Bugün Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızla
Denizli Programına katılacağımız için program saatini biraz erkene aldık.
Bu arkadaşlarımıza yönelik herhangi bir zorluk çıkardıysa özür diliyorum ve
hakkınızı helal edin.
Bugün sizlere dış politikamızın temel prensiplerini anlatmaya çalışacağım,
daha sonra sizlerden gelecek soruları da cevaplamaya çalışacağız.
Bu yıl Cumhuriyetimizin 100. yılını gururla idrak ediyoruz. Diğer taraftan
ikinci yüzyılımıza, yani Türkiye yüzyılına adım atıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye yüzyılını barışın, güvenin, istikrarın,
gücün, iletişimin, şefkatin ve kalkınmanın yüzyılı olarak ilan etti. Bu
hedeflerin her birisine giden yolda Dışişleri Bakanlığımıza, diplomatlara
düşen büyük sorumluluklar vardır. Dolayısıyla TÜGVA’nın bu seneki program
için seçtiği “Türkiye Yüzyılının Yeni Nesil Diplomatları” başlığını çok
isabetli bulduğumu söylemek isterim ve arkadaşlarımızı, Genel Başkan
Yardımcımızı ve emeği geçen herkesi tebrik etmek istiyorum.
Değerli kardeşlerim; zamanın ruhunu yansıtan temel kavramlardan birisi
değişim. Değişim, aslında hayatın her zaman bir parçasıydı. Ama şimdi
farklı olan nedir? Değişimin hızı. Örneğin, 17. yüzyılda yaşayan birisi 1
asır sonra tekrar dünyaya gelseydi, herhalde hayatına hiçbir şey olmamış
gibi devam ederdi, uyum sağlardı. Ama 20. yüzyılın başında yaşayan birisi
şimdi hayata gelse, herhalde uzun süreli bir terapiye ihtiyaç duyar. Bu
süratli değişim teknolojiden sağlığa, iklimden üretime, sosyal alandan
enerjiye kadar hayatın her alanda yaşandı. Bu durum diplomasi için de
geçerli. Biz de diplomatlar olarak, Dışişleri Bakanlığı olarak bu değişime
ayak uydurmaya çalışıyoruz, o kadar da kolay değil. Örneğin, yapay zekâ
artık diplomatlar gibi hitap yazmaya başladı. Diplomatlardan, yani bizden
farkı bunu birkaç saniyede yazabilmesi. İletişim, diplomasinin temel
unsurlarından biriydi, şimdi iletişimin hızı ve çeşitliliği tüm temasların
niteliğini değiştirdi. Bugün dünyanın en ücra köşesindeki bir hadiseyi
anında öğreniyoruz. Bunları raporlaması gereken kimdir? Elçilerdir,
diplomatlarımızdır. Aslında bir yerde onlara bu anlamda olan bağlılık da
azalıyor. Artık diplomatlardan beklentimiz, arkadaşlarımıza sürekli
anlatmaya çalışıyoruz; bu gelişmelerin arka planını, ne olup ne bittiğini,
neden olduğunu bizlere bildirmeleri. Önemli gelişmeler olduğu zaman,
örneğin Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi arz ediyoruz ve o bilgi arz ederken
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudan zaten haberdar olduğunu çoğu kez
öğreniyoruz, dolayısıyla o konunun detaylarıyla ilgili sorular da soruyor.
O nedenle yani şurada bir olay oldu işte nokta olmaz; perde arkasında ne
var, neden olmuş, bunları artık diplomatlardan öğrenip bize hızlı bir
şekilde bildirmesini rica ediyoruz.
Şimdi bir yazıyla, bir kriptoyla, bir kapalı yazıyla, bir telgrafla bir
bilginin Bakana gelmesi, nereden baksanız en acil konuda bile 2-3 gün
sürer. O yüzden tüm arkadaşlarımıza biz diyoruz ki; önemli gelişmeler
olduğu zaman Bakan, Bakan yardımcısı ve ilgili genel müdüre doğrudan
iletişim araçları yoluyla, yani telefonla, ilgili kendi aramızda iletişim
programları var, o yolla iletmesini rica ediyoruz.
Tabi iletişim mecraları da çok farklılaştı, artık bir liderin, bir
uluslararası örgütün temsilcisinin ya da bir dışişleri bakanının attığı
tweet, tweetin etkisi standart açıklamalardan, basın açıklamalarından,
bakanlık ya da devlet açıklamalarından çok daha fazla oluyor. Dolayısıyla
iletişim araçları da değişiyor, bunlardan da iyi faydalanmak gerekiyor.
Sevgili arkadaşlar, diplomasi artık çok katmanlı ve çok aktörlü. Tek başına
Dışişleri Bakanlığı’nın veya diplomatların üstesinden gelebileceği bir alan
olmaktan çıktı. Eskiden bu meslek daha kapalı böyle kapılar arkasında
yapılan nispeten elit bir uğraştı. Şimdi diplomasi ticaretten turizme,
kültürden iletişime her alanda yapılıyor, eğitimde buna dahil. Sadece
diplomatlar değil iş insanları, sanatçılar, akademisyenler ve öğrenciler,
yurt dışına giden öğrenciler, buradan yurt dışından heyetleri ağırlayan
öğrencilerimiz, üniversitelerimiz de artık diplomasinin önemli
paydaşlarından birisi. Nitekim bugün yurt dışında diplomatlarımız TİKA,
AFAD, Kızılay, Yunus Emre, Maarif, Diyanet, Türk Hava Yolları, iş dünyası,
STK’larımız gibi çok sayıda paydaşla çalışıyor. Hatta üniversitelerde
kurulan Türk dernekleriyle birlikte iş birliği yapıyorlar, çalışıyorlar.
Birçok yurt dışında okuyan kardeşimiz ya da üniversitelerde okuyan
kardeşlerimiz Türk derneği kuruyorlar. Ben de LSE’de London Economics’de
okurken orada ikinci yılımda Türk Derneği Başkanlığını üstlenmiştim, çok da
önemli faaliyetlerde bulunduk diğer arkadaşlarımızla beraber.
Sevgili arkadaşlar, değerli Başkan; bu hızlı değişime rağmen diplomasinin
elbette geleneksel bazı özellikleri de halen önemini koruyor. Mesela insan
unsuru diplomasinin en önemli boyutudur. İyi diplomatları olan ülkeler
diplomaside daha başarılı oluyorlar, daha etkin oluyorlar. Tabii
diplomaside etkin olmanın başka sebepleri var, ülkenin gücü, ekonomik
gücünden tutun da birçok unsur var, ama iyi diplomata sahip olan ülkeler
diplomaside daha etkin oluyorlar. Mesela … GPT gibi yapay zekâ programları
evet hitap yazıyor dedik biraz önce, hem de hızlı yazıyor dedik. Ama bir
hitapta hangi ifade nerede nasıl söylenir, hangi vurguyla söylenir, bunları
ancak iyi yetişmiş bir insan yapabilir. Burada biz hatta farklı dillerden
muhataplarımızla konuşurken tercümana ihtiyaç duyduğumuz zaman, o
tercümanın bile tercüme etmesini beklemeyiz, bizlerin hissiyatını da
tercüme ederken karşı tarafa yansıtmasını bekleriz. Yani iyi tercüme,
sadece kelime-kelime iyi tercüme eden değildir konuşanın hislerini de karşı
tarafa yansıtan tercüman iyi tercümandır. Yani insan unsurunun da önemini
burada kaybetmeden vurgulamak için söylüyorum. Örneğin, müzakere, iletişim,
yani etkili iletişim. En zor meseleyi bile net ama münasip bir biçimde
karşı tarafa, muhatabına aktarma, farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde
her türlü şart altında çalışma becerisi. Arabuluculuk gibi yetenekleri
örneğin değerlendirelim. Bunlar asırlar önce de temel diplomasi becerileri
arasındaydı. Yani 500 yıl önce de böyleydi, bugün de böyle. Mesela müzakere
jargonunda yapıcı muğlaklık diye bir kavram var. Biz Bakanlığımızın web
sayfasından da böyle düzenli bir şekilde diplomasi terimlerini
paylaşıyoruz, açıklamasını da yapıyoruz; bilmiyorum takip ediyor musunuz,
takip etmenizi tavsiye ederim. Belki ben de, arkadaşlarımla görüştüm, kendi
hesaplarımdan ara sıra bunları paylaşabilirim. Yani yapıcı muğlaklıktan
bahsediyorduk. Hiçbir anlaşmada taraflardan birisi yüzde 100 kazanamaz,
öbür türlü anlaşma olmaz. Ancak ne zaman olur bu? Böyle … o zaman belki
olabilir, ama o tür anlaşmaların da uzun sürmediğini tarih bize gösterdi.
Her anlaşma bir müzakerenin ve al-ver egzersizinin sonucudur, ona işte “…”
deniyor İngilizcede, uzlaşı kültürü. İşin tıkandığı yerde işte maharetli
elçiler, maharetli diplomatlar, maharetli siyasetçiler devreye giriyor ve
öyle bir cümle yazarlar ki her iki taraf da bunu dönüp anlatması gereken
yere, özellikle de halkına, kamuoyuna olumlu bir şekilde takdim eder.
Sonuçta bu aslında yapıcı muğlaklık masanın devrilmesini önler, öbür türlü
tıkanır, kalkar gider. Masa tükendiği zaman bazen de sahaya inmek
gerekiyor, sahaya indiğiniz zaman da nasıl neticeleneceği belli değil.
Dolayısıyla burada diplomatlara, iyi yetişmiş diplomatlara önemli görevler
düşüyor.
İşte bunlar yıllardır var olan ve hala diplomasinin temelini oluşturan
niteliklerden bazıları değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar; bu
niteliklere sahip olmak için hem akademik geçmişinizin, hem de saha
tecrübenizin güçlü olması gerekiyor. Tabiatıyla en az bir yabancı dile de
iyi bir şekilde hakim olmak gerekiyor.
Şükürler olsun bugün artık Türkiye olarak güçlü bir Hariciye geleneğine
sahibiz. Bu yıl Hariciye Teşkilatımızın temellerinin atılmasının 500.
yılını kutluyoruz, yani Reisü’l-küttablığın tesis edilmesinin 500. yılını
kutluyoruz, 1523’te ecdadımız tesis etmiş. Elçiye zeval olmaz diye bir
geleneksel tabirimiz var, böyle diyen bir milletiz. Hariciye geleneğimiz
aslında Reisü’l-küttablığın kuruluşunun da gerisine gider. Yani Orta
Asya'dan, Asya'dan Anadolu’ya gelmeden önce de ecdadımız aslında
diplomasinin inceliklerini çok iyi biliyordu. Biz bir yandan bu derin
tecrübeden istifade ediyoruz, bir yandan da biraz önce anlatmaya çalıştığım
yeniliklerden istifadeyle geleceğe hazırlıyoruz kendimizi.
Sadece geleceğe hazırlanmakla kalmıyoruz, bizler de yenilikçi adımlar
ortaya koyarak yenilikleri, değişimi yönetmeye, yön vermeye çalışıyoruz.
Aksi takdirde hem gerisinde kalırsınız, hem de başkalarının yönlendirmesine
kapılıp gidebilirsiniz. Örneğin yapay zekâdan gelecek okumaları ve
konsolosluk hizmetlerinde faydalanmaya başladık. Çünkü konsolosluk
hizmetlerinde de vatandaşların talepleri artıyor, sayısı artıyor, hizmeti
hızlı vermeniz gerekiyor ve insan unsuru olarak ne kadar çaba sarf etseniz,
güler yüzle karşılaşsanız ve aynı şekilde işini yapmak için samimi
çalışsanız da yetişmek mümkün değil. O yüzden özellikle çağrı
merkezlerimizde 7 gün/24 saat yapay zekâdan faydalanarak tüm
vatandaşlarımıza, yurt dışındaki vatandaşlarımıza en iyi, en hızlı hizmeti
vermeye çalışıyoruz.
Yeni nesil diplomatlarımızın şimdi yetiştirilmesi için biz de Bakanlığımıza
bağlı YÖK’le de görüşüyoruz, bir üniversiteyle iş birliği yaparak bir
diplomasi akademisi kuracağız. Bizim şimdi Deniz Hukuku Enstitümüz var
mesela, Ankara Üniversitesi’ne bağlı, ama aynı zamanda Adalet Bakanlığı ve
Dışişleri Bakanlığı’yla da ilintili bir enstitü ve bu enstitü master ve
doktora programları da düzenliyor, yani lisansüstü ve doktora programları.
Dolayısıyla biz de sadece Türkiye’den gelecek diplomat adaylarına değil
dünyadaki diplomatlara da, genç diplomatlara da, şu anda geçici
programlarla her sene düzenlediğimiz 3 haftalık, 1 aylık programlarla çok
sayıda diplomatı, aşağı yukarı her sene 65 ülkeden bir genç diplomatı bir
araya getirerek bu tecrübelerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Ama bir
akademiyle bunu daha düzenli, daha üst düzeye çıkarmak istiyoruz.
Antalya Diplomasi Forumu’nu bilmeyen var mı aranızda? Antalya Diplomasi
Forumu, gerçekten ikinci yılında bir dünya markası oldu, 10-12 Mart
tarihlerinde de inşallah üçüncüsünü Antalya’da düzenleyeceğiz. Tabii burada
da, bu girişimimizde de fikir diplomasisi alanında geleceğin trendlerine
yön vermeye çalışıyoruz. Sadece bu tür trendler işte Davos’ta, Münih’te
veya buna benzer platformlarda değil artık Türkiye’de de konuşulsun istedik
ve konuşulmaya da başlandı, ciddi bir şekilde başlandı. İşte ekonominin
gücü, dünyanın gücü nereye gidiyor, değişim diyoruz, güç dengesi de
değişiyor. Eskiden iki kutuplu vardı soğuk savaş döneminden bahsediyoruz,
sonra tek kutuplu dendi, çok taraflılık, etnik çok taraflılık tartışmaları
başladı. Ama bir taraftan da yeni yükselen devletler var, güçler var, diğer
taraftan da ekonominin gücünün Asya’ya doğru kaydığını görüyoruz, hem de
hızlı bir şekilde kaydığını görüyoruz. Uzmanlar, analistler bu çalışmaları
yapıyor, biz de bunları takip ediyoruz, sahada da takip ediyoruz.
Ekonominin hızı Batıdan Doğuya doğru, Asya’ya doğru yılda 140 kilometre
hızla gidiyor.
Dolayısıyla yeniden Asya dedik. Bizim köklerimiz Asya’da, ilk defa Asya’da
değiliz. Ciddi bir mevcudiyetimiz var, ASEAN gibi kuruluşlarla da sektörel
diyalog ortaklığı statüyle iş birliğimizi geliştiriyoruz, ama bütüncül bir
yaklaşımla, şu anda binden fazla eylem unsuruyla tüm Asya’yla
ilişkilerimizi geliştirmek için çaba sarf ediyoruz.
Dijital diplomasi dedik, dijital yeniliklerden faydalanalım dedik. Ve
pandemi öncesi dijital diplomasi dedik, pandemi zamanında dijital
diplomasinin ne olduğunu herkes gördü. Ama dijital diplomasi derken sadece
işte online görüşmeler, ondan video konferans yöntemiyle görüşmeler olarak
değerlendirilmemelidir, dijital diplomasinin kapsamı da geniş, bu alanda da
Bakanlık olarak kendimizi yenilikleri adapta etmeye çalışıyoruz.
İşte bu ve benzeri adımlarla güçlü geleneğimizi gelecekle buluşturmaya
çalışıyoruz ve bunda da önemli adımlar attığımızı söylemek isterim.
Değerli Başkanım, çok sevgili öğrenci kardeşlerim; küresel sistem de hızlı
bir değişim sürecinden geçiyor gerçekten. Biraz önce bir kısmını anlatmaya
çalıştım, ekonomik gücün nasıl değiştiğini. İçinde bulunduğumuz dönemi
belirsizlikler çağı olarak nitelendirebiliriz. Hatta şöyle bir espri
yapılıyor: Uluslararası siyasette belirgin olan tek şey var, belirsizlik.
Gerçekten de anlamlı bir espri. Aynı anda birden fazla krizle karşı
karşıyayız, işte Ukrayna’daki savaş, hepimiz bunu konuşuyoruz, ama
Suriye’deki durum devam ediyor, Kafkasya’daki kırılganlık devam ediyor,
Doğu Akdeniz’de aynı şekilde kırılganlık devam diyor, Balkanlar’da 90’lar
dönme belirtilerini geçen sene gördük, önlemek için ciddi çabalar sarf
ettik ve halen de çaba sarf ediyoruz, yani çok hassas dengeler var,
dolayısıyla geleceği kestirmek daha da zorlaşmaya başladı. Yani eskiden
kurulan sistemler uzun sürerdi, işte Vestfalya kurulan sistem ne kadar
sürdü? Bir asır sürdü. Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, bu
dönemler aşağı yukarı yarım asır sürdü. Ama soğuk savaşın bittiği dönemden
bu yana oluşturulan ya da oluşturulmaya çalışılan sistemlerin hayatı zor
kısa oldu, dolayısıyla belirsizlik daha da derinleşti.
Bugün gergin ortamda, bu belirsizliklerin olduğu ortamda iki tür refleks
ortaya çıkıyor.
Birinci refleks, kendi refah alanına çekilerek sorunlardan kaçabileceğini
düşünme hali ya da eylem. Yani bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı
da var, terörle mücadelede bunu çok kullanıyoruz. Özellikle Avrupa’da bunu
görüyoruz şu anda değerli arkadaşlar. Halbuki tuzsuz aşım, ağrısız başım
demek artık ne mümkün, ne ahlaki.
Diğer refleks ise daha ilkel, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam
düşmanlığı şeklinde maalesef vücut buluyor. İşte İsveç, Hollanda,
Danimarka, Avrupa’da, Batıda olanları görüyorsunuz. Bu menfur eylemleri
ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek akıl tutulmasıdır. Başka
inançlara gelince olmaz, suç, ama bizim yüce dinimiz İslam’a, kutsal
kitabımız Kur'an-ı Kerim’e gelince ifade özgürlüğü. Bu hem ahlaksızlıktır,
yani bunu çifte standartla nitelendirmek yetersizdir, hem de alçaklıktır.
(Alkışlar)
Sizlerin de bu eylemleri kınamak için çok etkin eylemler düzenlediğinizi,
faaliyetler yaptığınızı biliyorum, bu duyarlılığınız için de sizlere canı
gönülden teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
İşte bu belirsizlikler, bu gerginlikler, yani dünyada işte savaşlar,
krizler, dondurulmuş ihtilaflar, dondurulmuş ihtilaf derken çözümü
dondurulmuş ihtilaflar aslında, her an patlayabileceğini de gördük. Karabağ
zaferi Azerbaycan’ın bunlara verebileceğimiz çarpıcı yakın bir örnek.
İşte Türkiye olarak bu refleksler karşısında sıkışıp kalmış insanlığa daha
adil bir dünya mümkün diyerek üçüncü bir alternatif sunuyoruz, bunu da
girişimci ve insani dış politikamızla yapıyoruz Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde. Bu alternatif iş birliği ve çok taraflılık gibi modern
kavramlar kadar adalet, vicdan ve istişare gibi kadim değerlerimize
dayanıyor.
Değerli kardeşlerim, bahsettiğim yeni düzende oyun kurucu olmak için
dinamik bir dış politika yürütmemiz şarttır, oturduğumuz yerden bu işler
olmaz. Küresel bir güç olarak her coğrafyada aktif olmak zorundayız,
politikalarımızı ve politika araçlarımız sürekli olarak gözden geçirmek,
güncellemek zorundayız. Bir yandan riski nasıl yönetiriz, diğer yandan da
fırsatlar varsa bundan nasıl istifade ederiz diye bakıyoruz. Her kriz
fırsatları beraberinde getirir, bu fırsatları da çok iyi değerlendirmemiz
gerekiyor. Bu anlayışla Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye’yi
uluslararası alanda lider ülke ve küresel bir güç yapan adımlar atıyoruz.
Ukrayna arabuluculuk, Türk dünyası normalleşme adımları, çok taraflı
diplomasi, Afrika, Latin Amerika ve Asya politikalarımız, İslam düşmanlığı,
ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele gibi alanlarda yoğun bir
diplomasi izliyoruz.
Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi dış politika gündemimiz çok geniş.
Sözlerimin başında çok katmanlı demiştim, çok aktörlü demiştim, birkaç
örnekte görüyoruz, daha birçok örnek size verebilirim.
Bu yoğun gündemde ancak devlet-millet iş birliğiyle başarılı olabilirsiniz,
O nedenle sadece Dışişleri Bakanlığının üstesinden gelecek bir alan
olmaktan çıktı diyorum, kendimizi yetersiz gördüğümüzden değil, dış
politika topyekun bir çabayı gerektiriyor çünkü. Ekonomide, bilimde,
sanatta, sporda, askeri alanda başarılı olursak, diplomasisi de başarılı
olmuş sayılıyoruz. Zaten bu saydıklarım milli güç unsuru oluşturan
unsurlar.
Ve tabi bu yumuşak ve sert milli güç unsurlarını birleştiren akıllı ve
güçlü bir yönetim ve liderlik başarının diğer olmazsa olmazıdır. Zaten dış
politikadaki başarılarımızın arkasında da bu yatıyor. Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderler diplomasisi ve bizim yaptığımız çalışmalara
büyük bir güç vermesi, Türkiye’nin sahada ve masada başarılı olmasının
arkasındaki en itici güçtür. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın ve bizlerin
arkasında da güçlü bir millet var, milletimizin gücünü ve duasını
hissediyoruz, güçlü bir ülke var, öyle hamasetle olmaz bu işler.
Değerli arkadaşlar, Genç Diplomat Akademisi katılımcıları olarak sizleri de
aramızda görmek isteriz. Nerede görmek isteriz? Bakanlığımızda görmek
isteriz. Sizleri de aynı şekilde staj programlarımızda da görmek isteriz.
Geçen sene Dışişleri Bakanlığı stajyerler tarafından en memnun kalınan
bakanlık seçildi ve ödülü de Sayın Cumhurbaşkanımızdan aldık. Tüm gelen
arkadaşlarımızla grup grup hepsiyle ben de bir araya geldim, yemekler
yedik, sohbetler ettik, kimisi tez yazıyor, sorularını cevapladık, yardımcı
olduk, sadece ben değil Bakan yardımcılarımız, genel müdürlerimiz. Genç
Bakanlığa giren arkadaşlarla buluşturduk, hangi sorularla karşı karşıya
kalınıyor, nasıl hazırlanıyor, bu konuda sizlerle de iş birliği yapmak
isteriz. Yani Dışişleri Bakanlığına nasıl girilebilir, nasıl çalışılır,
nelere dikkat etmek lazım, dilde ne kadar başarılı olmanız lazım, bu
konularda arkadaşlarımız gelen herkese, ilgi duyan herkese ayrım
yapmaksızın bilgi veriyor. Ben de bizzat vaktim oldukça ilgileniyorum.
Çünkü biraz önce de dedik teknoloji evet değişiyor, ama insan unsuru ve
kaliteli insan unsuru halen diplomasinin temelidir, direğidir.
Hariciye mesleği tabi önemli bir görevdir. Bu mesleği ve ay-yıldızı temsil
etmek çok onurlu bir uğraştır. Bu meslek büyük bir özveri de gerektirir,
mesai mefhumu yoktur bizde. Her coğrafyada çalışabilmeniz, bazen dost,
bazen de hasım ortamlarda mücadele vermeniz gerekiyor.
Örneğin hariciye şehitlerimizden birini, merhum Başkonsolosumuz Kemal
Arıkan’ı 41 yıl önce bugün hain bir terör saldırısında Los Angeles’ta
kaybettik. Dün de ilk diplomasi şehitlerimiz Başkonsolos Mehmet Baydar ve
Konsolos Bahadır Demir’in yine Los Angeles’taki şahadetlerinin 50. yıl
dönümüydü, Ermeni terör örgütlerinin saldırısına uğradılar.
Yani Türk diplomatları Ermeni terör örgütlerinin ve diğer hainlerin
saldırılarında eşini, çocuğunu, arkadaşını kaybetmiş, ama devlete, millete
hizmette asla geri durmamıştır. İşte böyle kahraman bir teşkilatta Bakan
olarak görev yapmak benim için de büyük bir gururdur.
Bu vesileye, dün Tahran’daki Azerbaycan Büyükelçiliğine yapılan saldırıyı
bir kez daha kınıyorum. Azerbaycanlı kardeşlerimize, bir şehidimiz var,
başsağlığı diliyor, geçmiş olsun dileklerimi buradan bir kere daha iletmek
istiyorum.
Bütün şehitlerimiz ve ebediyete irtihal etmiş gazilerimizi de bu vesileyle
rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun.
Bugün beni davet ettiğiniz için, aranıza kabul ettiğiniz için hepinize çok
teşekkür ediyorum, onur duydum.
Şimdi merak ettiğiniz konularda sizlerin sorularına cevap vermeye
çalışacağım, ama öneriniz ve eleştirilerinizi de dinlemekten de büyük bir
memnuniyet duyacağım, faydalanacağımı söylemek isterim.
* Interpress deşifresidir.