Çavuşoğlu: Bölgenin Rekabet Alanı Olmasını Arzu Etmiyoruz
BH yetkilileri ile görüşmenin öncesinde Nezavisne’ye verdiği özel yazılı mülakatta Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Ülkeleri veya ulusları bölme senaryoları yerine bölge ülkeleri içindeki ve arasındaki mevcut sorunların diyalog yoluyla çözümüne odaklanmamız gerekiyor”-dedi.
“Bölgenin birtakım ülkelerin ya da aktörlerin rekabet alanı olmasını da arzu etmiyoruz. Balkan ülkelerinin Avrupa entegrasyon perspektifini kaybetmemesi gerekiyor. Bu konu bölgenin geleceği açısından hayati önem taşıyor.”- dedi Çavuşoğlu.
Türkiye ile Bosna Hersek arasındaki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye ve Bosna-Hersek ilişkilerinin mükemmel seviyede olduğunu söylemek mümkündür. Hem devlet düzeyindeki, hem de vatandaşlarımız arasındaki bu ilişkilerimiz köklü bir tarihsel ortaklıktan ve dürüst ve samimi bir yaklaşımdan güç alarak şekillenmiş ve bugünlere ulaşmıştır.
Türkiye dinamik bir ülke, biz de dinamik bir anlayışla hareket ediyoruz. Bu sebeple, Bosna-Hersek’le ilişkilerin çok daha ileri noktalara taşınabileceğine inanıyoruz ve bunun için çabalıyoruz.
Bu anlayışla iş çevrelerimizi Bosna-Hersek’te istihdam olanakları yaratmaya, farklı alanlarda yatırımlar yapmaya ve Bosna-Hersek’in geleceğine pozitif katkıda bulunmaya teşvik ediyoruz. Ticaretimizi geliştirmek için tedbirler alıyoruz.
Gerek ekonomik gerek kültürel, gerekse kalkınmaya yönelik kurumlarımızla Bosna-Hersek’te güçlü bir mevcudiyet gösteriyor, birlikte, müreffeh bir gelecek inşa etmek için gayret gösteriyoruz.
Sonuçta hem Türkiye, hem Bosna-Hersek aynı coğrafyanın çocukları, bizler “komşuluk” anlayışıyla şekillenmiş ülkeleriz. Zamanı geldiğinde kara gün dostu olur, zamanı geldiğinde mutluluklarımızı paylaşırız. 2014'teki sel felaketinde hemen yardıma koşmamız da, Covid-19 salgınına karşı elimizdeki koruyucu ve tıbbi malzemeler ile aşıları Bosna Hersek'le paylaşmamız da hep bu anlayışımızın ürünleridir.
Bu sebeple, Bosna-Hersek’in siyasi birliği, toprak bütünlüğü ve kalkınması ülkemiz için hem samimi bir dost olarak, hem de komşu olarak paylaştığımız coğrafyanın istikrarı için çok önemli.
Görüldüğü gibi Türkiye-Bosna Hersek ilişkileri samimi bir yaklaşımla, iki devlet arasındaki doğal bir ilişki şeklinde geliştiği kadar, ortak bir tarihi paylaşmak ve aynı coğrafyanın çocukları olmak gibi hususlardan da besleniyor.
Dolayısıyla, Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki ilişkiler hem tarihi, hem kültürel, hem de ekonomik ve ticari olarak çok zengin bir geçmişe ve gelecek potansiyeline sahip; aynı zamanda da, köklü, güçlü ve her daim gelişmeye açık.
B-H Devlet Başkanlığı liderliğindeki heyet kısa bir süre önce Ankara'yı ziyaret etti. Özellikle Saraybosna-Belgrad karayolu söz konusu olduğunda akdedilen anlaşmalar nasıl gerçekleştiriliyor?
Bildiğiniz üzere, Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi üyelerinin 16 Mart tarihli Türkiye ziyaretleri vesilesiyle, ülkelerimiz arasında, Saraybosna-Belgrad Otoyolu Projesi için önem taşıyan Altyapı ve İnşaat Projelerinde İşbirliği Anlaşması imzalandı. (Anlaşmanın her iki ülkedeki onay süreçleri devam ediyor.)
Türkiye olarak, Saraybosna-Belgrad Otoyolu Projesi'ne önayak olmaktan büyük memnuniyet duyuyor ve projenin ilerleyişini yakinen takip ediyoruz. Bosna-Hersek ile Sırbistan’ı birbirine bağlayarak Balkan ülkeleri arasındaki bağlanabilirlik imkanlarını artıracak iki güzergahtan oluşan bu proje, Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan arasındaki üçlü işbirliğinin ürünüdür.
Bu birliktelikte ortak hedefimiz, Bosna-Hersek'in yalnızca bölge ülkeleriyle değil Avrupa Birliği ülkeleriyle de olan sosyal ve ekonomik bağlarını güçlendirmesi ve çok daha hızlı entegre olmasıdır. Sayın Dodik'in son derece isabetli ifadesiyle bu otoyol, Balkanların Yeni Kalbidir.
Sayın Cumhurbaşkanlarımızca temel taşının konduğu Ekim 2019'dan bu yana, pandemiden kaynaklı birtakım yavaşlamalar görülmüşse de projenin ilerleyişi devam etmektedir. Bu kapsamda, Sırbistan'da kalan kısma dair inşaat çalışmalarının sürdüğünü biliyoruz. Bosna-Hersek bağlamında ise bir ring şeklinde hayata geçirilecek proje kapsamında gerek kuzey güzergahının, gerek güney güzergahının inşaatına dair teknik çalışmaların sürmekte olduğunu memnuniyetle takip ediyoruz.
Türkiye olarak her zaman ve her koşulda yanında olduğumuz Bosna-Hersek için önemli olan bu projenin mümkün olan en kısa zamanda tamamlanması konusundaki mevcut desteğimizi sürdüreceğiz.
Son haftalarda Bosna Hersek ve Balkanlar'da olası sınırların yeniden çizilmesi ve Balkanlar'daki ilişkilerde değişikliklerle ilgili çeşitli gayriresmi belgelerden (non-paper) bahsedildiğini duymuşsunuzdur. Türkiye buna nasıl bakıyor?
Kimsenin sahiplenmediği sözkonusu kağıdı meşhur etmeye gerek yok. Türkiye olarak Bosna-Hersek’in siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü başından beri güçlü şekilde destekledik; bu tutumumuzu devam ettireceğiz. Dünya tarihine bakıldığında, sınırları tartışmaya açmaya çalışmanın daha büyük sorunlara yol açtığını görüyoruz. Bir NATO üyesi ve AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olarak, Balkan ülkelerinin ve Bosna-Hersek’in kendi talepleri çerçevesinde bu iki kuruma katılmalarını açık bir şekilde destekliyoruz. Anılan kağıtta Türkiye’nin istikrar bozucu bir unsur gibi gösterilmesi, kağıdı piyasaya sürenlerin art niyetle hareket ettiklerinin bir başka göstergesidir.
Ülkeleri veya ulusları bölme senaryoları yerine bölge ülkeleri içindeki ve arasındaki mevcut sorunların diyalog yoluyla çözümüne odaklanmamız gerekiyor. Bölgenin birtakım ülkelerin ya da aktörlerin rekabet alanı olmasını da arzu etmiyoruz. Balkan ülkelerinin Avrupa entegrasyon perspektifini kaybetmemesi gerekiyor. Bu konu bölgenin geleceği açısından hayati önem taşıyor. Maalesef AB Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’a fiilen üyelik müzakerelerine başlamaları için kesin tarihi henüz veremedi, AB’nin bu yönde cesaretlendirici adımlar atmasına ihtiyaç var.
Türkiye, son yıllarda Balkanlar'da çok aktif ve Belgrad ile Saraybosna arasındaki ilişkileri iyileştirmek için çeşitli girişimleri oldu. Çok taraflı görüşmelerden bahsediliyor, bu konuda bize ne söyleyebilirsiniz?
Türkiye Balkanların ayrılmaz bir parçasıdır. Coğrafi, sosyal, tarihi ve kültürel olarak bir Balkan ülkesidir.
Balkanlarda temel hedefimiz, bölgede barış ve istikrar ortamının korunması ve bölgenin refahının artırılmasıdır. Bu hem Türkiye’nin, hem bölge ülkelerinin, hem de Avrupa’nın çıkarınadır.
Bu temel hedefimiz doğrultusunda hareket ederken de, hiçbir ülkeyi dışlamayan “kapsayıcılık” ile bölgedeki sorunların çözümünde “bölgesel sahiplenme” ilkelerine özel önem veriyoruz. Bu anlayışla 2009 yılında Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan ve 2010 yılında Türkiye-Bosna-Hersek-Hırvatistan Üçlü Danışma Mekanizmalarının kurulmasına öncülük ettik. Her iki mekanizma çerçevesinde Dışişleri Bakanları olarak birçok defa bir araya geldik. Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan mekanizması çerçevesinde liderler seviyesinde de toplantılar yapılmaktadır. Bu mekanizmalar aracılığıyla bölgesel diyaloğu geliştirmeye ve Saraybosna-Belgrad otoyolu gibi somut projeleri hayat geçirmeye çalışıyoruz.
Bölgesel işbirliği platformları bağlamında, 13 Balkan ülkesini bir araya getiren tek platform olan Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci’ne (GDAÜ) de özel önem veriyoruz. GDAÜ Dönem Başkanlığını 2020 Haziran ayında üstlendik. Ülkemizin ev sahipliğinde 2021 yılının Haziran ayında gerçekleştirilecek Zirve aynı zamanda GDAÜ’nün kuruluşunun 25. yıldönümüne denk gelecektir. Dönem Başkanlığı sloganımız “Komşular Birlikte Görür” olmuştur. Komşuların karşı karşıya oldukları birçok sorun, COVID-19 veya beyin göçü örneğinde olduğu gibi, ortaktır. Dönem Başkanlığı önceliklerimiz olarak belirlediğimiz COVID-19 salgını sonrası dönemde sağlık alanında işbirliği; beyin göçü, insan kaynağı niteliğinin arttırılması, eğitim; bağlanırlık ve bölge içi altyapıların güçlendirilmesi; bölge içi ve dışı ticaretin arttırılması; göç yönetimi; gençlik, kültür ve turizm; güvenlik başlıkları altında katılımcıları biraraya getiren ve bu ortak konuları ele almalarına imkan tanıyan etkinlikler düzenledik.
Balkan ülkeleriyle yakın diyalog içinde, bölgenin barış ve istikrarına yönelik aktif politikamızı sürdüreceğiz.
5. Türkiye, Bosna Hersek’teki Yüksek Temsilci'nin olası değişikliğine ve bir Alman adayın gelmesine nasıl bakıyor?
Bosna-Hersek’te Dayton Barış Anlaşması çerçevesinde tesis edilmiş bulunan uluslararası gözetimin kaldırılması için belirlenmiş şartları içeren “5+2 Gündemi” tamamlanana kadar Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin varlığının sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, Yüksek Temsilci’nin kim olduğundan ziyade, Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin Bosna-Hersek’in istikrarına katkıda bulunmaya yönelik çalışmalarının devamı önemlidir.
Diğer yandan, Christian Schmidt’in Yüksek Temsilcilik görevine gelmesi hususuna uzlaşma sağlanabildiği ölçüde olumlu bakıyoruz. Schmidt'in göreve gelmesi halinde, Avrupa ile entegre, barışçıl ve işler bir devlet yapısına sahip Bosna-Hersek hedefine yönelik çalışmalara katkı sağlamasını temenni ediyoruz.
Türkiye, Barış Uygulama Konseyi'nde önemli bir ülkedir. Dayton Anlaşmasına, olası anayasa değişikliklerine ve seçim yasasına nasıl bakıyorsunuz?
Ülkemiz Bosna-Hersek’in egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne güçlü biçimde destek vermeye devam edecektir.
Bu temel prensipler çerçevesinde Bosna-Hersek’in gelişmesi ve ilerlemesi için atılacak tüm adımlar, Bosna-Hersek’in samimi bir dostu olarak ülkemiz tarafından memnuniyetler karşılanacaktır.
Dayton Barış Anlaşması, o günün şartlarında Bosna-Hersek’e (aslında hiçbir zaman yitirilmemiş olması gereken) barışı geri getirmiştir. Diğer yandan, gerektiğinde tüm tarafların mutabakatıyla bugünün şartlarına göre iyileştirmeye de açık olmalıdır.
Olası Anayasa değişiklikleri ve Seçim Kanunu değişiklikleri de, her şeyden önce Bosna-Hersek’in iç uzlaşısıyla hayata geçirmesi gereken hususlardır.
Biz gerek Barışı Uygulama Konseyi Yönetim Kurulu’nun bir üyesi olarak, gerekse bölge ülkesi olarak bu alanlarda yapılacak değişiklikleri Bosna-Hersek’in gelişmesine, ülkedeki uzlaşıya, demokratik kurumların işlerliğine ve istikrara katkıda bulunacağı ölçüde tabiatıyla destekler, bunlara olumlu bakarız.
Türkiye Bosna Hersek’e ve Balkanlar'a nasıl yardım edebilir?
Türkiye, dış politika gündemindeki tüm meselelerde benimsediği, sorumluluk sahibi, insan odaklı, vicdani ve ilkeli tutumu salgın koşullarında dünya milletlerine yardım konusunda da benimsemiştir; bu kapsayıcı bakış açısıyla salgın sürecinde dünyanın dört bir yanından aldığımız yardım taleplerini imkanlarımız ölçüsünde karşılamaya çalıştık.
Ancak tabiatıyla, tarihi, kültürel ve insani bağlarımız bulunan yakın coğrafyamızda ortaya çıkan ihtiyaçlar milletimizde daha fazla hassasiyet yaratıyor. Ülkemiz bu ülkelerdeki kardeşlerimizin ihtiyaçlarını karşılamak üzere devleti, milleti, özel sektörüyle seferber olmuştur. Bu bölgelerin başında da hiç şüphesiz Balkanlar gelmektedir. Bu kapsamda, Balkanlar'da bizim için çok müstesna bir yere sahip Bosna-Hersek'in iletmiş olduğu destek çağrısına da hemen yanıt verdik ve tıbbi malzeme ile koruyucu malzeme desteğinde bulunduk.
Kendi aşımız henüz kullanımda olmamasına rağmen, yabancı tedarikçilerden temin ettiğimiz aşılardan geçtiğimiz haftalarda Bosna-Hersek'e toplam 40.000 doz gönderdik.
Bosna Hersek’e olan tıbbi malzeme ve aşı yardımlarımızın Bosna-Hersek halkının salgınla mücadelede yüklerinin hafifletilmesine katkı sağlamış olduğunu umuyoruz.
Aşı yardım ağımızı, yerli aşımız üretime girdiğinde genişletmeyi umuyoruz. İhtiyaç olduğu sürece ve imkanlarımız ölçüsünde tıbbi yardımlarımız da devam edecek. Diğer her alanda olduğu gibi, bu alanda da Bosna-Hersek'in yanında olmayı sürdüreceğiz.