DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin çok
kıymetli üyeleri; öncelikle sizleri şahsım adına ve tüm çalışma
arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum.
Bütçemiz hayırlara vesile olsun.
Bugün bütçemizi sunarken şöyle dünyadaki gelişmelere baktığımız zaman,
gerçekten dünyanın değişimle beraber çok farklı boyutlara yöneldiğini
görüyoruz. İstikrarsızlığın ve belirsizliğin hakim olduğu bir dünya var.
Ama daha dar çerçeveye, bizim bölgemize baktığımız zaman da, aynı şekilde
çok boyutlu sınamalarla sadece Türkiye olarak bizim değil bölge ülkelerinin
ve de halklarının karşı karşıya kaldığını görüyoruz.
İşte böylesi bir dönemde Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde girişimci ve insani
bir dış politika izliyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurulurken
belirlediği ilke “yurtta sulh, dünyada sulh” ilkesi de yine milli dış
politikamızın bir rehberidir. Aynı şekilde yerli ve milli bir dış politika
izliyoruz. Sahada ve masada güçlü olmak durumundayız ve bu doğrultuda bugün
bu tartışma boyunca bugün Genel Kurulda görüşlerini belirten,
eleştirilerini yapan, katkı sağlayan tüm milletvekillerine de ayrıca çok
teşekkür ediyorum.
Öncelikle bizi yakından ilgilendiren ve bizi sürekli meşgul eden konular
hakkında sizlere bilgi vermek istiyorum, elbette Suriye bunların başında
gelir.
9 yıldır devam eden Suriye probleminde bizim için hassas olanlar nedir?
Öncelikle yanı başımızdaki ülkenin sınır bütünlüğü, toprak bütünlüğü bizim
için önemlidir. Aynı şekilde 9 yıldır devam eden bir ihtilaf var, çatışma
var. Biz biliyoruz ve inanıyoruz ki tek çözüm siyasi çözümdür. Dolayısıyla
siyasi sürecin iyi işlemesi gerekiyor.
Yine bu ülkede maalesef çok sayıda terör örgütü var ve bu tür durumlardan
en çok beslenenler de teröristlerdir, dolayısıyla Suriye’nin de terör
örgütlerinden temizlenmesi bizim için önemlidir. Maalesef bir kriz olduğu
zaman en çok etkilenen mazlum insanlardır, kadınlar, çocuklardır,
göçmenler, mültecilerdir. Sadece Türkiye’de değil, Türkiye’de tabii ki 3.7
milyon civarında Suriyeli göçmen var, en çok mülteci ağırlayan ülkeyiz, ama
diğer komşu ülkelerde Suriye içinde yerinden edilmiş insanlar var. Bu
insanların Suriye’ye, evlerine dönmesi de bizim için öncelikli konulardan
bir tanesidir.
Siyasi süreçte özellikle Astana ve Soçi’deki gayretlerimiz sayesinde belli
mesafeler kat ettik. Örneğin, uzun uğraşlar sonunda Anayasa Komisyonu
kuruldu ve ilk toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıdan önce Rusya ve İran
Dışişleri Bakanıyla beraber Cenevre’ye gittik, basın toplantısıyla
açıklamamızı yaptık. İkinci toplantıda rejimin bazı kabul edilemez ön
şartlarla geldiğini gördük, ama sürecin işlemesi için Rusya ve diğer
aktörlerle ve en önemlisi de Birleşmiş Milletler’le çalışıyoruz. Burada
siyasi çözüm için Anayasa Komisyonunun da iyi bir şekilde işlemesi
gerekiyor. Bu doğrultuda Sayın Cumhurbaşkanımız Salı günü Putin’le
telefonla tekrar görüştü. Geçen hafta Lavrov’la Bratislava’da biraraya
geldik, Cuma günü de telefonla görüştük. Özel Temsilci Pedersen ile yine
Roma’da geçen hafta biraraya geldik, değerlendirmelerimizi yaptık. İki gün
önce Heyet Başkanım Yardımcım, Büyükelçi Sedat Önal Astana’daydı ve Astana
Toplantısı tüm bu tıkanıkların aşılması bakımından faydalı oldu. Ama sahada
İdlib’deki sükûnetin korunması, hem Suriye’nin geleceği için çok önemli,
hem de siyasi sürecin ve Anayasa Komisyonunun çalışmaları bakımından da
önemli. Sükûnetin sağlanması için yine çabalarımız devam ediyor ve tüm bu
görüşmelerimizde bunu da muhataplarımızla ele aldık. Sonuçta Astana, Soçi
ve Cenevre süreçlerinde aktör ülke Türkiye’dir. Suriye’nin geleceği için
üzerimize düşeni bu anlamda yapacağız.
Barış Pınarı Harekatı’yla ilgili Yüce Meclisimize daha önce de huzurunuza
gelip bilgi arz etmiştim. Ve Barış Pınarı’nı neden gerçekleştirmek
durumunda kaldığımızı Meclisimize ve tüm dünyaya anlattık ve anlatmaya da
devam ediyoruz. Ama bir neticesi vardır ki Barış Pınarı Harekatı’nın,
burada bir terör devleti kurma projesi çökmüştür ve hayaller suya
düşmüştür. Dolayısıyla bu harekat önemliydi. Ama Türkiye Barış Pınarı
öncesinde ve sonrasında diplomasiye inandığını da göstermiştir. Ve Barış
Pınarı başladıktan sonra bir hafta arayla hem ABD’yle, hem de Rusya’yla bir
mutabakata varması, esasen Türkiye’nin sahadaki gücünün de yansımasıdır,
diplomaside, yani masada da gerçekten diplomasiye inanarak haklı davasını
en iyi şekilde savunduğunun bir göstergesidir. Biz diplomasiye inanıyoruz.
Burada özellikle şunu söylemek isterim: Sayın Erozan’ı göremiyorum, kendisi
çok tecrübeli bir diplomatımız, Müsteşar Yardımcılığımızı da yaptı.
Rusya’nın açıkladığı metin, Rusça metinle bizim metin arasında fark
olabilir, burada herhangi bir tuzağa düşme yok. Yani bir belge uluslararası
müzakerelerde ortak dilde konuşulur ve bu İngilizcedir. Biz Rusya’yla
İngilizce bir metni müzakere ettik, mutabakata vardık ve biz İngilizceden
Türkçeye de doğru tercüme yaptık. Dolayısıyla Rusya’nın yanlış tercümesi
bizi bağlamaz. Ve uluslararası anlaşmalarda da böyledir, herhangi bir
yorumda anlaşmazlık varsa İngilizce metin esastır. Dolayısıyla burada bir
tuzağa düşme yoktur ve o metnin taslağını da gururla söylüyorum
arkadaşlarımızla beraber biz hazırladık, tıpkı Amerika ile vardığımız
mutabakatın metinini de hazırladığımız gibi.
Dolayısıyla önümüzdeki süreçte Suriye’nin toprak bütünlüğünü korurken işte
biraz önce bahsettiğim o geri dönüşler için de yoğun çaba sarf etmemiz
lazım, durup dururken olmaz. Barış Pınarı Harekatı bölgemize, orayı terk
etmek zorunda kalan insanların yüzde 70’inden fazlası döndü, temennimiz
hepsinin dönmesi; bu Birleşmiş Milletler’in açıklamasıdır, Türkiye’nin
değil.
Geri dönüşler konusunda uluslararası toplumu sürecin içine kattık. Ve
burada bizim en önemli ortağımız, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliği’dir. Ve Cenevre’de Bakan Yardımcım Yavuz Selim Beyin de
katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdik. İkinci toplantıyı Türkiye’de
gerçekleştirdik. Üçüncü ve dördüncü toplantıları da kısa sürede
gerçekleştirerek Türkiye’den de Suriyeli mültecilerin geri dönmesini
birlikte koordine edeceğiz. Ve aynı şekilde daha önce de bilgi verdiğim
gibi, arz ettiğim gibi dört komşu ülkeyle beraber biz de dahil; yani Irak,
Lübnan ve Ürdün’le beraber bir uluslararası konferansın hazırlıklarını
sürdürüyoruz, uzmanlarımız biraraya geldi. Salı günü Cenevre’de dört bakan
olarak biraraya geleceğiz ki Suriye’ye geri dönüşler konusunda uluslararası
toplumla birlikte neler yapacağız, bunları değerlendireceğiz.
Yine en son Londra’da dörtlü toplantıda Türkiye, Birleşik Krallık, Almanya
ve Fransa liderlerinin, Cumhurbaşkanımızın katıldığı toplantıda da
Suriye’nin tüm boyutları konuşulduğu gibi geri dönüş de konuşuldu ve
önümüzdeki süreçte bu ülkelerle birlikte de hareket edeceğiz ve ikinci
toplantı Şubat ayında Türkiye’de yapılacak. Yine daha önce İstanbul Zirvesi
dediğimiz Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa formatındaki dörtlü toplantının
ikincisini tekrar gerçekleştirmek için tüm taraflarla görüşüyoruz. Salı
günkü telefon görüşmesinde Sayın Putin ile Sayın Cumhurbaşkanımız bunları
değerlendirdiler ve fikir olarak hemfikiriz, ama tarihini de en kısa sürede
inşallah bildireceğiz.
Diğer taraftan tabii burada da görülüyor ki Türkiye bu sorunun her
boyutunda yapıcı katkı sağlıyor. Diğer taraftan Türkiye en önemli aktördür,
yani burada izolasyon ya da yalnızlığın olmadığını özellikle de vurgulamak
isterim.
Tabii başka bir boyut da DEAŞ ve yabancı terörist savaşçılar. Şimdi DEAŞ’la
mücadelemizde tabii ki kararlı bir şekilde devam edeceğiz, her şeyden önce
bize düşman. İşte Türkiye’deki saldırıları bazı arkadaşlarımız da
vurguladılar, doğrudur. Dolayısıyla her boyutuyla, özellikle de yabancı
terörist savaşçılar boyutuyla da yakından ilgilenmemiz gerekiyor ki DEAŞ’la
Mücadele Uluslararası Koalisyon içinde Yabancı Terörist Savaşçılar Grubu
Eşbaşkanlığını yapıyoruz ve harekatımız başladıktan sonra 300’den fazla
DEAŞ’lıyı, özellikle de YPG’nin serbest bıraktığı DEAŞ’lı ve ailelerini de
tekrar yakaladık, bazıları kampta ve hapiste ve bazılarını da İçişleri
Bakanlığımızla birlikte ülkelere geri gönderiyoruz. Burada en önemli çözüm,
yani tek çözüm yolu; o kaynak ülkelerin yabancı terörist savaşçıları
ülkelerine almalarıdır. Dolayısıyla onları vatandaşlıktan çıkarmaları ya da
sorumluluktan kaçmaları kurtarmaz ve burada biz işbirliğine hazırız.
Washington’daki toplantıda bir teklifte bulunduk, bir çalışma grubu
oluşturalım ve tüm ülkeler bunu desteklediler. Önümüzdeki günlerde çalışma
grubu toplantısı İstanbul’da gerçekleşecek ve burada yabancı terörist
savaşçıların ülkelerine iadesinde ne yapacağız? Ama bir de geride kalan
kadın ve çocuklar var, bunların rehabilitasyonu dahil bunları topluma
kazandırabilecek miyiz, ne yapacağız bunları hep birlikte konuşmamız lazım.
Saygıdeğer Başkan, çok değerli milletvekilleri; gündemimizdeki önemli
konulardan bir tanesi de Libya. Değerli konuşmacılar da zaten
konuşmalarında vurgu yaptılar.
Biz özellikle ne yapmaya çalışıyoruz? Doğu Akdeniz’de Türkiye
Cumhuriyeti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Türk halkının
haklarını korumaya çalışıyoruz. Ve uluslararası hukuktan kaynaklanan
haklarımızı korumaya çalışıyoruz. Bu sebeple de herkesle işbirliği yapmaya
hazırız, bunu defalarca söyledik. Sayın Cumhurbaşkanımız Miçotakis’e
Londra’da net bir şekilde kendileriyle de böyle bir işbirliğine
varabileceğimizi, yeter ki onların da böyle bir paylaşma zihniyetinde
olması gerektiğini söylemiştir. Ve biz müzakerelerden sonra Libya’yla deniz
yetki alanlarımızı sınırlayan bir mutabakat zaptı imzaladık. Ve böylelikle
kıta sahanlığımızın içinde özellikle önümüzdeki süreçte faaliyetlerimizi
sürdüreceğimiz alanlar net bir şekilde belirlendi. Doğu Akdeniz’de kıta
sahanlığımızın batı sınırları da bu şekilde belirlenmiş oldu.
Bunu neden yaptık? Bazı konuşmacılar da söyledi, birçok ülke burada
özellikle kendi aralarındaki görüşmelerle güya Türkiye’yi saf dışı
bırakmaya çalıştılar. Tıpkı Kıbrıs’ta yaptıkları gibi, yapmaya çalıştıkları
gibi. Aynı şekilde Rum Kesimi ve Yunanistan buna benzer anlaşmaları diğer
ülkelerle imzaladılar, müzakereleri sürdürüyordu. Dolayısıyla hem haklı
davamızı korumak için bu anlaşmayı imzaladık, mutabakat zaptını, hem de
bizi köşeye sıkıştırmaya çalışanlara karşı da önemli bir hamle oldu.
Dolayısıyla tek taraflı faaliyetler yerine bizim gibi uluslararası
işbirliğine önem vermeleri diğer ülkelerin de önemlidir.
Burada şunu da söylemek isterim, yine bazı konuşmacılar söylediler:
Libya’daki Hükümet, Ulusal Mutabakat Hükümeti Suheyrat Anlaşmasına göre
mutabakat zaptı imzalayabilir. Daha önce Amerika Birleşik Devletleri ve
Nijer’le mutabakat zaptı imzalamıştır. Dolayısıyla onlarla imzaladığı zaman
yetkili oluyor da, Türkiye ile imzaladığı zaman neden yetkili olmasın.
Burada Suheyrat Anlaşmasında özellikle anlaşma imzalanırken de ben de
oradaydım. Ondan öncesi Roma Konferanslarında da vardır. O yüzden
yaptığımız, herkesin şaşırdığı, tüm toplumumuzun gerçekten büyük bir
memnuniyetle karşıladığı ve birçok ülkeyi şoke eden bu hamlemizi
zayıflatacak yorumlardan kaçınalım. Yani dolayısıyla biz uluslararası
hukuka uygun bir adım attık, haklarımızı korumak için attık. Avrupa Birliği
tabii ki dayanışma adına Rum Kesiminin ve Yunanistan’ın yanında olacak daha
önce olduğu gibi. Ama burada haklı mı Avrupa Birliği? Hayır, haklı değil.
Bir kere Avrupa Birliği’nin bu konuda karar verme yetkisi yok. Uluslararası
Adalet Divanı karar verebilir, Avrupa Birliği ancak siyasi görüş belirtir.
Ama Avrupa Birliği’nin siyasi görüşü, bizim ulusal egemenlik haklarımız söz
konusu olduğu zaman kesinlikle geçerli değildir ve siyasi saiklerle
verilmiş kararlar da bizi yıldıramaz.
Libya’ya baskı yapıyorlar, Büyükelçisini sınır dışı ediyorlar. Yani
diplomatik nezakete uymayan, olgunluğa sığmayan hareketlerin sebebi nedir?
Demek ki doğru bir adım attık ve doğru bir anlaşma imzaladık. Yine bu
konuda tabii ki çabalarımızı sürdürüyoruz ve Birleşmiş Milletler’e
anlaşmamızı ve yeni kıta sahanlığımızı batı sınırlarıyla beraber tescil
ettirdik. Yeni Yüksek Temsilci Borell’le görüştük, aynı şekilde yine
Salame’yle de Roma’da görüşerek bu konularda bilgi verdik. Ve dediğim gibi,
anlaşma uluslararası hukuka uygundur ve Libya’yla temaslarımızı tabii ki
sürdürüyoruz. Dün Sarraj’la Doha'da görüştüm, Sayın Millî Savunma Bakanımız
Hulusi Akar da kendisiyle görüştü ve bir de Libya'yla Güvenlik ve Askerî
İşbirliği Mutabakat Muhtırası imzalamıştık ve o anlaşmayı da Yüce Meclise
gönderdik. İnşallah sizlerin oylarıyla o anlaşma da onaylanacak ve
yürürlüğe girmiş olacak.
Burada Libya söz konusu olunca Sayın Lütfü Türkkan'ın iki konuda bizden
cevap beklentisi vardı, onları da vermek isterim.
Birincisi; Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ın güneyinde uluslararası sularda bir
tatbikat oldu. Uluslararası sularda herkes tatbikat yapabilir. Esas olan
nedir? Bizim ve Kuzey Kıbrıs Türk halkının çıkarları söz konusu olduğu
zaman, bizim kararlığımızdır. Dolayısıyla bu tür tatbikatlar ve söylemler
bizi kararlı yolumuzdan döndüremez ve hiçbir zaman da döndürmeyecek. Tıpkı
sondaj gemilerimizi gönderdiğimiz zaman Avrupa Birliği ve diğerlerinin
söylemlerine kulak asmadığımız gibi, çünkü haklıysak sonuna kadar hakkımızı
da savunmak durumundayız.
Diğer taraftan Libya'nın uzun zamandır -eskiden vize yoktu, problem
başlayınca vize uygulaması başlattık- bizden ricaları vardı, hiç olmazsa
yaş limitini yukardan biraz düşürün, aşağıdan da aynı şekilde 18 yaş altı
deyin dediler. Biz de İçişleri Bakanlığımızla görüştük ve 55 yaş üstü
Libyalılara ve yine 16 yaş altı Libya vatandaşlarına vizeyi kaldırdık.
Elektronik vize veriyoruz; Schengen, AB ve İngiltere ve Amerika vizesi
olanlara elektronik vize veriyoruz. Onun dışında 2 şirketimizle şimdi
biyometrik verilere de geçtik. İçişleri Bakanlığımız ve yine Göç İdaresiyle
beraber istişare ederek bu tür kararları alıyoruz. Bu aniden olmadı, uzun
zamandır bizden ricalarıydı, vardı, kararlar almıştık, uygulamaya yeni
geçti.
Çok kıymetli Başkanımız, değerli milletvekilleri; NATO da son zamanlarda
dış politikamızda tartışılan konulardan bir tanesidir. Londra Zirvesi'nde
de herkesin söylediği gibi -öncesinde ve Londra Zirvesi'nde- NATO'ya en çok
katkı sağlayan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Dolayısıyla Türkiye’siz
bir NATO'nun olmayacağını tüm liderler de vurgulamıştır. Türkiye'nin NATO
üyeliğinin sorgulanmasının da yersiz olduğunu orada bir kere daha görmüş
olduk. Burada, özellikle savunma planlarıyla ilgili de bir yanlış anlaşılma
oldu. Güya Türkiye, burada taviz verdi, öyle bir şey yok. 2 tane savunma
planı var; bir tanesi Polonya ve Baltık ülkeleri içindir, bir tanesi de
Türkiye'nin savunma planıdır. Ve burada özellikle güvenliğin bölünmezliği
ilkesinden hareket etmesi lazım NATO'nun. Ve bizim planımız, planlar şu
süreçten geçiyor: Önce Askerî Komite, sonra NATO Konseyi, daha sonra yine
Askerî Komitede iyileştirildikten sonra yayınlanıyor. Bizim planımız Askerî
Komiteden geçti, NATO Konseyinden geçti ve yayınlanma aşamasında YPG olduğu
için bazı ülkeler engellemeye çalıştı. Oysa oraya YPG’yi terör örgütü
olarak koyan kimdir? NATO'nun istihbaratıdır, kendi istihbaratı. Burada
bazı ülkeler NATO'nun kendisini inkâr etme durumunda. Biz de bu sebep, yine
güvenliğin bölünmezliği ilkesinden dedik ki; o zaman ya hepsi birden
yayınlansın ya da hiçbiri yayınlanmasın. Yani Türkiye'ninki engellenecek,
diğeri yayınlanacak. Bizim Baltık ülkeleriyle bir problemimiz var mı?
Polonya'yla hiçbir zaman problemimiz olmadı. Neticede bir jest olarak…
Onların planı Konsey aşamasındaydı, şimdi Konsey aşamasından geçmesine izin
verdik, iki plan şu anda yayınlanma öncesi iyileştirme için Askerî Komitede
duruyor, eşit hâle geldi. Burada bir jest yaptık, ama bundan sonraki
süreçte bizimki yayınlanmadan onlarınki de yayınlanmaz. Gayet açık, net bir
şekilde Baltık ülkelerine ve Polonya'ya da bu konuyu söyledik, anlattık.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; ABD ile problem yaşadığımız doğru,
gizli değil tüm dünya biliyor. Nereye gitsek de bize soruyorlar; nedir,
nasıl düzelecek ve neler olacak?
Peki, sebebi ne? İki taraftan sorunlara baktığımız zaman ve iki tarafın
taleplerine baktığımız zaman hangisi meşru, hangisi haklı? Bizim talebimiz
ne? Terör örgütüne desteği kes; silah veriyorsun, eğitiyorsun. Bu bir terör
örgütüdür, sen de kabul ediyorsun. Ayrıca, FETÖ'yle ilgili taleplerimizi
yerine getir. ABD’nin bizden talebi ne, isteği ne? S-400'ü alma. Neden?
İşte Rusya'dan alıyorsun, alma. Benim savunma sistemine ihtiyacım var,
olsun alma. Şimdi hangisi makul, hangisi geçerli, hangimiz haklıyız? Yani
burada Kongrede öyle oldu, Amerika bu kararları aldı diye hepsinde
Türkiye'yi suçlamak doğru değil ki. Bunun hangisinde biz haksızız? Şimdi
Kongreden bu kararlar geçerken neyi kriter aldılar? Bir; Barış Pınarı
Harekatı'mızı. İki; aynı şekilde S-400'ü.
Şimdi burada bir karar vermemiz lazım. Amerika bu kararları alacak diye ya
PKK'ya, YPG'ye göz yumacağız, elimiz kolumuz bağlı kalacak. Aynı şekilde
savunma sistemine bu kadar elzem bir şekilde ihtiyacımız varken
almayacağız, Amerika da bize bravo diyecek, iyi olacak ya da Amerika ne
yaparsa yapsın bu konularda Türkiye kendi kararlarını alıp uygulayacak. Siz
iktidarda olsanız hangisini tercih edersiniz? Elbette biz doğru olanı
tercih ettik, çünkü Amerika'ya karşı bir yanlışımız yok. Amerika'ya karşı
bir yanlışımız yoksa o zaman Amerika hatalı kararlar almıştır ve aynı
şekilde adımlar atmıştır. Bunu dün Doha Konferansında da net bir şekilde
Mnuchin'in önünde de sordum.
Diğer taraftan haklı bir davamız, millî davamız Kıbrıs'tır. Dış
politikamızın her zaman önceliklerinden bir tanesidir. Kıbrıs'ta ne yapmaya
çalışıyoruz? Kıbrıs'ta hep kalıcı bir barış için çalıştık, çözüm için
çalıştık. Kalıcı olsun, adil olsun, siyasi eşitlik olsun. Bugüne kadar biz
bu çabaları sarf ettik de, Rum tarafı kabul etti mi? Hayır. Annan
Planı'nda, aynı şekilde Crans-Montana'daki konferansta herkes gördü
tavırlarını. Peki, bizim haklı olduğumuzu görüyorlar da, sonuçta sahada
adım atarken bunun hakkını veriyorlar mı? Hayır. Avrupa Birliği orada gördü
Rum Kesiminin ve Yunanistan'ın olumsuz tavrını. Biz diyoruz ki; bundan
sonra laf olsun diye bir müzakere olmasın, sonuç odaklı olsun ve eğer neyi
müzakere edeceğimize karar verdikten sonra biz bu adımları atalım. Müzakere
çerçeve belgesini belirleyelim. Bu federasyon da olabilir, konfederasyon da
olabilir, iki devletli çözüm de olabilir, hiçbirini de dışlamıyoruz,
hiçbirini de ısrarla bastırmıyoruz. Ama ne olacaksa olsun, özellikle de
federasyon için müzakere edeceksek Kuzey Kıbrıs Türk halkının siyasi
eşitliği tüm boyutlarıyla beraber, dönüşümlü başkanlık dâhil hepsinin
müzakere çerçeve belgesine işlenmesi lazım. Aksi takdirde laf olsun diye
bir müzakereye başlamayacağımızı Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat bu derecede
İstanbul'da geçenlerde söylemiştir.
İkinci konu ne? Yine hidrokarbon zenginlikler. Bugüne kadar Rum Kesimine,
Yunanistan'a, Avrupa Birliği’ne, Birleşmiş Milletler’e şunu söyledik ve şu
soruyu sorarak söyledik: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ve Kıbrıs Türk
halkının buradaki hidrokarbon kaynaklarında hakkı var mı? Var. Rum Kesimi
de var diyor. Peki, niye garanti altına almıyorsunuz? Hakça paylaşım için
bir çözüm bulalım. Rum Kesimi de bunu kabul ediyor, ama şimdi olmaz. Ne
zaman olacak? Belki ihraç ederken. Şimdi yapamıyorsan o zamanın garantisi
ne? Şimdi toplumun baskısı var. Senin toplumunun baskısı var da, benim
toplumumun da hakkı var, ben bu hakkı korumak için adım atıyorum. Eskiden
bunları oturur konuşurduk, kınardık ve sismik araştırma gemisi
gönderiyorduk, ama şimdi sondaj gemilerimizi göndererek orada da dengeleri
değiştirdik. Bundan sonra Kıbrıs Türk halkının hakkını korumak için
kararlılığımızı devam ettireceğiz.
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; içeride olduğu gibi,
dışarıda da terörle mücadele önemli ve her boyutuyla; DEAŞ’la da mücadele
edeceğiz, YPG-PKK'yla da mücadele edeceğiz, FETÖ'yle de mücadele etmemiz
gerekiyor, hep birlikte bu mücadeleyi sürdürmemiz lazım. Biz bu mücadeleyi
sürdürmezsek neler yaptıklarını, yapacaklarını sizler bizlerden daha iyi
biliyorsunuz.
Bu vesileyle Sayın Başkan, zatıâlinizin liderliğinde Kazakistan'a
Cumhurbaşkanlığı Günü'nde bir heyet gitmişti ve o salonda bir FETÖ'cü
gazeteci olduğunu öğrendikten sonra verdiğiniz tepkiden dolayı zatıâlinize
çok teşekkür ediyorum. Ülkemizin ve milletimizin de hislerine tercüman
oldunuz. Heyetinizdeki tüm milletvekili arkadaşlarıma da keza teşekkür
etmek istiyorum.
Yine dış politikada Yunanistan'dan bahsettim, detaylara girmeye gerek yok.
Biz Yunanistan'la istikşafı görüşmeler dâhil tırmanmaya yer vermeden tüm
meseleleri müzakereyle çözmeye hazırız. Dolayısıyla burada Yunanistan'ın
özellikle Batı Trakya Türk azınlığı hakkında ve müftülerin hakkı konusunda;
Bir; Lozan Antlaşması'nı uygulaması gerekiyor.
İki: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları var ve bunları da
uygulaması gerekiyor.
Evet, Avrupa Birliği bizim için hâlen stratejik bir hedef. Özellikle de son
1 yıldır Avrupa Birliğiyle ilgili sadece reform eylem grubumuz değil ki en
son toplantıya Cumhurbaşkanımız başkanlık etti. Yine Yargı Reformu
Stratejisiyle, İnsan Hakları Eylem Planı'yla ve diğer attığımız adımlarla
Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi bir normalleştirmek istiyoruz ve ev
ödevimizi de yapmak istiyoruz, ev ödevimizi yapmamız gerekiyor.
Diğer taraftan, yeni yapılanmayla beraber seçimlerden sonra diyalog
hâlindeyiz. Yeni Başkanının, yani Von der Leyen'in Cumhurbaşkanımızı
araması önemli. Yine Yüksek Temsilci Borell'le bir görüşme gerçekleştirdik.
Yine Komisyon Başkan Yardımcısı Schinas ve İçişleri Komiseri Johansson'un
gelerek İçişleri Bakanımızla ve diğer arkadaşlarımızla görüşmesi önemli. Bu
diyaloğumuzu elbette devam ettirmemiz lazım. Ama ne olur şu süreçte yaşanan
tüm sorunların suçlusu olarak ülkemizi görmeyelim. Yani Avrupa Birliği’nin
ve Amerika'nın da haksız durumlarını açıkça söyleyelim. Biz ev ödevimizi
yapalım ve bu konulardaki tavsiyelerinizi de önemli buluyoruz, yapmanız
lazım, yapmadan olmaz. Ama biz Avrupa Birliği’ne diyoruz ki; şu fasılların
önündeki siyasi engelleri kaldır, bize de açılış kriterlerini bildir. Eğer
ben bunu karşılamazsam açma faslı. Kapanış kriterlerini yerine getiremezsem
hiç kapatma. Ama siyasi engel koyuyorsun, sorun burada. O yüzden burada
özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerde Meclisimizin de rolü çok önemli,
biz buna önem veriyoruz tüm diplomaside olduğu gibi. Ve önümüzdeki süreçte
Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi geliştirmek için biz hazırız. Fakat
genişleme süreciyle ilgili sorunun sadece bizimle olduğunu düşünürsek
aldanırız. Avrupa Birliği’nin kendi içinde sorun var. İşte en son Macron’un
akla hayale gelmeyen veya hiç kimsenin bile, Avrupa Birliği’nin bile
ciddiye almadığı yeni kritereler koyması.
Değerli arkadaşlar, Kuzey Makedonya ismini değiştirdi. Bir ülke ve millet
için en zor şey ülke isminin değiştirilmesidir. Niçin değiştirdi? NATO'ya
ve AB'ye üye olmak için. NATO sözünde durdu mu? Evet. Şimdi kısa süre
içinde -diğer bazı ülkeler daha onaylamadı, meclisinden geçmedi- NATO'ya
tam üye olacak. Ama Avrupa Birliği son 2-3 toplantısında Kuzey Makedonya'yı
müzakerelere bile davet etti, Arnavutluk'u da keza öyle. Peki, müzakerelere
başladığı Karadağ'la ilgili ne yaptı? Karadağ tüm yükümlülüklerini yerine
getiriyor. Birden yavaşlattı. Neden? Ben böyle istiyorum diyor, yeni
kriterler getireceğim, yeni şey. Yani burada Avrupa Birliği’nin de yaşadığı
sorunları görelim, ama neticede Avrupa Birliği’yle, içinde bulunduğumuz
Avrupa'yla ilişiklerimizi de tabii ki sürdürmemizde fayda var.
Irak'taki sorunları yakından takip ediyoruz, bunu yaparken tabii ki Türkmen
kardeşlerimizin haklarının korunması için çalışıyoruz. Musul ve Basra
başkonsolosluklarımızı tekrar açıyoruz. Musul Başkonsolosumuz gitti ve
görevine başladı. Erbil'den şimdi yerimizi tuttuk, çalışmalar bittikten
sonra taşınacak. Necef ve Kerkük'e de inşallah başkonsolosluk açacağız.
IKBY'yle de yine Irak'ın birliği ve bütünlüğü çerçevesinde ilişkilerimizi
sürdürmek istiyoruz ve Mesrur Barzani de kısa süre önce Türkiye'ye
gelmişti; özellikle PKK ve YPG'yle ilgili söylediklerinin altını çizmek
lazım, tamamen katılıyoruz. PKK-YPG sadece Türkiye'de, Suriye'de değil
Irak'ta da Kürtlerin düşmanıdır.
Filistin davasına sahip çıkacağız. Balkanlara sahip çıktığımızı sizler çok
iyi biliyorsunuz. Keza, Güney Kafkasya, Orta Asya'yla da ilişkilerimiz
güçleniyor, Türk Konseyi güçleniyor. Ahıska Türkleri sürgününün 75. yılını
birlikte andık ve üzülerek andık.
Diğer taraftan, Uygur Türkleri konusunda sessiz kalmamız mümkün değildir
değerli arkadaşlar. Bu süreci; bir Çin nezdinde, iki Birleşmiş Milletler
nezdinde ve uluslararası toplum nezdinde İslam İşbirliği Teşkilatı dâhil
takip ediyoruz. Burada yine Cumhurbaşkanımızın açıklamasıyla ilgili yanlış
bir yorum geldi. Cumhurbaşkanımızın söylediği şu: Uygurlu soydaşlarımız,
Türk soydaşlarımız Çin içinde huzur ve barış içinde haklarını kullanarak
yaşamalıdır diyor, yaşıyorlar demiyor Cumhurbaşkanımız. Tüm konuşmalarında
ben Sayın Cumhurbaşkanımızın yanındaydım. Bu bizim haklı talebimizdir, Çin
de bu yükümlülüklerini yerine getirmelidir. Dolayısıyla Birleşmiş
Milletler’de, örneğin en son 3. Komitede biz yine bildirimde bulunduk,
Büyükelçimizi gönderdik. Keza Cenevre'de BM İnsan Hakları Toplantısında
benim yaptığım konuşmayı bilmiyorum takip ettiniz mi? Yine iki hafta içinde
hem Cidde'de, hem de birkaç gün önce Rabat'ta İslam İşbirliği Teşkilatı
Toplantısında bu konuyu bizzat gündeme getirdim. Tüm İslam dünyasının ve
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da yükümlülüğüdür bu ve biz bu sorunu
kesinlikle görmezden gelemeyiz. Bu konuyu da yine Cumhurbaşkanımız en son
ziyaretimizde Çin Devlet Başkanı’na iletti, Çin Devlet Başkanı Türkiye'den
bir heyet davet etti. Ama biz şimdi bu heyet kimlerle görüşecek, nereye
gidecek, yani oradaki resmi programlar değil tam durumu tespit etmek için
nerelere gitmesi gerektiğini, hangi toplantıları yapması gerektiğini net
bir şekilde belirledikten sonra heyetimizi göndereceğiz tıpkı Kırım'a
gönderdiğimiz gibi ve tıpkı Kırım'a gönderdiğimiz insanların orada gerçek
tespitler yaptığı gibi.
Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; elbette vatandaşlarımıza
hizmet etmek bizim görevimiz. (Mikrofon otomatik kapatıldı)
BAŞKAN- Devam edin.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU Yedi gün yirmi dört saat anlayışıyla
vatandaşlarımıza hizmet ediyoruz ve hizmetin kalitesini artırıyoruz. Aynı
şekilde, yurt dışında yaşayan soydaşlarımıza ve tüm vatandaşlarımıza, Garo
Bey soydaş deyince biraz tepki gösteriyor, ama vatandaş deyince içinde
Ermeni vatandaşlarımız da var, onlarla da gittiğimiz zaman görüşüyoruz,
hasret gideriyoruz, kucaklaşıyoruz. Süryaniler var, Yahudiler var,
vatandaşlarımız var, ama bizim de Batı Trakya'da soydaşlarımız var, yine
Makedonya'da soydaşlarımız var, onların da hakkını korumak zorundayız.
Kırım Tatarlarının, Gagavuzların hakkını korumayıp da kimin hakkını
koruyacağız? Tüm vatandaşlarımızın içinde herkes var, ama soydaşlarımız da
var, onların da hakkını korumak durumundayız.
Önümüzdeki süreçte dış politikamıza yeni açılımlar kazandırmak istiyoruz.
Afrika, Latin Amerika, Karayipler açılımlarının başarılı bir şekilde
sürdüğü hakkında sizlere bilgi vermiştim. Önümüzdeki süreçte özellikle
“Yeniden Asya” açılımıyla -Asya dünyada ekonominin merkezi olmaya başladı-
bütüncül bir yaklaşımla, tüm kurumlarımızla burada daha güçlü yer almamız
gerekiyor. (Mikrofon otomatik kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım, devam edin.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
İkili düzeyde ve çok taraflı örgütlerle bu ilişkilerimizi güçlendirmemiz
lazım.
Diğer taraftan, yine Büyükelçiler Konferansı'nda dijital diplomasiyi
başlattık. Bugün her bilgi çok hızlı değişiyor ve yapay zekâdan dijital
verilere kadar -bu diplomaside çok etkili- bizim bunu çok iyi
değerlendirmemiz lazım.
İlk defa yine Cumhurbaşkanımızın oluruyla Antalya Diplomasi Forumu'nu Mart
2020'de düzenleyeceğiz aynı Davos gibi ve ana konulardan birisi de dijital
diplomasi olmuştur. Tüm uluslararası örgütler nezdinde bizim aktif bir
şekilde, yoğun bir şekilde çalışmamız lazım.
Sayın Başkanım, bazı arkadaşlarımızın soruları vardı, o zaman soru-cevap
kısmında arzu ederseniz onlara cevap vereyim.
Ama son olarak bütçemizle ilgili şunu söylemek isterim: Size sunulan
bütçemiz 5 milyar 313 milyondur. Bunun bir kısmı AB Başkanlığımızda, bir
kısmı TÜRKAK'ta. Şunu net bir şekilde söylemek isterim: Yıl içinde ne zaman
ihtiyaç duyarsak Hazine ve Maliye Bakanlığımıza yazdığımız zaman hiçbir
zaman ret cevabı almadık, ne kadar bütçeye ihtiyaç varsa ek olarak da her
zaman verilmiştir; bunu da Yüce Meclisimizin bilgilerine sunmak isterim.
Hepinize katkılarınız için ve bütçemize verdiğiniz destek için çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum efendim.