SUNUCU- İyi günler, Ankara’dan Dışişleri Bakanlığı binasından canlı yayınla karşınızdayız.
Son zamanlarda, gerçi Türkiye tarihi boyunca öyle ama, özellikle son yıllarda korkunç bir diplomasi trafiğinin tam da ortasında ülkemiz ve son haftalarda da yine çok önemli, tüm dünyanın konuştuğu önemli şeyler oldu ve Türk Dışişleri de bunun merkezindeydi. Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’yla bu son gelişmeleri konuşacağız, değerlendireceğiz.
Sayın Bakan, çok teşekkür ederim bizleri kabul ettiğiniz için.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Hoş geldiniz Bakanlığımıza ve Ankara’ya.
SUNUCU- Sağ olun, çok teşekkürler.
Şimdi yayın akışı, daha doğrusu soru akışı hazırlamıştım ama, sabah duydum ki D-8 Toplantısına video konferansla katıldınız. Önce onu sorayım izninizle, neler konuşuldu, bir takvim çıktı mı ya da önümüzdeki günlerde sizin trafiğinizi ilgilendiren hangi konular gelişti?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- D-8 25 sene önce kurulmuştu, rahmetli o dönemin Başbakanı Erbakan Hocanın döneminde kurulmuştu, inisiyatifiyle kurulmuştu, şimdi 25. yıl, çeyrek asır. Ve bu örgütün daha etkin hale gelmesi için neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Biz Dönem Başkanlığını Bangladeş’e devrettik ve 2017’de Türkiye’de zirveyi de gerçekleştirmiştik. Hedefler koyduk, şimdi 2030 hedefleri var, o hedefleri revize etmemiz gerekiyor. D-8 ülkeleri arasında ticaret hacmi ve yatırımlar konusunda hedefler var. Diğer taraftan tercihli ticaret anlaşması devrede, ama henüz daha tüm ülkeler onayını vermiş değil, onu hayata geçirmemiz lazım. Bir de artık bu örgütü de genişletmek lazım. Azerbaycan’ın başvurusu oldu. Mesela D-20 yapabilir miyiz, Dönem Başkanlığımızda bunun çalışmasını yaptık, sekretarya ve tüm ülkelerle paylaştık. Önümüzdeki süreçte adaylık başvurusunda bulunabilecek ülkeler var. Dolayısıyla üyelik için kriterlerin belirlenmesi, netleştirilmesi var, aslında bu kuruluş şartında var da, üye ülkelerin de teklifleri oldu, onları arkadaşlarımız teknik düzeyde değerlendirdiler 2 gün önce Dakka’da, onun üzerinden geçtik.
Dolayısıyla tüm bu konularda değişen dünyada işbirliğimizi güçlendirirken daha da genişlememiz lazım, hedeflerimizi daha büyük tutmamız lazım. Bu konularda Türkiye’nin düşüncelerini sabah Dışişleri Bakanları Toplantısında paylaşma fırsatı buldum. Aslında fiziki olarak katılmayı planlıyordum, ama buradaki yoğunluktan dolayı, Genel Müdürümüz orada, Büyükelçimiz orada, ben de online olarak katıldım.
SUNUCU- Tabi bu çok önemli gelişmeleri de beraberinde getirecektir şüphesiz bu tip işbirlikleri.
Şimdi elbette herkes Suriye’nin kuzeyine yapılacak operasyonu merak ediyor, tahıl koridoruyla ilgili çok önemli gelişmeler var, ki Amerika’dan bir teşekkür geldi, çünkü Türkiye’nin bu konuyla ilgili katkıları çok.
Fakat dün Musul Başkonsolosluğuna bir saldırı oldu haberini aldım ben, nedir ve neler oldu orada?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi Irak’ta maalesef radikal gruplar, terör örgütleri halen mevcut, DEAŞ ülkenin önemli bölümünü kontrol altında tutuyordu. Bizlerin de desteğiyle gerek Suriye’de, gerekse Irak’ta DEAŞ artık güçlü değil. Elbette hücreleri var, ara ara ortaya çıkıyorlar, Türkiye’de de işte hücrelerine yönelik operasyonlar oluyor bazen. Ama sonuçta bir taraftan PKK ve PKK’nın oradaki mevcudiyeti güçlü. Kontrol ettiği köyler var, işte Sincar var. Sincar’dan temizlenmesi için Erbil ve Bağdat bir anlaşma imzaladılar, bunu hayata geçiremediler. Yani PKK’nın buradan temizlenmesi. Onun dışında da farklı işte milisler dedikleri gruplar var. Yani sonuçta provokasyonlar devam ediyor.
Bizim oradaki mevcudiyetlerimize de daha önce böyle tacizler oldu ve bu tacizler konusunda da Irak makamlarına her zaman uyarılarda bulunduk. Şimdi bizim misyonlarımızın koruma yükümlülüğü kimde? Irak yönetiminde, dolayısıyla Irak’ın bu vecibesini, bu görevini de yerine getirmesi gerekiyor, Viyana Sözleşmesi ortada. Türkiye’deki misyonları koruma görevi de bizde, Türkiye’de, bizim yükümlülüğümüzde her ne kadar o misyonun içi o ülkenin toprağı gibi görünse de tüm misyonlar için, bizim yurt dışındaki misyonlarımız için de geçerli bu, ama sonuçta korumak o ülkenin görevidir.
Biz hep şunu söylüyoruz: Burada sizin ülkenizde terör örgütleri var, hem size tehdit, hem de oradan Türkiye’ye yönelik tehdit oluşturuyor, saldırılar gerçekleştiriyor. Bizim Irak’taki misyonlarımıza yönelik tehdit oluşturuyorlar. Biliyorsunuz Erbil’de bir görevlimizi de şehit etti PKK’lılar bundan 3 sene önce yaklaşık, Allah rahmet eylesin. Sonuçta bir terör mevcudiyeti var. Bu teröristleri ülkeden temizlemek onların sorumluluğunda, gerek merkezi yönetim, gerekse bölgesel yönetimin sorumluluğunda. Bunu yapamıyorsanız, o zaman gelin beraber yapalım diyoruz. Beraber de yapamayacaksınız biz bunu yapmak zorundayız ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkımızdır bizim, bunu söylüyoruz. Ama Irak’ta terör örgütleri çok etkin ve Irak yönetimi bu terör örgütlerine karşı etkin bir mücadele yürütemiyor, bize yönelik provokasyonların da sebebi bu, çünkü bu mücadeleyi biz güçlü bir şekilde yapıyoruz Irak’ın toprak bütünlüğüne, sınır bütünlüğüne destek vererek, saygı duyarak. Aslında yaptığımız operasyonlar Irak’ın bu anlamda toprak, sınır bütünlüğü bakımından da önemli. Dün akşamki provokasyon da bugüne kadar yapılan buna benzer taciz ve provokasyonların bir parçası.
SUNUCU- Tabi terör ve terörle mücadele ve buna yerinde müdahale demişken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyonun her an başlayacağı ya da harekâtın vakti geldiğince başlayacak gibi bir ifadesi vardı. Şüphesiz böyle bir harekât için geri sayım sürüyor. Bu harekâtın kapsamı ve sınırları ne olacak?
Ama beraberinde şunu da sormama izin verin: Elbette Türkiye teröre karşı bir ülkeden icazet alarak bir operasyon yapmayacaktır ama, yine düşen haberlere göre Amerika ve Rusya’nın tutumu tartışmalı ve Astana Zirvesinde Rusya ve İran’ın bu operasyona olumlu bakmadığı yönünde birtakım bilgiler gelmişti. Benim hemen peşine Amerika’yla ilgili bir sorum da olacak ama, çok uzadı, isterseniz bu çerçevede bir değerlendirin. Ne oluyor Suriye’nin kuzeyinde?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi bu daha önceki operasyonlarımızın amaçları neydi? Sınırımızın hemen Suriye tarafındaki terör yapılanmasını buradan temizlemek, DEAŞ’a karşı operasyonumuzun da hedefi buydu, YPG, PKK’ya karşı operasyonlarımızın da gerekçesi buydu. Önümüzdeki süreçte yapılacak herhangi bir operasyon veya müdahalenin de amacı budur. Burada terör mevcudiyeti halen var, maalesef biraz önce bahsettiğiniz iki ülke ben bunu söyleyince biraz algınlık gösteriyorlar, Rusya Federasyonu ve ABD, ikisi birden, ikisini de suçluyoruz, sözlerini tutmadılar. 2019’da 5 gün içinde burada, Ankara’da ABD’yle müzakere ettik, bir ortak açıklama yaptık, Rusya’yla bir mutabakata vardık Soçi’de, herkesi de bu ortak açıklama ve mutabakata göre bu teröristleri bu bölgelerden temizleyeceklerdi, bugüne kadar temizlemediler. Hiçbir müdahale etmedikleri gibi bazı bölgelerde Ruslarla devriye geziyorlar, birçok yerde de, özellikle kuzeydoğusunda ABD silah desteğini devam ettiriyor. Niye bu terör örgütüne bu kadar destek veriyorsunuz? Suriye’yi mi bölmek istiyorsunuz, bize karşı mı destek veriyorsunuz? ABD’nin bunu açıklaması gerekiyor. Öyle DEAŞ’le mücadele ediyor falan, bunları bırakalım.
Şimdi ABD’ye dönelim tekrar; ABD, Irak’ı niye işgal etti? NATO olarak Afganistan’a niye girildi? Irak’ta teröristler var denildi, işte nükleer silahlar var denildi değil mi? Ta Amerika’dan bir tehdit var diye gelip Irak’ı işgal edeceksiniz, benim yanı başımda bana saldırıda bulunan, güvenlik güçlerime, askerime, vatandaşlarıma, Suriyeli masumlara saldıran terör örgütüne karşı bir mücadeleye karşı çıkacaksınız, hem de müttefikin mücadelesine? Zaten Irak’taki başarısızlığın da, Afganistan’dan aniden çekilmenin de sebeplerinden bir tanesi bu. Terörle mücadelede samimi değildir.
Şimdi Rusya’nın umudu, bunları rejime monte edebilir miyim. Bu da yanlış. ABD bir taraftan destekliyor Suriye’yi bölsün diye, siz de bunları monte edebilir diye, ikinizi de kullanıyor PKK-YPG.
En nihayetinde Rusya da Ukrayna’ya girmesinin gerekçesi olarak ne görüyor? Ukrayna içinde Rusya Federasyonu’na yönelik bir tehdit oluştu, ondan dolayı diyor. Peki, sen bunu kendinde hak görüyorsun, ben bunu doğru bulmuyorum, ama yanı başında teröristlere karşı benim yapacağım mücadeleye niye karşı çıkıyorsun?
İran’a gelelim, İran’ın derdi ne? PKK, PJAK ve YPG’nin birbirinden farkı var mı? Üçü de ayın terör örgütü, terör örgütünün kolları, Türkiye’de PKK, İran’da PJAK, Suriye’de YPG-PYD-PKK aynı şey. Yani burada kendi aralarındaki güç mücadelesi sebebiyle de farklı yorumlar yapıyorlar. Daha önce bu teröristlerin buradan temizlenmesi konusunda İran’la görüşmeler de yapıyorduk. Bu konuda rejimin yapacağı çalışmaya da biz her türlü desteği veririz, yani siyasi desteği veririz. Rejimin de kendi topraklarında bir terör örgütünü temizlemesi en doğal hakkıdır, PKK terör örgütü. Ama rejim de bak bizim hakkımız diye de ılımlı muhalefeti de terörist gibi görmesi de doğru değil.
Sonuçta herkes kendi düşüncesini söyleyebilir, yorumu da yapabilir, ama bu yorum yapan ülkelerin kendilerine yönelik tehdit oluştuğu zaman ya da sözde tehdit oluştuğu zaman neler yaptığını gördük, görüyoruz. En nihayetinde biz ne diyoruz, Türkiye ne diyor, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ne diyor? Bize yönelik bir tehdit oluştuğu zaman başkalarının ne dediği önemli değil. Milletimize, ulusal güvenliğimize, askerimize, polisimize yönelik bir tehdidi bertaraf etmek bizim görevimiz, bu operasyonun da tek amacı budur.
Aynı zamanda siyasi faydası da var, çünkü Suriye’nin sınır ve toprak bütünlüğünü destekleyicidir bizim bu tür harekâtlarımız. Özellikle teröristlerin ülkeden temizlenmesi Suriye’nin birliği bakımından da, toprak bütünlüğü bakımından da önemlidir.
SUNUCU- Yani geri sayım devam ediyor, bu konuyla ilgili Türkiye duruşunu sürdürüyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Türkiye her türlü hazırlıklarını yapıyor, bu artık bir motto haline geldi Cumhurbaşkanımızın sözü, bir gece ansınızın.
SUNUCU- Az önce siz ifade ettiniz, bölgedeki Türkiye’nin muhataplarına bunu eminim Türkiye zaten yıllardır çok güçlü anlatıyor, hatta Avrupa’ya da anlatıyordu terör örgütleriyle mücadelesini.
Şimdi notlarımda şu var: Geçtiğimiz günlerde ABD Merkez Komutanlığı kendi Twitter hesabından PKK-YPG’li teröristler için bir taziye mesajı yayınladı, hatta bu kişiler için kritik savaşçılar dendi. Nasıl yorumluyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- İşte sözde DEAŞ’la savaşanlar demek istiyor. DEAŞ’la nasıl savaştıklarını da gördük, onları uçakla Rakka’dan, diğer bölgelerden hiç savaşmadan uçakla Afganistan’a nasıl götürdüklerini de biliyoruz. İşte ABD’nin terörle mücadelede biraz önce anlatmaya çalıştığım samimiyetsizliğinin bir göstergesidir. Terörist teröristtir, ABD, ABD’nin askeri istihbari notlarında da var, NATO’nun istihbari notlarında da var, bu YPG’yle PYD, PKK arasında hiçbir ayrım yoktur, herkesten daha iyi bunu ABD biliyor, dolayısıyla CENTCOM’un bu yaptığı tabi kabul edilemez, ama ABD’nin terörle mücadeledeki samimiyetine ya da samimiyetsizliğine de güzel bir örnek.
SUNUCU- Dünyada yıllardır hangi krizler yaşanırsa, hangi stratejik gelişmeler olursa olsun değişmeyen tek şey var, senin teröristin, benim teröristim yaklaşımı, ki 11 Eylül’de de bu aslında çok net ortaya çıkmıştı. Belki terörün tanımının yeniden yapılması gerekiyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Onu söyleyecektim, uluslararası kabul görmüş bir terörizm tanımı yok, sıkıntı burada, çünkü herkes kendisine göre yorumluyor bunu. Senin teröristin, benim teröristim, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, sana saldıran terörist de bin yaşasın, anlayış bu. Ondan dolayı da uluslararası kabul edilmiş bir terör tanımı yok maalesef.
Bugün NATO için 2 tehdit var.
Bunlardan bir tanesi, terörizmdir, terördür. Dolayısıyla NATO ülkelerinin terör konusunda ciddi ve samimi olması lazım. En son Madrid’de NATO Zirvesinde, İspanya da terörden çok çekmiş bir ülke. Türkiye’yle İspanya’nın girişimleri sayesinde NATO’nun güney kanadı, yani güney kanadından gelen terörle ilgili özel bir oturum düzenlendi. Sayın Cumhurbaşkanımız da açılış konuşmasını yapan lider oldu. Ve o açılış konuşmasında biraz önce söylediklerimizi net bir şekilde vurguladı, terörle mücadelede neler yapılması lazım. Ayrıca Türkiye’nin terörle mücadelesi ve Türkiye’ye yönelik terör tehdidi konusunda da bir video ekranda gösterildi. Yani sonuçta NATO için iki düşmandan bir tanesi terör, o zaman gereğini yapmamız lazım.
SUNUCU- Tabi önem sırasına koyduğumuz zaman mesela bu tahıl koridoru meselesi çok önemliydi, ama onun önüne gerçi her dakika Türkiye’de, sizlerin de gündeminde olan konular geliyor ben de o yüzden ilk oradan D-8’den başladım ve devam ettik, ama herkes merak ediyor, dünya da takip ediyor. Şu tahıl koridoru mesela anlaşması meselesi var. Bu anlaşmada taraflar nasıl ikna edildi ve sağlıklı işleyecek mi bu koridor?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi savaş başlamadan önce biz savaşın önlenmesi için çok çaba sarf ettik, Cumhurbaşkanımız çok girişimlerde bulundu. Hatta savaştan bir gün önce Sayın Putin’le de telefonla görüştü, ondan hemen önce de Zelenski’yle telefondaydı. Savaş bugün 154. gününe girdi yanlış hatırlamıyorsam. Ve başından bu yana bu savaşın sona erdirilmesi için ne kadar çaba sarf ettiğimizi tüm dünya biliyor. Gerek işte Antalya’da Dışişleri Bakanlarını bir araya getirmemiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderleri araması neticesinde de o girişimi de gerçekleştirmiştik, sonra İstanbul’daki toplantı. Sonra başka şeyler devreye girdi, onların detaylarına girmeye gerek yok, birçok defa konuştuk, ama halen savaş devam ediyor. Bu savaşın etkileri var, enerji ve gıda krizi küresel etkilerinden bahsediyorum. Bize yönelik, bölgeye yönelik, Avrupa’ya yönelik çok etkileri var, küresel düzeyde de başka etkileri de var ama en çok konuşulan bu gıda krizi özellikle birçok ülkeyi etkiledi tahıl, gübre, Latin Amerika, Afrika, en az gelişmiş ülkeler, tahıl üretemeyen ülkeler, tahıl ithalatını bu iki ülkeden yapan ülkeler. Tabi bu kriz gündeme gelince bunun da çözülmesi için yoğun çaba sarf ettik. Bu aslında bunu çözebilirsek dedik ateşkese giden yolu da açmış oluruz. İki taraf arasında güven arttırıcı bir önlem olacak, adım olacak, önemli bir adım olacak dedik. Tabi burada BM ile birlikte çalıştık, BM de Türkiye’yi tercih etti. Niye? Bu savaş konusunda savaşın sonlandırılması konusunda samimi, objektif, dengeli, ilkeli politikalarımız yüzünden. Ve Türkiye’nin bölgedeki etkisi sebebiyle. Biz de BM’yle çalışmak istedik, çünkü bu atılacak adımların meşruiyeti çok önemli.
Diğer taraftan, biz hep çok taraflılığı savunuyoruz ve dünya 5’ten büyüktür diyor Sayın Cumhurbaşkanımız. Daha adil bir dünya mümkün diyor. Bunu yapmak için mevcut sistemi yıkıp yeni bir sistem kurmak zorunda değiliz. Çünkü Birleşmiş Milletler dahil bugünkü sistemler Avrupa’daki Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi vesaire Birinci ve İkinci Dünya Savaşından sonra artık bir daha savaşmayalım diye kurulan sistemler. Dolayısıyla, bu sistemin bugün eksikliği var, güçlendirmemiz lazım. Yani biz BM’yi BM’yle çalışalım derken bir taraftan meşruiyet, bir taraftan da etkin çok taraflılığı desteklediğimiz için BM’nin de etkinliğini artırmak için çaba sarf ediyoruz. BM’nin de güvenilir bir örgüt olması lazım.
Genel Sekreter görevi sürecince yaptığım en önemli iş budur dedi. Gerçekten de yani BM’nin bu tür konularda ve diğer krizlerde önemli rol oynaması lazım. Sonuçta bir taraftan BM’nin olmasını istemeyen ülke de oldu, taraf da oldu. Diğer taraftan, her iki ülkenin de endişeleri, kaygıları vardı, güvenlikle ilgili, koridorla ilgili, silah taşınmasın vesaire. Sonuçta tüm bu endişeleri giderecek önerileri ortaya koyduk BM’yle beraber, BM planı üzerinde çalıştık. Siyasi irade oluştuktan sonra, oluşmaya başladıktan sonra yine teknik müzakereler de başladı. İşte Rusya askerlerimizi davet etti, askerlerimiz Moskova’ya gitti. Yine buralarda bazı farklılıklar vardı Sayın Cumhurbaşkanımız tekrar hem Sayın Zelenski’yle görüştü hem Sayın Putin’le görüştü. Tahran’da Sayın Putin’le yüz yüze görüştüler ve tüm o soru işaretleri giderildi bir araya gelmek için. Bir araya geldikten sonra işte İstanbul’da anlaşma imzalandı anlaşmalar ayrı ayrı imzalandı. Sonuçta burada Rusya’nın ihraç edeceği ürünler de var onun da önü açılmış oluyor. Aynı şekilde Ukrayna’nın tahıl, ayçiçeği ve ayçiçeği yağı ihracatının önü açılmış oluyor. Bugün yine o anlaşma çerçevesinde kurulacak ortak koordinasyon denetim merkezinin açılışı İstanbul’da yapılacak. Hem Rusya tarafı hem de Ukrayna tarafı heyetlerini gönderdiler İstanbul’a. Ve bu merkezle beraber bu gemilerin denetimi, bu akışın denetimi de buradan Türkiye üzerinden yapılmış olacak. Tabi Odesa’ya yapılan saldırı herkesi endişelendirdi, bizi de endişelendirdi. Sonuçta limanın işleyişini engelleyecek bir saldırı olmadı, daha doğrusu oradaki altyapıyı vuran bir saldırı değil. Ruslar orada askeri bir yapılanma vardı onu vurduk dediler, ama sonuçta bu tür saldırıların tekrarlanmaması gerekiyor. Sorunsuz bir şekilde bunun işlemesini temenni ediyoruz ve sorunsuz bir şekilde işlemesi için de her zaman olduğu gibi yapıcı, objektif rolümüzü oynamaya devam edeceğiz. Türkiye olarak üzerimize düşeni yapacağız. Bunu sadece bölgemiz için değil, dünya insanlığı için bir görev olarak görüyoruz.
SUNUCU- Çünkü işlemezse bir sıkıntı var değil mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- İşlemezse çok sıkıntı olur çok sıkıntı. Çünkü tahılının yüzde 100’nü bu iki ülkeden ithal eden ülkeler var ciddi sıkıntı olur. Fiyatlar zaten düşmeye başladı şimdi fiyatların artması da ayrıca sıkıntı. O nedenle işlemesi de her iki tarafın yararına, Rusya’nın da yararına, Ukrayna’nın da yararına. İyi de işlerse belki ateşkes için tarafların bir araya gelmesi imkanı, olasılığı artar.
SUNUCU- Rusya’yla Ukrayna arasında devam eden savaşta Türkiye’nin çabaları var ilk başta hatta siz az önce ifade ettiniz onun öncesinden de. Sizce bu savaş ne kadar sürer ve hani iki tarafı da masaya oturtmak için Türkiye her zaman aktifliğini sürdürme kararını da devam ettiriyor mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Biz bu aktif rolümüzü devam ettireceğiz. Eninde sonunda bu savaş diplomasi masasında bitecek. O nedenle o masaya tarafların dönebilmesi için üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz, ama bu iş kolay değil. Savaş uzadıkça tarafların bir masaya oturması kolay değil. Bakınız bu tahıl ihracatı konusunda bile iki ayrı anlaşma imzalandı üçlü bir şekilde. Türkiye, Birleşmiş Milletler, Rusya Federasyonu. Türkiye, Birleşmiş Milletler, Ukrayna. Aynı belgeye imza atamadılar niye? Savaş devam ediyor, insanlar ölüyor. Ayrıca taraflar ister istemez doğal olarak bu haklı ya da haksız masaya zayıf bir şekilde oturmak istemez. Ama savaşta da ikisinin de aynı eşit güçte olması da her zaman beklenmez bu olasılık da çok düşük. Sonuçta savaşın uzamasının bedeli ağır. Maalesef bu savaşın uzamasını isteyen ülkeler de var. Hatta hatta bu tahıl anlaşmasını engellemeye çalışan ülkeler de oldu.
SUNUCU- Neden?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çünkü iki taraf arasında bir mutabakat olmasın, sorun kriz devam etsin. Tabi özellikle savaşın devam etmesini isteyen ülkeler bu savaş devam ederse ne kadar devam ederse işte Rusya zayıflar anlayışında. Bu yani kendilerine göre mantıklı bir anlayış olabilir de, ama gerçekçi mi, değil mi ona bakmak lazım.
İkincisi, bu savaşın bedelini sen ödemiyorsun ki, bu savaşın bedelini Ukrayna ödüyor. Topraklarıyla ödüyor, canıyla, kanıyla ödüyor, sana hiçbir şey olmuyor. Senin için savaşın uzaması stratejik bir hedef olabilir, gerçekçi mi? Gerçekçi değil bana göre. Bu savaşın uzaması herkesin zararına. O nedenle bunu da engellemeye çalışanlar oldu, ama kararlı duruşumuz, BM’nin de burada Genel Sekreter Guterres’in de hakkını yemeyelim onun da sağlam durması. Ama Amerika gibi ülkeler de bu anlaşmanın imzalanması için yani yiğidi öldür hakkını yeme diye bizde bir söz var. Biraz önce terör konusunda ne kadar eleştirdiysek, bu tahıl anlaşmasının yapılması, gerçekleştirilmesi konusunda da özellikle Rusya’nın ihracatının önündeki liman hizmetleri, lojistik kısaca, sigorta ve bankacılık gibi hizmetlerin önündeki engellerin kaldırılması konusunda Amerika’nın da güçlü bir desteği oldu, onu da söylemek durumundayım.
SUNUCU- Türkiye öyle ya da böyle yani barışa yakın görünmese de bölge, her zaman arabulucu konumundaymış gibi algılanıyor zaten.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi biz arabuluculuk konusunda marka bir ülkeyiz. Birleşmiş Milletler, AGİT ve İslam İşbirliği Teşkilatında Arabuluculuk Dostlar Grubunun Eş Başkanlığını yapıyoruz, üç tane örgütte. İstanbul’da arabulucuları eğitiyoruz, İstanbul Arabuluculuk Konferansı bir marka oldu. Bundan 3-4 sene önce Genel Sekreter de katıldı, en son Antalya’da gerçekleştirdik, Antalya Diplomasi Forumundan 1 gün önce. Lavrov’la Dmitro Kuleba’nın buluşmasından hemen sonra gerçekleştirdik, hatta biraz geciktik. Sonuçta biz arabuluculuk konusunda bir markayız, bu her ülkeye nasip olmaz. Neden? Çünkü biz adaletli davranıyoruz, tarafsız tutumumuzu sergiliyoruz, objektif, dengeli ve ilkeli. Sonuçta burada tabi bugüne kadar kolaylaştırıcı bir rol üstlendik. Ama tahıl ihracatı dahil gıda krizi konusunda, tahliyeler konusunda, insani konularda da tabi ki arabuluculuk da yaptık, yapıyoruz da ama müzakere konusunda bizim temennimiz her iki ülke heyetlerinin en sonunda da liderlerinin bir anlaşmaya varması, biz de bunu kolaylaştıralım. Eğer dönüp de Türkiye’ye biz size güveniyoruz, siz de arabulucu olun, siz de gelin işte bizim tekliflerimiz bu yakınlaşması için daha fazla katkı sağlayın derlerse memnuniyetle bunu sağlarız. Ayrıca güvenlik garantileri gibi birçok konuda da o görevimizi zaten yapıyoruz. P-5 ülkeleri, diğer ülkeler, yani Ukrayna’nın tarafsızlığı karşılığında eğer bir ateşkese gidilecekse bunlar da anlaşmanın içinde olacak. Ukrayna’nın istediği güvenlik garantileri nasıl karşılanabilir, ne önerebiliriz? Rusya tarafından da kabul edilebilir olması lazım. Bu konularda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
SUNUCU- Şimdi geçeceğim başka bir krize ya da çözülen başka bir krize o da İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılım süreciyle ilgili. Şimdi İsveç Dışişleri Bakanı bir açıklama yapmıştı daha sonra dedi ki, İsveç-Finlandiya ve Türkiye arasında bir anlaşma imzalandı, bir süreçten söz etti, güvenlik endişelerini Türkiye’nin çok ciddi bulduklarını söyledi. Umarım üç ülke Finlandiya, İsveç ve Türkiye bunu Türk parlamentosunda yolunu açacak süreci işletir şeklinde bir açıklama oldu, görür dedi yani bu belgeyi. Bu belge Türk parlamento yani Meclis’e gelecek mi Türkiye’ye?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi üçlü bir mutabakat zaptını imzaladık Madrid’de, liderlerin önünde Genel Sekreter de vardı, Dışişleri Bakanları olarak imzaladık belge açık, yükümlülükler var. Diğer taraftan, İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesini istemeyen ülke içinde gruplar da var. Bunlardan bir tanesi de o ülkede PKK-YPG yapılanması ve ona destek veren siyasi gruplar var, milletvekilleri var. Sonuçta hükümetin, İsveç Dışişleri Bakanının ve İsveç Hükümetinin bu konulardaki açıklamalarını olumlu buluyoruz da, bu mutabakat zaptının gereğini yerine getiriyorlar mı, getirmiyorlar mı bizim ona bakmamız lazım, yani sözle olmaz bu. Yani Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlıyoruz, bu mutabakat zaptını imzalamadan önce, güzel, kulağa hoş gelen pozitif bir cümle sözü. Bu söz, imzalamadan mutabakat zaptını önce kulağa hoş geliyor. Ama şimdi mutabakat zaptı ortada, yükümlülükler belli, bu yükümlülükleri yerine getireceksiniz. Bunlardan bir tanesi de ülkede terör propagandasına, Türkiye aleyhinde terör propagandasına izin vermeyecekler. Şimdi halen yapılıyor, tamam yapanları eleştir de önlemek, engellemek de senin yükümlülüğünde ve taahhüdün. Bu taahhütleri yerine getirmesi lazım. Yani Finlandiya’da bir sessizlik var geçen gün Dışişleri Bakanıyla da yine bir görüşme gerçekleştirdik, bu tahıl konusunda teşekkür etti. Hem bölgesel konuları konuştuk hem de Afrika’da, Etiyopya, Sudan arasında sorun, Somali o bölge. Bu BM’de ve AGİT’te Arabuluculuk Dostlar Grubunun Eş Başkanlığını da Finlandiya’yla beraber yapıyoruz. Ama İsveç’te maalesef bu devam ediyor. Henüz iadesini talep ettiğimiz kişiler de Türkiye’ye gönderilmedi. Bu şartlar yerine gelirse o zaman bu mutabakat zaptı, daha doğrusu katılım protokolü imzalandı, onun önü açıldı mutabakat zaptını imzalamakla, onun önünü açmış olduk. Fakat bu katılım protokolünün Meclis tarafından onaylanması lazım, yani Meclis’imizin bir kanun çıkarması gerekiyor. Bu katılım protokolü şu anda Bakanlığımızda. Eğer bunları yerine getirirlerse, mutabakat zaptının gereğini yerine getirirlerse, sözlerinde dururlarsa o zaman yapılacak iş belli. Dışişleri Bakanlığından Cumhurbaşkanlığına gönderiyoruz, Cumhurbaşkanlığı da Meclis’e gönderiyor. Tabi ki nihai kararı milletimizin temsilcileri olan Gazi Meclisimizin üyeleri milletvekillerimiz verir. Ama şu anda Meclis’e gönderecek durumda da olmadığımızı söylemek durumundayım açık bir şekilde.
SUNUCU- Sayın Bakan bir şeyin çok merak edildiğini düşünüyorum o da şu: Şimdi Finlandiya ve İsveç’le bir süreç yaşandı, birtakım protokoller imzalandı işte Amerika devreye girdi, dünya devreye girdi bu sorun çözülmüş gibi algılandı. Eğer Finlandiya ve İsveç…
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Bu konuda Amerika’nın hiç devreye girdiğini yani herkes temennisini söyledi de tüm üyeler, ama Amerika devreye girdi böyle oldu algısı yanlış, kesinlikle yanlış. O toplantıda Amerika yoktu, Genel Sekreter vardı ve iki ülkenin birisinin Başbakanı, diğerinin Cumhurbaşkanı vardı ve bizler vardık. Yani herkes temennisini söyledi, tüm NATO ülkeleri 30 üye toplantılarda düşüncelerini söylediler. Ve Türkiye’nin de güvenlik endişelerinin haklı olduğunu da söylediler.
SUNUCU- Benim sorum şu: Türkiye-Finlandiya ve İsveç’in kurallara ya da anlaşmaya uymadığını düşündüğü an veto hakkını sürdürme yetkisini elinde tutuyor mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- İşte biraz önce anlattığım süreç bu. Yani bu taahhütlerini yerine getirmezse iki ülke protokol katılım protokolü yani bu iki ülkenin NATO’ya girebilmesi için imzalanan protokol katılım protokolü. Tüm üye ülkelerde onaylanması gerekiyor. Şu ana kadar aşağı yukarı yarısı onayladı. Ve bu yerine gelmezse Meclis’e göndermemize gerek yok. Yani burada Meclis’in takdirini yok saydığımızdan değil. 16 sene milletvekilliği yaptım ben de. Yüce Meclis’imizin milletvekillerine güvensizlikten değil, ama bu olumlu adımları görmemiz lazım. Bu katılım protokolü imzalandı özür dilerim bu mutabakat zaptı imzalandı, sonra katılım protokolünü imzaladık. Nedir? Bu katılım protokolü onaylanıncaya kadar bu iki ülke sözünü yerine getirecek, sözlerini yerine getirecek mutabakat zaptının içindeki tüm unsurları yerine getirecek. Şu anda herhangi atılmış bir adım görmedik. Sayın Cumhurbaşkanımız da vurguladı geçenlerde bir konuşmasında, bir adım görmedik gerçekten. Veto hakkı budur. Aslında burada muhalefet partilerine de –daha önce de söyledim- önemli bir görev düşüyor, bu sadece iktidarın yükümlülüğünde olan bir şey değil. Terörle mücadele sadece bizim görevimizde olan, sadece iktidarın görevi değil, muhalefet de bu iki ülkeye mesajlarını vermesi lazım. Hiç verdiklerini görmedim, ben duymadım, belki vermişlerdir. Yani bu iki ülkeye şunu demeleri lazım: Bir mutabakat zaptı var, bunu yerine getirmezseniz, uygulamazsanız, Meclis’te biz de bu katılım protokolüne karşı çıkarız, olumlu oy vermeyiz demesi lazım. Sadece iktidarı eleştirmekle olmaz bu işler. Eğer vatanımızı, milletimizi, milli güvenliğimizi düşünüyorsak, burada partiler üstü… Taban böyle düşünüyor, partiler üstü bir konu bu. Tüm partilere oy veren vatandaşlarımızın hangi parti olursa olsun oy veren vatandaşlarımızın ortak düşüncesi, terör çünkü hepimizin belası. O nedenle muhalefete de görev düşüyor. Veto dediniz, sorduğunuz sorunun cevabını bu şekilde bir kere daha izah etmek istedim.
SUNUCU- Çok teşekkür ederim. Kısa bir reklam aramız varmış, birkaç dakika sonra tekrar karşınızda olacağız.
(Reklam Arası)
SUNUCU- Dışişleri Bakanlığı’ndan Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’yla gündemi değerlendirdiğimiz canlı yayın devam ediyor.
Efendim, hangi noktada bakarsak bir şekilde Türkiye ve Türkiye’nin terörle mücadelesine girdik şu noktaya kadar, konuştuk, daha doğrusu konuştuğumuz her konunun içine bir şekilde bu giriyor. Fakat bir başka perspektife baktığımız zaman Türkiye kısa zaman öncesinde çeşitli sıkıntılar yaşayan ya da diplomatik kriz yaşadığı bazı ülkelerle de yeni anlaşmalar yaptı. İşte Birleşik Arap Emirlikleri Veliahtı Türkiye’ye geldi, Suudi Arabistan Veliahtı Türkiye’ye geldi, 13 anlaşma imzalandı. İsrail’le ilgili birtakım gelişmeler oldu, karşılıklı gidip-gelmeler oldu. Mısır’la ilgili önemli gelişmeler var, bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu konuyla ilgili Türkiye diplomasisinde ya da Dışişlerinde yeni bir sayfa mı açıyor, taktik mi değiştiriyor, nasıl yorumlamak gerekir?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Taktik demeyelim, yani Türk dış politikasının temel ilkeleri belli; yurtta sulh, cihanda sulh ve düşmanın sayısını azaltacaksın, dostun sayısını artıracaksın, girişimci ve insani dış politika, sahada ve masada güçlü dış politika, hepsi bunların birbirini destekleyen mottolarımız.
Sonuçta şartlar oluştuğu zaman ilişkileri daha da geliştirmek, fırsatlar ortaya çıktığı zaman bu fırsatları değerlendirmek Türkiye olarak bizim temel hedeflerimiz. Aslında bu herkes için geçerli. Bazen şartlar uygun olmuyor, bazen sizden kaynaklanmıyor, bazen de bizden kaynaklanıyor. İlişkilerde göreceli olarak geriye gitme de olabiliyor veya soğukluk da olabiliyor.
Şimdi Katar’la normalleşmeden sonra Körfez’de bir pozitif atmosfer oluştu, bu pozitif atmosferin oluşması bizim de bu bölgedeki ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmemiz için bir fırsat ortaya çıkardı ve bu fırsatı da değerlendirmek lazım. İşte önce Birleşik Arap Emirlikleri’yle ilişkilerimizi hızlı bir şekilde normalleştirdik. Tabii yıllardır soğukluk ve kopukluk olduğu için imzalanamayan anlaşmalar da hızlı bir şekilde tamamlanıyor, imzalanıyor. Sonuçta Suudi Arabistan’la da yine karşılıklı ziyaretlerle beraber ilişkilerimizde bir ivme yakaladık. Mısır’la da bir diyaloğumuz var, görece olarak daha yavaş giden bir süreç, yani siyasi düzeyde daha yavaş. Ekonomik ilişkiler konusunda tüm ülkelerle devam ediyor. Mesela biz eskiden beri İsrail’le ilişkilerimizi sürdürüyorduk, ama ilişkilerimizin iyi olduğu dönemlerde de, daha iyi olduğu dönemlerde de Kudüs konusunda, Mescid-i Aksa konusunda, Filistin davası konusunda ilkelerimizden hiçbir zaman taviz vermedik, şimdi de vermiyoruz. Ama Netanyahu döneminde böyle bir diyaloğu da yakalayamadık işin doğrusu. Şimdi yeni Hükümetle beraber gerek Sayın Cumhurbaşkanı Herzog, gerekse şu anda geçiş hükümeti, seçim hükümetinde Başbakanlığı üstlenen aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı’nı da devam ettiren Lapid’le beraber, bu Hükümetle beraber bir diyalog ortamı oluştu. Ve bu diyalog ortamını da değerlendiriyoruz, karşılıklı ziyaretler. Sonuçta Türkiye’nin çıkarları-menfaatleri nedir, biz ona bakarız. Herkesle ilişkilerimizi mümkün olduğu kadar geliştirmek isteriz, ama ilkelerimizden de taviz vermemiz mümkün değil. Sonuçta İsrail’le ilişkilerimizi geliştirirken Filistin davası pahasına olmayacağını da defaatle söyledik.
SUNUCU- Şimdi tabii bütün bu diplomatik ilişkiler devam ederken bir yanıyla da Türkiye’de çocukluğumdan beri benim şöyle bir başlık vardır: Amerika’yla ilişkiler, Amerika ile ilişkiler. Şimdi ABD’yle S-400 sorunu yaşadık ya da tartışması. YPG-PYD’ye destek vermesi konusunu zaten ilk başta siz söylediniz. F-35 gibi çok önemli bir sıkıntı yaşandı. Aynı zamanda örneğin Türkiye’nin Ukrayna savaşıyla ilgili olarak yaptığı eylemleri ya da diplomatik başarıları tebrik etti ve teşekkür etti. Bundan sonra nasıl bir süreç bekliyor Türkiye-ABD ilişkilerini?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Sorunlar var, devam ediyor. Suriye’yi konuştuk, YPG-PKK’ya verdikleri desteği tekrar hatırlattık. Diğer taraftan S-400 ve CAATSA yaptırımları çerçevesinde F-35. FETÖ’nün ABD’deki mevcudiyeti, yurt dışında başka üçüncü ülkelerde FETÖ faaliyetleri ve münasebetler, bununla bağlantılı şeyler. Bunların hepsi henüz daha çözüme kavuşturulamamış sorunlar. Ama daha önce de birkaç defa söyledim; Roma’da Sayın Cumhurbaşkanımızın Biden’la yaptığı görüşmede bu sorunları çözmek için ve ilişkilerimizi daha da geliştirmek için bir stratejik mekanizma kuralım teklifi ortaya atıldı ve bunu gerçekleştirdik, hayata geçirdik. İlk toplantı bakan yardımcıları düzeyinde gerçekleştirildi. İlk bakan düzeyinde toplantıyı da New York’ta Blinken’la gerçekleştirdik. Diğer taraftan, F-16 müzakereleri gayet iyi gidiyor. F-16 müzakereleri konusunda yönetimin yaklaşımı gayet olumlu, müspet. Diğer taraftan Kongredeki o daha önceki yıllardaki çok katı, olumsuz hava da dağılmış durumda. Bu işbirliğinin NATO içinde stratejik önemi var, bunu da söylüyorlar. Türkiye’nin de son zamanlarda üstlendiği önemli rolün farkındalar, umarım bu geçici bir farkındalık olmaz. Sonuçta biz eskiden beri bu tür konularda, bölgemizdeki sorunların çözümü konusunda üzerimize düşeni yapıyoruz her zaman. Türkiye güvenilir bir ülkedir, sözünde duran bir ülkedir. Sonuçta, evet sorunlar var, ama olumlu bir süreç de var. Sorunları azaltmak, olumlu süreci geliştirmek herkesin yararınadır. 100 milyar dolarlık bir ticaret hacmi hedefimiz var, onun gerçekleştirilmesi için de çaba sarf ediyoruz ve rakamlar sürekli artıyor. Özellikle ihracatımız konusunda ABD ikinci sıraya yükseldi Almanya’dan sonra, İngiltere de üçüncü sıraya yükseldi, işte İtalya’ya ihracatımız da artıyor. Sonuçta siyasi, stratejik, ekonomik, her alanda sorunları çözmek, ilişkileri geliştirmek bizim görevimiz. Bu söylediğimiz kadar kolay olur mu? Hayır, kolay olmuyor, ama mücadeleyi de sürdürmek lazım.
SUNUCU- Şimdi Yunanistan enteresan hamleler yapıyor, Lozan Antlaşmasına göre çok net olan bir durum var, adaların silahsızlandırılmış olması gerekiyor. Fakat bunun aksine davrandığı da işte birtakım görüntülerle, fotoğraflarla filan ortaya çıkıyor, sık sık da yansıyor bunlar. Yunanistan uluslararası alanda da kendisini bu şekilde ifade ediyor, güya işte kendi ifadesine göre barışçıl yaklaşımlar sergilediğini söylüyor, ama yaptığı hamleler de Ege’de suyu ısıtıyor. Türkiye bunu nasıl değerlendiriyor ve temel savunması nedir Türk Dışişleri’nin bu konuda?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi tabii Yunanistan’ın çok becerikli olduğu alanlar var. Bunlardan bir tanesi de; en haksız durumdayken bile mağdur olduğunu ağlayarak anlatma yetenekleri var Yunanistan’ın. Diğer taraftan, Yunanistan demokrasi der, demokrasiyi en çok ihlal eden ülkelerden bir tanesi. İnsan hakları der, uluslararası hukuk der, bunlara en az uyan ülkelerden bir tanesi. Anlaşma, uluslararası antlaşma, uluslararası hukukun bir parçası da uluslararası antlaşma; işine geldiği zaman bunu en iyi şekilde kullanır, işine gelmediği zaman da çok saçma gerekçelere bile önce kendisini inandırır, sonra başkalarını inandırmaya çalışır. Tabii böyle bir durumda biz Türkiye olarak haklı davamızı savunmak için ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyoruz. Örneğin, şimdi Yunanistan 6 millik karasuları üzerinde 10 millik hava sahası iddiasında bulunan dünyadaki tek ülke. Biz tabii yazdığımız mektuplarla bunun saçmalığını anlatıyoruz. ABD Yönetimi bile Kongresine yazdığı mektupta bunun uluslararası hukuka aykırı olduğunu, kabul edilemez olduğunu söylüyor.
Diğer taraftan, Yunanistan’a –biraz önce söylediniz- soruyoruz; neden adaları silahlandırdın anlaşmalara aykırı bir şekilde? Önce inkâr ediyordu, şimdi Türkiye’den tehdit var diyor. Anlaşmada böyle bir şey yok. Yani Türkiye’den tehdit algısı somut mu-soyut mu, neye göre tehdit var diyorsun, onu söyle. Benim hava sahamı ihlal etti Türkiye diyor. Yunanistan bizim hava sahamızı ihlal ettiği zaman bizim askerimiz tabii ki karşılık verecek. Ama 6 millik karasuları üzerinde 10 millik hava sahası iddia edip o ilave 4 mili de kendi hava sahası olarak gördüğü için buraya giren herkesi suçluyor benim hava sahamı ihlal ettin diye.
Yani Yunanistan’ın gerçekten insan hakları konusunda da yatacak yeri yok. Bakınız, burada seçilmiş müftülere, Lozan Antlaşması gereği seçilmiş müftülere yapmadığı işkence kalmadı. İşte Ahmet Mete Hakk’ın rahmetine kavuştu, cenaze namazı kılındı diye dava açtı. Biz Yunanistan’ın Batı Trakya Türk azınlığına ve orada seçilmiş müftülere yaptığının binde 1’ini Türkiye’deki herhangi bir azınlığa Allah korusun yapsak, dünyada kıyamet kopar. Türk ismini bile kullanamıyorlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 3 tane kararına rağmen, 15 sene önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar aldı. Çok çarpıcı bir örnek daha vereceğim; Yunanistan’ın başkenti Atina, camisi olmayan tek başkent olarak herkes tarafından eleştirilir. Bir tane yeri camiye çevirdiler, bir dernek kurdular. Bu derneğin 9 tane yöneticisi var, kimlerden oluşuyor bir tahmin edin? Kimlerden oluşması gerekiyor cami derneğinin?
SUNUCU- Doğal olarak Müslümanlardan…
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Evet. 5 tanesi Ortodoks, 4 tanesi Müslüman. Şimdi düşünün, Rum Ortodoks Kilisesi, bunların üyeleri, diğer vakıflar var, işte Musevilerin var, Ermeni kiliseleri var hem Ortodoks, hem Katolik. Diğer taraftan diğer farklı dernekler, vakıflar var, Süryaniler var, Bulgarlar var. Düşünün bunların yarısını Müslüman yapıyoruz biz, dünyada kıyamet kopmaz mı? Ama Yunanistan yapınca oluyor. Yunanistan, uluslararası hukuk diyor sürekli; peki, terör örgütlerine destek veriyor mu? Veriyor. ABD’den bahsediyoruz ya biraz önce, Yunanistan’da FETÖ var mı? Var. Yunanistan da PKK var mı? Var. DHKP-C kampları, PKK kampları var mı? Var. Kime yönelik bunlar? Türkiye’ye yönelik. İnsan haklarından, uluslararası hukuktan bahsediyorlar, işte Avrupa Parlamentosu da soruşturma açtı, şimdi İHA’lardan da tespitler yapılıyor, halen denizin ortasında masum insanları, göçmenleri, sivil bunlar asker falan değil, denize gömüyorlar. Geri itmeler, kışın soğukta insanların tüm kıyafetlerini alıyorlar, 19 kişi donarak öldü, daha yüzlerce örnek verebilirim. Ama biz tabii mesela bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal ettikten sonra BM’ye mektup yazdık, sonra kapsamlı bir mektup daha yazdık. 8 ay sonra cevap verdi, sadece demagoji var. İşte anlaşmanın o zamanki şartları farklıydı, şimdi tehdit var. Uluslararası hukuk çerçevesinde Yunanistan açıklama yapamıyor.
Şimdi deniz hukukundan bahsediyor, sözleşmelerden bahsediyor. Gerek deniz yetki alanlarıyla ilgili, gerekse biraz önce bahsettiğim hava sahasıyla ilgili ve bu adaların silahsızlandırılmış statüleriyle ilgili maddelere rezerv koymuş ve uluslararası mahkemenin yetkisini, Adalet Divanı’nın yetkisini de tanımıyor, ama uluslararası hukuktan bahsediyor. Bu işte bir karakteristik özelliktir. Buluşursun Yunanlıyla, hemen işte “Biz komşuyuz, ilişkilerimizi geliştirmemiz lazım, üçüncü ülkeleri devreye sokmayalım, çözelim.” derler. Tıpkı Miçotakis’in Cumhurbaşkanımızın lütfedip yemekte ağırladığı zaman söyledikleri gibi. Arkasından işte gitti Vaşington’a ne yaptı? Sonra hemen içeri bir toplantıya girersiniz, orada tek derdi Türkiye’yi kötülemek olur, hem de yalan-iftira, utanmazca bunu yapıyorlar. Her gün de Türkiye’ye saldırmak onlar için önemli bir görevdir, siyasi görevdir. Her gün bir yere gidip ağlamak, Türkiye’yi şikâyet etmek de bir hastalık hâline gelmiştir.
SUNUCU- Ama karşılığını buluyor gibi geliyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Elbette, biz şimdi bunları söylüyoruz da bizim elimiz kolumuz boş mu duracak? Yunanistan bunları yapıyor diye sessiz mi kalacağız? Nasıl olsa doğru başka, bilen-bilsin, bilmeyen-bilmesin demeyiz. Şimdi bir mektup daha hazırladık ve yine tüm P5 ülkelerine, AB ülkelerine onları da göndereceğiz, ara-ara böyle bilgilendirmelerde de bulunuyoruz. Bu yalanlara, iftiralara karşı biz de Türkiye olarak kendi düşüncelerimizi, doğruyu anlatmakla mükellefiz, bunu yapıyoruz.
SUNUCU- Fakat mesela ABD Temsilciler Meclisi bir karar aldı, işte bu F-16’ların Türkiye’ye satışıyla ilgili. Bir süreç, orada bir oylama var, orada da bir tartışma var. Ama neticede Yunanistan hava sahasını ihlal etmemesi, kullanılmaması şeklinde bir ibare var orada. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor? Mesela yine gelip dönüyoruz Türk-Amerikan ilişkilerine ve böyle enteresan bir karar çıkıyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Amerika, Türk-Yunanistan ilişkileri konusunda dengeyi bozdu. Kıbrıs politikasında da denge politikasını bozdu, Amerika bozdu, bu konularda uyarılarımızı da yaptık. Sonuçta bu da muallak bir şey. Her şeyden önce bu bağlayıcı bir kanun değil, bir karar. Senato’dan da bir karar çıkacak, sonra iki kararın uyumlaştırılması çalışması oluyor, daha sonra ortak bir karar çıkmış olacak. En nihayetinde tabii bu hava sahası ne demek? Yunanistan’ın hava sahası ne demek? Peki, Yunanistan’a silah verirken Türkiye’nin hava sahasını ihlal etmeyeceksin diye bir şey var mı? Ara-ara rakamları açıklıyoruz, Yunanistan bizim bırakın adalarımızı, bazen anakaranın da hava sahasını ihlal ediyor. Tabii ki karşılık veriyoruz, vermek durumundayız. Geliyor yapıyor, sonra biz karşılık verince de bu sefer ağlıyorlar. Sonuçta Amerika’nın, yani burada Kongre’nin aldığı bu karar bağlayıcı olmasa da yanlış. Biz Türkiye olarak elbette F-16’ları almak isteriz, bununla ilgili müzakereler de iyi gidiyor, ama elimizi-kolumuzu bağlayacak bir sürecin içinde de olmayız, kimse kusura bakmasın. Türkiye’yi hiç kimse böyle bir dar kalıbın içine eli-kolu bağlanmış bir şekilde sığdıramaz. Biz ABD’yle, diğer müttefiklerimizle görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Gerek TF-X uçağımızın üretimi konusunda İngiliz Rolls-Royce, gerekse Fransa ve İtalya’yla birlikte Eurosam, yani SAMP-T Projesi savunma sistemleri, gerekse ABD’yle F-16 vesaire bunlarla görüşüyoruz. Kendi üretimimizi de sürekli artırıyoruz, teknolojilerimizi geliştiriyoruz, yani büyük projeleri hayata geçirmemiz gerekiyor, bu projelerde şu anda hepsi üzerinde çalışmalar devam ediyor. Ama bir ülkeden bir ürün alırken, yani o ürünü alacaksın, ama kullanamayacaksın ya da şöyle kullanacaksın-böyle kullanamazsın; böyle bir anlaşma olmaz.
SUNUCU- Avrupa Birliği’yle de bir anlaşması vardı Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması ve vize serbestisi diyaloğunun başlaması oldu beraberinde paralel olarak. Şimdi yürürlükte böyle bir anlaşma var mı?
Bir de, mesela göçmenler Avrupa Birliği sınırlarında yakalandığı zaman Türkiye’ye iadesi gibi bir durum mu söz konusu?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi vize serbestisi ve geri iade anlaşmaları 2013 yılında gerçekleştirildi, herhalde 16 Aralık’tı, bu 17-25 Aralık darbe girişimlerinden hemen önce yapılmıştı. Ben de o zaman Genel Başkan Yardımcısıydım, o toplantıya da katıldım, hatırlıyorum Ankara Palas’ta imzalanmıştı. Sonuçta bu anlaşmalar var, ama vize serbestisi konusunda özellikle Avrupa Birliği oyalamaya başlayınca, teknik toplantıları bile böyle geciktirmeye başlayınca biz bir yazılı belgeyle Avrupa Birliğine bu geri kabul anlaşmasının uygulamasını durduruyoruz dedik, askıya alıyoruz dedik, vize serbestisi oluncaya kadar da uygulamayacağız dedik. Ama bunu kısmen askıya aldık neden? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının geri iadesini biz kabul ediyoruz, talep ettiklerimiz de var, ama üçüncü ülke vatandaşları diyelim ki Avrupa Birliğine gitti Türkiye üzerinden de gittiği anlaşıldı, eskiden anlaşmanın tam uygulandığı dönemde Türkiye bunu alıyordu. Tıpkı bizim şimdi Afganlıları Afganistan’a gönderdiğimiz gibi, Pakistanlıları Pakistan’a gönderdiğimiz gibi böyle bir anlaşma işliyordu. Ama şimdi biz bunu durdurduk, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını geri alıyoruz. Üçüncü ülke vatandaşlarını Avrupa ülkelerinden geri almıyoruz, Yunanistan’da aynı şekilde almıyoruz.
SUNUCU- Üçüncü ülke vatandaşları dediniz, düzensiz göçü de içine kapsayan şeyler değil mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Üçüncü ülke vatandaşları derken düzensiz göç, göçmen Türkiye üzerinden gittiği o ülkelere ulaştığı anlaşılsa bile geri almıyoruz, bunu almayacağımızı uygulamayı durdurduğumuzu birkaç yıl önce Avrupa Birliğine de bildirdik.
SUNUCU- Efendim, şimdi geçtiğimiz ay yayınlanan bir genelge çok tartışıldı, o da bakanlar ve valiler de dahil olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarda dış temsilcilikler ya da yabancı misyon temsilcilikleriyle görüşme yaparlarsa bunu Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü üzerinden geçmesi konusu da çok tartışıldı. Hatta muhalefet çok şiddetle eleştirdi, baskıcı rejim dayatması dedi, hukuki temeli yok dedi. Bunun sadece İmamoğlu için yapıldığını söyleyenler oldu. Bu iddialar nedir ve bunların karşılığında bunlar ne kadar gerçeği yansıtıyor ve nasıl yanıtlıyorsunuz bu tartışmayı niye gerek duyuldu buna?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Şimdi bu yazıyı biz gönderdik Cumhurbaşkanlığına Kabinede de bir sunum yaptım. Bu ama herhangi bir belediyeyi, valiliği ya da herhangi bir bakanlığı bağlayan bir şey değil tüm devletin kurumları için geçerli bu, bakanlıklar için de geçerli. Şimdi burada bir koordinasyonun olması lazım. Bu koordinasyonu kim yapıyor? Dışişleri Bakanlığı yapıyor. Viyana Sözleşmesinin 41.maddesi de bunu söylüyor. Dışişleri Bakanlığı ya da o ülkeler arasında bir anlaşmayla başka bir bakanlık da olabilir, ama tüm dünyada Dışişleri Bakanlıkları yürütüyor. 2019’da da buna benzer eşgüdüm yapılmasına dair bir genelge çıkmıştı biliyorsunuz. Sonuçta şimdi ülkede yabancı misyonların yaptığı faaliyetlerin bir koordinasyon içinde gerçekleştirilmesinin çok önemi var. Mesela benim Büyükelçim o ülkede hiç kimse tarafından kabul edilmiyorsa, o ülkenin Büyükelçisinin de ortalıkta herkes tarafından kabul edilmemesi lazım. Bize sorması lazım kurumların. Yani ülkenin yararınaysa, faydasınaysa biz burada katı mütekabiliyet uygulayalım diye bir şey söylemiyoruz, ama en azından bunun koordinasyonunun yapılması lazım, eşgüdümün yapılması lazım. Ayrıca yine kanun gereği bu kurumlar Dışişleri Bakanlığına bilgi vermek zorunda.
Peki, gelelim muhalefetin suçlamasına, Cumhurbaşkanımızın genelgesine baktığımız zaman 2019 ve Haziran 2022’de. Aslında o yazıyı biz daha önce göndermiştik. Hani bu İstanbul’daki olaylardan önce de göndermiştik, sonradan yayınlandı. Peki, tek adam rejimi diyorlar, bununla ne alakası var? Peki, 1969’da Meclis tarafından kabul edilen Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkındaki Kanun ne diyor? AK Parti iktidarı mı kabul etti bu kanunu? Bakınız temasların Dışişleri Bakanlığı eliyle eşgüdümünde yürütülmesi, mahalli idareler dahil kamu kurumlarının tamamında Dışişleri Bakanlığına bilgi verilmesi esastır, herkesin bilgi vermesi lazım. 1983 yılında Siyasi Partiler Kanunu kabul edildi, orada da söylüyor. Bunun baskıcı rejimle ne ilgisi var?
SUNUCU- Ama bilgi vermek ayrı, randevu talebini kabul etmek ya da görüşmek ayrı değil mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- …randevu talebinde elbette kabul edebilir, görüşebilir. O ülkelerin büyükelçileri de aslında bizim üzerimizden yapması gerekiyor bu işi. Gelelim bilgi verilmesine: nerede bilgi verilmiş? Bugüne kadar hangi görüşme hakkında bilgi verilmiş? Bu sadece muhalefet belediyeleri için geçerli değil, tüm belediyeler ya da başka kurumlar için de geçerli. AK Parti belediyeleri de var, MHP belediyeleri de var, bu sadece bir parti için değil ki. Bu sadece bir parti için değil ki, bir belediye başkanı için de değil. 1969’da çıkan kanun bir parti ya da bir iktidar için çıkmamış ki, ne alakası var? Bunun koordinasyonunu yapalım. Biz bu Belediye Başkanları yurt dışına çıktığı zaman her türlü imkanı sağlıyor muyuz Dışişleri Bakanlığı olarak? Ayrım yapıyor muyuz? Hayır, ayrım yapmıyoruz. Çıkıyorlar yurt dışına. Peki, içeride bizi niye yok sayıyorlar? Kanun gereği, kanun, Viyana Sözleşmesi, içerideki kanunlar da Viyana Sözleşmesine uygun bir şekilde yapılmış. Biz her şeyi kontrol edelim, kimse bizden izinsiz bir şey yapmasın demiyoruz, koordinasyon içinde yapalım. Ayrıca bu kanunlar ve genelgeler de aslında ister belediye başkanı olsun, ister vali olsun, ister bir genel müdür olsun, ister başka bir yetkili olsun onları da korumak bakımından da faydalıdır. Burada eşgüdüm yapılacak, görüş sorulacak. Şimdi en başa dönelim, benim Büyükelçimi hiç kimse kabul etmiyor, belki diyecek ki siz de kabul etmeyin kardeşim benim Büyükelçimi orada kabul etmiyorlar, dışlıyorlar onun da burada kabul edilmesi doğru değil diyeceğim, buna da saygı duymak zorundasın. Türkiye Cumhuriyetinin Büyükelçisi devletimizin, milletimizin oradaki temsilcisidir. Benim değil, sadece Cumhurbaşkanımızın değil, Hükümetin de, Cumhurbaşkanının da, Bakanlığın da, devletin de, milletin de temsilcisidir. Ben senden görüş aldım ama seni dinlemiyorum yine de görüşeceğim dersin o başka bir konu. Bu eşgüdümden kime zarar var? Neresi baskıcı rejim? Kanunlar var ortada, Viyana Sözleşmesi var, şimdi bunları bilmiyor mu bunu söyleyenler? Ama her zaman olduğu gibi dış politikada da Türkiye yüzde 1 milyon haklı olsa bile Recep Tayyip Erdoğan’ı nasıl eleştirebiliriz, AK Parti iktidarını, Hükümeti nasıl eleştirebiliriz bunun derdindeler. Böyle olunca da böyle acziyet içine düşüyorlar maalesef, bunları söylemek durumundayım ben.
SUNUCU- Şimdiki son sorum, ama bu da iç siyasette çok tartışma konusu oldu, bir yandan diplomatik anlamda da değerlendirilmesi gereken bir konu. Şöyleydi: “Erdoğan ne zaman diplomatik görüşmelerde çevirmen olarak yanına o hanım kızımızı aldıysa” diye başladı Sayın Kılıçdaroğlu’nun ifadeleri ve bu çok ciddi bir tartışma yarattı. Şimdi diplomatik olarak o çevirmenlik meselesi nedir, bu tartışma niçin ortaya çıktı, siz nasıl değerlendirdiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Onun tabiriyle hanım kızımızı tercüman olarak Sayın Cumhurbaşkanımız yanına kendisi aldıysa ne olmuş da bunu söylüyor, gerekçesi ne? Şimdi bunların bu konularda bu kadar cahil olmadıklarını ben biliyorum, çünkü bu partilerin içinde büyükelçilik yapmış arkadaşlar da var, bu arkadaşlar çokça toplantılara katıldılar, yani hiçbir şey bilmeseler bile bunlardan öğrenebilirler.
Uluslararası toplantılarda farklı dillerde tercümeler olur. Şimdi farklı dillerde bir bakanlıkta ya da Cumhurbaşkanlığında tercüman bulundurmak mümkün mü? Her dilde o zaman tercüman alacaksınız, 100 tane tercüman kadrosu olacak Cumhurbaşkanlığında, doğru mu böyle düşünürseniz? Çinceden, Japoncadan vs. Dışişleri Bakanlığında da olması gerekiyor. Ama bugüne kadar özlük hakları çok yetersiz olduğu için, şimdi orada düzeltme yaptık, maalesef kaliteli mütercim tercümanlar, serbest çalışıyorlar ya da bir şirket kuruyorlar, şirket üzerinden çalışıyorlar. Tercüme şirketleri var, dünyada tüm resmi toplantılarda cumhurbaşkanları da, başbakanlar da, dışişleri bakanları da ya da ilgili bakanlar da bu şirketlerden faydalanıyorlar. Türkiye de faydalanıyor. Biz de, farklı güvenilir şirketlerden yeminli tercümanlar var, toplantılarda bunlardan faydalanıyoruz. Biraz önce söylediğim gibi, her dilden tercümanı kendi bünyesinde barındırmak hiçbir kurum için kolay değil.
Daha önce de söyledim, Biden’ın ve Trump’ın tercümanı kim? Bir Türk. Şimdi ABD başkanları bir Türk ile tercüman olarak çalışıyor, bu ABD için sorun değilse, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının bir kızımız veya hanım kız diye onu küçümsemeye çalışmak da doğru değil, ama çok eğitim görmüş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Fatma kardeşimizin tercüme yapmasından niye rahatsız oluyorlar, sebebi ne?
Şimdi Arapça tercümeye de Yakup ve Sefer kardeşlerim var, Fatma da Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, bu arkadaşlarımız da öyle.
Şimdi Boşnakçada tercüman dışarıda da bulmak zor, Boşnakça da tercümanlarımız var. Ben de Arap tercüman ihtiyacım olduğu zaman dışarıdan faydalanıyorum. Yani şimdi nerede görülmüş, yani diplomatların sadece tercüme yaptığı hangi ülkede görülmüş? Üstelik diplomatların görevi, o bakanlık içinde mütercim tercüman yoksa, diplomatların görevi toplantıyı tercüme etmek değildir. Onun görevi, notunu alır, toplantıyı hazırlar, konuşma notlarını hazırlar, organizasyonu yapar, hazırlanması gereken anlaşmalar varsa bunların hazırlığı için çalışır. Üstelik uluslararası anlaşmalar, hükümetler arası anlaşmaların hazırlık dönemi uzun bir süreçten geçer, bunun koordinasyonunu Dışişleri Bakanlığı yapar. Bu ekonomiyle ilgiliyse, ticaretle ilgisiyle Ticaret Bakanlığı, sosyal politikaları ilgilendiriyorsa Aile Bakanlığı vesaire, güvenlikle ilgiliyse İçişleri Bakanlığıyla beraber koordine ederiz, askeri bir anlaşmaysa eğitim vesaire Milli Savunma Bakanlığımızla beraber koordine ederiz, o ülkeyle uzun süre müzakereler yapılır, taslaklar gider-gelir, en sonunda iki taraf da anlaşırsa anlaşma imzalanır. Yani o şeye katılan tercümanın orada anlaşma çıkarması da mümkün değil, böyle bir şey yok.
Peki, bunların hepsi bir gerçek ve hepsi de biliniyor. Dertleri ne, neden Fatma kardeşimize böyle saldırıyorlar? Başörtülü olduğu için. Annesinden dolayı saldırıyorlar Merve Hanımdan, zamanında Meclisten dışarı çıkardılar. Peki, bu insani mi, ahlaki mi? Hukuki olarak hangi gerekçeyle bunu söylüyorsun onu anlat.
SUNUCU- Ama haklarını yemeyelim, bir başörtüsü ifadesi geçmedi orada, tartışmanın temelinde bu olmadı.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Hayır, geçmedi de, şimdi Sefer, Arapça tercümeyi yaptığı zaman Sefer’e laf etmiyorlar da veya Yakup tercüme ettiği zaman etmiyorlar da, Rusça tercümeleri de arkadaşlarımız yapıyor, onlara etmiyorlar da niye Fatma’yı eleştiriyorlar?
Şimdi Biden’la Cumhurbaşkanımız bir araya geliyor, her iki tarafta da iki tercüman da Türk, ama bizim Türk tercümanı muhalefet linç etmeye kalkıyor. Fatma da çok güzel tercüme ediyor. Tercümede önemli olan tabi ki ne söylediğini karşı tarafa anlamıyla birlikte söylemek, ama iyi tercüme yapmak demek, konuşan kişinin hissiyatını da karşı tarafa yansıtmak demektir, Fatma da bunu çok güzel yapıyor maşallah. Bu çocukla derdiniz ne? Başka ne derdi olabilir?
SUNUCU- Eminim buna da yanıt gelecektir.
Sayın Bakan, çok teşekkür ederim yayınımıza katıldığınız için.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Bunun tek gerekçesi o, annesi ve kızın başörtülü olması sebebiyle bu kıza acımasızsa yükleniyorlar, bu ahlaki de değil, insani de değil.
SUNUCU- Bu konuyla ilgili herhalde bir açıklama gelecektir.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- İster yapsınlar, ister yapmasınlar, tüm dünyada olanlar bu. Kendi arkadaşlarına sorsunlar, onlar güzel bir şekilde izah ederler.
SUNUCU- Tekrar teşekkürler yayınımıza katıldığınız için.
Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’yla Türkiye’deki son gelişmeleri, diplomasi tartışmalarını ve birçok önemli konunun tam odak noktasında olan Türkiye’nin son dönemlerde aldığı kararları, attığı adımları konuştuk.
Bu akşam ben tekrar canlı yayında karşınızda olmaya çalışacağım, hoşça kalın.
* Interpress deşifresidir.