Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TV100'e Verdiği Mülakat, 14 Mart 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Jazeera Arabic’e Verdiği Mülakat, 26 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Bloomberg TV’ye Verdiği Mülakat, 24 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT World’e Verdiği Mülakat, 16 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Palestine TV'ye Verdiği Mülakat, 8 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 5 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Şark TV’ye Verdiği Mülakat, 27 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 7 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın France 24 English'e Verdiği Mülakat, 20 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Al Jazeera English'e Verdiği Mülakat, 18 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Hades TV’ye Verdiği Mülakat, 15 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 13 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 15 Kasım 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Haber Global'e Verdiği Mülakat, 17 Ekim 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 19 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Kanal 7’ye Verdiği Mülakat, 31 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Sky News Arabia’ya Verdiği Mülakat, 24 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Habertürk’e Verdiği Özel Röportaj, 24 Haziran 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 15 Mayıs 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Arabiya’ya Verdiği Mülakat, 5 Mayıs 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Basına Yaptığı Açıklama, 8 Nisan 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın CNN Türk’e Verdiği Mülakat, 18 Mart 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Özel Röportaj, 20 Ekim 2023
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TV100'e Verdiği Mülakat, 14 Mart 2025

SUNUCU- Kıymetli izleyicilerimiz, iyi akşamlar.

Özel Röportajla TV100 ekranlarında sizlerle birlikteyiz. Çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde çok önemli bir isimi ağırlıyoruz, Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan. Efendim, hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim, hoş bulduk, sağ olun.

SUNUCU- Efendim, çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem dedik. Suriye’deki olup bitenleri takip ediyoruz özellikle Aralık ayından bu yana. Siz de ayağınızın tozuyla Suriye’den geldiniz, dün Milli Savunma Bakanı Sayın Güler ve MİT Başkanı Sayın Kalın’la birlikte Şam’daydınız. Şara ve ekibiyle görüştünüz. Bu temaslarda ne ele alındı efendim? Yani Suriye’nin geleceği bakımından onların önündeki plan nedir ve Türkiye’den beklentiler anlamında neler konuşuldu acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim öncelikle programınızda ağırladığınız için.

Suriye ziyaretimiz önemli bir ziyaretti. Biliyorsunuz, geçtiğimiz yılın 8 Aralık’ında Suriye’de yeni bir dönem başladı. Bu dönem çok büyük tarihi fırsatı getirirken Suriye halkı için ve bölge için, aynı zamanda birçok problemin de aslında başlangıç noktası oldu. Gerçekten, yeni yönetim ve Suriye halkı arkasında ülkeyi yokluğa, imkansızlığa, açlığa bırakmış bir liderin kalıntısıyla baş başa kaldılar ve şu anda sistem kendini yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyoruz devletiyle, milletiyle. Hem uluslararası toplumun, hem komşuları olarak bizlerin her türlü desteğine ihtiyacı var.

Bizim tabi ki bu bir tarihi mesuliyetimiz, yanı başımızda bulunan kardeşlerimize yardım etmek. Modern bir devlet imkanını kullanarak profesyonel bir şekilde onlara her türlü desteği götürmek önemli.

Diğer taraftan, Türkiye olarak bizim yaşamsal çıkarlarımız var, özellikle başta güvenliğimiz olmak üzere. Suriye’nin içinde bulunduğu belli şartları suistimal eden biliyorsunuz terör örgütleri vardı. O konuları görüşmek, mevcut gelişmeleri gözden geçirmek ve iki ülke arasındaki diğer gündeme gelmesi gereken bazı konular var. Enerji ve diğer yardım konuları, bunların hepsini ele aldık. İyi ve verimli bir ziyaret oldu. Beraberimizde dediğiniz gibi Sayın Savunma Bakanımız vardı, MİT Başkanımız vardı, bu konularda da çok detaylı önemli görüşmeler yaptık.

SUNUCU- Biraz detay verebilecek misiniz efendim? Çünkü kamuoyu da merak ediyor, hem Türkiye içerisinde yaşayan Suriyeli vatandaşlar var, bunların geri dönüşleriyle ilgili. Ondan ziyade, neredeyse eğer Türkiye’nin belki desteği, projeksiyonu olamasa yeni bir Irak, yeni bir Afganistan olma riskiyle karşı karşıya olan Suriye’de deyim yerindeyse biraz da uçurumun kenarından dönüldü ve yeni bir anayasa, yeni bir devlet şu anda tanzim edilmeye çalışılıyor. Bu süreçte spesifik iş birlikleri de ya da kamuoyuna aktarabileceğiniz bilgiler var mı efendim bu masaya yatırılan konularda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi, tabi ki ekonomik kalkınma, temel hizmetlerde belli bir noktaya ulaşma, bunlar fevkalade önemli, ki normal hayata dönülebilsin. Normal hayata dönülmeden gerek Türkiye’de bulunan, gerek civar ülkelerde bulunan mültecilerin dönmesi de mümkün değil. Bu bir süreç alacak, şu anda belirli gelişmeleri az da olsa görüyoruz. Daha üç ay oldu, önemli olan güvenliğin, istikrarın sağlanması, tesis edilmesi, bu zemin üzerine ekonomik gelişme, temel hizmetlerin götürülmesi konusu da ağır ağır bina edilecek. Bu konuları da çok sistematik bir şekilde ilgili Bakan arkadaşlarımız da takip ediyorlar.

Bizim gündemimizde olan konuların başında, biliyorsunuz geçtiğimiz hafta Ürdün’deydik. Ürdün’de Türkiye’nin aslında çerçevesini önceden oluşturduğu, teklif ettiği bu DEAŞ’a karşı mücadele platformunun temelleri atıldı. Suriye aslında bunun önemli bir ayağı, çünkü Suriye’de ve Irak’ta DEAŞ’ın tekrar neşvünema bulmaması fevkalade önemli. Bununla ilgili görüşmelerde bulunduk. Yeni mekanizmanın teknik özellikleri, birtakım parametreleri nasıl olabilir, ne yapılır, ona biraz baktık.

Daha sonra Şam yönetimiyle YPG arasında varılan anlaşmanın üzerinden geçtik, özellikle Türkiye olarak bizim ne türden endişelerimiz var, ne türden sorularımız var, onları kendileriyle görüşme imkanımız oldu ve bölgesel diğer güvenlik konularına da aslında çok yakından baktık.

SUNUCU- Suriye’nin belli bölgelerinde özellikle son 10 günde birtakım gerilimler var, siz de bu konuyla ilgili provokasyon uyarısını da yapmıştınız. Bunun altında yatan sebebi öğrenmek istiyoruz aslında, yani eski rejim unsurlarıyla yeni yönetim arasında bir gerginlik mi, yoksa Türkiye’de de iç politikaya da konu edilen mezhepsel bir gerginlik mi var efendim orada?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz daha önce, biliyorsunuz sizin de söylediğiniz gibi, provokasyon uyarısında bulunmuştuk. Maalesef bu ne ilk provokasyon olacak, ne son provokasyon olacak. Önemli olan, bu türden provokasyonlara karşı alacağınız idari ve siyasi tedbirler; öncesinde, esnasında ve sonrasında.

Şimdi bu provokasyonun özellikle Nusayri kesimin provoke edilmesine yönelik bir proje olduğunu görüyoruz. Eski rejim unsurlarının bir tuzakla hükümet birliklerine saldırması, belli miktarda askeri öldürmeleri ve akabinde ortaya çıkan sivil unsurların da, iki taraftan, karıştığı bir konu. Özellikle, Nusayri ve Sünni hassasiyetinin bulunduğu bir yerde, yakın tarihinde bazı acıları yaşamış bir toplumun yaraları bu kadar tazeyken aslında provokasyona açık bir yaranın olduğu ortada.

Güzel olan şey şuydu: 8 Aralık’tan itibaren birçok çevre aslında yeni yönetimin ve bağlılarının büyük bir saldırıya, Nusayri sivil kesime yönelik bir rövanşist yaklaşıma gideceğini düşünürken bu olmadı, yani ilk hafta olmadı, ikinci hafta olmadı, birinci ay olmadı, ikinci ay olmadı, üçüncü ay olmadı, yeni yönetim ne dediyse gerçekten arkasında durdu…

SUNUCU- Amaç daha büyük bir ayaklandırmaya mı vardırmaktı efendim bu olayları?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yeni yönetim bu türden rövanşist tavra girmeyince gerçekten aklıselim, makul, herkesi kucaklayan, yaraları bir önce sarmaya odaklı bir yaklaşım sergileyince, bu sefer umduğunu bulamayan belli çevreler provokasyonları kendileri örgütlediler, bunun ne manaya geleceğini biliyorlar. Bu provokasyonun hemen arkasında özellikle Suriye’deki Ahmed Şara yönetiminin çıkıp bunların sorumlularını bulacağız, hem Nusayri olsun, hem Sünni olsun bütün vatandaşlar bizim vatandaşlarımızdır, burada sivil ölümlerini, sivil katliamlarını asla kabul edemeyiz…

SUNUCU- Kucaklayıcı bir açıklaması oldu, evet.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabi. Bir mekanizma oluşturulması, bu önemliydi. Ben ve arkadaşlarımız yaptığımız görüşmelerde aynı yaklaşımın devam ettiğini gördük. Tabi ki Türkiye olarak bizim baştan beri de nasihatimiz bu. Yani anayasal vatandaşlık çerçevesinde bir ülkenin bütün vatandaşlarına eşit muamele ettiği ve toplumsal kesimlerin birbirini kucaklamasının esas olduğu bir anlayıştan söz ediyoruz. Ben o anlayışın kabul gördüğünü düşünüyorum. Ama dediğim gibi, toplumsal yaralar çok taze olduğu için bunların provokasyona müsait olan bir yönü de var. Ve hikmetli olan davranışla bu provokasyondan uzak durulması gerekiyor, bunun üzerinden de çok uzun geçtik.

SUNUCU- Efendim, Türkiye’de iç politikanın da konusu oldu Suriye’deki gerilim. Özellikle, bunun mezhepsel bir tarafı olduğunu vurgulayan bir kesim de var Türkiye’de. Şunu merak ediyorum aslında: Bir ülkenin fay hattı olarak nitelendirilebilecek bu durumla ilgili Türkiye’nin bir pozisyon alması söz konusu olabilir mi? Özellikle muhalefetten mezhepsel bir intikam şeklinde yorumlar oldu ve Türkiye’nin bununla ilgili bir pozisyon alma noktasında bir tarafa sürüklenmeye çalışıldığı açıklamalar oldu açıkçası. Türkiye’nin böyle bir pozisyon alması mümkün olabilir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi biliyorsunuz bizim bölgemiz, yani Irak, Suriye ve Türkiye baktığınız zaman sınırlarımız var. Bu tarihi üçgende çeşitli mezhep grupları var, Sünnilerin olduğu kadar Aleviliğin, Şiiliğin farklı mezhep grupları da var. Yani Irak’taki 12 İmam Şiiliğiyle Suriye’deki İmam Nusayri’nin izinden gidenler veya Türkiye’deki klasik Bektaşi Alevi geleneği, bunlar birbirlerinden farklı olan özelikler. Ama günün sonunda, diğer Sünni kesimden ayrıldıkları için buradan toptancı bir yaklaşımla bir mezhepçi ayrıma gidilmesi gündeme gelebiliyor.

Şimdi burada önemli olan, bütün bunların üstüne çıkacak bir anlayış geliştirerek, bir kucaklama geliştirerek, modern devletin kendi vatandaşlarını kucaklaması. Yoksa toplumsal tabanda inananlar -mübarek Ramazan ayındayız da- birbirlerini kucaklıyorlar, hiçbir problem olmuyor. Ama inançların siyasi dile dönüştürüldüğü, siyasi dilin iktidar kapma ve güç mücadelesine dönüştürüldüğü bir yerde ister istemez mezhepsel bazı temaların siyasette yer bulduğunu görüyoruz.

Şimdi üzücü olan şu: Türkiye’de bazı çevrelerin ucuz bir siyaset dili kullanarak yakın çevremizde olan birtakım gelişmeleri Türkiye’ye aynasını tutması, buradan özdeşleştirmeye gidilmesi ve bunu başka bir yerin gerilimini Türkiye’de taban bulmaya yönelik siyasi operasyona dönüştürmesi aslında talihsiz bir yaklaşım.

SUNUCU- Peki efendim, şimdi “SDG” ile anlaşma, Suriye yönetimi arasındaki anlaşma, günlerdir aslında bunu konuşuyoruz. Sekiz maddeye bakılıyor. Şimdi belki bütünlüklü bakmak açısından sizin Amman’da katıldığınız toplantıdan çıkan sonucu da değerlendirmemiz önemli, çünkü “SDG”nin varlığını meşrulaştırmaya çalışırken Batı’nın ortaya koyduğu tez hem DEAŞ’la mücadele oldu. Ancak Amman’dan, Türkiye’nin de içinde bulunduğu beş bölge ülkesinin bir araya geldiği o toplantıdan DEAŞ’la mücadele konusunda ortak harekât merkezi kurulması kararı çıktı. Zannediyoruz Şam’da da gündeminizde bu başlık vardı. Şimdi böyle bakacak olursak, nasıl bir dönemde Suriye yönetimi ile “SDG” arasında bu anlaşmayı gördük biz? Daha doğrusu “SDG”yi bu anlaşmaya iten faktörler ne oldu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Çok çeşitli faktör olabilir, bunlara bakmak lazım. O biraz da onların kendi sorunları. Esas itibariyle bizim en başta dediğimiz şey şuydu: 8 Aralık’tan itibaren yeni Suriye yönetiminin YPG işgaline ve korsanlığına son verecek inisiyatifi ele alması gerekiyor. Türkiye olarak Cumhurbaşkanımızın da ilk başta çizdiği strateji buydu. Bekleyelim, Suriye’nin yeni sahipleri, halk iradesiyle orada bulunan insanlar bu meseleyi sahiplensinler. Buradan bir çıkış olursa biz bunu memnuniyetle karşılarız. Bizim her zaman için yeni yönetime telkinimiz, Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi fevkalade önemli, Cumhurbaşkanımız için de Türkiye için de. Biliyorsunuz, Esad döneminde Suriye Kürtlerine hakları verilmemişti, bunun hayata geçmesi konusunda Cumhurbaşkanımızın telkinleri olmuştu, ben o dönem MİT Müsteşarıydım, birkaç defa beni de gönderdi, bunu Beşar Esad’la konuştuk. Şimdi böyle bir tarihi fırsat var. Suriye’deki yeni yönetimin Suriye’deki Kürtlere eşitlik haklarını vererek buradaki zulmü ve tarihsel haksızlığı artık gidermesi önemli. Buna mukabil, bölgede gayriresmi olan, terör faaliyetlerine bulaşan bütün silahlı unsurların tekrar denklem dışında çıkması, hayatın normale dönmesi, artık Kürt, Arap, Türkmen, Hıristiyan, Sünni, Nusayri, bütün nüfusların artık normal bir hayata dönmesi elzem. Bölgemiz gerçekten çok çekti, artık 21.yüzyıldayız, herkesin mutluluğu, refahı yaşadığı bir dünyada bizim burada hala sınırımızın yanı başında silahların kan kusması kabul edilebilir bir şey değil.

Diğer taraftan, biz Türkiye olarak ulusal güvenliğimizi çok yakından takip ettiğimiz için profesyonel bir şekilde oradaki gelişmeleri takip ediyoruz. Suriye’deki arkadaşlarımıza da söyledik, bizim için hassas olan güvenlikle ilgili konular var. Bunların detaylarına burada girmeye gerek yok, onları da kendilerine anlattık. Özellikle, YPG ile ilgili konularda başta provokasyon olmak üzere, ileriye yönelik birtakım tezgahlar olmak üzere her şey gündemde olabilir. İyi niyetle imzalanmış bir anlaşma varsa gereği yapılsın, ama birtakım orada sorunlar, ileriye döşenmiş mayınlar olabilir, biz Türkiye olarak bunu kendi açımızdan çok yakından gözetliyoruz, bakıyoruz. İnşallah, çok fazla kan dökülmeden sulh içinde bir normal hayata geçiş olur, terör biter. YPG’nin işgali altındaki yerlerden Araplar kurtulur, herkes kendi yerine döner. Kürtler kendi köylerine döner, Araplar kendi köylerine döner, Türkmenler döner ve hayat normale döner, istediğimiz bu. Ama devlet ordusu, polisi dışında başka unsurların elinde silah bulundurduğu, bu silahla bir yeri işgal ettiği, orada kanunsuz güç kullandığı bir ortamda tabii ki bir çatışma olması kaçınılmaz.

SUNUCU- Aslında tam burada ileriye dönük döşenmiş mayınlar ifadesini kullandınız. Şimdi bakıyorum Suriye Hükümeti ile “SDG” arasındaki anlaşmada “SDG”nin silah bırakacağına ya da askeri yapılanmasını tasfiye edeceğine dair herhangi bir açık ifade yok. Bunun yanı sıra yine bakıyorum, biz bu durumu “SDG”nin PKK-YPG kimliğinden sıyrılıp meşru bir siyasi aktöre dönüşeceği şeklinde mi yorumlamalıyız, yoksa kapımızda yeni bir tehlike, yeni bir güvenlik problemi olarak mı yorumlamalıyız?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz bu soruların hepsini Devlet Başkanı Şara ve arkadaşlarıyla masa etrafında konuştuk.

SUNUCU- Son ziyarette mi efendim?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet evet, Milli Savunma Bakanımız, İstihbarat Başkanımız ve teşkilatın bazı güzide mensubu uzman arkadaşlar da vardı, konuları hep masaya yatırdık. Biz bu endişelerimizi gündeme getirdik. O mevcut maddelerin aslında öyle olmadığını, buna tamamıyla imkân verdiğini, yani silahların bir defa YPG’nin tamamıyla orduya katılacağı, böyle bir bütünlükçü yapının olmayacağı, bu konuda kendileri bir anlayış eksikliği hissetmiyorlar, ben ise…

SUNUCU- Çok önemli bir şey söylüyorsunuz efendim, çerçeve kamuoyunun anladığından farklı mı yorumlanmış Şara cephesinde? Çünkü açık bir silah bırakma, tasfiye gibi biz bir şey…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Orada devlet organlarının entegrasyonuyla ilgili belli şeyler var.

SUNUCU- Orduya katılma gibi de anlaşıldı bu efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii, orada devlet entegrasyonuyla ilgili konular var. Ben ileriye dönük mayınlar derken bunları kast ettim, yani yaptığımız toplantıda da gündeme getirdiğimiz konular da bunlardı. Bizim için hassas olan konuları gündeme getirdik biz. Suriye devletinden ne bekliyoruz, Kürtlere bütün haklarının verilmesi gerekiyor, ama buna mukabil oradaki terör yapısının ortadan kalkması, silahlı unsurun bütün imkân ve kabiliyetlerini devlete teslim etmesi gerekli. Bunu hangi aşamada nasıl yapacaksınız, ne türden kafanızda bir düşünce var, bunu nasıl hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz, bunları bilmek profesyonel açıdan bizim için önemli. Ben bunu duymak zorundayım, bunları incelemek zorundayım, bunun olabilirliğine ilişkin kanaatimi…

SUNUCU- Önce sizi ikna etmeleri lazım yani.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben pekiştirmek zorundayım ki ona göre ben ne kadar alarmda olacağım, ne kadar müdahale edeceğiz, ne kadar etmeyeceğiz. Şimdi bunun hani biz tabii ki arayışı içerisindeyiz. Orada gerekli görüşmelerimizi yaptık, gerekli telkinlerde bulunduk. Bizim baştan beri söylediğimiz konu, ihtiyatlı iyimserlik meselesi. İyimserliği biz şu açıdan söylüyoruz: Yani iyi olana sürekli bir fırsat verilmesi lazım, yöntem olarak kan üzerinden, savaş üzerinden bir pozisyonu ilerletelim diye bir yöntem arayışımız yok. Mümkünse son çare olsun, mümkünse hiç olmasın. Ama şunun bilinmesi gerekiyor: Yıllardır biz terörle her türlü mücadeleyi vermişiz, hala veriyoruz. Bu konuda Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu büyük bir irade var, aldığı riskler var, bundan sonra da biz bu konuda bir geri adım atmayacağız. Ama diğer taraftan, Cumhurbaşkanımız aynı zamanda büyük bir demokratik hareketin lideri olduğu için oradaki insanların demokratik haklarının verilmesi konusunda da hassasiyetimiz var. Teröre karşı nasıl dik duruyorsak, insanların haksızlığa uğratılmasına da aynı duruşumuz var. Bunun iyi anlaşılmasını istiyoruz biz, bu konuda temaslarımız var. Genel itibariyle yaptığımız görüşmelerde bu konuda anlayış birliğine ulaştığımızı söyleyebilirim.

SUNUCU- Son görüşme de o ihtiyatlı iyimserlik kavramını besleyici bir şekilde mi bitti, onu söyleyebilir miyiz bu son görüşmenin final raporunda? İyimserlik daha da arttı mı yani ya da?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Bizim durduğumuz yerden, mecburen, biz milletimiz adına görev yapıyoruz. Buralarda milletimizin çıkarlarını, menfaatini, güvenliğini gözetmek için varız. Ben bir şey hayata geçmeden burada iyimser olmam, yani alarm durumunu asla düşürmem, geçtiği zaman da düşürmem, bakmaya devam ederim. Dolayısıyla, bir başlangıcını görmem lazım. Bizim her şeyi değerlendirdikten sonra Cumhurbaşkanımıza “Efendim, gerçekten bu konu şu aşamalarda, bu şekilde gidiyor, artık olumlu sinyaller var” diyebiliriz. Ama olumlu olması için bir anlayış birliğine ulaşılmış, tamam bu iyi bir gelişme, bundan sonra atılacak adımları görmemiz gerekiyor. Onun için de taraflara bir şans verelim.

SUNUCU- Efendim, şu da konuşuluyordu silah bırakma aşamasıyla ilgili: Olduğu gibi Suriye ordusunun bir kolu haline gelecek, bu ihtimalden de söz ediliyordu. Bu mudur, Türkiye bunu kabul eder mi? Biz birazcık da “Sahayı göreceğiz” dediniz, mayınlardan da bahsettiniz, programlarımızda bu kısmı da yorumluyoruz ve anlamaya çalışıyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, bu konu gerçekten inanılmaz derecede fazla teknik özelliği olan bir konu, özellikle güvenlik ve istihbarat açısından. Burada “Tek bir forma soktuk bu oldu, olmadı” üzerinden problemin çözüldüğünü veya çözülmediğini şey yapmamak lazım.

SUNUCU- Tanımlayamıyorsunuz tabii haliyle.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet. Yani burada biz hangi formun ortada olduğundan ziyade, birtakım kapasitelerin oluşturduğu bazı tehditler var. Bazı kapasiteler kimin emrinde hangi komuta kontrol mekanizmasıyla kullanılıyor, neye hitap ediyor bunlar biraz daha teknik konular bizim baktığımız yer orası. O sembolik konulara hani siyasi yorumcular, kanaat önderleri veya dışarıdaki halkımız bakabilir, ama olayın profesyonel kısmı gerçekten belli yeteneklerin hangi komuta kontrol mekanizmalarıyla kimin elinde olduğu meselesidir ve hangi amaca matuf olduğu meselesidir. Bizim buna yönelik çalışmalarımız önemli. O konuda da belli telkinlerimiz oldu.

SUNUCU- Peki, efendim yine bu anlaşmaya dair, tüm Suriyelilerin siyasi sürece katılımı ve Kürt toplumunun anayasal haklarının tanınması gibi ifadeler yer almakta. Siz de bunu aslında vurguladınız, “Kürt toplumuna anayasal haklarının bütünüyle tanınması” dediniz, fakat bu maddeleri kimileri farklı bir biçimde yorumluyor. Şöyle: Daha önce PKK-YPG’nin dile getirdiği güçlü yerel yönetim ya da otonomi taleplerinin bir uzantısı gibi değerlendirenler de var. Bu açıdan bu değerlendirmeye ne kadar makul bakarsınız? Yani tamamen henüz yolun başındayken bunu söylemek doğru değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi birincisi, Dışişleri Bakanı mesuliyetiyle tabii konuşmam gerekiyor Türkiye Cumhuriyeti Devletinin. Başka bir yani kardeşlerimiz de olsa sonuçta egemen başka bir devlet, onların belli bir iç işleyişi var, biz onlara ancak en iyi olduğunu düşündüğümüz nasihatlerde bulunabiliriz. Bunların başında, biz hiçbir zaman için orada bir otonomi veya özerklik arayışına ilişkin bir taviz olduğunu düşünmüyoruz.

Bir de şunu da söyleyeyim: Bunu müteaddit defalar da söyledim bu çağdaş ve iyi bir şey değil, özellikle bizim coğrafyamızda hiç iyi bir şey değil. Birisini otonom ve ayrı yaptığınız zaman ona zaten farklı muamele ediyorsunuz. Yani ben hiç anlayamamışımdır, bu belli siyasi çevrelerin, Kürt siyasi çevrelerinin yıllar içerisinde geliştirdiği belli bir dilin farkında olmadan Kürtleri aslında azınlık yapmaya doğru itmeye çalışması. Bunun kime ne menfaati getirdiğini ben hiçbir zaman için anlayamadım. Bu şeyler açısından yani, adamların baktığı perspektiften. Bu o halka iyilik değil. Burada hiç kimsenin kendisini azınlık hissetmeden, ama eşit imkanlardan istifade ederek daha büyük bir refahın özel bir parçası olduğunu hissetmesi. Bu mümkün, dünya artık buna ulaşmış. Şimdi bizim yaşadığımız coğrafyada bir yeri otonom ve ayrı yaptığınız zaman ona ayrı muamele edersiniz, geri kalan refahtan istifade etmez. Buna hiç gerek yok, yani Suriye büyük bir ülke, buna gerek yok. Dolayısıyla, ben böyle bir anlayışın olduğunu açıkçası düşünmüyorum, Suriye’deki yönetimin de böyle bir anlayışı yok. Oradaki talebin de ben bu yönde olacağını düşünmüyorum.

SUNUCU- Şimdi tekrar Suriye’ye tabii döneceğiz, ilerleyen aşamada biraz iç siyasete entegre konuları aslında size şöyle sormak istiyoruz: Türkiye gerçekten Suriye’de ana aktör mü bu çerçeve içerisinde? Çünkü çok konuşuluyor bu. Özellikle tabii siyasetin dış politika ayağındasınız, ama artık Türkiye’de dış-iç, dünyada açıkçası birbirine girmiş durumda. Dolayısıyla, dış politikadan bağımsız iç politika, iç politikadan bağımsız dış politika konuşmamız mümkün değil. Zaman zaman muhalefetten özellikle Suriye merkezinde, zaman zaman Ukrayna merkezli “Türkiye masada yok” çıkışları geliyor. Biz ana aktör müyüz efendim özellikle bölgemizdeki gelişmelerde?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle söyleyeyim değerli arkadaşlar: Şimdi bazı tanımlamaları gözden geçirmemiz gerekiyor. Biz neyin peşindeyiz devlet olarak ve neyin peşinde olmamız gerekiyor? Bir konudaki menfaatinizi tanımlarsınız ve bu menfaatin hayata geçmesi sizin için önemlidir. Suriye’de bir pozisyonu düşünürsünüz, bölgenizde pozisyonu düşünürsünüz, Irak’ta bir iş birliği noktasına bakarsınız, Ukrayna’daki savaşla ilgili Cumhurbaşkanımızın bir vizyonu vardır. Şimdi, günün sonunda bizim için hayati olan, önemli olan, ortaya koyduğumuz hedeflerin hayata geçmesidir. Şimdi bu hayata geçerken ortaya çıkan sembolizm üzerinden tartışma üretilmesi meselesi biraz fakir bir anlayış, bunun da altını çizmek gerekiyor. Bu millet bu kadar fakirliği hak etmiyor, ben içinden gelen bir birey olarak söylüyorum. Daha engin bir görüşe ve bakış açısına sahibiz. Ama dış politika konuları Türkiye’de stratejik düzeyde yeni tartışılan konular. Biraz daha artık ortalamanın üstünde tartışılan konular, ama kavram azlığı olan, perspektif azlığı olan konular. Bu konuda iyi düşünen akademisyenlerimiz var, insanlarımız var, ama genel manada bir fakirliğimiz de var esas itibariyle. Bir de bunu yerel siyasetin tartışma konusu haline getirdiniz mi, buradan çıkış yok zaten. Muhakkak birilerinin kötü, birilerinin iyi olması lazım. Ama, biz devlet düzeyinde ve kendi yürüttüğümüz siyaset düzeyinde olaya baktığımız zaman şuna bakarız: Biz bir yerde, bir coğrafyada bir sonuç görmek istiyoruz, bu sonucun ortaya çıkması önemli.

Şimdi, Suriye meselesinde bütün dünyanın Türkiye’yle ilgili tespit ettiği bir hakkı, biz hiçbir zaman için şöyleyiz, böyleyiz demek istemiyoruz. Geldiğimiz siyasi gelenek, terbiye, inanç olarak da bunu söylemek insana zül geliyor: “Ben ana aktörüm”. Kimin istediği oluyor, kimin iradesi oluyor bir ona bakmak lazım. Şimdi, bunu insanlara dedirterek ben bundan sonra hangi meslektaşımla bir araya geleyim de burayı konuşayım? Ben kendimi böyle tanımlayabilir miyim? Şimdi olayın profesyonellik ve prensibe dayalı kısmını bir kenara bırakıyorum. Siyasetle ilgili kısmına, gerçeklere dayalı kısmına geldiğimiz zaman, burada Türkiye’nin kendi bölgesinde bir politik vizyonu var, bir de kullandığı araçlar ve yöntemler var.

Politik vizyonu nedir? Gerçekten bölgedeki çatışmaların bittiği, kardeşlik ve dayanışma duygusunun arttığı ve artık çağdaş, profesyonel dayanışma metotlarının ekonomiye ilişkin, kalkınmaya ilişkin, siyasete ilişkin, güvenliğe ilişkin geliştirildiği. Bu Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu siyasi vizyon. Altına koyduğumuz politik araçlar belli, güçlü ekonomiyi koyuyorsunuz, yeri geliyor istihbaratı, güvenliği, diplomasiyi, teknolojiyi, eğitimi, kültürü her şeyi koyuyorsunuz. Diziler bile yerine göre araç oluyor. Ve her zaman da yapıcı olmaya çalışıyoruz metodoloji olarak. Şimdi bunun olduğu bir yerde, Türkiye’nin yani Suriye’de görmek istediği neticeler diyelim, Ukrayna’da görmek istediği neticeler, Kafkasya’da görmek istediği neticeler, Gazze’de görmek istediği neticeler, buna verdiği çabalar, emekler bunlar çok önemli. Bunların hepsinde Türkiye’nin değişen ölçülerde rol aldığını, görev aldığını, kimisinde arkadan çerçevesini çizdiğimizi, kimisinde önden gittiğimiz, duruma göre. Bazen sadece fikir babalığını yapıp ortaya konuyu atarsınız, o konunun başkası tarafından sahiplenilmesini beklersiniz. Bizim Balkanlardaki sorunlara yönelik muhatap olduğumuz aktörlerin tarihten gelen siyaset psikolojisine ilişkin algılamaları, siyaset kültürü, siyaset stratejileri, kavramsallaştırmaları farklıdır, kuzeydeki komşularımızın farklıdır, doğudaki komşularımızın farklıdır, güneydekilerimizin farklıdır. Bazıları aktörlük meselesini hiç önemsemezler, bazıları ise sembolizm üzerinden giderler, hassastırlar. Yani sonuca bakmaz der ki, benim evimde olsun kardeşim. Tamam sonuç senin hizmetin olur, ama şimdi bazıları da böyle der.

Biz orada neye bakıyoruz: Biz olgun, bin yıllara dayanan devlet geleneğiyle, bizim için önemli olan ortaya koyduğumuz perspektifin, çerçevenin, vizyonun yürüyor olması. Bu ortadayken, ben de bazen hayretle bakıyorum şimdi Türkiye’de iç politikada sıkışmış olan unsurların dış politikaya ilişkin bazı bu türden dar cümleler söylemeleri. Arkadaşlar getiriyorlar diyorum ki, ya keşke başka siyaset alanı bulsa da oradan girse, buradan çıkışı yok. Türkiye’nin en fazla ortaya iddia koyduğu alanlardan biri. Çok fazla boyutu olan, çok fazla çeşitliliği olan, çok fazla angajmanı olan bir alan. Biz oturup bugün Balkanlardaki, şu anda birçok insanın konusu değil, bugün mesela Cumhurbaşkanımız Bosna-Hersek Başkanlık Konseyi Üyesi Becirovic’i kabul etti. Konuştuğumuz Balkanlardaki bir ihtilaf meselesi. Bosna-Hersek’in içerisindeki Sırp Cumhuriyeti’nin lideri Dodik’in işte mahkumiyet kararı var, buna mukabil onun aldığı ayrılıkçı bir tavır var. Buradaki davranış metodolojisi ne olacak? Cumhurbaşkanımızdan yol göstericiliği istenen mevzu bu. Şimdi, Türkiye’nin buraya bütün ağırlığıyla gitmesi gerekiyor. Alandaki gerçeklik nedir, oradaki aktörlerle durumlar nasıl, hangi amaçları kullanılabiliriz, diğer uluslararası aktörlerle neler yapabiliriz, bizim buradaki menfaatimiz nedir? Biz tabi ki çatışma görmek istemiyoruz, ama aynı zamanda ayrılıkçılık da olmasını istemiyoruz. Peki, iki tane böyle birbirine ters olan durumu nerede nasıl birleştireceksiniz? Bütün görevler zaten imkansız görevler, ama bir yerde bunları hayata geçirmeniz gerekiyor. Minimum risk alarak maksimum etkiyi nasıl üretebileceksiniz?

Bakın, sadece bugün öğleden sonra Cumhurbaşkanımızın mesaisi, bu gene bugünlerdeki en hafifi. Ukrayna’da devam eden savaş, bütün küresel güçler oradaki savaşı nasıl durdururuz, onun etrafında oluşan dengeler…. Bakın, savaşın başlaması tarafları böldü, savaşın bitmesi bile tarafları bölmeye daha da devam ediyor, dostları bölüyor bu sefer. Yani bu derece etkileri büyük olan savaş ve başından beri sadece ve sadece Türkiye’nin dillendirdiği cümleler bugün Amerikan yönetimi tarafından dillendiriliyor.

SUNUCU- Paradigmayı belirliyor aslında orada.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Aynen.

SUNUCU- Sayın Bakan, şimdi Türkiye’de bütün kesimlerin merak ettiği bir süreç yaşıyoruz, terörsüz Türkiye. Burada hem Türkiye’deki örgüt unsurlarının hem Irak’taki örgüt unsurlarının silah bırakması gündemde efendim. Şimdi sizler de, tabi yıllardır sizleri takip eden gazeteciler olarak, PKK’yla mücadelenin, terörle mücadelenin her aşamasında, güvenlik, istihbarat, diplomasi, her alanında görev almış birisisiniz. Gerçekten PKK’nın sonu geldi diyebiliyor muyuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, önemli bir soru. İmralı’dan aslında yapılan çağrıyla, örgütün kurucu lideri örgütün aslında kendisini lağvetmesinin, feshetmesinin zamanının geldiğini ve geçtiğini çok açık bir şekilde söyledi. Bu aslında mevcut gerçeklerle de örtüşen bir konu, artık Türkiye gibi demokrasinin hüküm sürdüğü bir ortamda insanların silah kullanarak teröre başvurmalarının hiçbir karşılığı yok. Bunun son bulması fevkalade önemli. Umarız bu çağrıya kulak verir örgüt. Biz bunu zaten devlet olarak, siyaset olarak yıllardır söylüyoruz, gidilecek yol bu değil. Türkiye’de siyaset yapma imkanı varken insanların silah kullanıyor olmasının ancak tek bir izahı var, o da bu ülkeye, bu millete düşmanlıkla ancak ifade edilebilir, başkalarının taşeronu, oyuncağı olmayla ifade edilebilir.

Şimdi son 15 yıldır Türkiye’deki özellikle demokratik ortamın meyvelerini verdiği alan olarak söylüyorum, bunu görmeyip hala eski metotlara, Soğuk Savaş dönemine devam eden bir yapının kendisini çoktan sorgulaması ve feshetmiş olması gerekirdi. Aslında 2013’te bu sürece girilmişti, oluyordu, ama Suriye’de birtakım fırsatları varmış gibi göstererek örgütü kandırdılar, bunca yıl kaybedildi. O zaman örgütün aklını çelen bölgesel aktörlerin kimler olduğunu örgüt kendisi biliyor.

SUNUCU- O günle bugün arasındaki farkı aslında kıyaslamanızı isteyeceğim. Çünkü bu konuyla ilgili ihtiyatlı iyimserlik, kamuoyunun aslında büyük kesiminin… Tabii terörsüz Türkiye’ye zaten karşı olmak ne mümkün, kim ister bir ülkenin bir terör örgütünün olmasını. Ama şimdi yaşanmış bir süreç var az önce ifade ettiğiniz gibi ve bugün yeni bir sürece Türkiye başlıyor. O günkü konjonktürle bugünkü konjonktür arasında fark nedir efendim, tam da onu soracaktık aslında?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- En büyük özellik, biz alanda örgütü yenilgiye uğratmış durumdayız tamamıyla, özellikle Türkiye’den silahlı yapısını, illegal unsurlarının birçoğunu temizlemiş durumdayız. Irak’ta baskılamış durumdayız, Suriye’de de üstlerindeyiz. Şimdi olayın mücadeleye bakan yönünde Türkiye gerçekten 10 sene öncesine nazaran katbekat ileride, çünkü bu süreç içerisinde geliştirdiğimiz teknolojiler var, yeni stratejiler var, yeni anlayışlar var, yeni perspektifler var. Bunları çok yoğun emeklerle ortaya koyduk. Ve sadece terörle mücadeleyi değil, aynı anda birkaç yerde birden fazla savaşın içinde hep olduk. Dolayısıyla, gerçekten çok iradeli, azimli, moral olarak yüksekte bir ordumuz var.

Ama bugüne gelecek olursak, tekrar ediyorum, yapılan çağrıya kulak verilmeli, bunun tarihi bir fırsat olarak görülmesi gerekiyor. Örgüt, bunu kendisine zemin olarak alıp kendisini fethetme sürecini başlatmalı. Çünkü, örgütün dışarıda liderlik görevini yürüten kadrolarının belli bir noktaya kadar talimat verme, yürütme, örgütü çalıştırma imkanları vardı, ama belli konuların kararını almak onlara düşmüyordu. Tabii ki şimdi kurucu iradenin bu türden bir talimat vermesi önemli. Bundan sonra buna gidilir mi, gidilmez mi? Tam da onu söylüyordum, 2013’te de böyle bir talimat vardı, başkaları, servisler devreye girdiler adamları aldılar yollarından, dediler kardeşim siz durun, bu iş olmaz. Suriye’de bir imkan var size, oraya gidin. Şimdi aynı zihinler tekrar bunlara gelip başka bir şey söyleyebilirler. Bunlar, yani onların bilecekleri bir iş…

SUNUCU- Mayınlar aslında sizin ifade ettiğiniz süreçteki?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii. Her zaman için ben söylüyorum, yani bu kıymetli bir şeydir, değerinin bilinmesi lazım, fakat biz hesabımızı buradan bir başarı veya başarısızlık gelecek diye yapmıyoruz devlet olarak, siyaset olarak. Gerçekten bütün…

SUNUCU- Sayın Bakanım, bunu biraz şöyle açabilir miyiz: Diyelim ki bu çağrı sonucunda Türkiye’nin beklediği şekilde silahlar tamamen bırakılmadı, sizin söylediğiniz aktörler, işte İsrail’i zaman zaman konuşuyoruz, Şam’da saldırılarını sürdürüyor, “Davut Koridoru” planından bahsediliyor, bu arada Dürzileri kışkırtmaya çalıştı, ancak Dürziler de Suriye yönetimiyle anlaşma aşamasında, acaba planları da suya mı düşüyor? Başka bir kanattan söylediğiniz gibi yine bir zihin çelme ya da bir provokasyona yönelinebilir mi? Eğer bu olmazsa Türkiye açısından tam da Türkiye’nin, o B planı ya da C planı ya da D planı her nasıl ifade edeceksek, nedir önündeki harita?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz yıllardır ne yapıyorsak onu yapacağız. Bir, demokrasimizi sağlamlaştırmaya, ilerletmeye devam edeceğiz.

İkincisi, mümkün olan en yok edici, kahredici güçle, ülkenin düşmanlarıyla savaşacağız. Bu saklı olan bir strateji değil, bizim iki ayaklı ürettiğimiz bir strateji.

Çünkü siz de söylüyorsunuz, örgüt bir noktadan sonra kendi menfaatini zaten temsil etmiyor, ilişkide olduğu başka unsurların menfaatini temsil etmeye başlayınca o zaman zaten bir vekil unsur haline dönmüş durumda. Bu vekil unsur son 10 yıldır bu vekaletini yürütüyor, başka uluslararası güçler adına hapishane gardiyanlığı yapıyor, Türkiye’nin istikrarsızlığıyla meşgul oluyor, Batılılara başka bir servis veriyor, Doğulu aktörlere başka bir servis veriyor. Her aktörle yaptığı anlaşmaya göre verdiği bir servis var ve bir varlık sebebi var. Artık örgüt yöneticilerinin de İmralı’dan gelen bu çağrıya kulak verip bundan kurtulması gerekiyor, ki siyasi ayakta bir vesayetten kurtulsun. Şu anda DEM biliyorsunuz uzun yıllardır büyük bir vesayet altında siyaset yapmaya çalışıyor, aslına siyaset de yapamıyor, bir talimat şeyi var. Örgütün silahlı terör unsurlarının vesayeti altında siyaset yapmaya çalışan bir unsur var. Burada hiçbir zaman için gerçek bir siyasi dilin, gerçek bir siyasi problemin, metodun ortada olduğunu yüzde yüz söylemek mümkün olmuyor. O siyasi vesayetten de kurtulmaları açısından da bu önemli. Ben inanıyorum bu fırsat penceresini değerlendirirlerse Türkiye için, bölge için büyük bir açılım olur. Ama dediğim gibi, bunu değerlendirmeme yolunda adım atarlarsa, başkaları bunların aklını yine çelerse 2013’te çeldikleri gibi, kendi bilecekleri iş. Biz her türlü senaryoya hazırız.

SUNUCU- Efendim, birazcık da Avrupa Birliği diyeceğiz, çünkü biraz program öncesinde de konuştuk, dünyadaki meseleleri konuşmaya kalksak burada 6-7 saatlik uzun bir maratona ihtiyacımız olacak, o yüzden biz bugün ne sorsak şu sorulmadı denilecek. O yüzden vakti de değerlendirmek adına biraz da Avrupa Birliği ve NATO’yla ilişkiler kısmına gelmek istiyorum.

Yakın zamanda Financial Times’a bir mülakat verdiniz, tam ifadeyi okumak istiyorum: NATO dağılırsa Türkiye’nin yeni bir Avrupa güvenlik mimarisinin parçası olmak isteyeceğini ve Ankara’nın NATO sonrası Avrupa güvenlik paktına katılabileceğini ifade ettiniz.

Ve bir ifadeniz de özellikle dış basında çok ilgi çekti, “Cin şişeden çıktı” dediniz, ne demek istediniz? Yani ABD-Avrupa ittifakının sonuna mı gelindi ve NATO’nun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Cin şişeden çıktı derken aslında kast ettiğimiz şuydu: Amerika’nın Avrupa’yla ilişkilerde Ukrayna meselesi üzerinden gündeme getirdiği bazı argümanlar, söylemler ve hareketlerine baktığımız zaman Avrupalı aktörler açısından artık geri dönülemez bir noktaya girildiğini görüyoruz. Bu, bizim özellikle bir senaryo olarak son birkaç yıldır belli çevrelerde dillendirdiğimiz bir konuydu, ama şimdi son 3 ayda da çok hızlı bir şekilde bu ihtimalin hayata geçiyor olmasını görmek de gerçekten enteresan. Avrupalılar artık şunu görüyorlar: Uzun yıllardır, İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren, kendi güvenliklerini Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlamışlar. Amerika’nın oluşturduğu güvenlik şemsiyesi altında oluşan bir demokrasi ve refah alanı var. Bu Amerika’nın koruyucu çemberini kaldırın, bu refah ve demokrasi ortamının bu şekilde ortada durmayacağını herkes biliyor zaten. Ama şöyle de bir yanılgı var: Avrupalılar uzun yıllar bunu kendilerinin yaptıklarını hep düşündüler. Aslında bu çok kuşatıcı güvenlik şemsiyesini unuttular. Şimdi Amerika, “Ben bu şemsiyeyi çekebilirim” diye fikir bazında bile artık sürekli konuştuğu zaman şöyle bir şey çıkıyor: Benim kendi güvenliğim Amerikan seçmeninin tercihine bağlı olmamalı, o zaman ben kendim bir şey yapmalıyım ve bu konuda Trump’ın attığı ileri adımlar Avrupalıları tabii ki daha da panik hale getirdi ve aslında rasyonel çıkarımı yaptılar ve dediler ki biz bundan sonra kendi güvenliğimizi yüzde yüz Amerika’ya bağlayamayız. Şu an için özellikle Ukrayna meselesinde “Amerika ile çok yakın temasta olmak, onların desteğini daima almamız gerekiyor”, ona göre hareketleri var, fakat orta ve uzun vadede Amerika’nın sağladığı kabiliyetleri kendilerinin geliştirip artık Amerika’dan güvenlik konusunda bağımlılığı azaltmaya yönelik bir şey başladı. Artık bunu hiç kimse geri çeviremez, bunu Amerika gelse tekrar konuşsa bunu kimse geri çeviremez.

Cin şişeden çıktı derken ben bunu kast ettim ve onu söyledikten hemen sonra da çok önemli gelişmeler oldu açıkçası. Şimdi bunun hayata geçtiğini görüyoruz. Burada şimdi Avrupa, Amerika’nın olmadığını varsaydığı yeni bir güvenlik mimarisi geliştirirken Avrupa’daki birtakım güçlerin –Türkiye de dahil- rollerinin parametreleri, çarpan katsayıları da değişiyor. Burada ortaya çıkan yeni senaryolar var, durumlar var ve bu tartışılan konuların bir test alanı da esas itibariyle Ukrayna’daki muhtemel bir barışın nasıl hayata geçirileceği meselesi, bunda çok önemli bir yer tutuyor. Şu anda buna yönelik yürüyen çalışmalar var, görüşmeler var, Cumhurbaşkanımız da bir kısmına katıldı, önümüzdeki günlerde de katılacak. Askeri düzeyde yürüyen çalışmalar var Genelkurmay Başkanımız gitti, sivil düzeyde giden diplomatlar üzerinden çalışmalar var ve bütün bunların hepsi aslında birkaç tane şeyi aynı anda yapıyor. Birincisi yeni arayış, ikincisi Ukrayna ile ilgili sorulan sorular var. Ukrayna’daki iki aşamalı bir senaryoya hazır olmak, birisinde ateşkes anlaşması, öbüründe de uzun vadeli bir barış anlaşması, bunlar nasıl olur, nasıl hayata geçer, bunlar şu anda çok yoğun konuşuluyor gündemimizde.

SUNUCU- Peki efendim, şunu sorabilir miyiz burada: Sizi zannediyoruz Londra’daki o toplantıda Türkiye’nin temsilcisi olarak dört gözle beklediler. Şimdi baktığınızda Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye tavrı da yıllardır konuştuğumuz bir mesele. Şimdi burada işler tamamen değişiyor mu artık Türkiye lehine diye sormak isterim ve Türkiye’nin güvenliği bakımından NATO’nun farklılaşması, yeni bir pakt oluşması, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye bakışı kendi güvenlik mimarileri açısından. O kısır kavramla ifade etmek istemem, ama bir baş aktöre dönüşüyor şu anda baktığınızda Türkiye, etkin bir ülke olarak ortada. Dolayısıyla acaba hem Türkiye’nin güvenliği bakımından, hem onların beklentileri bakımından ne göreceğiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu şu anda zaten işleyen bir süreç, bu tartışmalar devam ediyor. Açıkçası, aslında Amerika ipin ucunu gösterdi, ama bundan sonra ne gelecek, buna ilişkin çok fazla somut bir şey yok. Bu belli konularda Avrupalılara “Aklınızı denk alın, işte bize vermediğiniz belli diyelim tazminatları veya işte borçları verin” manasında bir yaklaşım mı, daha yapısal bir sorun mu Amerika açısından ona bakacağız. Ama Avrupa açısından artık bu yapısal bir sorun. Yani Avrupalı liderler artık bunu ciddi ciddi düşünmek zorundalar. Ben o röportajımda da söyledim, Trump olmasa bile aynı zihniyete sahip, aynı politik vizyona sahip başka bir yönetim başka bir süre sonra muhakkak bunu yapacak.

SUNUCU- Kaçınılmaz son diyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Artık devam ettirilebilirliği sadece zaman meselesi bunun. Şimdi şöyle bir kısaca hatırlayalım: NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin iç içe geçtiği 3 ay öncesi duruma kadar Türkiye olarak bizim en fazla altını çizdiğimiz konu hep şu oluyordu NATO çevrelerinde. Diyorduk ki: Bakın burada bir anomali hayata geçiyor, Avrupa Birliği NATO’nun içini biraz domine ederek AB artı Amerika üzerinden bir yere gidiyor. Türkiye gibi Avrupa Birliği üyesi olmayan NATO üyesi ülkelerinin aleyhine bir bölgesel stratejik açılım çıkıyor. Biz bunu tespit ediyoruz ve bu tespitten ortaya çıkan sonuçları da kabul etmiyoruz, beğenmiyoruz. Dolayısıyla, AB’nin NATO üyesi ülkeler içerisinde AB politikası değil, NATO politikası izlemesi gerekiyor, ki bu eşitlikçiliği beraberinde getiriyor teknik açıdan. Yoksa bunu ortaya koydukları zaman güvenlik kavramları, tehdit parametreleri, ortaya çıkan mekanizmalar, hava savunmadan işte deniz gücüne kadar her şey, birçok şey değişebiliyor. Burada hassas olmak gerekiyor. Burada geliştirdiğimiz bir hassasiyet vardı. Tam bunu tartışırken şimdi birdenbire Amerika’nın olmayabileceği bir senaryoda artık yeni Avrupa mimarisinde konular nasıl yürütülecek? Şimdi baktığınız zaman güçlü orduları olan, bir de sadece güçlü ve büyük olmak yetmiyor, aynı zamanda muharebe alanlarında test edilmiş muharip unsurları ve savaş araç ve gereçleri olan bir ordu Türk ordusu. Şimdi böyle kaç tane büyük ordu çıkartabilirsiniz Avrupa’dan? Birkaç tane. Şimdi bunların artık bir araya gelip yoğun stratejik istişare içerisinde olması gerekiyor, yani bunun da birkaç tane aşaması var. Birincisi, biz tehditlerimizi nasıl tanımlıyoruz? İkincisi, imkânlarımızı ne kadar görüyoruz? Üçüncüsü, birbirimize ne kadar sahip çıkıp taahhütte bulunabiliriz? Bu alanlar önümüzdeki dönemlerde tartışılması gereken alanlar.

Şimdi, dediğim gibi, Ukrayna meselesi şu anda test, turnusol kâğıdı görevi yapıyor, şundan dolayı: Amerika dedi ki ben burada rol almayacağım. Şimdi Amerika’nın rol almadığı bir yerde Avrupa’daki ülkelerin, Türkiye de dahil, bir araya gelerek bir meseleyi yürütebilmeleri, götürebilmeleri konusunda da bir test çıkıyor ortaya. Burada siyasi perspektifler, yaklaşımlar, karar almada fevkalade önemli kimin ne çıkarı var, gündemi var, buradaki perspektifler ortada kendisini gösterecek. Bunda uzlaşma sağlandığı zaman askeri imkân ve kabiliyetleriniz ortadaki görevi ne derece yürütebilecek, yürütemeyecek mi, hep bunlara bakılacak. O açıdan çok dinamik ve yoğun bir süreç, çok yakından çalıştığımız, çok mesaimizi alan bir süreç, yakından takip ediyoruz.

SUNUCU- Ukrayna’ya geçmeden, aslında Avrupa Birliği’nden çıkmadan da aslında biraz sokağın da merak ettiği bir şeyi sormak istiyorum Sayın Bakan. Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz bundan önce bizden taraf değil ama biraz Avrupa Birliği’nden taraf tırnak içinde söylüyorum gitgelliydi. Şimdi de “Güvenlikte siz bizimle birlikte olun, ama Avrupa Birliği’nde olmayın” benzeri açıklamalar da geldi. Türkiye’deki demokrasi… Hep bildiğimiz hikâyeler. Ama bir yandan da “Güvenlik için ihtiyacımız var, bir yandan da mülteci sorunuyla ilgili Türkiye buradaki baş aktör” şeklinde “Sorunlu alanlarda yanlarında olalım, ama bizim içimizde olmasınlar, Avrupa Birliği’nde de olmasınlar” düşüncesi hakim. Dünya bu kadar güvenlik öncelikli bir döneme girmişken, artık Avrupa Birliği’nin hükmünü yitirdiği bile tartışılırken, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri bundan sonraki dönemde nasıl şekillenecek bu eksenle?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu da sürekli üstünde mesai yaptığımız bir konu. Dinamik bir süreç olduğu için her gün yeni bir gözle yeniden bakılması gereken bir alan Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri. Biz burada iki tane kuvvetli ayrıma gidiyoruz. Birincisi, Avrupa ülkeleriyle birebir olan ilişkilerimizin mükemmel olması önemli, burada çok şükür çok fazla bir sıkıntımız yok, gerçekten her bir Avrupa ülkesiyle gerçekten iyi yürüyen ilişkilerimiz var. Avrupa’nın tamamıyla toplamda 200 milyar Dolardan fazla bir ticaret hacmimiz var ve dünyanın olabilecek en dengeli ticaret hacmi her iki taraf için de gerçekten çok sağlıklı işleyen bir şey var. Teknoloji aktarımı var, sermaye hareketliliği var, birçok konuda Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri bu noktada birebir bakıldığı zaman iyi. Avrupa Birliği kurumlarıyla 2019’da belli ölçüde aslında inkıtaa uğrayan ilişkilerin yeniden tamir edilmesi, geliştirilmesi bir sorun alanı şu anda. 2019 Temmuz’unda alınan AB Konsey kararlarının aslında izale edilmesi gerekiyor, bu konuda yürütülen görüşmeler var.

Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili, bu konuda Cumhurbaşkanımız en son yaptığı konuşmalarında da iradesinin ne olduğunu vurguluyor, yani hala bizim için bir stratejik önceliktir, Avrupa Birliği üyeliği perspektifimiz değişmedi. Bu bizim milli pozisyonumuz. Fakat Avrupa Birliği’nin aynı şekilde hani konuyu ele almadığını görüyoruz. Şimdi yeni değişen güvenlik sisteminde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri veya Türkiye-Avrupa ülkeleri ilişkileri hangi perspektifte nasıl ilerleyecek? Neler yapılabilir? Bu konuda aslında sahici tartışmaların, iyi niyetli açılımların beklenebileceğini söyleyebilirim. Şu anda her şey çok fazla birtakım muhtemel senaryolar üzerinden ve varsayımlar üzerinden açıkçası götürülüyor. Bunu daha gerçekçi olaylar önümüze çıktıkça bir müzakere sürecine evireceğiz yani biz bir şey yapıyorsak muhakkak bir şey de isteyeceğiz, olmadan olmaz.

SUNUCU- Yeni bir müzakere süreci olacak anladığım kadarıyla.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Çok şık ve usulüne uygun bir müzakere süreci olması lazım. Çünkü hani bizim sonuçta ülkemizin, milletimizin menfaatini gözetmemiz gerekiyor, nasıl onlar gözetiyorlar, biz de gözetmeliyiz. Burada maksimum stratejik kazanç neyse ona odaklanacağız. Ama bunu yaparken de, Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi kazan-kazan, biz sadece kendi menfaatimiz açısından değil, karşıdakinin de yerine kendimizi koyarak oradan ortak menfaati nasıl üretebiliriz?

Burada dediğim gibi çok dinamik bir süreç var ve belirsizlikler çok fazla, ama perspektifimiz aynı. Şimdi Avrupa Birliği de yeni dönemde Türkiye’yle ilişkilerin yeniden tanımlanması konusunda bir ortak anlayış geliştiriyor. En azından 2019’dan itibaren oluşan o olumsuz havanın dağıldığını söylemek mümkün. Yeni dönemde de bizim gerçekten yapıcı yaklaşımlarımız, sorun odaklı çalışmalarımız… Arada sorunlar var, birçok sorunlar var, ama bu sorunlara nasıl yaklaştığınız önemli, sorun işin doğası zaten. Bu sorunlara yapıcı yaklaşmak var yıkıcı yaklaşmak var. Yapıcı ama stratejik yaklaşım her zaman için etki ediyor, yani buna devam edeceğiz.

SUNUCU- Peki, efendim şimdi siz daha önce “Avrupa Birliği’ni biz aslında uyardık Türkiye’yle siz bu işleri ilerletmezseniz İngiltere de ayrılacak demiştik diye uyardık” diyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet.

SUNUCU- Nitekim zannediyoruz bundan sonra menfaatlerin örtüştüğü karşılıklı dinlenilen, iki muhatabın birbirini dinlediği bir yolculuk olacak anladığımız kadarıyla.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Daha önce de ifade ettik 2007-2008’lerde Türkiye’yi alsalardı muhtemelen Brexit ortaya çıkmayacaktı. Türkiye’nin ve İngiltere’nin Avrupa Birliğinin içerisinde olduğu yapı ister istemez kendi dış politika ve dış güvenlik mimarisini de daha erkenden ortaya çıkaracaktı. Ve ben şimdi de söylüyorum Avrupalılara, bazen Amerika’nın olmadığı bir dünyada biz ne yapabiliriz hep beraber diyorlar yani bu kadar çekim alanı oluşursa biz ne yapacağız diyorlar. Diyelim bir senaryoya göre dünyayı birkaç çekim alanına böldüğünüz zaman Çin’iydi, Rusya’sıydı, Amerikalısıydı ne olacak insanlar diye. Bizim dediğimiz şu: O zaman da yapılsaydı aslında daha erken olurdu, ama şimdi de vakit geç değil. İngiltere’nin, Avrupa’nın belli ülkelerinin Türkiye’nin içinde bulunduğu bir yapının bölgede kendi çekim merkezini kendisinin oluşturması gayet mümkün. Bu kabiliyet var, bu imkan var. Bu sadece bir irade koyup peşinden gitmeyle alakalı bir konu. Ama Avrupa siyasetinin içerisine girdiğiniz zaman özellikle tarihsel kökenlerine baktığınız zaman, yani bugünün Avrupa’sını meydana getiren tarihsel parametreler üzerinden hareket ettiğiniz zaman hiçbir şey ama hiçbir şey göründüğü kadar basit değil. Onlar açısından hiçbir şey basit değil.

SUNUCU- Peki, efendim Ukrayna-Rusya ateşkes malumunuz gündemde. Şimdi son açıklamaları ben ifade edeyim. Trump bugün Putin’le görüştüğünü ifade etti ve “Çok iyi verimli bir görüşme yaptık, Putin’den Ukraynalıların canını bağışlamalarını istedim” dedi. Zelenski ise diyor ki “Putin ateşkes teklifini reddetmeye hazırlanıyor, ama Trump’tan biraz çekiniyor” diyor ve Putin de ”Ateşkesin olmasını destekliyorum” değerlendirmesinde bulunuyor. Şimdi geldiğimiz noktayı siz nasıl yorumluyorsunuz ve güvenlik garantisi arayışında Ukrayna. Dolayısıyla, kısa ve orta vadede Türkiye’nin böyle bir sürece katkı vermesi söz konusu olabilir mi? Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan da ifade etmişti “Barış görüşmeleri açısından en ideal ev sahibi Türkiye olacaktır” demişti. Görüşmeler Türkiye’de yapılabilir mi? Ve hatta şöyle de belki ileri bir soru olacak şu aşama için, ama Türkiye’nin gözlem amaçlı asker görevlendirmesi de söz konusu olabilir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda ifade de ettiniz iki aşamalı bir tartışma alanı var. Birincisi, ateşkes nasıl olacak? Bundan sonra da olursa eğer bir barış anlaşması, uzun dönemli bir barış anlaşması nasıl hayata geçecek? Cumhurbaşkanımız müteaddit defalar hem ilgili toplantılarda hem de kamuoyuna açık alanlarda ifade ettiler. Türkiye bu konuda şu ana kadar oynadığı rolü artırarak oynamaya hazır. Yeter ki barış olsun, istikrar olsun, insanlar ölmesin, yıkım devam etmesin. Bu konuda elimizden gelen, ne geliyorsa siyasi, teknik, askeri bunları yapmaya devam edeceğiz. Ama bir barışın olması için, bir ateşkesin olması için tarafların tabii ki birçok konularda mutabık kalması gerekiyor. Buna gözetleme mekanizmaları ve gözetlemede yer alacak aktörler de dahil.

Cumhurbaşkanımız tarafların ittifak ettiği düzenlemelerde Türkiye’nin yer alması konusunda bir sıkıntının olmadığını defaatle ifade ettiler. Ama şöyle de ilginçtir, biz gerçekten prensiple hareket etmenin hem zorluklarını yaşıyoruz hem faydalarını görüyoruz. Biz uzunca bir süre NATO içerisinde, herhalde bir iki Bakandan biriydim, ki o zaman da tektik, “Ateşkes olması gerekiyor, bu yıkım devam etmemeli, buna yönelik birtakım adımlar atılmalı” diyorduk. Birtakım barış görüşmeleri oluyordu o barış görüşmelerinin esnasında da adına barış görüşmeleri deniyordu, ama Rusya çağrılmıyordu. Ve biz her seferinde diyorduk ki “Burada hani bir diğer tarafların da olması her iki tarafın da olması lazım ki yani sahici bir barış görüşmesi olabilsin”. Dönem değişti, bu sefer Rusya’yla görüşmeler başladı, Ukrayna dışarıda tutulmaya başladı. Biz yine aynı şeyi söyledik. Cumhurbaşkanımız dedi ki “Ukrayna’nın da masada olması lazım, tarafların da olması lazım, sahici olarak”.

Şimdi, nihayet artık taraflarla şu anda dolaylı görüşme var, direkt bir görüşme yok. Amerika her iki tarafla da görüşerek konuyu götürüyor. Şimdi geldiği noktada Trump’ın ortaya koyduğu 30 günlük ilk aşamadaki ateşkes çağrısına Ukraynalılar Suudi Arabistan’daki Cidde toplantısında olumlu cevap verdiler. Şimdi Ruslarla özel temsilci önceden gitti geniş bir görüşme yaptı, arkasından da Sayın Trump’ın görüşmeleri… Herhalde bir ateşkese doğru gidiş olabilir. Umulan o ki bu ateşkesin getirdiği sükûnetin tarafları daha kalıcı ateşkese, uzun süreli de barışa teşvik edeceği yönünde bir hava oluşturması. Yani bir defa ateşkesin tadını ve rahatlığına alıştı mı taraflar tekrar savaşa başlamayabilecekleri varsayılıyor, ama bu varsayım çok güçlü bir varsayım olmayabilir. Bunu sağlam müzakere temellerine açıkçası oturtmak gerekiyor. Bu konuda da bizler, taraflarla sürekli her gün konuşuluyor zaten Cumhurbaşkanımız düzeyinde, bizim düzeyimizde, askeri düzeydi, istihbari düzeyde sürekli yoğun bir şey var. Avrupalı aktörler, Amerikalı aktörler, Ukraynalılar, Ruslar… Herkes herkesle muazzam bir iletişim trafiği içerisinde. Bunun çok az bir kısmı tabii kamuoyuna detaylarıyla beraber yansıyor, ama yoğun bir yürüyen faaliyet trafiği var. Bunun inşallah önümüzdeki yakın dönem de ortaya bir ateşkesi çıkarmasını temenni ediyoruz.

SUNUCU- Bir ev sahipliği gelir mi, böyle bir ateşkese ev sahipliği?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- O konudaki davetimizi açıktan ortaya koyduk, daha önce yaptığımız ev sahiplikleri var, geçtiğimiz haftalarda biliyorsunuz diplomatik olarak yine Türkiye’de her iki tarafın Dışişleri Bakanlığı mensupları bir araya geldiler diplomatik ilişkilerin başlatılmasıyla alakalı. Ev sahipliği yapmaktan tutun da diğer yapıcı katkılara kadar her bir faaliyetin içerisinde olacağız.

SUNUCU- Efendim, son 2-3 sorumuz, biraz biraz Türkiye-Amerika ilişkilerine girmek istiyorum. Yeni bir süreç, Donald Trump süreci, Türkiye’nin aslında Amerika’yla ilişkilerinin en merak edildiği dönemlerinden bir tanesindeyiz. YPG sorunu çözülürse, işte Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönem başlar mı? Bazı problemli alanlarımız var, CAATSA yaptırımları, F-35 krizi gibi. Bu konularla ilgili efendim, hem öngörüleriniz, hem düşünceleriniz, değerlendirmeleriniz nedir, yeni dönem ABD-Türkiye ilişkileri?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, bizim öteden beri sorun tanımlamalarımız çok net, onu hiç geride bırakmıyoruz. Bunların başında özellikle Amerika’nın YPG’yle olan ilişkileri gelmekte ve dolayısıyla PKK’nın o noktadan aldığı güç. Şimdi, yeni dönemde birkaç şey paralel olarak işliyor. Şimdi Amerika’da yeni bir yönetim var, diğer taraftan İmralı’dan yapılan bir çağrı var, yani bu gerçekten inşallah örgüt nezdinde ciddi bir yankı bulur ve gereği yapılır. Dolayısıyla bunun muhakkak Suriye’ye de etkilerini görmek de mümkün, şu anda Suriye’de de işleyen bir süreç var. PKK tehdidinin ortadan kalktığı, Amerika’nın bunlarla ilişkisini kestiği bir noktada Türkiye’nin aslında bir numaralı sorun parametresiyle alakalı çok fazla bir derdi kalmıyor.

SUNUCU- Amerika’yla ilişkilerde değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet.

SUNUCU- Çünkü, baktığımız zaman özellikle görüntü manasında da bu zamana kadar çok alışık olmadığımız şeyler oluyor, işte Zelenski’yle görüşmesi, Grönland’la ilgili düşünceleri, genel çerçevede… Ama Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili de çok net ifadeleri var Trump’ın. Şöyle bakıldığı zaman, anladığım kadarıyla gene ihtiyatlı bir iyimserlik var Türkiye-Amerika ilişkileriyle ilgili.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi bakın Türkiye’nin iki tane üzerinde ittifak edilmiş, yani partilerden ve siyaseten bağımsız yaşamsal düşmanıyla Amerika’nın ciddi ilişkilerinin olması tabi ki bizim yaklaşımımızı, politikalarımızı etkiliyor. Yani PKK’yla, YPG’yle olan son 6-7 yıldır ilişkileri, açıktan olan ilişkiler ve FETÖ’nün karargahına ev sahipliği yapması, yani bu iki konunun bizim ilişkilerimizde yok sayılması, görmezlikten gelmemiz mümkün, bunu her fırsata ortaya koyuyoruz. Ama diğer taraftan da biz…

SUNUCU- Dış politikaya böyle bakmıyoruz tabi, daha geniş bir perspektiften bakılıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani belli sorunların parantez içerisine alınıp bununla uğraşırken diğer fayda alanlarının da ilerletilmesi önemli. Biz olgun bir devletiz, geleneği olan bir devletiz, bu türden devletlerle iş yapılırken, bizim de onların hoşuna gitmeyen birtakım dış politik davranışlarımız var, ama hiçbir zaman için doğrudan tehdit teşkil eden, onların bize yaptığı gibi konular içerisine girmiyoruz. Ama bir stratejik sabır içerisinde, olgunluk içerisinde menfaat alanlarımızı ilerletirken, burada da sorunun çözülmesi üzerinden, zaten mücadelemizi yaparken, diğer taraftan da diplomatik faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Ama yeni dönemde Türkiye-Amerika ilişkilerinin daha yapısal, daha sistematik ilerletilmesi önemli. Şöyle: Avrupa Birliği’nin zemininin, NATO zemininin, yani ittifaklar zemini üzerinden ilişki yürütmenin önemini kaybettiği bir yerde birebir ilişki mekaniğinin giderek daha önem kazandığını görüyoruz, ki Amerika’daki Başkan Trump ve ekibinin bu metoda daha yakın olduğunu görüyoruz.

Şimdi Türkiye gibi kendi bölgesinde artık merkezi ülke olma noktasına ulaşmış ülkelerle Amerika’nın yeni yönetiminin geliştirmeye çalıştığı ilişkilerin artık ülke bazlı olmaya başladığını görüyoruz. Şimdi burada tabii Amerika açısından da Türkiye’yle ilgili birtakım ilişkilerin kurumsallaştırılması meselesi kolay bir mesele değil. Türkiye büyük bir ülke, etkisi yüksek bir ülke, güçlü bir siyasi liderlik var, Cumhurbaşkanımız gerçekten çok şükür uzun yıllardır bizim istikrarımızın ve güvenliğimizin garantisi haline gelmiş durumda, bu avantajımızı biz yaşıyoruz. Burada Amerika’nın bizimle bir defa bölgesel konular üzerinde ve küresel konular üzerinde neler yapabileceğine ilişkin bir fikir sahibi olması lazım Türkiye’nin kabiliyetleri üzerinden, bu bir rasyonel yaklaşımdır. Şimdi buradan gidilirse yapılacak çok iş var.

SUNUCU- Ama rasyonel yaklaşım vurgunuz önemli.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz bu kazığı Avrupa Birliği’nde yedik, kimlik politikası üzerinden gittiler, rasyonel gitmediler 2007’den itibaren ve birdenbire şimdi baktılar ki bizim Türkiye’yle keşke beraber daha şey olsaydık, bu kadar tehdide maruz kalmazdık. Amerikalılar da Türkiye gibi büyük bir aktörle, etkili bir aktörle daha yakından, daha kurumsal ilişkiler geliştirmek istiyorsa Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesi hazır, bizim kurumlarımız son derece profesyonel, ekonomimiz hazır.

Ortaya çok önceden koyduğumuz bir vizyon vardı, şöyle bir tespit oldu: Amerika-Türkiye ilişkileri hep güvenlik eksenli gitmiş. Tamam, önemli bir alan, ekonomiyi, teknoloji transferini, başka alanları da bunun eşiti haline getirelim. Mesela bu yeni bir yapısal çerçeve oldu. Daha sonra Biden döneminde bir Stratejik Çerçeve Mekanizması oluşturuldu Dışişleri Bakanlarının koordinasyonunda, o çalıştırılmaya başlandı.

Bu yeni dönemde esas itibarıyla bir de şöyle bir realite var: Amerika, yeni dönemde kimsenin beklemediği çok fazla sayıda dış politika ve dış güvenlik dosyasını aynı anda açtı. Bakın bir Kanada meselesi başlı başına bir konu.

SUNUCU- Gümrük savaşları, ticaret savaşları…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gümrük savaşları, Grönland meselesi, işte Meksika’yla olan konu, Panama Kanalı’yla ilgili konular, bu daha coğrafyanın bu tarafına gelmeden kendi kuzey ve güneyinde olan sorun alanları. Şimdi buralara ilişkin, işte Gazze’ye ilişkin geliştirdiği söylem, Ukrayna’ya ilişkin ortaya konan söylemler, bütün bunların içerisinde ben inşallah inanıyorum dikkatli bir diplomasiyle, iyi niyetle, profesyonel bir yaklaşımla iki ülkenin menfaatlerini daha iyi gözeteceği bir yapısal zemine oturtabileceğimizi düşünüyorum.

SUNUCU- Burada biraz nokta atışı bir soru olacak efendim ama, Suriye’den asker çekme konusunda beklenti nedir acaba, ABD’nin askeri varlığını çekmesi konusunda? Çünkü bir “Bunu söyleyebilirim” dedi, “Yapacağız” dedi Trump, sonra “Bunu söyleyemem, bu askeri taktik, stratejik bir karar” dedi. Dolayısıyla göreceğiz galiba.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi Amerikan askeri varlığının bizim için en büyük problemi, PKK ve YPG’yle yaptığı iş birliği ve verdikleri destek. Şimdi bu sorun alanı ortadan kalktığı zaman diğer konu başka gözden geçirilmesi gereken, yani oradaki ülkeleri, daha geniş çerçeveyi ilgilendiren bir konu. Şimdi bu destek devam edecek mi, etmeyecek mi, bizim meselemiz bu, biz konuya bu açıdan bakıyoruz. Çünkü bu destek türü maalesef PKK/YPG’ye de sahte umutlar veriyor, sahte gelecek hayalleri kurduruyor, halbuki daha rasyonel, daha sahici, daha pozitif hayatlar mümkün. Umarım, bu konuda Amerika da doğru olanı yapacaktır diye düşünüyorum, ama rasyonel zeminlerde, her zaman söylüyorum. Bakın, Amerika kendi dış politikasını rasyonel zeminde yürüttüğü zaman, burada Türkiye’yle dost olması gerekiyor. Ama başka birkaç ülkenin aklına ve daha kimliksel yaklaşıma, ideolojik yaklaşıma giderse bambaşka bir sorun çıkabiliyor.

SUNUCU- Efendim, şimdi Bloomberg International’daki mülakatınızdaki bir ifadenizden yola çıkarak önümüzdeki süreç, ama biraz dünya konjonktürüne dair bu sürece ilişkin bir soru olacak. Avrupa’nın ABD’ye olan bağımlılığının azalmasının Avrupa’yı jeostratejik ve ekonomik krizlere karşı daha dayanaklı hale getireceğini ifade etmiştiniz. Şimdi önümüzdeki süreç, az önce de değinmiştik, çok kutuplu bir dünya geliyor şeklinde ve kartlar yeniden karılıyor şeklinde yorumlanıyor. Dolayısıyla, şimdi böyle baktığımızda Türkiye bu çok kutupluluk içerisinde nerede yer alacak? Bölgesinde önemli bir güç Türkiye.

Ve bunun ötesinde şunu merak ediyorum, ben şahsen sizin bu konudaki cevabınızı özellikle merak ediyorum: Suriye’de işler durulduktan sonra ve Türkiye’nin istediği gibi rayında ilerledikten sonra, Ukrayna-Rusya oradaki tansiyon düştükten sonra, dünyada Türkiye’nin üzerine çalıştığı risk projeksiyonu nedir acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- O mülakatta şöyle birkaç tane soru arka arkaya gelmişti esas itibariyle: Amerika’nın Avrupa’dan desteğini çekmesinin ortaya koyduğu riskler var, onlar olduğu gibi fırsatlar da olabilir demiştim. Ne diye sordukları zaman bunlardan birisi, eğer iyi kullanılırsa Amerika’ya olan bağımlılığı azaltabilirler, bunun tedbirlerini geliştirirler. Şu anda o mülakattan birkaç hafta sonra Londra toplantısı da dahil çok kapsamlı toplantıların yapılmaya başlandığını gördük ve tam da bu sorular soruluyor ve tartışılıyor şu anda. Avrupa Birliği’nin “Rearm Europe” diye tekrar başlattığı bir program var, 800 milyar Euro’luk bir meblağ ortaya koydular. Bugün haberlere yansıdı, birkaç haftadır Almanya’da devam eden bir tartışma vardı. Almanya’nın savunma harcamalarını artırabilmeleri için anayasaya yazdıkları kamu borçlanmaları tavanının kaldırılmasıyla ilgili bir çalışma vardı. Tabii anayasa değişikliği gerektireceği için bu nitelikli çoğunluk gerektiren bir konu, sadece Hristiyan Demokratların ve Sosyal Demokratların değil, diğer partilerin de olması gerekiyor. Onlarla birtakım konularda mutabakat sağlandığı anlaşılıyor. Almanya’nın borçlanma limitlerini kaldırıp, bugünden para alıp, geleceğe yönelik borç bırakıp ama savunma sanayiinde biraz mesafe kat etmeye başladığını görüyoruz. Şimdi aslında bu dediğimiz olmaya başladı. Amerika “Ben seni artık sonsuza dek koruyamam ve korumak da istemiyorum” deyince son üç hafta içerisinde muazzam bir hareketlilik oldu.

Şimdi, buradaki hareketlilik daha önce de söyledim, Türkiye’nin de özellikle savunma sanayiinin güçlü olması açısından, savunma yeterliliklerinin karşılanması projesi açısından Türkiye’yle iş birliği fevkalade önemli. Daha sonra ortaya çıkacak birtakım kuvvet yapılanmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Bir diğer konu da, siz de söylediniz, nasıl bir tablo çıkacak, nasıl bir çekim merkezleri ortaya çıkacak, Türkiye ile ilgili ne olacak…

SUNUCU- Evet, mesela Pasifik deniyor hep efendim, yani Çin-Amerika arasındaki gerilim. Türkiye bölgesinde işte Afrika’da etkin, Türk Devletleri Teşkilatı gibi etkin olduğu bir alan var, Suriye’yi konuştuk zaten, Ukrayna-Rusya’yı konuştuk. Dolayısıyla, biraz dünya perspektifinden baktığımızda bu risk nereye taşınıyor?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Şimdi Güney Afrika’daki toplantı esnasında, G20 toplantısında Avustralyalı, Japon, Koreli Bakan arkadaşlar da geldiler, onlarla epey konuştuk. Avrupa’daki güvenliğe dayalı endişe tartışmaları ne ise Asya-Pasifik’te de aynısı var. Avrupa’dan Amerika güvenlik şemsiyesini çekerse Rusya ile olan güç dengesi nasıl olacak sorusu soruluyor. Asya-Pasifik’te de Amerika’nın klasik müttefikleri “Amerika güvenlik şemsiyesini çekerse Çin’le olan güç dengemiz ne olacak, biz ortada mı kalacağız?” Şöyle bir senaryo da var: Amerika, Rusya ve Çin’le…

SUNUCU- Karşı karşıya gelecek…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Karşı karşıya gelme değil de, menfaatleri tanımlama ve bunun üzerinden bir zımni mutabakat üzerinden ve açık mutabakat üzerinden yollarına devam etme kararı alırsa…

SUNUCU- Ters bir paradigmadan bahsediyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani herkes kendi bölgesinde muhtar olsun, kimse kimseye karışmasın diye bir…

SUNUCU- Üst anlaşma yapılırsa mazlum halkların vay haline diyelim o zaman.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Onun için tam da aslında en ileri senaryo bu senaryo olabilir, onun için Avrupa bölgesindeki aktörlerin bir araya gelerek kendi çekim alanını oluşturacakları bir ittifak…

SUNUCU- Efendim, bunu Hakan Fidan sözü olarak alırsak, yani böyle fantastik bir senaryodan bahsetmiyorsunuz, yani olabilme ihtimalini kuvvetli gördüğünüz bir aslında ikinci ihtimalden bahsediyorsunuz. Büyük güçlerin bir araya gelip kendi alanlarını tutması ve buna alternatif Avrupa Birliği ordusu ya da başka bölgelerdeki güvenlik mekanizmalardan bahsediyorsunuz anladığım kadarıyla.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu türden bir yönelime gidilirse süper güçler arasında, yani “Biz çatışmayalım, ama menfaatlerimizi tanımlayalım” anlaşmasına gidilirse ki bu mümkün, rasyonel olarak bunu seslendirenler de var. Dünya büyük, bir ton refah ortamı var, yani oturalım menfaatlerimizi tanımlayalım, hepimizin bölgesel yapmak istediği konular var, onlara gidelim denebilir. Bu durumda, bizim de şu anda içinde bulunduğumuz havzada Avrupa güvenlik mimarisi açısından bir araya gelmek daha da önemli hale geliyor. Ben de tam onu söylüyorum, çok güçlü çekim alanlarının olduğu bir yerde ya Avrupa ülkeleri kendileri Türkiye gibi güçlü aktörlerle bir araya gelip çekim alanımızı kendimiz oluşturacağız ya da başkalarının çekim alanını yörüngesine oturan bir duruma gelecekler, çekim alanına girecekler. Şimdi bunlar hep sorulması gereken sorular, ama senaryolar o kadar dinamik, o kadar çok değişiyor ki yani her şey aynı da kalabilir, dramatik de değişebilir, az da değişebilir. Dolayısıyla bütün senaryolara hazır olacak şekilde gözümüzü dört açarak yolumuza devam etmemiz gerekiyor.

SUNUCU- Son iki sorumuz efendim. İsrail meselesi özellikle o mezalim devam ediyor. Her ne kadar ateşkesin birinci fazı dense de, hepimizin içinde bir yara ve Türkiye burada dünyada pozisyon alan tek ülke. Ateşkesin birinci fazı hayata geçirildi. Kalıcı bir ateşkes ihtimalinden bahsediliyor efendim. Ne diyeceksiniz, son süreci nasıl değerlendireceksiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi inşallah mutabakat sağlanır ve ikinci aşamaya geçirilir ve kalıcı bir ateşkes olur. Aksi takdirde, maalesef Netanyahu’nun zihninde kalıcı bir barışa dönmemenin olduğunu biz biliyoruz. Sadece biz değil, bunu bütün dünya görüyor, kendisi de bunu söylemekten, ima etmekten hiç çekinmiyor. Çünkü, bir güç zehirlenmesiyle karşı karşıya kaldığını görüyoruz İsrail’in ve Netanyahu’nun. Bu güç zehirlenmesi ne kadar etrafını da zehirleyecek, ne kadar kendini zehirleyecek, onu göreceğiz. Ama bu güç zehirlenmesi var, bu güç zehirlenmesi bölgeye yönelik tehditlerini de arttırıyor. Umarız, Gazze’deki halkın gerçekten şu andaki dramı sona erer, zaten bir soykırıma tabii tutulmuşlar, son bir buçuk yıldır onun içerisinden geçmişler, büyük bir mücadele. Şu anda da yardımlar çok sınırlı gidiyor, belli noktalarda İsrail durdurmuş durumda, ama ikinci aşamaya inşallah geçilir ve kalıcı bir anlaşma olur.

Burada da yani gerçekçi olmak gerekirse önümüzde riskli alanlar var. Arap ülkeleriyle, İslam İşbirliği Teşkilatıyla yoğun şekilde bu konuyu görüşüyoruz, Avrupalı ülkelerle görüşüyoruz. Şu anda Gazze’ye yönelik bir plan var, geçtiğimiz hafta Cidde’de bu planı da kabul ettik. Mısırlıların geliştirdiği, Filistin’le beraber bir yeniden imar planı var. Bu plan uyarınca, Gazze’de yeniden imar faaliyetlerine başlanması söz konusu olabilecek. Ama İsrail’in ve Amerika’nın bu konudaki perspektifi değişebiliyor. İsrail’in perspektifi belli, İsrail diyor ki, burada yeniden imar falan olmasın, daha doğrusu, Filistinlilerin o bölgede kalmasını sağlayacak yardım da dahil, çadır da dahil, hiçbir şey olmasın…

SUNUCU- Yok olsunlar diyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gitsinler.

SUNUCU- İnsansızlaşsın.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnsansızlaşsın. Orada Filistinli kalmasın, politikası bu. Bu politikayı yani geri püskürtecek bir uluslararası irade mevcut olmadığı için de sonuna kadar bu alanı suistimal etmeye devam ediyor.

SUNUCU- Maalesef. Peki, son soru. Şimdi Sayın Bakanım, merak edilen birisiniz de aynı zamanda, yani çok uzun süre MİT Başkanlığınız, bu Haziran itibariyle ikinci yıla gireceksiniz Dışişleri Bakanlığında. İsminin bu kadar bilindiği bir MİT Müsteşarı, MİT Başkanı herhalde olmamıştı. Sonrasında Dışişleri Bakanlığında da yine şöyle bakıyorum konuşmalarınızda strateji ve taktik arasındaki farkı keskin örneklerle bu zamana kadar hep vermişsiniz. Demiştiniz ki “Halep’in rejim tarafından ele geçirildiği anı unutamam”. Aradan yıllar geçti şimdi Halep’teki Esad heykeli yıkılmış durumda ve stratejik bir hedef doğrultusunda yıllar boyunca küçük taktik adımları atmak aynı zamanda da biraz sabır işi. Kişisel bir soru soracağım izninizle, normal hayatınızda, aile hayatınızda, çevre hayatınızda da yine böyle sabırlı mısınız? Aslında merak da ediliyorsunuz, yanıtlarsanız sevinirim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi benim MİT’te de Dışişlerinde de arkadaşlara, istihbaratçı ve diplomat arkadaşlara söylediğim bir konu var, onu ben ilk başta kendime söylemem gerekiyor. Meslek için geliştirdiğiniz kabiliyetleri ve yetenekleri sosyal ilişkilerinize, aile ilişkilerinize, arkadaş ilişkilerinize uygulamayın.

SUNUCU- Evet peki. Bizim de kendimize söylememiz gereken şeyler, evet.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu önemli, çünkü istihbaratçılıkta farklı bir formasyon var, insana bir hulul etme vardır. Orada bilemezsiniz samimiyet var mı, yok mu? Diplomaside bir dolaylılık vardır, yine şey yapamazsınız. Burada geliştirdiğiniz yetenekleri insan ilişkilerine, aile ilişkilerine şey yapamazsınız. Aynı şekilde strateji, taktik, mücadele konuları bunları aslında bulundukları yerde tutalım. Hayatın daha anlamlı ve iyi alanlarında farklı sahici, daha insan, daha hikmete dayalı gitmek gerekiyor, bunların yerini iyi tutmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bunları bir profesyonel gereklilik, zorunluluk olarak açıkçası ben görüyorum. Bir de çoğu zaman beni hep etkileyen, motive eden husus bizim milletimizin özellikle tarihinde yüksekte olduğu dönemler ve geride kaldığı dönemlere baktığınız zaman aslında ortaya çıkan tablo aynı tablo. Hikmet eksikliği, belli konulardaki dikkat eksikliği, iyi niyet eksikliği, fedakarlık eksikliği hep kendisini gösteriyor. Bu taktik ve stratejik arasındaki dengeyi hep ben şey yapmışımdır. Yani Türkiye’de çok vizyoner insan vardır, zaman zaman görürsünüz. Vizyoner insanlar vardır, ama konuların başına getirirsiniz o büyük vizyonu hayata geçirmek için çok küçük adımları oraya büyük bir iradeyle atmak gerekiyor, kimse o sıkıntıya gelemez, ama konuş, konuşurlar.

SUNUCU- Yani teoriyle, pratik arasındaki aslında.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Çok gerçekten sabırlı, fedakar, dayanıklı, yani nöbet yerine dikseniz 10 sene oradan ayrılmayacak insanlar var. Fakat onların da vizyonu olmadığı için ortaya koydukları çabaların gittiği bir büyük resim olmayabiliyor. Şimdi bunun eksikliğini biz tarihte hep gördüğümüz için bunları birleştirmek gerçekten bizim açımızdan önemli. Bir de vizyonu tanımlarken tabii mümkün olduğunca dünyaya da bakmak gerekiyor. Dar vizyonlu olmak, benim arkadaşlara zaman zaman söylerdim tartışmalarda, hep ondan da böyle Allah’a sığındığım alandır. Hani halk dilinde şey vardır bir söz ona ben üçüncüsünü ekledim: “Yarım doktor candan, yarım hoca imandan, yarım stratejik akılda milletleri bekasından eder”, üçüncüyü de biz eklemiş olalım.

SUNUCU- Çok iyi Bakanım gerçekten. Bu arada stratejik sabır ifadesini bizim röportajımız içerisinde de kullandınız, ABD’yle ilişkiler konusunda orada da sabırla hareket edeceğiz galiba taktik adımlardan sonra da stratejik hedefleri göreceğiz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnşallah.

SUNUCU- Efendim, ağzınıza sağlık.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Sağ olun.

SUNUCU- Bu kadar yoğunluğunuz içerisinde bize zaman ayırdınız. Süremizi de aştık, sorularımızı yanıtladınız çok çok teşekkür ediyoruz. Tekrar sizi ağırlamaktan mutluluk duyarız.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben teşekkür ederim, sağ olun ev sahipliğiniz için.

SUNUCU- Sağ olunuz efendim, saygılar, çok teşekkürler.