyükelçiler konferansımızda Avrupa’ya vurgu yaptık. Neden
Avrupa’ya vurgu yaptık? Biz yine Avrupa Kıtasının bir parçasıyız, ama
Avrupa’nın şu anda Türkiye’ye ihtiyacı var, Avrupa’nın ortasında savaş var,
Avrupa’da çok ciddi krizler var. İçinde bulunduğumuz bir kıtanın istikrarlı
olması, ekonomisinin de yine büyümesi bizim yararımızadır. Bazıları diyor
ki, Avrupa işte ekonomisi kötü, enerji krizi yaşıyor oh olsun diyor, belli
duygularla söylüyor. Arkadaşlar, gerçekçi düşünecek olursak bu olumsuz
gelişmelerin bize yansıması da olumsuz olur. O nedenle şu anda Avrupa’ya da
bir o kadar odaklanmamız lazım önümüzdeki süreçte.
Avrupa Birliği üyeliğinden bahsetmiyorum ben, bu sadece bize kalmış bir şey
değil, bu bizim Avrupa içinde bugün önemli bir aktör olarak
oynayabileceğimiz çok önemli roller var ve Avrupa’nın yararına, hepimizin
yararına bu rollerimizi bizim pekiştirmemiz lazım.
Şimdi bu gelişmeler var, hızlı değişiyor dünya, bir taraftan teknoloji
hızlı değişiyor, hem avantajları var, hem de siber suçlar dahil veya
saldırılar dahil güvenlik boyutu var. Diğer taraftan dış politika alanları
genişledi, geleceğe yönelik soru işaretlerimiz var? Pandemi başladı,
pandemi sonrası nasıl bir dünya bizi bekliyor? Şimdi Rusya-Ukrayna savaşı
sonrası nasıl bir dünya bizi bekliyor? Bu konuda sorular soruyoruz,
cevaplar bulmaya çalışıyoruz. Bu tür sorular, bu tür cevaplar eskiden belli
merkezlerde konuşulurdu, işte Davos bunlardan bir tanesi, WEF Dünya
Ekonomik Forumu, Münih Güvenlik Konferansı bunlardan bir tanesi, Amerika’da
bazı platformlar var. Biz de dedik ki, artık bugünün diplomasi gelişmeleri
ve geleceğe yönelik vizyonlar Antalya’da konuşulsun dedik ve Antalya
Diplomasi Forumunu başlattık. Antalya Diplomasi Forumu ikinci yılında biraz
önce saydığım önemli platformlar kadar ünlü ve bilinen bir platform haline
geldi.
Burada herkesin desteği var, çok teşekkür ediyoruz.
Tabi akademik faaliyetlerimizi şimdi kurumsallaştırmak için de özellikle
lisansüstü eğitim verilen bilimsel çalışmalar yapacak Ankara Diplomasi
Akademisini kurmak için de arkadaşlarımızla çalışma başlattık, Sayın
Cumhurbaşkanımıza da arz edeceğiz. Sadece Türkiye’de diplomat yetiştirmek
için değil, dünyanın değişik ülkelerinden gelecek diplomatları da
yetiştirmek, master ve doktora eğitimi vermek için, bu akademiyi de kurmak
için şimdi çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, biz tabi köklü bir devlet geleneğimiz var ve 500 yıllık
bir hariciye geçmişimiz var. Bunu neden 500 yıllık diyorum.
Reisulküttablığın kuruluşunun 500. yılını gelecek sene kutlayacağız.
Aslında diplomasi tarihimiz ta eskiye dayanır, Orta Asya’dan başlar
Türklerin diplomasi tarihi, ama kurumsallaşmasından bahsediyoruz, bunu da
etkili bir şekilde inşallah gelecek sene Cumhuriyetimizin 100. yılını
kutlarken diplomasimizin 500, yılını da etkinliklerle anacağız,
kutlayacağız. Buraya gelmeden önce de yine büyükelçilerimiz ve çalışma
arkadaşlarımızla gelecek sene yapacağımız, hem Cumhuriyetimizin 100. yılı,
hem de diplomasimizin 500. yılı etkinlikleriyle ilgili bir toplantı,
değerlendirme yaptık.
Tabi bu geçmişimizden güç almamız lazım, bu medeniyeti görmezsek diplomasi
yapamayız. Cumhuriyetimizin ikinci asrına ilerlerken bu yüzyılı Türkiye
yüzyılı yapacak adımları geleneğimizden aldığımız bu ilhamla atıyoruz.
Gelenekten ve tarihten güç alacağız, geleceğe emin adımlarla ilerleyeceğiz.
Hacı Bayram Veli 7 asır önce çok güzel söylemiş; “Çalab'ım bir şâr yaratmış
iki cihan arasında”, yani Yaratan iki dünya arasında bize bir gönül şehri
yaratmış. Şeher bizim çocukluğumuzda da eskiden kullandığımız aslında öz
Türkçedir, onu daha sonra şehir olarak tabi Türkiye lehçesine uyarlamışız,
ama öz Türkçede şeher diye geçer biliyorsunuz. İşte o gönül şehri
medeniyetimizden gelen bizim vicdanımızdır, yani milletimizin vicdanıdır.
Bu nedenle dış politikamızı sadece girişimci değil, insani olarak da
adlandırıyoruz. Aslında hem girişimci dış politika, hem de insani dış
politika milletimizin hasletini yansıtıyor. 500 yıl önce biraz önce
bahsettiğim kurumsallaşan hariciye geleneğimizi akil ve müşfik bir
çerçevede belirliyoruz.
Değerli arkadaşlar, tabi bu çalışmalarımızda en büyük dayanağımız siz
gençler. Şimdi değişim tamam da, teknoloji değişiyor, olaylar değişiyor,
ama insan kaynağında da yenilenme, değişim önemli. O nedenle Bakanlığımıza
her sene genç arkadaşlarımızı dahil etmeye çalışıyoruz, gerek konsolosluk
ihtisas memuru olarak, gerekse meslek memuru olarak. Şimdi biraz önce
toplantı yaptığımız yerin yan tarafında başka bir odada konsolosluk ihtisas
memurları sınavında yazılıyı geçen arkadaşlarımızın mülakatı vardı, o
yüzden sessiz sessiz girdik-çıktık. Sonuçta hem meslek memuru, hem de
konsolosluk ihtisas sözlülerini yapıyoruz, yeni insan kaynağımızı da
güçlendiriyoruz. Ama kapımız sizlere de açık, gelecek sene yine sınavlar
açacağız.
Dolayısıyla Bakanlığımızın sınavına girmek isteyen arkadaşlarımıza da nasıl
hazırlanacakları konusunda eğitim ve bilgi veriyoruz. Kim olursa olsun, kim
gelirse arkadaşlarımız, sistemimiz var, anlatıyorlar, yeni giren
arkadaşlardan da tecrübe ediniliyor, ama genel anlamda da anlatıyoruz.
Bir de bizim staj programlarımız var, her sene Cumhurbaşkanlığı İnsan
Kaynakları üzerinden geliyor ve bizim Bakanlığımıza gelen yaz döneminde 3
grup stajyerimiz vardı. 3 müydü, 4 müydü Tanju? Sanırım 3 gruptu ve bu 3
grupla da ben bir araya geldim bizzat Bakan olarak, arkadaşlarımız Bakan
yardımcılarımızla bir araya geldi, ama çok ciddi programlar hazırladık,
yani simülasyon masasına oturtuyoruz, diplomasi yaptırıyoruz
arkadaşlarımıza. Ve bazı stajyer arkadaşlarımızın tarihe tanıklık etmesi
için Azerbaycan’ın bir inisiyatifiyle onları Şuşa’ya gönderdik. Buradan
diplomatlar gitti, bazı biliyorsunuz Ankara’daki muhkim diplomatlar,
büyükelçiler Azerbaycan’a da akredite orada büyükelçilikler olmadıkları
için ve onları götüren uçağa bizim Bakanlıktan da her düzeyden
arkadaşlarımız, genel müdürden şube müdürüne kadar veya genç memurlarımıza
kadar, stajyer arkadaşlarımızı da koyduk tarihe şahitlik ettiler.
Ve gururla söylemek isterim, Bakan da bugün kendi Bakanlığını çok övdü
demeyin, stajyerler arasında yapılan ankette en çok memnun kalınan bakanlık
olduk, Cumhurbaşkanımızdan da ödülü aldık. Stajyer arkadaşlarımıza çok
teşekkür ediyoruz.
Ama sadece bakanlık değil, biraz önce Antalya Diplomasi Forumu dedim,
Antalya Diplomasi Forumuna da katkılarınızı bekliyoruz. Şimdi ana başlık ne
olsun, oturum başlıkları ne olsun, onun üzerinde çalışıyoruz, sizlerden de
fikir bekliyoruz, öneriler bekliyoruz, bugün ve geleceğe yönelik vizyoner
fikirler bekliyoruz ve düşüncelerinizi de dikkate alacağımızı söylemek
isterim. Ama yine üçüncü Antalya Diplomasi Forumuna katılımınızı da
bekliyoruz.
2021’de 10 arkadaşımız, 2022’de de üniversitemizden 14 arkadaşımız katıldı,
ayrıca 4 akademisyen arkadaşımız da bizimle beraberdi. Burada Antalya
Diplomasi Forumuna katılan arkadaşlarımızdan var mı aramızda? Sanırım
onların hepsi mezun oldular. Ve gelecek sene sizleri de bekliyoruz, hem
katılımcı olarak bekliyoruz, hem de orada gönüllü olarak çalışmak
isterseniz, bu bir tecrübedir, gelen dışişleri bakanlarına refakat etme,
diğer uluslararası örgütlerin temsilcilerine falan eşlik etme, onlarla
beraber olmak bir tecrübedir, biz tüm imkanları sağlayacağız. Öyle gönüllü
derken sizi de ortada bırakmayacağız, onu bilmenizi isterim. Sizleri
bekleriz, Bakanlığımıza da bekleriz.
Sabrınız için çok teşekkür ediyorum, şimdi sözü sizlere bırakalım.
* Interpress deşifresidir.