Soru:
Sayın Bakan Çavuşoğlu, bu Perşembe günü Berlin’de Alman mevkidaşınız Heiko
Maas’la bir araya geleceksiniz. Maas son olarak Ocak ayında Ankara’da
misafiriniz olmuştu. Sıkça yapılan görüşmeler, Türkiye’nin Berlin ve
Brüksel’le yaşanan ihtilafların çözülmesinde ilerleme kaydettiğinin
göstergesi midir?
Cevap:
Görüşmelerin sıkça gerçekleşmesi, ortak gündemimizin ne kadar yoğun
olduğunun bir göstergesidir. Burada mesele ihtilafların çözülmesi değildir.
Berlin’le fırsatlar ve sinerjiler görüyoruz. Komşu ülkeler olanlar dahil bu
kadar kapsamlı ilişkiler sürdüren başka iki ülke neredeyse hiç
bulunmamaktadır. Elbette görüş ayrılıkları olacaktır. Brüksel’le birlikte,
ilişkilerin ortaklaşa kararlaştırılan olumlu bir gündem temelinde
iyileştirilmesi üzerinde çalışıyoruz. Bu iki tarafın da gayret göstermesini
gerektirmektedir.
Soru:
Şansölye Merkel, bazı sıkıntılı yıllardan sonra ilişkilerin “olumlu bir
gündem” aracılığıyla yeniden güçlendirilmesini istiyor. Böyle bir gündemde
neler yer almalıdır?
Cevap:
Şansölye Merkel altı yıl önce “Biz bunu başarırız!” şeklindeki meşhur
ifadesini kullanmıştı. Bu, Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerde
nereye ulaşmak istediğimiz bakımından uygun bir slogandır. Yalnızca biraz
gayret gösterirsek, birbirimizi daha iyi anlarsak ve - son derece önemli
bir husus olarak - birbirimize saygı ve empatiyle yaklaşırsak
yapamayacağımız hiçbir şey yoktur. Ekonomik ve ticari ilişkiler en üst
sırada yer almalıdır. Ticaret hacmimiz muhtemelen 40 milyar Dolar’ı
aşacaktır. Ticaret hacmimizin 100 milyara ulaşmaması için herhangi bir
neden görmüyoruz. Bu yıl, ülkelerimiz arasında “İşgücü Anlaşması”nın
imzalanmasının 60. yıldönümüdür. Bugün Almanya’da yaşayan Türk toplumu, iki
milletimiz arasında güçlü bir bağ oluşturan önemli bir köprü işlevi
görmektedir. Türk toplumu yaşamın birçok alanında Almanya’ya önemli
katkılarda bulunmaktadır. Bunun en son örneği, BioNTech şirketinin
kurucuları Uğur Şahin ve Özlem Türeci’dir.
Soru:
Berlin’e hangi fikirleri getiriyorsunuz?
Cevap:
Salgının neden olduğu sınamaların üstesinden gelebilmek için kuvvetlerimizi
birleştirmeliyiz. Güvenli seyahat ve turizm konusunda geçtiğimiz yıl
sağladığımız mutabakatlar bu bakımdan iyi bir örnektir. Bunun
tekrarlanmasını istiyoruz. Kıbrıs konusunu ele alacağız, Libya ve
Afganistan’da bir geçiş süreci yaşanacaktır, Almanya bu konular bağlamında
önemli bir ortaktır. Terörle mücadele alanında Almanya’yla etkin diyalog
mekanizmaları oluşturmuş bulunuyoruz. Ancak Alman dostlarımızdan daha
fazlasını bekliyoruz.
Soru:
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yıl önce Türkiye’deki mültecilere Yunanistan ve
bu suretle de AB sınırlarının açık olduğunu söylemişti. Şimdi yeni bir
mülteci anlaşması müzakere edilmektedir. Tartışmalı noktalar var mı?
Cevap:
Göç alanında işbirliği, 18 Mart 2016 Beyanının önemli bir unsurudur. Ancak
bu Beyan yalnızca bir göç anlaşması değildir. Beyan, Türkiye ile AB
arasında göç alanında sağlamlaştırılan bir işbirliğini, Türkiye’ye yönelik
olarak verilen somut taahhütlerle birleştirmektedir. Buna katılım
müzakerelerinin hızlandırılması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize
kurallarının liberalleştirilmesi, düzenli aralıklarla üst düzey
toplantılarının düzenlenmesi ve terörle mücadele alanında işbirliğin
güçlendirilmesi de dahildir. Türkiye göç konusundaki yükümlülüklerini
yerine getirmiştir. 2015 yılından bu yana Ege üzerinden AB’ye gerçekleşen
yasadışı göç yüzde 92 oranında gerilemiştir. Buna rağmen AB’nin Türkiye’ye
verdiği sözler konusunda büyük ilerlemeler kaydedilmemiştir. AB ve üye
ülkelerinin, mutabakattan doğan kendi yükümlülüklerini göz ardı ettikleri
ve yalnızca Türkiye’nin yasadışı göçün durdurulması yönündeki
yükümlülüklerine odaklanmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır. AB ayrıca ne
Suriyeliler için Gönüllü İnsani Kabul Programı’nı başlatmıştır ne de 18
Mart Beyanının 9. maddesinde öngörüldüğü üzere Suriyelilerin terörden
kurtarılan bölgelere güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde geri dönmesini
desteklemiştir.
Soru:
Peki şimdi beklentiniz nedir?
Cevap:
AB’nin bu ve benzer konularda somut ve anlamlı adımlar atmasına ihtiyacımız
vardır. 18 Mart Beyanı bir mülteci anlaşması değildir, Türkiye-AB
ilişkilerine dair bir anlaşmadır. Beşinci yılında, bu Beyanın, değişen ve
sınamalarla dolu durum karşısında bir bütün olarak yeniden gözden
geçirilmesini istiyoruz. Afganistan ve Suriye’de devam eden ihtilaflar
nedeniyle ortaya çıkacak yeni göç riskleri ya da salgının yavaşlaması
karşısında AB, işbirliğinin nasıl sürdürülebileceğini ve yük paylaşımı
açısından neler yapılması gerektiğini planlamaya başlamalıdır.
Soru:
Almanya’yla işbirliği bağlamında sınırların olmadığını söylediniz. AB
bağlamında sınırlar var mıdır?
Cevap:
Türkiye-AB ilişkilerinin güvenlik, savunma ve bölgesel istikrar sağlama
çabalarından eğitim, bilim ve kültür gibi alanlara kadar çok büyük bir
potansiyele sahip olduğuna inanıyoruz. Ancak ilişkilerin Yunanlıların ve
Kıbrıs Rumlarının akıl dışı ve maksimalist talepleri tarafından rehin
alınması üzücüdür. Bu durum, işbirliği konusundaki devasa potansiyelimizi
tehdit etmektedir.
Soru:
Yunanistan’la diplomatik bir çözüme yaklaşıyor musunuz?
Cevap:
İkili deniz meselelerini çözmenin tek yolu diplomasidir. Ancak müzakere
masasına oturmaktan kaçınan taraf Yunanistan’dı. Siyasi iradeyle bütün
sorunların çözülmesi mümkündür.
Soru:
Rusya, Suriye ve Libya’daki taşeronlarını Türkiye’ye karşı harekete
geçirmek ya da yaptırımlar kararlaştırmak suretiyle Türkiye’ye baskı
uygulayabilir. Moskova’nın baskısını nasıl savuşturacaksınız?
Cevap:
Rusya’yla bir iş ilişkisi tesis etmeye çalışıyoruz. Rusya bazı bölgesel
meselelerde en önemli aktördür. Bu bağlamda olumlu sonuçlar elde etmek her
zaman kolay değildir, fakat mümkündür. Bu, her zaman aynı fikirde olduğumuz
anlamına gelmemektedir. Ancak açık konuşabilecek durumdayız. Diyalog
kanallarını açık tutmak önemlidir. Milli menfaatlerimizi korumalıyız ve
güvenliğimizi tehlikeye atamayız. Rusya bunu anlamaktadır. Mümkün olan
durumlarda Rusya’yla işbirliği yapıyoruz, fakat gerekmesi halinde de
tavrımızı ortaya koruyoruz. Rusya’yla diyaloğumuzun bölgesel ve
uluslararası istikrara katkı sağlamasını istiyoruz. Bunun bir örneği
Suriye’dir. Farklı görüşlerde olduğumuz aşikardır, ancak buna rağmen
işbirliği yolları bulduk. Bunun sonuçlarından birisi, BM’nin 2254 sayılı
kararının işleyen tek mekanizması olan Anayasa Komitesi’dir.
Soru:
“Sofagate” meselesi Avrupa’da halen yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.
Size göre, AB liderlerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptıkları görüşmede
ters giden unsur nedir?
Cevap:
Bu olay, yalnızca AB içi siyasi anlaşmazlıklar ve rekabet düşünceleri
nedeniyle yaşanmıştır. Devlet ziyaretlerinin önemli unsurlarından birisi,
hazırlıklardan sorumlu protokol heyetleri arasında gerçekleşen
görüşmelerdir. Türkiye, ziyaret öncesinde AB heyetinin tüm isteklerini
yerine getirmiştir. Ancak AB Komisyonu’nun protokol birimi yetkilileri,
müteaddit defa hatırlatmamıza rağmen, Türkiye’ye seyahat eden AB öncü
heyetinde yer almamıştır. AB Komisyonu Başkanı erkek olsaydı, protokol
düzeni yine aynı olacaktı. Zira AB tarafı, düzenin özellikle bu şekilde
olmasını arzu etmişti. AB’nin iç sorunlarının bu ziyarete gölge düşürmüş
olması üzücüdür.